Medeniyetin, insanlığın ve dünyanın ilk yerleşim yeri…
Nuh Tufanından sonra dağılan topluluklar, Tufandan sonra ilk kez burayı mesken tutmuşlar. Mezopotamya’nın kalbi Cizre İlçesi…
Kur’an-ı Kerimde adı açıkça geçen CUDİ dağının eteğinden ve Dicle nehrinin hemen kenarından geçen şehirdir. Şırnak iline bağlı Cizre ilçesi, tarihi dokusu ve misafirperver halkıyla ün yapmış bir yer …
Bu şehir nice enbiya ve evliyalara ev sahipliği yapmıştır.
Başta, Hazreti Nuh Aleyhisselam olmak üzere neredeyse İslam ulemalarının yüzde beşi Cizre’de yetişmiştir. Bu meşhur ulemalardan bazıları şunlardır. İslam tarih ilminin en büyüğü İbnul Esir, Tecvid ilminin kurucusu Muhammed El-Cezeri, Şairlerin ve aşıkların bayraktarı Şeyh Ahmed-i Cezeri, Meşhur Eyyübi devletinin kurucusu Selahaddin-i Eyyübi, İlahi aşkın timsali Mem-u Zin ve bu aşkın yazarı Şeyh Ahmedi Hani… Bediüzzaman Said Nursi, Allame Şeyh Abdulhakim Dirşevi, Filozof Molla Mahmud Bilge, Alim ve şair seyyid Ali Fındıki, Tasavvufun müçtehidi Allame Şeyh Muhammed Said Seyda El-Cezeri ve son altın halkaları olan, mahdumları Şeyh Muhammed Nurullah… Daha nice ulemanın, fukahanın, sülahanın çıktığı mübarek beldedir Cizre İlçesi…
Henüz doğar doğmaz karnının şişkinliği ve yedi yaşına kadar yürüyemeyip konuşamaması herkesi hayrete düşürür. Muhammed Said daha bebekken onu gören Merhum babasının talebesi Şeyh Hüseyin Basreti Hazretleri, “Vallahi bu durumun hepsi İlim ve irfana işarettir” demiş ve Muhammed Said’i işaret ederek “bu bebek, Ciddede vefat eden Büyük Hocam şeyh Ömer zenganinin hatırasıdır. Bundan böyle bu mübarek çocuğa SEYDA demek daha münasiptir ve biiznillah bu çocuk ileride büyük bir âlim ve evliya olacaktır diyordu. Ne güzel keramettir ki daha sonra Şeyh Hüseyin Basreti hazretlerin tüm çocuklarını okutan Şeyh Seyda olur…
Alim, Amil ve Evliya olacak olan Şeyh Seyda El-Cezeri, 1889 yılında Cizre’de doğmuştu artık… Babası, Şeyh Ömer Zengani, annesi ise Halime Hatundur. Şeyh Ömer Zengani, Hac yolculuğu sırasında vefat eder ve Cidde’ye defnedilir. Şeyh Seyda, soy itibari ile Peygamber Efendimize ulaşır. Kendileri seyyidtir. Ancak Onun seyyid olduğunu kimseye söyletmemesi, yine onun mütevazı olduğundan kaynaklanır. Öyle ki kendisine seyyid olup olmadığını soranlara :”Biz seyyidliğimizi ahrete sakladık” cevabını verirdi. Neseple övünmek yerine, nesebine layık olmak için çalışırdı. Nitekim bunu başardı. Günler ayları, aylar yılları bağladı. Ve gözlerini ilim meclisinde açan Şeyh Seyda, büyürken de hep ilim meclisinde bulundu. Neredeyse bütün gününü medresede geçirir eve çok nadir gelirdi. Annesi Halime Hatun, oğlunun ayrılığına dayanamayıp ağlardı. Bunun üzerine annesini üzmemek için eve gelişini sıklaştırırdı. Şeyh Seyda Hazretleri, 17 yaşında ilmini tamamlamış ve bu yaşta ders vermeye başlamıştı. İlmine, dayısı Şeyh Abdulhakim Dirşeviden ders alarak başlamış, İlim icazetini ise abisi Şeyh Siracüddin Efendiden almıştır. Şeyh Seyda 23 yaşına geldiğinde medrese tamamen kendisine kalmıştı. Mükemmel ilmi ile emsallerini geride bırakmış ve ders aldığı âlimleri dahi şaşırmıştı. Dayısı ve Şeyhi olan Şeyh Muhammed Nuri Dirşevi, irşada çıkacağı zaman Şeyh Seyda’yı da beraberinde götürür ilmi konularda ona danışırdı. Şeyh Seyda hazretleri otuz yaşına geldiğinde dayısı ve şeyhi olan Şeyh Muhammed Nuri Dirşevi Hazretlerinin kızı ile evlendi. Doğumundan itibaren ilimle meşgul olan Şeyh Seyda, 40 yaşına gelmişti. Bu sırada şeyhi olan Şeyh Muhammed Nuri Dirşevi, İlahi bir emirle tarikat hilafetini ona devredecekti... Yine bir gün Şeyh Seyda ile irşada çıkarken Şeyh Seyda’yı işaret ederek; cemaate seslenip: Bundan sonra şeyhiniz Seyda’dır ben değilim demişti… Bu durumu, Şeyh Seyda’nın, oğlu Ömer Faruk Efendi şöyle anlatıyor…
Şeyh Seyda Hazretleri ilmini tamamlamış artık irşada başlamıştı.
