Buda Kimdir, Budizm Nedir?
Budizm'in meditasyon ve yoga gibi mistik akımlar Batılı toplumlarda rağbet görmektedir. Oysa doğru yolu, iç huzuru, vicdani rahatlığı ve mutluluğu elde etmenin gerçek yolu, böyle geçici beyin uyuşturma yöntemleri değil, Allah'a samimi bir kalple iman etmek, O'na gönülden teslim olmak ve tüm hayatını Allah'ın razı olacağı şekilde geçirmektir.
Aşoka zamanında Budizm’ Hindistan, Seylan, Suriye, Mısır, Makedonya ve Yunanistan’a kadar yayılmıştır. Aşoka’dan sonrada yeni Krallar Budizm’e girmiş yayılmasını sağlamış hatta Çin, Moğolistan ve Japonya’nın ileri gelen devlet adamlarının Budizm’e hizmet etmesini sağlamışlardır.
Budizm’ MS 1.yy Türkistan , 4. yy da Kore , 6.yy da Japonya ve 7.yy da ise Tibet’te yayılmaya başlamıştır. Günümüzde Güney, Doğu; Güneybatı ve Orta Asya’da çok sayıda taraftarı olan Budizm’ Avrupa ve Amerika’da da yayılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır
BUDİZM’DE İNANÇ VE İBADET
Budizm’de inancın temeli “ Buda’ya sığınırım, Dhamma’ya (dine, doktrine) sığınırım, Sangha’ya sığınırım (Rahipler Cemaati, dünyanın en eski bekar rahipler topluluğu)” cümlesi oluşturur. Bunlardan birini inkar eden kişi budist sayılmaz ve Budizm’e girmek için yukarıdaki cümleyi söylemek gerekir. Sangha’ya giren rahip ve rahibeler evlenemezler.
Budizm’ de mabetlere “Vihara” denir. Budistler Karma - Ruhgöçü’ne inanırlar. Vihara da ayda 2 kez bir araya gelen rahipler yaptıkları hataları itiraf ederek benliklerini öldürürler. Bazı dinlerde olduğu gibi Budizm’de de bir kurtarıcı bekleme inancı vardır. Kurtarıcının isma Metteya veya Maitreye’ dir. İnançlarına göre Metteya tüm dünyayı düzeltmek olarak gelecek ve Buda’ nın tamamlayamadığı dini tamamlayacaktır.
İbadet Stupa denilen mabetlerde yapılır. Stupalar helezoni yapıda inşa edilmiştir. İbadet için Stupaya giren Budist önce Buda’nın heykeline saygı gösterisi yapar; O’na çiçek ve tütsü sunar, Budistler kendi evlerinde de bir köşede korudukları Buda heykeline tazimde bulunarak,ibadet ederler. İbadetlerinde klişeleşmiş dua ve söz yoktur.
Budizm’in kutsal ziyaret yerleri ;
- Budanın doğum yeri (Lumbin)
- Aydınlanma yeri (Bodhi Gaya)
- Buda’ nın ilk vaaz verdiği geyik parkı (Sarnarth’da)
- Buda’nın öldüğü Uttar Prades şehri,
- Ganj nehri
KUTSAL KİTAPLARI
Budistler Buda’nın vaazlarının Pali - Kanon adlı bir kitapta toplandığına ve 400 yıl kadar sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığına inanırlar. Budizm’in kutsal kitabı üç sepet anlamına gelen “Tripitaka veya Tipitaka’dır”.Tripitaka da;
- Vinaya Pitaka
- Sutta Pitaka
- Abhidhamma adlı bölümler bulunur.
Bu kitaplarda rahip ve rahibelerle ilgili kurallar, ayin usulleri, beslenme, giyinme, Buda’nın hayatı, konuşmaları, vaazların yorumu, Budizm’ felsefesi vb ayrıntılı bir şekilde anlatılır.
BUDİZM’DE MEZHEPLER
Budizm’ başlıca iki büyük mezhebe ayrılır:
-
Hianayana ,
-
Mahayana
1 - Hinayana (Küçük Araba)
Kişinin kendisini kurtarmasını esas aldığı için böyle isimlendirilmiştir. Bu mezhep Seylan ve Güney Asya’da yayılmıştır. Mensupları saf Budizm’e yani Budanın asıl telkinlerine kendilerinin muhatap olduklarını iddia ederek Mahayana koluna bağlı olanları sapkınlıkla suçlarlar.
2 - Mahayana ( Büyük Araba)
Toplumu bir bütün halinde ele alarak herkesin kurtuluşa ermesini amaç edinmişlerdir. Onlara göre Budizm’, herkese cevap vermeli, herkesin ihtiyaçlarını gidermeli, doktrinleri basitleştirerek halkın anlayacağı bir seviyeye getirilmelidir. Budizm’in bu kolu başka din ve doktrinlerden yararlanmakta sakınca görmez. Bu mezhebe göre Nirvanayı gerçekleştiren herkes Buda unvanını alır. Ve ihtiraslarının esiri olarak dünya zevklerinin arkasından koşmaz. Mahayana mensupları,”hata yapabilirim” diye faaliyetleri askıya almanın karşısındadır. “Bu yüzden pişmanlık duymaya lüzum yoktur” derler Mahayana’ya bağlı kişi kendini kurtuluşa hazırlayabilmek için şü hususlara dikkat etmek zorundadır:
- Cömertlik
- Olgun manada bilgelik
- Budizm’in ahlak kurallarına bağlılık
- Meditasyon
- Karşılaştığı olumsuzluklara sabır göstermek
- Hiç usanmadan sürekli bir gayret içinde olmak
Bu sayılan özellikleriyle Mayayana Budizm’i dünyanın bir çok bölgesinde yayılma imkanı bulmuş,adeta misyonerli bir hüviyet kazanmıştır
BUDA VE ÖĞRETİSİ
Buda’nın öğretisinin baslıca özelliği; Buda’nın aydınlanma sonucu bulmuş olduğu gerçekleri birer dogma olarak sunacak yerde aydınlanma yöntemini öğretmeyi ve böylelikle yöntemi öğrenen kimselerin kendi çabalarıyla bu gerçekleri kendilerinin bulup yasantısal deneyimle doğrulamalarını öngörmesi, Budalık yolunu herkese açık tutmasıdır. Buda’nın yasadığı dönemde Budizm’ bir din, Buda da bir peygamber değildi.
