İnanan ama nefsine yenildiği için inancının gereklerini yerine getiremeyen insanların bir kısmının yapamadıkları şeylerden dolayı vicdan azabı duydukları görülür. Bir kısım insanlar ise hataları sebebiyle pişman olmalarına rağmen Al lah’ın affedici oluşuna güvenerek hatalarını tekrar ederler. Allah Rahman’dır; Merhametlidir. Rahim’dir; Şefkatlidir. Gafur’dur, Afüvv’dür; hataları ve günahları bağışlayandır. Allah’ın tüm emir ve yasaklarına tam anlamıyla riayet etmeye çalışan bir kulun bile sığınacağı tek şey Allah’ın rahmetidir. Allah’ın rızasının dışında bir hayat yaşayarak isim ve sıfatlarına sığınmak ise riyakârlıktır.
Neleri yaparsam Allah affeder ya da affetmez şeklinde hesaplar yaparak iman edilmez Allah’a. Bu şekilde hesaplı, kitaplı, planlı teslimiyet olmaz. Peygamberler dahi affedilmeyi umarlarken, örneğin Hz. Yusuf Allah’a: “Rabbim, sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin. Olayların ve düşlerin yorumundan bana bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Benim dünyada da âhirette de Velî’m sensin. Beni müslüman/sana teslim olmuş olarak öldür ve beni barışsever, hayırlı kullar arasına kat” diye dua ediyorken, kimse nasıl olsa müslümanız, bir şekilde kurtuluruz ya da Allah nasıl olsa affeder zihniyeti ile günahlara cesaretle dalamaz. Bu, şeytanın insanı aldatma yollarından bir diğeridir. Şeytan, “Sen yap Allah nasıl olsa affeder,” “Baksana millet neler yapıyor,” “Herkes iyi de bir sen mi kötüsün,” “Bu fırsat bir daha ele geçmez,” “Yap sonra tövbe edersin,” “Sen yapmazsan bir başkası nasıl olsa yapacak,” “Sen de cennete girmeyeceksen kim girecek cennete,” “Bu son” şeklinde vesveseler ile tuzaklar kurar insana. Kur’an bu konuda da uyarır insanları:
"Ey insanlar, Allah’ın va’di gerçektir; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, o aldatıcı, sizi Allah(ın affına güvendirmek sureti) ile aldatmasın." [1]
"O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı." [2]
Yeryüzünde şeytanı en fazla sevindirecek şey, insanların Allah’ın buyruklarından uzak bir hayat sürmesidir. İnsan, Allah’tan uzaklaştığı oranda şeytan insana yaklaşır. Mallarda, evlatlarda ortak olur onlara. Cimri, doyumsuz, tatminsiz kılar onları. İnsan Allah’ın nasıl olsa affedeceğini düşünürken farkında olmadan şeytanın kıskacında yok olur gider.
"Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır." [3]
Yine etrafımızdaki kimi insanlar da şeytani hipnozun etkisi altında benzer bir şekilde Allah’ın affediciliğini delil göstererek insanların hatalara girmesine sebep olurlar. “Hatasız kul olmaz,” “Kul hata yapacak, Allah affedecek” şeklinde yaklaşımlar ile Allah’ın affedici oluşunu çarpıtarak anlamından saptırırlar. Kimi kötü niyetli kişiler ayetleri dahi kullanarak aslında karşısındakinin iyiliğini istedikleri konusunda Allah’ı da tanık tutarlar. Kişi ise farkında olmadan bu kişilerin sözüne itibar ederek “Ne yapalım ben de insanım” der. oysa, ayetler uyarır insanı. Bu gibi kişiler dost görünümlü düşmanlardır:
"İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah’ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır." [4]
Bazı insanların düştüğü bir başka hata ise “Cehennemde biraz yandıktan sonra nasıl olsa cennete gireriz” düşüncesidir. İnsan için herhangi bir garantisi olmayan ve ancak Allah’ın dilemesi halinde söz konusu olabilecek bu durumu kullanarak zihinlere vesveseler gönderir şeytan. “Nasıl olsa Allah affeder” anlayışının bir başka şeklidir bu kandırmaca. Parmak ucuna değen ateş sebebiyle günlerce acı çeken insanlar cehennemde yanmayı oyun sanarak “Ne olacak, çok çok biraz yanarız” şeklinde yakışıksız sözler ile dini gerçekleri alaya alırlar.
İnsanların büyük kısmı “Nasıl olsa dünyada bir şekilde geçiniriz” demez hep kendini garanti altına alıp maddi açıdan güçlenmeye çalışır, ama iş dünya hayatının hesabını vereceği ahiret gününe gelince “Nasıl olsa aklanırız,” “Nasıl olsa bir şekilde affediliriz” diyerek işini Allah’a bırakır. Aslında günlük işlerinde çoğu zaman mantıklı davranmaya çalışır insanlar. Örneğin yola çıkmadan önce internetten trafiğin durumuna bakar. Bir yere gitmeden önce en kısa zamanda en az benzin harcayarak nasıl gidebileceğini araştırır. Bir gece öncesinden hava durumuna bakar ve havaya göre belirler ertesi gün giyeceği şeyleri, ama iş sonsuz yaşamını belirleyecek gerçeklere geldiğinde mantıksız bir varlığa dönüşüverir bir anda. Bile bile kendini hatalara sürükler. Hesap gününü düşünmeden yaşar. Dünya işini Allah’a bırakmayarak arzu ettiği şeyleri elde etmek ve rahat etmek için çalışıp çabalaması ve planlı davranması gerektiğini bilen insan, ahireti için kayda değer bir şey yapmayarak Allah’ın affetmesini bekler. oysa insanın aklından hiç çıkarmaması gereken tartışmasız bir gerçek vardır hayatta: Nereye gidiyoruz? Hep birlikte ölüme! Peki, yaşarken gittiği her yere hazırlık yapan insan, neden hazırlık yapmaz ölüme? Ölüme çare yok madem, hazır olmak gerek her dem.
Yrd. Doç.Dr. Emre Doman
----------------------------
[1] 35 fatır Suresi 5
[2] 57 Hadid Suresi 14
[3] 35 fatır Suresi 6
[4] 2 Bakara Suresi 204