Bu sırada yaşları 40 idi. Bu yaş, aynı zamanda Peygamber Efendimizin nübüvvet yaşıdır. Yalnızca Cizre’de değil çevre illerde de irşada çıkar halkı, Hakk’a ve hakikate çağırırdı. Allah’ın yardımı ile kısa zamanda birçok insanın hidayetine sebep olmuş ve ilim halkasını genişletmiştir.
Şeyh Seyda hazretleri ilmin yanı sıra tasavvufta da ileri boyutlara ulaşmış ve süluk ehli bir mutasavvuf olmuştur. İçinin güzelliği yüzüne yansımış, tatlılık ve heybet yüzünde bütünleşmişti. Öyle ki müritleri yüzüne bakamaz, bakmaya çalıştığında anlayamadığı bir heybetle ürperirdi. Güzel ahlaklı, mütevazı ve vakar oluşu herkesin dilinde idi. Yetimlere ve Seyyidlere daima nezaketli davranırdı. Çoğu zaman sakat ve özürlülerle yemek yer, onların gönlünü hoş tutardı. Cizreye yakın olan Serdahlı köyünde, rahat gidip gelsinler diye özürlüler için bir yol yaptırmıştır. Bu köyde hala Şeyh Seydanın hatıralarını ve izlerini görmek mümkün. Beş vakit içine girdiği havuz, hutbe okuduğu minber ve daha nice güzel izler…Şeyh Seyda Hazretleri , ilme ve ilim ehline son derece önem verir, İlim talebeleri başımızın tacıdır derdi. İlim okumak için kendisine gelenler, en güzel ilgiyi görürdü. Elbette ki bütün insanlara ilgi gösterirdi ama ilim talebeleri onun gözünde apayrıydı. Kendisinden ilim tahsil eden oğulları ve onun talebeleri bakın Şeyh Seyda’nın ilme verdiği değeri nasıl anlatıyorlar…
Şeyh Seyda Hazretleri vücut yapısı olarak hafif şişmanca biriydi.
Vücudunda sanki hiç kemik yoktu. Öyle ki yürümek istediğinde iki kişi koluna girip ona destek olurdu. Mübarek derisi pamuk gibi bembeyazdı, altında kırmızı bir renk vardı. Elleri pamuk gibi yumuşacıktı. Eline dokunanlar bırakmak istemiyor, defalarca öpmek ve dokunmak istiyorlardı. Hayatı boyunca, ne yıkanırken ne de el yıkarken hiç sabun kullanmamış, buna rağmen kendisinde ne kir, ne de bir koku asla görülmezdi. Yemekleri hep elleriyle yer, ama ellerinde ne yağ ne de kir oluşmaz, bilakis ellerinden çok güzel kokular yayılırdı. Şeyh Seyda ömründe parayı tanımamış hangi paranın ne kadar olduğunu bilmezdi. İnsanlar içinde bambaşka olan ve hiçbir insana benzemeyen biriydi. Ne demek lazım bilmiyoruz… Bildiğimiz tek şey; O Şeyh Seyda El-Cezeri’ydi…
Onu; onu tanıyan onu anlamaya çalışan insanlara sorarak anlamak lazım…
Cizre halkı, Şeyh Seyda ve onun gibi mümtaz zatların sayesinde İslami geleneklerini hala sürdürmekte, yakın zamana kadar şer’i hükümler için bunlardan bilgi almaktaydı. Şeyh Seyda Hazretleri dayısından aldığı tarikat hilafeti ile kısa zamanda tüm çevrede ün yapmış, âlimlerin dahi ziyaret sebebi olmuştur. İlmini tamamlamış âlimler bile, Şeyh Seyda’ya gelip ilmi müzakere yapmışlardır.