Şimdiye dek her geliş gidişsimde, İçinde hapis olduğum, Duyularla duvaklan mis bu evin, Yapıcısını aradım durdum. Ey yapıcı! Simdi seni buldum. Bir daha bana ev yapmayacaksın, Bütün kirişlerin kirildi, payandaların çöktü. İçimde Nirvana’nın suskunluğundan başka bir şey kalmadı Tutkuların, isteklerin biçimlediği yanılgıdan kurtardım kendimi.
Öğretide 4 temel gerçek vardır: Yaşamda ıstırap vardır; ıstırabın bir nedeni vardır; bu neden yok edilirse ıstırapta yok edilmiş olur; bu nedeni yok etmeyi sağlayan bir yol, bir yöntem vardır.
ISTIRAP (DUKKHA) VE YAŞAMIN 3 ÖZELLİĞİ
Dört okyanusun suyu mu daha çoktur, yoksa sizlerin inleye sızlaya sürdürdüğünüz bu yolculukta sevdiğiniz istediğiniz şeyleri elde edememek, sevmediğiniz istemediğiniz şeylerden kaçınamamak, istediğiniz şeylerin istediğiniz gibi olmaması, istemediğiniz şeylerin istemediğiniz biçimde olması yüzünden akıttığınız göz yaşları mi daha çoktur? Ananızı, babanızı yitirmek, kardeşlerinizi, kızınızı yitirmek, malinizi, mülkünüzü yitirmek... Bu uzun yolculukta tüm bunlara katlandınız ve dört okyanusun suyundan daha çok göz yaşı akıttınız.
Buda ıstırap için dukkha sözcüğünü kullanıyordu. Anlamı; ıstırap, üzüntü, tasa, keder, maddesel veya ruhsal sağlıksızlık, uyumsuzluk, tedirginlik, doyumsuzluk, yetersizlik, sürtüşme, çelişki yani olumsuz ruh durumları... Buda’nın gözlerimizi açmaya çalıştığı gerçek daha çok ıstıraptan korunmak, kurtulmak için izlediğimiz tutumdaki yanlışlarımız, yanılgılarımız. Herkes yaşamda Istırabın olduğunu biliyor, ama yaşamda Tatlı anlar, hoş ve zevkli olan şeyler olduğunu, haz ve zevkin ıstırabı dengeleyebileceğini düşünüp bu anların beklentisi içinde ıstıraba katlanabiliyor. Buda’ya göre yanılgı işte burada. Buda kaynağı dışımızda olan şeylerden elde ettiğimiz haz ve zevkin ıstırabın asil nedeni olduğunu göstermeye çalışıyordu. Yanılgının dünyanın bu geçiciliğine gözlerimizi kapamak, geçici olan, kalıcı olmayan şeylere tutunmaya çalışmaktan geldiğini, dünyayı gerçek böylesiliği, yapısıyla görememekten kaynaklandığını söylüyordu. “Sevdiğimiz hiç bir şey yok ki, bir gün gelip ya onlar bizden, ya biz onlardan ayrılmayalım.”
Buda yaşamı gerçek boyutları içinde kavrayabilmemiz için yaşamın birbiriyle ilgili 3 özelliğinin üzerinde ısrarla duruyordu: Dukkha - Istırap Bir arada bütünleşmiş, bileşmiş, oluşmuş hiç bir şey değişimden, çözülüp dağılmaktan kurtulamaz. Yanılgı değişim içinde olan, geçici olan şeylere sanki hiç değişmeyeceklermiş, sanki kalıcı şeylermiş gibi tutunmaya, sarılmaya çabalamaktan geçiyor. Oysa elde etmek istediğimiz şeyi elde edene kadar o şey değişiyor, koşullar değişiyor, bu arada biz kendimiz de değişiyoruz.
Buda’nın amacı dünyayı ne olduğundan daha kötü ne de daha iyi göstermekti. Onu olduğu gibi iyi ve kötü yanlarıyla, kendimizi hiç bir yanılgıya, yanılsamaya kaptırmadan bütünlüğü içinde gerçek böylesiliğiyle görmemizi sağlamaya çalışıyordu. Istırabın dünyayı olduğu gibi içimize sindirememekten, dünyadan verebileceklerini değil de daha çoğunu beklememizden, istememizden kaynaklandığını anlatma çabası içindeydi. Kötü olan yaşam değil, ona arsızca yapışmaya çabalamaktan, ondan verebileceğinden çoğunu istemekten gelen ıstıraptır. akıp giden yasamla birlikte karşı koymadan, direnmeden akıp gitmesini öğrenmek, dönüsü olmayan bir akis içinde olduğumuzun, yaşamın tek bir aninin bile ikinci kez yaşanmasının olanaksızlığını içten içe kavramak, her saniyenin tadını bilecek biçimde yaşamın sevinçle, kıvançla, coşkuyla kucaklanmasına yol açabilir.
Mutluluğun ertelenmesinin de, para biriktirir gibi haz ve zevk biriktirmenin de olanaksızlığı iyice anlaşılabilir. Acaba yaşamda kendimize sığınak yapabileceğimiz Istırabın güçsüz kaldığı, etkisinin azaldığı bir yer, bir zaman var mi? Budizm’ olduğunu savunuyor. Bu an ve burası... Hiç bir şeyin öteki şeylerden ayrı bir kendiliği, ayrı kalıcı bir benliği olamaz. Istırabın asil nedenini aradığımız, kökenine indiğimiz zaman hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde karşımıza çıkan sorumlunun, bir yandan istek ve tutkularımızı besleyip kışkırtan den Başka birisi olmadığını görüyoruz. “Benim güvenim” ”Benim görevim” ”Benim sorumluluğum” ”Benim başarım” ”Benim param” ”Benim isteklerim” ”Benim heveslerim” ”Benim öldükten sonra ne olacağım” ”Benim öldükten sonra da var olma doyumsuzluğumdan gelen sorunlarım” Nedir bu ben?
Buda insan varlığında geçici olmayan değişmeden kalan, dayanıklı bir öz, tözel bir nitelik olmadığını göstermeye çalışıyordu. Bir gövde doğar, büyür, yaşlanır, ölür, çözülür, sürekli değişim içindedir. Bir kimse kolunu, bacağını yitirse de ne azalır, ne de küçülür. Öyleyse insanin gövdesinde olamaz. duygularımızda da olamaz. Çünkü onlar değişse de gene olduğu gibi kalır. duyu organlarımızdan gelen algılarımız da olamaz. önceki düşüncelerimiz, kararlarımız, eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimiz de olamaz. ayırt edici bilincimizde de olamaz. Bu beş kümede toplanan bedensel ve ruhsal varlığımız gövdemiz, duygularımız, duyu organlarımızdan gelen algılarımız, önceki düşüncelerimiz, kararlarımız ve eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimiz, karakter özelliklerimiz, ayırt edici bilincimizin bir araya gelmiş olmasından da oluşmuş olamaz. Çünkü bunlardan hiçbirisi i içermiyorsa o zaman besinin bir araya gelmesi de beni oluşturmaz. O zaman geriye değişmeden kalan tek bir şey kalıyor. Ad... Ben’e verilen özel ad.
