Ey kutlu süvari! Atinin üzengisini kendine doğru çek ve tüm kainat rebabinin nağmeleriyle yankılansın. Kahraman Zaloğlu Rüstem’in savaş meydanlarındaki naraları gibi tüm cihana meydan oku. Yukarımızdaki kutuptan, yeryüzünün son noktasına kadar; kuzeyinde, güneyine, doğusundan batısına. Dünyanın olu ruhuna hayat kaynağı olan bulutlarından aydınlatıcı şimşeklerin karanlığı dağıttığı gün ışığı ve hayat suyu bahset. Cömertliğiyle meşhur olan Hatam senin cömertlik deryasının bir damlası bile olamaz. Şifalı elleriyle unlu Hekim Lokman senin nisabına ulaşamaz, seninle boy ölçüşemez. Kuru canlara hikmet yağdır. Senin ellerinle can bulsunlar, yoksa yok olup gidecekler. Ey civanmertlerin ve yiğitlerin sevdiği kutlu süvari, kutlu dava, ne zamana kadar perdelerin ardında saklı kalacaksın? Ne zaman karanlık bulutları delip yere yeni yeryüzüne diriltici bir ruh ve tazelik sunacaksın? Susuz ve bağrı yanık insana ne zaman mucizevari bir eda, bir tarzla gülsuyu misali bir bengisu sunacaksın? Onun yaralı kalbini yarıp derin yarasına şifa sunacaksın ki bu derin uykusundan uyansın. Bu zamanda zavallı insan elini kime uzatsa hüsranla karsılaşıyor, ısırıyorlar onu her taraftan. Onun bu derdinin büyüklüğünün siniri, haddi hesabi yoktur. Yolunu kaybetmiş bir çaresizdir insanoğlu bu asırda. Ne zamana kadar zavallı insanlık bu halde kalacaktır! Ardında baharın olmadığı çok uzun bir kıştayız adeta. Fırtına ve çığlardan göz gözü görmüyor. Ey her derdin dermanı, senin şifalı ellerin yetişmezse biz artik hasta çaresiz insanlıktan ümidi kestik, yok olacak o… Ey Zaloğlu Rüstem, senin ellerinle olmazsa, tılsımlı kapalı kapıların açılmasından ümidimizi kestik… Ey cihangir. Uzat ellerini ve atinin üzengisine dola kutlu parmaklarını, Aziz mazlum insanin ruhuna in ve başını tozlu, çamurlu topraktan çıkar… Her hastalığın, derdin hekimi, doktoru olan senin elinle herkes bir hayat buldu ve ask şarabından içti, dirildi. Senin hikmet, adalet ve bilgelikle bezeli büyük kapının esiğine Solon gibi filozoflar ve adaletiyle meşhur Pers hükümdarı Nusirvanlar hizmetçi olsunlar, orada gözüksünler. Sana yine yüzlerce kayser, kral, Husrev ve Bismarklar, binlerce Konfüçyüs ve Budalar hizmetçi olsunlar. Onlar seninle boy ölçüşemezler… Senin yüce ali meclisinin emirlerini bekleyen binlerce Sokrat ve Eflatunlar sırada bulunsunlar. Gandiler, Nehrular gelsinler, kutlu üzengini öpsünler… İkbal, filozof Jan Jak Russo ve Voltaire gibi onlar da seni medh ve sena etsinler, mucizevari kudretine övgüler düzsünler. Hayat suyu olan pınarından bir avuç su ile acı denizlerimizi tatlı sulara cevirdin. Ey dost sen gidip bizden uzaklaştığından beri bizler çaresiz ve perişan kaldık. Eğer sen olmazsan insan, vahşi kurtların bedenini parçaladığı zavallı bir kurbana dönüşüyor... Ey felek neredesin, neden bu kadar vefasızsın? Ve iniltilerime, ah u figanlarıma cevap vermiyorsun. Beni yirtici sahin ve kartallara yem yaptin. Bu vahsi canavarlar anne babasinin nazli evladi olan insanoglunu ezerken adeta eglence ve piknige gider gibi keyif aldilar. Onlarin her biri farkli bir isimle meydana gelir, akseder. Sanırsın ki bunlar gibi zarif, guzel ve narin kimse yoktur. Demokrasi, adalet naralariyla sema yaparlar, dansederler meydanlarda… Ne de felsefi sahte bir sekil verdiler sahte sozlerine..! ne sosyal adalet, ne de bilim ve hikmet bunlarda yoktur. Cirkin cehrelerini makyajlarla gizlemeye calisiyorlar. Konustuklarina belagat ve fesahat ile sihredici sozcuklerle konusurlar, suslu sahte sozlerle zavalli insanligin ayagini kaydirmak isterler. Sanirsin ki onlar ne dese doğrudur… Binlerce sekilde, sahte makyajlarla gercek yuzlerini gizlerler ..Evet onlar gulyabanilerdir,baris guvercinleri degillerdir..Dost mahbublar degillerdir ve bizlere buyuk zararlar verdiler.. Yüzlerce hile ve aldatmayla gönülleri, kalpleri çelerler, kandırırlar.. Zavallı akli tef ve sebat ile oynatırlar.. Zavallı insan onların tuzağına düşünce gitti o, yok oldu.. Kabaran suların üzerindeki kabarcıklar gibi. İnsanın onların elinden gordugu zulmun haddi hesabi yoktur ve kalem onları yazamaz.. Ey kalem,koyu ve siyah kanli gozyaslariyla agla,yarali gonulden sen sebnem ve cig yagdir..Nazik dudaklarinla derdimle inle,..ud ve rebab misali , aletli müzikler gibi inle, derdimi söyle.. Ola ki böylece bu ağır yaram iyileşir, derdim derman bulur..Dostlarimin arasina gider ve derin uykudan uyanirim..Gozlerimi yikar ve hazirlanip tedbirle hizmete ve calismaya koyulurum..Ey kardes,cabuk uyan ,kervan gitmekte ve yukunu iyice hazirla .Kervan zap nehrini gecmeden ona yetis,geride kaldin..O yarin ellerinden hayat suyumuzu ictikten sonar vefasiz olmamiz cok ayiptir,yaziktir.iste yirminci asrin dosyasi onumuzde ,o dosyada hep acı ve perişanlık vardır.. Ve ey kurtarici onlari bu azaptan,iskenceden kurtar…Kahramanlarin bakislarina benzeyen bakis ve nazarinla ,remzlerinle onlara can ver ve olu topragin altindan onları çıkar.. Kurban olayım dost, yoksa falında Merih (mars) mi cıktı? Yoksa yuvanın yok olmasindan ,dagilmasindan mi korkuyorsun?Ey dost yolcusu,Allahin hatiri icin beni bırak beni eleştirme.. Bu soru ve cevap fasliyla yaralarim yine tazelendi. Boyle inliyorum ki uyanasın.. Bu kezzap suyunun,oldurucu asit suyunun seni yoketmesinden korkuyorum..Bu zavalli ve yaralıyı tut iyi eleştirme, ona serzenişte bulunma, neden bunlari sana anlatti diye.. Onu anlamayip serzeniste bulunanlar gozleri mahmurlu ve uykuda olanlardır..