Şeyh Seydanın ilmi ve tasavvufi haline şahit olan insanlar kendisini övmek için adeta söyleyecek söz bulamıyorlardı. Kendisiyle aynı zamanda yaşamış olan Bedüzzaman Saidi Nursi, Şeyh Ahmed El-Haznevi ve daha nice büyük zatlar Şeyh Seydayı methederlerdi. Şeyh Seydanın halifelerinden olan Muhammed Emin Er hocaefendi Bediüzzamanı ziyaret etmiş ve Bediüzzamanın, Şeyh Seyda hakkındaki methine bizzat şahit olmuştur… (M.Emin Er Hoca Röportaj)
Şeyh Seyda hazretleri tarikat olarak Nakşibendî tarikatından idi. Nakşibendî tarikatının yanı sıra Kadiri ve Rufai tarikatının derslerini de verirdi. Şeyh Seyda’nın bağlı olduğu Nakşibendî tarikatı silsilesi şöyledir.
Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a)
Selman-ı-Farisi (r.a.)
Ca’feri-Sadık (r.a.)
Ebu Yezidi- Bistami
Ebu Hasan el-Harkani
Ebu Ali el-Farmedi
Şeyh Yusuf el-Hemedani
Şeyh Abdulhalık Gücdüvani
Şeyh Arif Ruyukri
Şeyh Mahmud Encir el-Fağnevi
Şeyh Aziz Ali el-Ramitani
Şeyh Muhammed Baba Semmasi
Şeyhü’s-Sad Emir Külal
Şah-ı Nakşîbend Muhammed Bahaüddin
Şeyh Alâaddin Attar
Hoca Yakup el-Cerhi el-Husari
Şeyh Abdullah Ahrar Semerkandi
Şeyh Muhammed Zahid Pedahşi
Mevlana Şeyh Muhammed derviş
Mevlana Şeyh Muhammed Emkeneki
Şeyh Muhammed Baki
İmam Rabbani Şeyh Ahmed Faruki Serhendi
Şeyh Seyfeddin
Seyyid Muhammed Nurül Bedvani
Şeyh Şemseddin Can-ı Canan Mazhar
Şeyh Abdullah ed-Dehlevi
Mevlana Şeyh Halid-i Zülcenaheyn
Şeyh Halid el Cezeri
Şeyh Salih Supiki El-Cezeri
Şeyh Muhammed Ayni
Şeyh Halid Zibari
Şeyh Ömer ez-Zengani
Şeyh Abdulhakim ed-Dırşevi
Şeyh Muhyiddin Zengani
Şeyh Muhammed Nuri ed-Dirşevi
Şeyh Muhammed Said Seyda el-Cezeri
SIRLARI MUKADDES OLSUN!