Milanda Panha adli kitaptan: Kral Bilge Nagasena’ya seslenmiş: “Ustam kimsin, adini söyler misin?” “Bana Nagasena diyorlar. Ama bu yalnızca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten Başka şeye yaramayan, bir deyim, bir sözcük, içinde bir kimlik, bir benlik yok. Bir ad, bir lakap, bir işaret, yalın bir sözden Başka bir şey değil. Kral inanmaz ve sorular sorar. “Nagasena bu saçlar midir?” “Hayır büyük kral” ... “Duygu ve coşkular midir Nagasena?” “Hayır büyük kral” Nagasena kraldan arabayı tanımlamasını ister. “Tekerlek, dingil, ok, sandık ve kollar bir arada olunca arabadan söz edilir. Araba yalnızca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten Başka bir ise yaramayan bir deyimden Başka bir şey değil.” “Evet kralım. Benim de saçlarım, derim, ... ad ve bedenim, duygularım, algılarım, geçmiş eylemlerimle biçim almış karakter özelliklerim, ayırt edici bilincim bir araya gelince Nagasena adi veriliyor. Ama kimlik, benlik söz konusu olunca burada öyle bir şey yok. Nasıl arabanın beş bölümü bir araya gelince araba diyorlarsa, beş katışmaç bir araya gelince de bir kimden bir den bir özneden söz ediliyor. Buda diyor ki: Ne ben’in, ne de ben’e ilişkin kalıcı bir şeyin varlığından söz edilebilir. Ben, ben olarak gelecekte de var olacağım, benim sürekli değişmez bir benliğim var, savında bulunmak hatalıdır. Ben düşüncesini yok etmeli, benlikle kurumlanmak yanılgısını yenmelidir. Buda’nın görüsüne göre “ben”, insanin hem bedensel hem de ruhsal varlığını oluşturan bu beş kümenin bir arada ve birlikte, sürekli bir akis, sürekli bir değişim içinde olusunun ortaya çıkardığı bir görüngü, bir olgu, insani çevresinden ayrı bir varlık olarak ayırt etme, özerk bir biçimde hareket etme durumundan köklenen bir yanılgı, bir yanılsamadan Başka bir şey değil. ayırt edici bilinç ise karışıp dünyayı ben ve ben olmayan diye ikiye bölünce bu ben yanılgısı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Aslında bilincin ayırt etmeden, seçmeden, bölmeden bütünü kavrama olanağı da var.
Ben’in var olma doyumsuzluğundan kaynaklanan ve ölümün sinirini aştığına inanılan uzantısına verilen ad’sa ruhtur. Budizm’de Öz varlık yoktur. Buda ben-ruh yanılgısını sergilemek istiyor. Bir kez ben-ruh yanılgısı oluştu mu bütün varlığımızı sarıyor, bilincimizin özgürce çalışma etkinliği engelleniyor, onun bitmez tükenmez istekleri nasıl yaşamı çekilmez bir hale koyuyor, sorunlarımız yaşamla bile sınırlı kalmıyor, ölümden sonrası ile ilgili sorunlar da gündeme girdiğinden onlar da kaygı ve üzüntü konusu olmaya başlıyor. Buda ben’i kurtarmaya değil, bizi ben’den kurtarmaya çalışıyordu. Ölümsüzlüğe erişmek için tek bir yol olduğunu savunuyordu. Öncesizden sonsuza uzanıp giden varoluş zincirinin içindeki yerimizi bulmak, evrensel yaşam ırmağının içimizden aktığının, yaşam gücünün bizim burun deliklerimizde, bizim ciğerlerimizde nefes alıp verdiğinin bilincine erişmek....
NEDENSELLİK ÇEMBERİ- BAĞIMLILIK VE ÖZGÜRLÜK
Buda’ya göre varolan her şey nedenselliğin bir sonucu olarak vardır, boşluktan yokluktan oluşan bir evrende nedenselliğin döngüsüne takılan yokluk varlığa dönülür, her neden bir sonucu, her etki bir tepkiyi zorlar. Evrenin değişmez yasası nedensellik (Karma) yasasıdır. Ne başlangıcı ne de sonu olan evrende egemen olan yalnız doğa yasalarıdır. Buda böylelikle tanrıların görevini yasalara yüklemiş, tanrıları gereksizleştirmişti. Değil mi ki insanin geleceğini belirleyen nedenlerin zorladığını sonuçlardır, öyleyse insanin kendi eylemlerinin sonuçlarından kaçıp kurtulması olanaksızdır. Bir çocuğun anasından beklediği gibi tanrıların bize sevecenlik göstermelerini, bizi bağışlamalarını bekleyemeyiz. Eylemlerimizin sonuçlarından kurtulmanın bir yolu varsa, onu ancak kendi çabamızla kendimiz bulmalıyız.
On iki halkalı kapalı bir zincir olarak temsil edilen nedensellik yasası:
- Yanılgı yanlış düşüncelere yol açıyor.
- Bu düşünceler eğilimlere, karakter özelliklerinin biçimlenmesine ortam hazırlıyor.
- Buradan da bilinç oluşuyor.
- Bilincin bentle ben olmayanı ayırt etmesinden özne nesne ikiliği, ad ve beden ortaya çıkıyor.
- Bundan altı duyu alanı gelişiyor.
- Bu altı duyudan dolayı duyularla nesneler karşılaşıyor.
- Bu karşılaşmadan hoşlanma, hoşlanmama gibi duygular oluşuyor.
- Bu duygular isteklere, tutkulara dönüşüyor.
- İstekler, tutkular bağımlılığa, insanin isteklerinin, tutkularının tutsağı olmasına, bireysel yaşam isteğine yol açıyor.
- Bundan da oluşuma bağımlılık ortaya çıkıyor.
