Hepimiz elçiyiz aslında.
Elçinin elçisiyiz.
Her gün ezan okuyan müezzin, güzel sesinin içine Allah celle celalühün mesajını koyarak en yüksek yerden canhıraş bir şekilde Sevgili Peygamberimizin, Allah’ın elçisi olduğunu beş vakitte on defa hatırlatıyor.
Sevgili Peygamberimiz de, Arafat Dağı’nda, Veda Hutbesi’nde, “Burada olanlar, burada olmayanlara ulaştırsınlar” buyurmuş.
Biz, hepimiz, Allah’ın kitabından, Resulünün sünnetinden birini öğrendiğimiz anda, onu bir başkasına muştulamak/müjdelemekle de görevliyiz.
Çölde susuzluktan ölmek üzere olan adam, kim olursa olsun, rengine, ırkına, dinine bakmadan kabımızdaki sudan içirmekle görevli olduğumuz gibinin daha ilerisindedir, rahmet ayetlerini kulübeden saraya kadar kâfirlik çölünde yaşayanlara da ulaştırma elçisiyiz biz.
Biz, aile içinde iyi haberleri ulaştıran, kötü olayları yatıştıran, komşular arasında dostluk köprüleri kuran, gücümüz oranında bu arabuluculuğu şehirler arasında kardeş şehir yapan veya dünyada barış elçisi olan insanlarız biz.
Biz, iki kişi veya iki devletin arasından kara kedi geçtiğinde,
Aralarında dalavere dolapları döndüğünde, Arabulucu olalım, arabozucu olmayalım.
Biz, işimizle, aşımızla, imanımızla, amelimizle her birimiz dünya elçisiyiz.
1960-70 yılları arasında Avrupa’ya işçi olarak gidenlerin çoğunluğu okuma-yazma bilmemelerine rağmen, gönüllerinde taşıdıkları imanın parıltısını gören milyonun üzerinde Avrupalı Müslüman oluverdi.
Rabbimiz, “Eğer müşriklerden biri, senin yanına gel¬mek (yakınında ol¬mak) isterse onu yanına al ki, Al¬lah’ın sözünü işitsin. Sonra onu güven içinde olduğu yere ulaştır. Bu onların bilgisiz bir toplum olmaların¬dandır” buyurur (Tevbe süresi, ayet 9/6).
1960 yılında Almanya’nın Cezayir Büyükelçiliği’ni yapan Wilfried Hofmann, Hıristiyan Fransa’nın Cezayir’deki işkencelerini gördükten ve Müslümanları da tanıdıktan sonra Müslüman olur ve Murat Hofman adını alır. Beş tane kitap yazarak İslam’ı Batı’ya tanıtarak İslam’ın elçiliğini yaparken vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.
Allah Resulünün dünyadaki tüm elçileri olan Müslümanlar, önce dillerini değil, hallerini dillendirmeleri gerekir.
Ev komşusu, daire komşusu, iş komşusu gibi yakınlıklarla örnek bir hayat sergilerlerse ayet-i kerimedeki gibi sizin hayatınızdan ve dilinizden Allah’ın kelamını duymak ve görmek nasip olursa elçilik görevimizi yapmış oluruz. Devletlerin elçileri de aynı görevi yapmalılar.
26.10.2021 Salı günkü yazımda, Pers İmparatoru/Kisrası’nın elçileri gelip Sevgili Peygamberimizi alıp kisranın huzuruna götürme tehdidinde bulunduklarında onların titrek haline gülümsediğini ve “Sizinle yarın görüşelim” dediğini yazmıştım.
Sevgili Peygamberimiz, kendisinin huzuruna gelen elçileri kabul ederken, “Hadramut’tan gelen kumaştan elbise giyen” -ki o elbise daha sonra halifeler tarafından Ramazan ve kurban bayramlarında giyilmiştir- (İbni Sa’d Tabekat C1/458 rivayet no 1320),
Elçilere tebessüm ederek, “Merhaba, Allah sizi utandırmasın, pişman da etmesin” dedikten sonra onları dinleyen (Buhari, Sahih, K. İman, bab 40),
Silahlarına ve silahşorlarına pek güvenen Hevazin kabilesi elçileri geldiğinde, “Sözün en güzel ve sevimlisi en doğru olanıdır” diyen (Buhari, Sahih, K. İman, bab 40),
Elçiler ve işleri için Ramle binti Haris’in konağını ayırdığını (Ebu Davud, Sünen, K. Harac, bab 24),
Elçi olan kişi veya kişiler, idama mahkûm olmuş suçlular olsalar bile dokunmadığını,
Sahte peygamberin suçlu elçileri geldiğinde, “Eğer ‘elçiler öldürülmez’ kuralı olmasaydı, ikinizin de boynunuzu vururdum” dediğini (Ebu Davud, Sünen, K. Cihad, bab er’rusül 166),
Tebessümle karşıladığı elçiler için, “Benim elçilere hediye verdiğim gibi siz de hediye veriniz” dediğini (Buhari, Sahih, K. Cihat, bab 176),
Nezaketten ve kuraldan anlamayan Mekke müşriklilerinin kendilerine elçi olarak gönderilen Hazreti Osman’ın hapsedildiğini duyan Sevgili Peygamberimizin de Mekke’den gönderilen elçi Süheyl’i mütekabiliyet/karşılıklılık esasına göre, geçici olarak hapseden ve karışlıklı olarak salıveren Sevgili Peygamberimizin ümmeti olmanın yüklediği görevi hakkıyla yerine getirmeye çalışalım.
(Kastalani, (851-923 hicri) Mevahibü’l-Ledünniyye, c1/507 el-Mektebü’l-İslami, Beyrut 2004).