1- Seyyid Şeyh Muhammed Beşîr Alâkamşî
2- Seyyid Şeyh Fahreddîn el-Arnâsî
3- Seyyid Şeyh Hasen Şeyh-hasenî
4- Seyyid Şeyh Halîl es-Serdefî
5- Seyyid Şeyh Yûsuf Verzıki
6- Şeyh Abdussamed el-Diyarbekrî
7- Şeyh Ma’rûf el-Batmani
8- Şeyh Muhammed Beşîr Halîlî
9- Şeyh Mûsâ Gundıkî
10- Şeyh Mustafa Derêcî
11- Seyyid Şeyh Kutbeddîn el-Batmanî
12- Şeyh Cemîl el-Dânışmânî
13- Şeyh Cemîl el-Antâkî
14- Şeyh Muhammed Ali el-Antâkî
15- Şeyh Seyyid Ali Findikî
16- Şeyh Abdülhamîd Urfevî
17- Şeyh Muhammed Emin Diyarbekri
18- Şeyh Fahreddîn Diyarbekri
19- Şeyh Muhammed Mehdî Diyarbekri
20- Şeyh Ali Bâkıstanî
21- Şeyh Abdullah Fırfeli
22- Seyyid Şeyh İbrâhîm el-Karsi
23- Şeyh Süleyman Bespinî
25- Şeyh Abdurrahîm Bismilî
26- Seyyid Şeyh İhsân Melekendî
27- Şeyh Muhammed Üveys el-Mardînî
28- Şeyh Muhammed Şerîf Urfevî
29- Şeyh Tâhir el- Karsî
30- Şeyh Mustafa Doğubâyezîdî
31- Şeyh Muhammed Nûrî Doğubâyezîdî
Şeyh Muhammed Said seyda El- cezeri hazretlerinin, sadece medrese ilmindeki bazı önemli talebe ve mucazlarının isimleri şunlardır:
- Molla Ramazan el- Buti
2- Molla Süleyman Hoseri
3-Şeyh Salih el-Hüseyni
4-Şeyh Muhammed Salih El-cevvadi
5-Seyyid molla Abdulvahhab dêrizbini
6- Molla Abdulhakim Halili
7 -Molla Abbas Şuri
8-Molla Abdurrahman Ciziri
9- Molla Abdurrahman Gundıki
10-Seyyid Molla Masum Batmani
11-Molla Ahmed Hazruyi
12-Seyyi Molla Abdulaziz Gundıki
13-Molla Sadullah Ciziri
14-Molla Abdurrahman Pervari
15-Molla Ali Zerceli
16- Molla Yusuf Zınarıhi
17- Molla Tahir el-İdili
Şeyh Seyda Hazretleri tarikat hayatına başladıktan sonra sık sık cezbeye kapılırdı. Bazen bu odada inzivaya çekilir ve günlerce dışarı çıkmaz, bazen de bu mihrapta ibadet eder kimseyle konuşmazdı.
O, ömrünü Allah uğrunda harcadı... Allah için, insanlara faydalı olabilmek adına… Kendisi Meczub-i Salikinden idi. Seyda, bu dönem içerisinde sık sık Dicle nehrine inerdi. Nehrin suları kışın çok soğuk günlerde buz tutardı, Seyda hazretleri, sabahları erken saatlerde nehre iner buzları kırarak nehrin içine girip saatlerce suda kalırdı. Yazları ise kavurucu sıcaklarda üşür ve soba yaktırırdı. Onun bu durumunu halifelerinden merhum Şeyh İbrahim Karsi şöyle anlatıyordu;
‘’Şeyh Seyda Hazretleri soğuk bir kış günü, kucağımıza odun alıp kendisiyle gelmemizi emrettiler. Hava çok soğuk ve geceydi. Üşümemek için yanımıza yorganlarımızı da almıştık. Seyda hazretleri bize; ‘’Allah’ı zikredin ki üşümeyesiniz.’’ dediler. Sonra, Dicle’nin buzlarını kırarak kendisini nehrin içine bıraktı. Biz de odunları yakarak ısınmaya çalışıyorduk. Yorganlarımızı sırtımıza ve başımıza çekmiştik çünkü hava çok soğuktu. Şeyh Seyda Hazretlerinin de tavsiyesini unutmayarak Zikrullaha başlamıştık. Vallahi Şeyh Seyda Sabah Namazına kadar o dondurucu soğukta buzların arasında saatlerce kalmıştı.’’
Seyda Hazretlerinin ilim çalışmaları, her zaman tarikat çalışmalarının önünde olmuştur. Büyük Mutasavvıf oluşunun yanında ilimde de zirveye ulaşmış bir zattı. Her zaman ilme önem vermiş, tasavvufun, ilim ve bilgi ile daha müessir olacağına inanmıştı. Eserlerinde, manzumelerinde hep bu fikri savunmaya çalışmıştı. Şeyh Seyda Hazretlerinin bu yönünü yarenleri bakın nasıl anlatıyor…(Röportaj)
Bu özverili çalışmalar Şeyhlerin ferman yılı olan 1926 ya kadar sürer. Bu büyük âlimin dergâhı ve mensupları da bu fermandan nasibini alırlar. Şeyh Seyda El-Cezeri ve ailesi bu olaydan dolayı memleketlerini terk etmek zorunda kalarak, Cizre’nin doğusunda, İngilizlerin işgalinde olan topraklara geçerler. Tek aile ve tek medrese olarak sayılan Şeyh Hüseyin Basreti ve Şeyh Reşit Dirşevi hazretlerin evlatları ile birlikte, Çiftik denilen Cizre’ye yakın bir köyde kalırlar. Daha sonra Musul’a giderek oraya yerleşirler.