- Oluşum doğuşa
- Doğuşsa ihtiyarlık ve ölüme, ıstıraba, tedirginlik ve umutsuzluğa yol açıyor. Buradan da gene yanılgı çıkıyor ortaya. Buda’nın yanılgıyı dizinin en başına koymasının nedeni olasılıkla bu döngüden tek çıkış yolunun bu halka olmasıyla açıklanabilir.
İstekleri, tutkuları kışkırtan yanılgıdır ana yanılgıyı besleyen de gene istekler ve tutkulardır. Kökünü yanılgıdan alan düşünceler, karar ve eylemlere dönüşüyor. Düşüncelerimiz kararlarımızı, kararlarımız Eylemlerimizi belirlerken, eylemlerimiz de kararlarımızı etkileyip zorluyor. Her düşünce sonrakileri sınırlıyor. Biz kez tam bir özgürlük içinde bir şey düşünmüş olabileceğimizi varsaysak bile, ondan sonraki düşüncelerimizde ayni oranda özgür olamayacağımız açık. Giderek özgürlük alanı kısıtlanıp daralıyor... Şu anda ne olduğumuzu belirleyen dünkü düşüncelerimizdir.
Bu gün kafamızdan geçen düşüncelerse yarinki yaşamımızı biçimliyor. Yaşamımız
kesinlikle zihnimizin yaratısıdır. Budist metinler dört tür bağımlılıktan söz ediyorlar.
- İsteklerden, tutkulardan gelen bağımlılık
- Yanlış görüşler, kanılardan kaynaklanan bağımlılık
- Erdemli bir yaşamla ve kurallara tıpatıp uygun davranmakla kurtuluşa erişilebileceğini sanmaktan gelen bağımlılık
- Sürekli ve değişmez bir ben’in varlığına inanmaktan gelen bağımlılık İsteklerimizin tümüne yakın bir bölümü toplumun yapay olarak yarattığı gereksiz şeyler.
Örneğin toplum bizi zeki bir adam gibi görünmeye isteklendiriyor. Çevremizde beğenilen bir kimse olmak bize nelere mal oluyor ? Bunun karşılaştırmalı bir hesabini yapabilmiş olsak, harcadığımız bunca çaba, üzüntü, sıkıntıya değmeyeceğini anlayacaktık. Başka insanların önüne geçememek, Başka insanlara üstün olamamaktan gelen ezikliklerin ardında hep ben yanılgısı yatıyor ama bu ben yanılgısını besleyen de toplumun özendirici etkisi. Bir kere gözümüzü açıp ta bu koşturmacanın amaçsızlığını, anlamsızlığını görebilsek, bu koşullanmalar, biçimlenmeler etkisini yitirecek, ve bağımlılık da ortadan kalkacak. O zaman ıstırap yerini özgürlüğümüzü yeni bastan kazanmış olmaktan gelen aşkın bir mutluluk duygusuna bırakacak, nedensellik döngüsünden kendimizi kurtarmış, daha doğrusu döngüyü ters yöne çevirmeyi başarmış olacağız İnsan kendini yanılgıdan nasıl kurtarır? Bu sekiz basamaklı yolla mümkündür. Yanılgıdan kurtaran bilgiye çıkarımcı düşünceyle varılamaz. Çünkü bu tür düşüncede özgürlük yoktur. Budizm’ görüsüne göre, bizi yanılgıdan kurtaracak bilgiye ancak sezgiyle erişilebilir. İnsan yanıldığını, yanilmadigini; aldatılmadığını, aldatılmadığını; sevildiğini, sevilmediğini ancak sezgiyle anlayabilir. Uyanan kimse karmanın elinde eli kolu bağlı bir oyuncak olmaktan kendini kurtarmış olur. Koşullanmaya, biçimlenmeye bütünüyle karşı koyabilecek bir insan yok bu dünyada. Yanında yada karşısında tutum almakla her zihnini sınırlamış oluyor. Bizi düşündüğümüz gibi düşünmeye, davrandığımız gibi davranmaya iten ön koşullar, düşünsel yada duygusal zorunluluklar var. Uyanınca bu zorunluluğu fark etmiş oluyoruz ve zorunluluk olmaktan çıkıyor. Bu yüzden de karma değiştirilemez bir alın yazısı sayılmaz, uyanan kimse karmanın bağlarını da koparmış olur. Eylemlerimiz er geç bize geri döner.
Her eylemin iyi yada kötü sonuçları eninde sonunda eylemi yapana ulaşır. Buda, kalıcı olan bir yaşamdan öbürüne aktarabileceğimiz, şu gövdemiz içinde saklanan bir şey olamayacağını anlatmaya çalışmıştı Öyleyse gene doğumla söz edilmek istenen neydi? Buda’ya göre bir yaşamdan ötekine aktarılan ben yada ruh değil, yalnızca eylemlerimizin zorladığını nedensel sonuçlardır. Bu senin gövden de değil, Başka birisinin gövdesi de değil. Ona geçmiş eylemlerin (karma) ürünü gözüyle bakmak daha doğru olur. Önceki bir yaşamda yaptıklarımın ödülü ya da cezası da değil. Ben nedensellik zincirinin bir zorunluluğu olarak varım. Eylemlerin bir sürekliliği var ama ben’in de bilincin de sürekliliği yok. Buda’nın dilinde doğum ölüm döngüsü, yaşamların önceki yaşamların etkisiyle biçimlendiğini anlatmaktan öte bir anlam taşımıyordu.
NİRVANA
Nirvana, Batı’da genelde anlaşıldığı gibi ölümden sonra değil, burada ve şu anda gerçekleştirilebilecek bir ruhsal durumdur. İstek ve tutkuların yok olması, Istırabın etkili olmayacağı bir iç barışa, iç suskunluğa, aşkın bir Mutluluğa erişmektir. Nirvana’ya erişme isteği de dahil olmak üzere tüm istek ve tutkular bırakılmadan, olanla, gelenle yetinmekten gelen iyimser bir yetingenlik kazanılmadan Nirvana gerçekleştirilemez. Nirvana’yı gerçekleştiren kimse bir yandan da günlük yaşamını normal haliyle sürdürüyor. Eylemlerinin bir takım nedensel zorunluluklar (karma) yaratmaması da olanaksız elbette. Nirvana’ya erişen kimselerin tek farkı, bu zorunlulukların dışında kalmayı başarabilmesi. Eylemlerinde beğenilmek, beğenilmemek gibi bir güdü etkin olmuyor, yaptığı islerden alkış beklemiyor, basarı ya da kazanç onu fazla sevindirmediği gibi başarısızlık ya da yitim de fazla üzmüyor. Kuskusuz acı da çekiyor ama bunlara bilgece katlanmasını, olayların doğal akımına boyun eğmesini de biliyor. Ben’i aşınca bütünle bütünleşiyor.. Yarinin getireceklerine kaygısız, ben’in doyumsuzluğundan gelen bütün sorunlara sırtını çevirmiş, şu yaşam nasıl yaşanmalıysa öyle yaşamaya başlıyor. Özgürlük, coşku, aşkın mutluluk içinde, akıp gitmekte olan yaşam ırmağı içindeki yerinin bilincine erişiyor.
