Derdi, idraki, hesaba çekileceğine olan inancı olan, yarını kazanma düşüncesi olan ders alır.
Derdimiz, itikâdî, siyâsî, hukûkî istiladan kurtulmak ve kurtarmak. Kurtulmayan kurtaramaz. Bunun için önce istilada olduğumuzun idrakinde olmaktır. Çünkü düştüğünü idrak eden, ayağa kalkmanın gerekliliğini hisseder.
İstilada olduğumuzun farkına varmak için her halimizi İslâm’ın esasları ile kıyas etmemiz gerekir. Kafalar istilada ise her halinden razıdır, böyle konuşanı bile fitne diye niteleyebilir. Ancak şu da bir gerçektir ki birden bire yıkılmadık ki birden bire de kurtulabilelim.
Daima kendimizi, ideal ile kıyas edip kendimizi beğenmemek; realite ile de kıyas edip ümitlenmek. Demek ki bize gereken, ideali unutmamak, realiteyi inkâr etmemektir. Zira ideal insanı hedefe doğru tahrik eder; realite de ayağın yere basmasını sağlar, hayalperest olmaya engel olur.
İdraki olan, her şeyin farkında olan kimsedir. Fark edenler farklı olurlar. Farklı olanlar da fark edilirler. Farklı olanlar, galip olanlardır. Galip olanlar, eseri, başarısı, ahlâkı ve iyiliği olanlardır.
En büyük eser, çağı kavrayan ve çağa isabetli çözüm üreten çaplı insandır.
Başarı, nefsini yenen, kaliteli eğitimden geçen ve ideali olanların fiilleridir.
Ahlâk, insanın gönlünü kazanan, açığı çok az olan ve İslâm’ın kendisinde göründüğü mü’minin peygamber ahlakıdır.
“İlmini tuz yap, edebini un yap!” (İmam Mâlik rh.a.)
İyilik, ruhları kazandıran ilim, mal, makam, fikir zenginliğiyle yapılan insanın kurtuluşuna sebep olan iyiliktir.
Hesaba çekileceğine inanan, her gün kendisini hesaba çeker: Ne idim, ne oldum, ne olmam lazım?
Hesaba çekileceğine inanan kimse bu halden kurtulmaya ve kurtarmaya sevk eder. Elbette dünyada iken de hesaba çekenler olursa her haline ve her sözüne dikkat ederler. İdareciler, hem dünyaya esir olmayan ulema tarafından hem de halk tarafından hesaba çekilmelidirler.
Hz Ömer radıyallahu anh ne güzel demiştir:
“Hesaba çekilmenizden önce kendinizi hesaba çekiniz, amelleriniz tartılmadan önce amellerinizi tartınız, hiçbir gizliliğin gizli kalmayacağı en büyük arz (Kıyâmet günü) için hazırlıklı olunuz! Kıyâmet günü, dünyada iken kendisini hesaba çekene hesap kolay gelecektir.” (el-Hâris b. Esedi’l-Muhâsibî, Risâletü’l-Müsterşidîn, tahkîk eden: Abdulfettâh Ebû Ğudde, s. 80.)
Mü’minin, bu dünyada bulunmasının bir anlamı yarınki sonsuzu kazanmaktır.
Yarınki sonsuzu kazanmak, bugündeki sonu kazanmakla mümkün olur. Sonu kazanmak, müslüman olarak ölmekle mümkündür.
Müslüman ölmek, müslüman olmakla kazanılır.
Müslüman olmak, İslâmî hâkimiyetle gerçekleşir. İslâmî hâkimiyet, önce niyette olur sonra talim ve terbiye ile tatbike geçilir. Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke döneminde Dâru’l-Erkâm’da İslâmî eğitime başladı, cemaatini kurdu, hicret neticesi Medine’de devletini kurdu. Böylece Mekke’deki İslâmî hâkimiyet niyeti Medine’de gerçekleşmiş oldu. Hâkimiyetin maksadı, İslâm’ı müslümanlara tatbik, gayr-i müslimlere de tebliğ etmek, mani olanlarla şartlara göre mücadele etmektir. İslâm’da savaşın maksadı, İslâm’ın tebliğine engeli ortadan kaldırmak, küfrün hâkimiyetini yok etmektir kâfiri yok etmek değildir.
Yarını kazanmak, bugünü kazanmakla mümkündür. Bugünü kazanmak dünden ders almakla mümkündür. Dün ne yaptım da veya neyi yapmadım da bugünü kaybettim diye dünü tanımak ve dünden ders almak gerekir.
Yarının kazancı veya kaybedilmesi, bugünde gizlidir. Bugün fânî ama yarın bâkîdir. Sonsuz yarın, fânî olan bugünde gizlidir. Bugünü kazanmak, sonsuz yarını kazanmak; bugünü kaybetmek de sonsuz yarını kaybetmek demektir. Bugünde başarı dünden ders almakla mümkündür hem şahıs olarak hem ümmet olarak.
Cumhuriyeti tanımak için yıkılış tarihini bilmek; kimler tarafından, niçin ve nasıl yıkıldı belgelerle ortaya koymak gerekir. Osmanlı döneminde ne ile yükselmişsek, onu alıp hayatımıza modernize etmek lazımdır. Sarayın direklerini yıktılar, direkler yıkılınca saray çöktü. Tekrar sarayı ayağa kaldırmak istiyorsak tekrar o direkleri dikmek lazımdır. O direkler, İslâm’ın Ehl-i Sünnet direği; tuğlalar, peygamber ahlâkı ile ahlâklanmış müslüman fertler; tuğlaları birbirine bağlayan harç, beş vakit namazda bir araya getiren İslâm kardeşliği harcı; tavanı, binayı koruyan İslâm cihadıdır.
“İş (din)in başı islâm (teslimiyet), direği namaz, zirvesi cihaddır.” Tirmizî, Îmân, 8; Ahmed b. Hambel, Müsned, V, 231, 237.