Musuldaki hicretlerinde yabancılardan sadece iki talebeyi yanında gütürür. Musulda asrın en büyük mücevvidi sayılan Şeyh Muhammed Salih el-Cevvadi ile tanışır ve ona medrese ilimlerinden ders verir. Şeyh Seyda kendisine medrese ilim icazetini verir. Şeyh Seyda Hazretleri de şeyh Muhammed Salih el- Cevvadiden kıraat derslerini ve icazetini alır. 1928 yılında memleketleri sükûnete kavuşunca Şeyh Seyda Hazretleri aile efradıyla birlikte tekrar Cizre’ye geri döner. Bu hengâmeden sonra gerek Medresenin gerekse Dergâhın namı iyice yayılır. Bu arada Şeyh Seyda, Şeyh Hüseyin Basretinin torunu olan Tayyibet Hatunla evlenir. Bu evlilikten Tayyibet Hatunun ilk erkek çocuğu olan Muhammed Nurullah, 1948 yılında dünyaya gelir. Ardından Ömer Faruk, Muhammed Baki ve Abdullah Veli isimli çocukları dünyaya gelirler. Şeyh Seyda Hazretleri, bütün çocuklarını kendisi gibi medrese ortamında büyütmüş ve hepsini ilme yöneltmiştir. Büyük oğlu Muhammed Nurullah Efendi, daha çocuk denilen yaşta ilmini tamamlamıştır. Diğer kardeşleri ise tahsilini bırakmamış onlar da ağabeyleri gibi ilmini bitirmiştir. İlimde ve tasavvufta derya olan Şeyh Seyda, kendisi gibi bütün aile fertlerini Allah yolunda ilim öğrenmeye çağırmış ve muvaffakiyete ermiştir. Şeyh Seyda El-Cezeri Hazretlerimedrese ve tasavvuf ilminin bir kısmını kitaba aktarıp bu yöntemle de irşadına devam etmiştir… Halen yayınlanmamış olan bazı eserleri ise şunlardır;
1-Kitabu Ahkami’l-Envat
Bu eser, M.1949 yılında Şam’da Kameriye matbaasında basılmış olup, 2. baskısı 1967 yılında İstanbul’da Ahmed Sait matbaasında basılmıştır. Dört Mezhebe göre 40 hadis toplamış ve Zekât konusunda meselenin tam derinliğine inerek cevap vermiştir.
2-Ed-Dabıta Fi’r-Rabıta
Bu eser, M. 1957 yılında Darü’ş Şarkki’l-Arabî matbaasında basılmıştır. Ulema ile Mutasavvıflar arasında tartışma konusu olan Rabıta ve Zikir konusu ile ilgili meşruluğu ispat eden bir risale olmuştur.
3-Et-Te’lif Fi’tte’lif
Bu eser, M. 1957 yılında Darü’ş Şarkki’l-Arabî matbaasında basılmıştır. Şeyh Seyda Hazretlerinin yüzlerce talebelerine tavsiyelerini taşıyan çok önemli bir eserdir.
4-Et-Tasavvuf
Bu eserde Tasavvufun bazı kurallarını zikreden Şeyh Seyda Hazretleri, Kat’i delillerle Şeriattan başka yol olmadığını güzel bir uslupla izah etmiştir.
5-Manzumeler
Bu eser şiir şeklinde yazılmış olup 460 beyitten ibarettir.
6-Tenbihü’l-Müsterşidin
Bu eserinde ise Tasavvufun, ilm-i batın’ın talim edilmesi gerektiği üzerinde durmuş, bu mevzuda Kitap, Sünnet ve muteber deliller getirerek manevi hastalıkların tedavisinden bahsetmiştir.
7-El-Mecmeu’s-Sağir
M.1963 yılında Şam’da basılmıştır. Şafi Mezhebinin bazı fıkıh meselelerine muteber fıkıh kitaplarından delillerle açıklık getirmiştir.
ŞEYH SEYDA’NIN KERAMETLERİ:
Keramet, Allah’ın Salih kullarına bir lütfudur.
Peygamberlerin tebliğ amacıyla inanmayan insanlara gösterdiği mucizeleri gibi. Peygamberlerde mucize, evliyalarda keramet vardır. Kulun, olağanüstü, harikalar göstermesi için Peygamber olması gerekmez. Allah, Peygamberlere mucize verdiği gibi veli kullarına keramet verebilir.