Buda’nın öğretisi, bir yandan ben’i yokumsarken öbür yandan da bireyciliği en ileri götürmüş olan öğretidir. İnsanin toplumun kendisine giydirdiği kişiliksiz kişilikten soyunup gerçek varlığıyla baş başa kalınca gerçeği olduğu gibi özümleyecek bir yeteneğe sahip olabileceğine inanıyordu. Buda ölümden sonra ne olduğuyla ilgili sorulara yanıt vermek istemiyordu. Böyle bir soruyla karşılaşınca ya susuyor, ya da söyle diyordu: Göğsünüze zehirli bir ok saplanmış olsa, oku çıkartmaya çalışacak yerde, oku atanın kim olduğunu, hangi kasttan, hangi soydan geldiğini, boyunu boşunu, oku atmaktaki amalini falan mi araştırmaya kalkardınız? Ben bir şeyi açıklamıyorsam bırakın açıklanmamış olarak kalsın. Peki neden açıklamıyorum? Çünkü o şeyin açıklanması size hiç bir yarar sağlamayacaktır da ondan. Çünkü bu sorulara yanıt aramak ne aydınlanmanıza, ne bağımlılıktan kurtulup özgürlüğünüzü kazanmanıza, iç suskunluğuna, gerçeğe ermenize, Nirvana’ya erişmenize katkıda bulunabilir. Buda öğretisinde hiç bir dogma, iç yaşantıyla doğrulanamayacak hiç bir inanç getirmemeye özen göstermiştir. Varoluş, devingen gücünü nedensellikten alan sürekli bir oluşum, değişim sürecinden Başka bir şey değildir; varoluşun ardında Durağan bir öz, tözel bir nitelik yoktur. Budizm’de tözsüz, öz varlıksız bir nedensellik vardır.
SEKİZ BASAMAKLI YÜCE YOL
- Tam görüş
- Tam anlayış Bu basamaklar kendimizi de, dünyayı da olduğu gibi, gerçek böylesiliğiyle görmeyi, adların biçimlerin gizlediği temel gerçeğin, her şeyin ıstırap, her şeyin oluşum, değişim içinde olduğu, kalıcı bir ben’in, değişmeyen bir tözün olmadığını anlayışına ulaşmayı amaçlıyor.
- Doğru sözlülük
- Tam davranış Bu basamak, özgür istencinizin ürünü olan, içten geldiği için, hiç bir amaç gütmeden yapılan davranıştır.
- Doğru yaşam biçimi Yaşamını sağlamakta doğruluktan ayrılmamak, kendine yetecek olandan çoğunu elde etmeye çalışmamaktır.
- Tam çaba, tam uygulama Her şeyin tam bir özenle, eksiksiz yapılmasıdır. Bir Budist’in oturması, kalkması bile büyük bir dikkatle yapılmalıdır. Zihnini bencil düşüncelerden arıtmak sürekli bir uğraş olmalıdır. Zihnin arıtılması, bencil düşüncelerden ayıklanması dört yüce duygunun yüzeye çıkmasına olacak sağlar: Sevecenlik, acıma, sevgi, yan tutmama.
- Tam bilinçlilik
- Tam uyanıklık
Bu basamaklar meditasyonla ilgilidir. Meditasyon Batı’da anlaşıldığı gibi derin derin düşünme değil, düşüncenin aşılmasını, çıkarımcı düşünceden arıtılmış bir zihinle, salt bilinçli olmayı amaçlayan bir yöntem. Tam bilinçlilik, tüm duyumların, duyguların, düşüncelerin ruhsal durumların ardında olacak biçimde bir alicilik, bir uyanıklık durumunu sürdürmektir. Algının kapıları öylesine temizlensin ki, her algı hiç bir engelle karşılaşmadan bilince ulaşabilsin. Sözcükler de bilinçle yaşantı arasına giren bir engel oluyor çoğu kez. Sözcüklerden oluşan düşünceler durmadan bizi, iyi kötü, hoşa giden hoşa gitmeyen gibi ayrımlar yapmaya, yargılara varmaya kışkırtıyor. Artık dünyayı olduğu gibi değil, kurgularla, soyutla, soyutlamalarla yani sözcüklerle dünyayı kavrıyoruz. Gerçeğin sözcüklerle kavramlarla değil, ancak yaşantıyla kavranabileceğini savunan Budizm’ sözcüklere, kavramlara tutsak olmak yerine onları tam olarak denetim altına almak istiyor.
Budist meditasyonun özü nefes alıp verdiğinin ayırdında olmakla başlayan yaygın dikkattir. İnsan nefes alıp verdiğine duyarlı olunca yaşadığının da farkında oluyor, geleceğe ya da geçmişse değil, kendini şu ana ayarlıyor, şimdide yaşamaya başlıyor, duyulara daha duyumlu, duygulara daha duyarlı oluyor; kendinden kopuk, kendinden habersiz yaşamaktan kurtarıyor kendini, yaşamla da kendiyle de bütünleşiyor. Bu uygulamada yol almış kimse gövdesinde kendi istencine bağlı olmadan bir nefes alıp verme işleminin sürüp gittiğine duyarlı olmaya başlıyor. Bu yaşamsal bir yaşantı olarak kendini açığa vuruyor, ve bu izlenim insanda iç barış, esenlik ve Mutluluğun oluşmasına yol açıyor. Artık zihindeki karmasa yatışmıstır.
Buda’nın meditasyon yöntemi öyle dalıp gitmeyi kendinden geçmeyi değil, tersine sürekli uyanıklılığı, sürekli bilinçli kalmayı gerektiriyor. Tam bilinçlilik gerçekleşince tam uyanıklık kendiliğinden gelir. Burada tüm ikilikler yok olur; düşünenin düşünceden, bilenin bilinişten, öznenin nesneden kopukluğu diye bir şey kalmıyor; zihinle yaşantı arasındaki bölüntü kalkıyor. Bütün bu ayrımların yaşantıyla ayırt edilecek somut bir gerçekliği olmadığını, bunların akıl yoluyla varılmış çıkarımlar olduğunu fark ediyorsunuz. Size “bu benim, bu da benim düşüncem” yada “gören benim, bu da gördüğüm şey” diye ayrım yapmanıza olanak veren şeyin bir gözlemden daha çok, sözcüklerin ve mantığın aracılığıyla elde edilmiş bir kuramdan Başka bir şey olmadığını anlıyorsunuz.
BUDİZM'E GÖRE DÜNYA HAYATI
Daha önce de belirttiğimiz gibi Karma inancında insanlar, birbirini takip eden yeni yaşamlardan oluşan hayat çemberinin hiç bitmediğine ve her ölümden sonra mutlaka tekrar dirileceklerine inandıkları için, önlerinde sayısız imkan olduğunu sanmaktadırlar. Dolayısıyla bir insan herhangi bir kötülük yapmaya kalktığında, "bir sonraki hayatımda daha kötü bir hayatla yaşasam bile, bunu sonraki hayatımda telafi edebilirim" diye düşünebilmektedir. Böyle çürük temeller üzerine kurulu bir anlayışın insanları kötülüklerden alıkoyması ise mümkün değildir. Çünkü dünya hayatına bağlılık insanların büyük bir bölümünün önemli bir zaafıdır. Reenkarnasyon gibi batıl bir fikre inanmalarının en önemli sebebi de, bu bağlılıkları ve dünya hayatından hiçbir şekilde vazgeçememeleridir. İnsanların davranışlarını köklü bir şekilde düzelterek, güzel ahlakı yaşamaları ise, ancak bu dünya hayatının gerçek anlamını kavramalarıyla mümkün olur.
Dünya hayatının gerçek yönünü bilen bir insan, kendisini ve tüm evreni var eden, onu koruyan ve esirgeyen Rabbimize kulluk için yaratıldığını, her yaptığından, her konuşmasından ve düşüncesinden Allah'a karşı sorumlu olduğunu ve ölümünden sonra O'na hesap vereceğini bilir. Dünya hayatının yaratılış sebebini Rabbimiz Mülk Suresi'nde şöyle bildirir:
Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır...
(Bakara Suresi, 112)
O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2)
Ayette de görüldüğü gibi Allah insanları denemek için yaşamı yaratmış ve onları dünyaya geçici olarak yerleştirmiştir. Burada karşımıza çıkan olaylarla bizi sınamakta; iman edenlerle inkarcıların ortaya çıkması, inananların kötülüklerden arınması ve cennet ahlakına ulaşması için hayatı devam ettirmektedir. Yani dünya sadece Allah'ın hoşnutluğunu kazanabilmemiz için bir sınanma, bir eğitim yeridir. Allah insanları Kendisine kulluk etmeleri için yarattığını ise şöyle bildirmektedir:
Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız. (Bakara Suresi, 21)
dünyada gösterdiği tavırlarla ebedi hayatında ceza görecek veya mükafata kavuşacaktır. Bu durumda yaşadığımız her saniye, bizleri ya cennete veya cehenneme yaklaştırmaktadır. Allah bu gerçeği kullarına pek çok ayette hatırlatır ve o güne karşı onları uyarır:
Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr Suresi, 18)
Allah'ın azaplandırmasından korku duyan müminler, yalnızca O'na kulluk eder, O'nun emirlerine kayıtsız şartsız uyar, kötülüklerden sakınarak Rabbimizi hoşnut edecek davranışlarda bulunurlar. Bir insanın gerçek anlamda üstün bir ahlaka sahip olmasının, çıkarları ile çatışsa dahi güzel ahlaktan taviz vermemesinin tek yolu, Allah'a karşı güçlü bir sevgi ve bağlılığı olması, O'ndan korkup sakınması ve O'na kullukta kararlı olmasıdır. Aksi takdirde, her insanın kendine ait birtakım güzel ahlak özellikleri olabilir; ancak bunlar ya sayılıdır, ya kısa sürelidir veya bazı koşullara bağlıdır. Budizm'de de insanlara bazı güzel davranışlar tavsiye edilmektedir. Ancak bunların Allah katında bir değeri olmayabilir. Kendisini yoktan var eden Allah'ın apaçık varlığını göz ardı ederek, O'na karşı nankör olan bir insanın, çevresindeki insanlara bazı iyilikler yapmasının ne değeri olabilir? İnsanın yaptığı işlerin değer taşıyabilmesi için Allah'a iman etmesi, yaptığı herşeyi O'nun rızası için yapması, O'nun kadrini gereği gibi takdir etmesi ve Allah'tan korkup sakınması gerekir. İşte bu nedenle müminlerin güzel ahlakları, romantik eğilimlere dayanmaz. İbadetleri Allah'ın ayetlerde de buyurduğu gibi sürekli ve kesintisizdir:
Allah, hidayet bulanlara hidayeti artırır. Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır (Meryem Suresi, 76)
Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz? (Nahl Suresi, 52)
Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 46)
İnsanlar dünya hayatının geçici ve aldatıcı süslerine tutkuyla bağlanmaktan sakınmalıdır. Çünkü ahirette insanların zenginlikleri, güzellikleri ve dünya hayatında sahip oldukları onlara fayda sağlamayacaktır. Toprağa konacak olan bedenleri çürüyecek, malları zamanla yok olacaktır. O insanlar da diğer insanlar gibi sorguya çekilmek için Rabbimizin huzuruna çıkacaktır. Üstelik dünya hayatı çok kısadır. Şu an 30 yaşında olan bir insana bu yaşına kadar neler yaşadığını sorsanız, "herşey çok hızlı geçti" diyecektir. İşte bu insan ortalama olarak bunun gibi bir 30 yıl daha yaşayacaktır. Ve sonra yaşamı bitecektir.