Keramet gerçekten var mıdır, diye soranlara geçmişte yaşamış veli insanlar örnek verilebilir. Örneğin Kur’an-ı Kerimde Meryem kıssası anlatılırken şöyle buyurulur. Esteizübillah;
‘…sakın mahzun olma; Rabbin senin altında bir su arkı vücuda getirdi. Hurmanın dallarını kendine doğru silkele, üzerine derilmiş taze hurmalar dökülsün…’’
Hâlbuki Hz. Meryem, Peygamber değildi ve bu harikulade haller kendisinde vuku bulmuştu. Yine neml süresinin 38 ve 40. ayetlerinde bahsi geçen Hz. Süleyman ile Belkıs vak’ası, kerametin varlığına en güzel delildir. Belkısın sarayını göz açıp kapayıncaya kadar Hz. Süleymanın (a.s.)’ın yanına getiren Asaf İbni Berhiya isimli zat peygamber değildi. Ayrıca Hz. Ömer (r.a) Medinede hutbe okurken Nihavend’de savaşan İslam Ordusunun arkasından çevrildiğini ve çembere alındığını görünce; ordu komutanına
‘’Ey sâriye, dağa bak, dağa bak’’ diyerek bağırdığını ve bu sesi duyan Sariye’nin dağa yanaşarak ordusunu kurtardığını tarih kitapları yazar.
Görüldüğü gibi kerametler haktır, ancak irşat maksadıyla keramet gösterilebilir. Muteber olan ise gizliliktir.
Dedik ya Allah’ın Salih kullarına birer lütfudur kerametler.
Şeyh Seydanın da Salih bir kul olduğunu ve kendisinde nice kerametler bulunduğunu onu tanıyan herkes bilir.
Şeyh Seyda Hazretlerini bizler görmedik, fakat onu gören ve kerametlerine şahit olan insanlar bakın nasıl anlatıyor …(Röportaj)
Şeyh Seyda Hazretleri yaşları kemale erdiğinden beri hayatını İslam’ın ve ilmin hizmetinde geçirmişti. Artık çevresinde ona tabi ilim ve irfan sahibi binlerce insan vardı. Bu nezih cemaatin çoğu âlimlerden oluşuyordu. Bunların çoğu da ilmini ve icazetini Şeyh Seyda’dan almış idi. Yaratılmışlar için her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi bir de sonu vardır.
Ve bu mutlak olan son zamanı gelince herkesi bulacaktır.
Yıl Miladi 1967, aylardan Aralık…
Ramazan Bayramı idrak ediliyordu. Şeyh Seyda Hazretleri de Bayram namazını idrak ediyor ve ziyaretine gelen binlerce insanın bayramını tebrik ediyordu. Kendisine yürekten bağlanan ve muhabbet besleyen insanlara sevinçle ve tazimle mukabelede bulunuyorlardı. Bayramın birinci ve ikinci gününü camide geçirmiş, normal namazları kıldırmış ve gelen toplulukların ziyaretlerini kabul etmişti. Bayramın ikinci günü, ikindi namazını kıldırdıktan sonra evine döndü. Hava çok soğumuş, yağmur yağmaya başlamıştı. Bundan dolayı evinden hiç çıkmamıştı. Ancak müsaade alanlar kendisini evinde ziyaret edebiliyorlardı. Yedi gün sonra bir Pazar gecesiydi. Şeyh Seyda’nın yanında kendilerine hizmet eden Hacı Muhammed Buzi ve Hacı Kasım gecenin altıncı saat’ine kadar kaldılar. Şeyh Seyda o gece evlerine gidip geliyor hem de evlatlarına vasiyette bulunuyordu. Gayet sıhhatli olduğu için bu vasiyetlerin, ölüm vasiyeti olduğunu kimse anlamıyordu. Daha sonra gece Hacı Mahmut Buzi’ye de izin verilir. Şeyh Seyda daha sonra kendisine ait havuza gider ve abdest alır. Kendisinin yanında sadece Kendilerine hizmet eden Hacı Kasım vardır. Şeyh Seyda Kıbleye karşı ve sanki oturarak namaz kılıyormuş gibi ayakları üzerine oturdu. Her canlı için mutla olan ecel onu da bulacaktı. Fakat kendisinde hiç ölüm alameti yoktu. Ağzını birden bire açarak yumdu ve sustu. Hacı Kasım ona dokunduğunda bir de baktı ki, Şeyh Seyda Hazretleri vefat etmiş.