Allah dünyada yaşanan bu sürenin kısalığına pek çok ayette dikkat çekmiş, insanların ahirette bunu açıkça itiraf edeceklerini bildirmiştir:
Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları biraraya toplayacağımız gün... (Yunus Suresi, 45)
Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı. (Rum Suresi, 55)
Öyleyse insanın kısa dünya hayatının geçici süslerine aldanıp, sonsuz ahiret hayatını göz ardı etmesi çok büyük akılsızlık olacaktır. Çünkü insanın Allah'a hesap vereceği gün kesin bir gerçektir. Allah Yunus Suresi'nde şu şekilde buyurur:
Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve Bizim ayetlerimizden habersiz olanlar; işte bunların, kazandıkları dolayısıyla barınma yerleri ateştir. (Yunus Suresi, 7-8)
Dünya hayatına kanmayan, Allah'ın rızasını ve sonsuz ahiret hayatını tercih edenlere ise Rabbimiz şu şekilde müjde verir:
Kim ahiret ekinini isterse Biz ona kendi ekininde artırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur. (Şura Suresi, 20)
Allah dünyada da insanlara nimetlerini vermesine karşın, ayetlerinde sürekli olarak ahiretin nimetlerini istemeyi öğütler. Çünkü onlar daha hayırlı ve daha süreklidirler. (Taha Suresi, 131)
De ki: "Sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mı?" De ki: "Hakka ulaştıracak Allah'tır. Öyleyse, hakka ulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mı?...
(Yunus Suresi, 35)
...Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız...
(Araf Suresi, 173)
Budist eserlerde meditasyon, huzura ulaşmanın ve günlük sıkıntılardan uzaklaşmanın en kolay yolu olarak gösterilir. Oysa bu büyük bir aldatmaca ve göz boyamadır. Meditasyon yaptıkları süre boyunca dünya hayatına dair sıkıntılarını unutan insanlar, meditasyon bittiğinde aynı sıkıntılarla karşı karşıya kalırlar. Üstelik bu sıkıntıları unutmaya çalışmak, belki insanda geçici bir rahatlama sağlayabilir, ama onları yok etmez, geçici beyin uyuşturmanın faydası olmaz. Gerçek huzur ve mutluluğa ulaşmanın tek yolu Allah'a bir ve tek olarak iman etmek, O'nun yazdığı kadere teslim olmaktır. Allah dilemedikçe tek bir yaprağın dahi düşmeyeceğini bilen bir mümin için başına gelen herşey bir denemedir. İnsan 50-60 yıllık hayatı boyunca tüm yaptıkları ve yaşadıklarıyla denenmektedir. Sonsuz ahiret hayatında ise bunların karşılığını en adaletli şekilde alacaktır.
Bugün meditasyon ve yoga gibi mistik akımlar Batılı toplumlarda rağbet görmektedir. Oysa doğru yolu, iç huzurunu, vicdani rahatlığı ve mutluluğu elde etmenin yolu, böyle geçici beyin uyuşturma yöntemleri değil, Allah'a samimi bir kalple iman etmek, O'na gönülden teslim olmak ve tüm hayatını Allah'ın razı olacağı şekilde geçirmektir.
Allah; sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürmekte, daha sonra sizi diriltmektedir. Ortaklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı?
(Rum Suresi, 40)
Budist tapınaklarının çevresinde dört bir yana açılarak asılmış ipler üzerinde yüzlerce dua bayrağı görmek mümkündür. Budistlerin batıl inanışlarına göre bu bayraklar üzerinde yazılı olan dualar, rüzgarla etrafa taşınmakta ve böylece daha çok sevap kazanılmaktadır. Bu da diğer Budist inanışlar gibi batıl bir hurafedir. Çünkü Allah'ın varlığını inkar eden Budistler bu duaları kime ve niçin ettiklerini dahi açıklamaktan uzaktırlar. Oysa Allah Kuran'da, sadece bir ve tek İlah olan Rabbimize yapılan duaların kabul olacağını tüm insanlara hatırlatmıştır.
Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan)dır. Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler...
(Rad Suresi, 14)
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm... (Bakara Suresi, 186)
...Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı? Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?
"Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk."
(Şuara Suresi, 72-74)
Budistler atalarından kalan gelenekleri eksiksizce uygular ve günlerini tapınakların etrafında dualar okuyarak, dua silindirleri çevirerek geçirirler. Ancak yaptıklarını bir kurtuluş yolu olarak gören Budistler gerçekte çok büyük bir aldanış içindedirler. Çünkü önünde secde ettikleri, tütsüler yakıp dilekte bulundukları taştan, tahtadan heykellerin onların dualarına cevap vermeleri, çağrılarını duymaları mümkün değildir.
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyamet-saatinin kopacağı gün, (işte) o gün, batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır.
(Casiye Suresi, 27)
(Solda) Budizmin sapkın inanışlarından biri de, Buda adına yapılan mekanlarda düzenlenen garip törenlerdir. Oysa bu heykeller, insanlara ne bir yarar ne de bir zarar vermeye güç yetirebilirler.İnsan yapımı bu heykellerden medet ummak kuşkusuz akıl dışıdır. Ne var ki Budist öğretilerle beyni yıkanmış olan insanlar, bu kadar açık olan bu mantıksızlığı dahi farkedemeyecek konuma gelmişlerdir.
...Şüphesiz Allah, O, Hak olandır ve şüphesiz O'nun dışında taptıkları (tanrılar) ise, batıldır...
(Lokman Suresi, 30)
Budizmin batıl inanışları ve törenleri insanları hastalıklı bir ruh haline iter. Bilimden, teknolojiden, sanattan, estetikten kısaca medeniyetten uzak bir yaşam süren Budistler, yaktıkları mum ve kandillerle ibadet ettiklerini sanırlar. Oysa bu, büyük bir aladnıştan ibarettir.
hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır...
(Araf Suresi, 33)
Batıl Budist ritüellerine göre, resimdeki boncuklar kutsal kabul edilir. Budistler, Buda'ya yaptıkları dualarında (ki bu dualar onlara asla birşey kazandırmayacaktır) milyonlara varan tekrarlar yaparlar. Allah'ı unutup, O'nun yarattığı aciz bir kuldan medet uman bu topluluk -sapkın inanışlarından vazgeçmedikleri sürece- kendilerini çok büyük bir azaba sürüklemektedirler.
... Allah, hakkın ta kendisidir. O'nun dışında, onların taptıkları ise, şüphesiz batılın ta kendisidir. Gerçekten Allah, yücedir, büyüktür.
(Hac Suresi, 62)
"Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler.
Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz."
(Enbiya Suresi, 53-54)
Teleskopik trompet olarak tanımlanan radong, Budist ritüellerde çok önemli bir yer tutar. 4.5 metre uzunluğundaki bu çalgı Budist ayinler sırasında kullanılır. Budist ayinler sırasında kullanılır. Adeta bir törenler, ayinler ve ritüeller dini haline gelmiş olan Budizm, bu gibi avuntularla insanları hem dünya hayatında hem de ahirette çok büyük bir kayba uğramaktadır.
İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler...
(Bakara Suresi, 165)
Rahiplerin Budist halktan farklı olarak uyması gereken çok fazla kural vardır. Bunların en başında, öğle yemeğinden sonra ertesi güne kadar hiçbir şey yememek, kesintisiz her akşam meditasyon yapmak gibi uygulamalar gelmektedir. Bunların tümü hak dinde yeri olmayan ve hiçbir fayda getirmeyen, insanın fıtratına da aykırı garip ritüellerdir. Oysa Allah kullarına daima kolay olanı emreder. Rabbimiz ayetlerinde şöyle buyurur:
"Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa, Ve en güzel olanı doğrularsa, Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.
(Leyl Suresi, 5-7)"
... Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.
(Lokman Suresi, 13)
Binlerce batıl kuraldan ve törenden oluşan, ahiret inancını tamamen göz ardı eden Budizm, bu sapkınlığa kapılanlarda büyük tahribat meydana getirmektedir. Budistlerin tüm batıl uygulamalarının yanısıra samimiyetsizliklerinin önemli bir göstergesi de uyguladıkları adaletsizliktir. Budizmin yaygın olduğu ülkelerde, halk büyük bir yokluk ve sıkıntı çekerken, Buda adında inşa edilen putperest tapınaklar için büyük masraflar yapılmaktadır. Budizmin ahiret inancını reddeden sapkın görüşleri, insanları ahlaki ve ruhi çöküntüye sürüklemekte, bu da kişilerin dış dünyadan tamamen kopuk, başkaları için adalet anlayışında olmayacak bir halde yaşamalarına neden olmaktadır. Böyle karanlık ve kasvetli bir ruh haline sahip kişilerin, toplumun sorunlarına akılcı çözümler üretemeyeceği, onları aydınlığa ulaştıramayacağı ise açıktır.
Allah'ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: "Bunlar Allah katında
bizim şefaatçilerimizdir" derler...
(Yunus Suresi, 18)
Günümüzde Budizm bazı çevreler tarafından güzel ahlakın, yardımlaşmanın ve fedakarlığın yolu olarak görülür. Oysa Budist ülkelerde halkın yaşadıkları, bu propogandanın büyük bir aldatmaca olduğunu ortaya koymaktadır.Nepal'de, Tibet'te, Kamboçya'da ve diğer Budist ülkelerdeki halkın sefalet içinde yaşıyor olması, böyle bir yardımlaşma ve fedakarlığın uygulanmadığını açıkça göstermektedir. Nepal, Budizm'in en güçlü olduğu ülkelerin başında gelmektedir. Ancak Nepal halkı çok büyük bir fakirlik içindedir. Örneğin Nepal'in Himalaya eteklerindeki Mustang bölgesinde insanlar çamurdan yapılmış, izbe, toprak evlerde yaşamaktadırlar.
İmsak | 06:24 | ||
Güneş | 07:54 | ||
Öğle | 12:55 | ||
İkindi | 15:24 | ||
Akşam | 17:47 | ||
Yatsı | 19:11 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 11 | 31 |
2. Fenerbahçe | 12 | 29 |
3. Samsunspor | 12 | 25 |
4. Eyüpspor | 13 | 22 |
5. Beşiktaş | 11 | 21 |
6. Göztepe | 11 | 18 |
7. Sivasspor | 12 | 17 |
8. Başakşehir | 12 | 16 |
9. Rizespor | 12 | 16 |
10. Gaziantep FK | 12 | 15 |
11. Kasımpasa | 12 | 14 |
12. Konyaspor | 12 | 14 |
13. Antalyaspor | 12 | 14 |
14. Trabzonspor | 11 | 12 |
15. Kayserispor | 12 | 12 |
16. Bodrumspor | 12 | 11 |
17. Alanyaspor | 11 | 10 |
18. Hatayspor | 11 | 6 |
19. A.Demirspor | 11 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 12 | 25 |
2. Bandırmaspor | 12 | 24 |
3. Erzurumspor | 12 | 22 |
4. Karagümrük | 12 | 21 |
5. Igdir FK | 12 | 21 |
6. Boluspor | 13 | 21 |
7. Ankaragücü | 12 | 19 |
8. Ahlatçı Çorum FK | 12 | 19 |
9. Keçiörengücü | 13 | 18 |
10. Şanlıurfaspor | 13 | 18 |
11. Ümraniye | 13 | 18 |
12. Pendikspor | 13 | 18 |
13. Esenler Erokspor | 12 | 17 |
14. İstanbulspor | 13 | 17 |
15. Manisa FK | 13 | 17 |
16. Gençlerbirliği | 12 | 15 |
17. Amed Sportif | 12 | 14 |
18. Sakaryaspor | 12 | 13 |
19. Adanaspor | 12 | 7 |
20. Yeni Malatyaspor | 13 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 11 | 28 |
2. M.City | 11 | 23 |
3. Chelsea | 12 | 22 |
4. Arsenal | 12 | 20 |
5. Nottingham Forest | 12 | 20 |
6. Brighton | 12 | 20 |
7. Fulham | 12 | 19 |
8. Aston Villa | 12 | 19 |
9. Newcastle | 11 | 18 |
10. Brentford | 12 | 17 |
11. Tottenham | 11 | 16 |
12. Bournemouth | 12 | 16 |
13. M. United | 11 | 15 |
14. West Ham United | 11 | 12 |
15. Everton | 12 | 11 |
16. Leicester City | 12 | 10 |
17. Crystal Palace | 12 | 8 |
18. Ipswich Town | 11 | 8 |
19. Wolves | 12 | 7 |
20. Southampton | 11 | 4 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 13 | 33 |
2. Real Madrid | 12 | 27 |
3. Atletico Madrid | 13 | 26 |
4. Villarreal | 12 | 24 |
5. Osasuna | 13 | 21 |
6. Athletic Bilbao | 13 | 20 |
7. Real Betis | 14 | 20 |
8. Real Sociedad | 13 | 18 |
9. Mallorca | 13 | 18 |
10. Girona | 13 | 18 |
11. Celta Vigo | 13 | 17 |
12. Rayo Vallecano | 12 | 16 |
13. Sevilla | 13 | 15 |
14. Leganes | 13 | 14 |
15. Getafe | 14 | 13 |
16. Deportivo Alaves | 13 | 13 |
17. Las Palmas | 13 | 12 |
18. Valencia | 12 | 10 |
19. Espanyol | 12 | 10 |
20. Real Valladolid | 14 | 9 |