Ruhtan hiçbir eser kalmamıştı. Derhal Hacı Muhammed Buzi’ye haber vermek için evine gider. Hacı Muhammed Buzi gelerek Şeyh Seyda Hazretlerinin nabzını kontrol eder. Bu gürültüye ve hareketliliğe uyanan oğlu Seyda Nurullah hazretleri avluya çıkar o sırada avluda olan Hacı Muhammed Buzi’nin oğlu Molla Beşire derhal doktor çağırmasını emreder. Bu acı veren hadisenin müşahidi olanlar vefat anını şöyle anlatıyor… (Röportaj)
Babalarının vefatını böyle anlatıyordu Şeyh Seydanın evlatları..
Anlatırken de elbette ki gözyaşlarını tutmak mümkün değildi..
Şeyh Seyda hakkında kiminle konuştuysak, bütün konuşmaların özü şu olmuştur. Biz Şeyh Seydayı hakkıyla anlatamadık, onu anlamak için onunla olmak gerek diyorlardı. Halini, ahvalini ve kerametlerini sorduğumuzda ise, konuya nerden başlasam, hangisini anlatsam diye önce kendilerine sorarlardı. Ay gibi cemalinden mi, benzersiz halinden mi, yoksa, bütün yönleriyle göz kamaştıran güzelliğinden mi..Çünkü, dille anlatılacak bir zat değildi Şeyh Seyda.
Babası Şeyh Seyda Hazretlerini, iki kelimeyle özetliyordu Ömer Faruk Efendi…“İLİM ve TAKVA”
Her Müslüman’da olması gereken fakat çoğu zaman, Müslümanların göz ardı ettiği iki önemli haslet. İşte, Muhammed Said Efendiyi “ŞEYH SEYDA” yapan İlim ve takva güzelliği... İlme tutundu Seyda oldu, takvaya sarıldı, Şeyh oldu, Şeyh Seyda olarak yaşadı, Şeyh Seyda olarak gözlerini yumdu. Allah şefaatlerine nail eylesin…
Ertesi gün Molla Süleyman, Gasil ve tekfin işleriyle ilgileniyordu. Daha sonra Şeyh Seyda Hazretlerinin Hakkın Rahmetine kavuştuğunu duyan binlerce insan, bölük bölük Cizre’ye akın etmeye başladı. Cenazeleri muhteşem bir kalabalığın iştirakiyle kılınarak dedesi ve Şeyhinin Metfun bulunduğu yere defnedilir. Taziyelerine, yakın ve uzak yerlerden, kar, tipi, şiddetli soğuğa rağmen halifelerinden, müritlerinden, muasıblarından on binlerce insan akın akın geliyordu. Bu eşsiz insanın kaybından dolayı gözyaşlarını tutamıyorlardı. Çünkü “Âlimin ölümü âlemin ölümü” demekti. Şimdi o, bu dünyadan ayrıldı ama onun hatırası bir bir hayatta… Şeyh Seyda Hazretlerinin bıraktığı güzel emanetlerden bir kaçı… İşte Şeyh Seyda Hazretlerinin, irşada çıktığı zaman beraberinde götürdüğü çadırı. Şeyh Seyda Hazretlerinin camlarını dahi açmadığı ve Rab’bine ibadet ettiği süluk odası. Şeyh Seydanın, hırkası, şalı ve mütevazı çilehanesi…
O, bedenen bu dünyadan ayrıldı, ama biz inananlar elbette biliriz ki sadece bedenen ayrıldı. Allah’ın İzni ve Keremiyle onlar daima hayattadır. Mübarek bedenleri yok ama temiz ruhları yaşıyor. Çünkü mürid ne zaman dara düşse Şeyh Seyda der! Allah’ın izni ile Şeyh Seyda da hazır olur. Tıpkı çocuklarını koruyan babalar gibi, Tıpkı yavrusunu kollayan arslanlar gibi sağ ve selamet… Allah sırlarını mukaddes eylesin Ve Bizi onlardan ayırmasın...
Ruhları şad olsun! Amin...
-------------------------------
2007 yılında Samandıra İlim Sanat Vakfı tarafından "Ay Yüzlü Şeyh Seyda (ks)" belgesel filminin, çalışmasını yapan "Yapımcı Yöneten Ramazan Peri" ve "Perimedya Prodüksiyon" firmasının gerçekleştirdiği projenin metin çalışmasıdır.