08.08.2024, 17:55

İSLAM TOPLUMUNUN MUHTAÇ OLDUĞU ŞEYLER

1. Birbirimizi Allah için sevmek

2. Kardeşlik hukukuna riayet etmek

3. İnsaflı olmak

4. Ölçüyü kavrayıp ölçüye göre davranmak

5. Bize en lazım olan ilimde ilerlemek ve edebimizin ilmimizden fazla olması

6. Bizi huzurda tutacak zikir

7. Münakaşayı terk etmek

8. Hayatımızı doğru tercihlerle yaşamak

9. Dünya ve âhiret, ilim ve amel, ruh ve ceset dengesini yarın ölecek gibi kurmak

Bu saydığımız dokuz şey, her zaman muhtaç olduğumuz şeylerdir. Bugün ise daha çok muhtacız.

Çok muhtaç olduğumuz şeyler, çok önem vermemiz gereken şeylerdir.

Önem vermek, önem verilenin şuurunda olmak, fiiliyata geçirmeyi dert edinip hemen fiiliyata geçirmekle mümkün olur.

İçinde bulunduğumuz halimizin durumu, düşmanların yekvücut olduğu, Müslümanların ihtilaf içinde olduğu, bilerek bilmeyerek bu durumumuzun düşmanın işine yaradığı durumda elbette bu dokuz şey daha bir önem kazanmaktadır.

1. Birbirimizi Allah için sevmek

Mü’minler, birbirlerini Allah için severlerse, Allah (c.c.) da mü’minleri sever. Allah Teâlâ severse, sevdiğine sahip çıkar, doğru ve isabetli olanı ilham eder, âleme de sevdirir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Hiç şüphesiz iman edip sâlih amel işleyenler için Rahmân, (gönüllerde) bir sevgi meydana getirecektir.”

(Meryem sûresi 19/96.)

Hz. Peygamber (s.a.s.) şu üç hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur:

“Allah (c.c.) bir kulu sevdiği zaman Cibrîl’e: ‘Allah filanı seviyor, onu sen de sev!’ diye emreder. Cibrîl de o kulu sever, sonra gök halkına: ‘Allah filanı gerçekten seviyor, onu siz de seviniz!’ diye hitabeder. Göktekiler de o kimseyi severler. Sonra da yeryüzündekilerin gönlünde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.”

(Buhârî, Bed’ü’l-halk, 6 Edeb, 41, Tevhîd, 33; Müslim, Birr, 157.)

“Üç özellik vardır ki, bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Rasûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek, sevdiğini Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kerih görmek.”

(Buhârî, Îmân, 9, 14, İkrâh, 1, Edeb, 42; Müslim, Îmân, 67; Tirmizî, Îmân, 10.)

“Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.”

(Ebû Dâvûd, Sünnet, 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 146.)

“Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”

(Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime, 9.)

“Siz birbirinizi ALLAH (c.c.) için severseniz, gayretullah zuhur eder ALLAH (c.c.) da hepinizi sever.”

İsmail Hakkı Toprak (k.s.)

“Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde eksilmeyendir.”

Yahya b. Muaz (rh.a.)

“Her şeyin bir tartısı vardır, sevginin tartısı da fedakârlıktır. Fedakârlık etmeyenin sevgisine inanılmaz.”

Abdülaziz Bekkine (rh.a.)

Sevgiyi saygı devam ettirir.

“Ey oğul! Ananı atanı say! Bereket büyüklerle beraberdir.”

Şeyh Edebali (k.s.)

2. Kardeşlik hukukuna riayet etmek

Din kardeşliğine, can kardeşliğinden daha çok önem vermek.

Kardeşliğin gereği; birbirlerini Allah için sevmek, derdiyle dertlenmek, selamlaşmak, davete icabet etmek, cenazesinde bulunmak, nasihatleşmek, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmek, fedakârlık etmek, kardeşliği bozacak sû-i zan ve peşin hüküm gibi yanlış anlayıştan kurtulmak, ihtilafları değil ittifakları konuşmak, münakaşa etmemek, aralarındaki ihtilafları hemen kaldırmaya çalışmak ve düzeltmektir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Müminler sadece kardeştirler. O halde (ihtilaf eden) kardeşlerinizin arasını düzeltin. (Özellikle bu konuda) Allah’tan korkun ki O’nun merhametine nail olasınız.”

(Hucurât sûresi 49/10.)

Bu ilâhî emrin yerine getirilmesi için icmâda birleşmesi mecburi olan İslâmî grupların aralarının düzelmesi gayesiyle hemen, ilmi ve takvasıyla kendilerini kabul ettirmiş insaf ehli ulemadan bir heyetin oluşturulması ve aralarındaki müşterek doğruların ortaya konulup deklare edilmesi gerekir. Bundan sonra kim bu ulvî müşterekliği bozarsa, bozan taraf önce uyarılmalı, uyarıyı kabul etmeyenin ancak düşmanların işine yaradığı ilan edilmelidir.

Kimler Allah’ın kendilerini bağışlamasını istiyorlarsa birbirlerini bağışlamaları gerekir. İşte delil:

“Her Pazartesi ve Perşembe günü ameller Allah’a arz olunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında Allah’a şirk koşmayan her kula günahları bağışlanır. (Meleklere) siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin, buyurulur.”

(Müslim, Birr, 36; Ebû Dâvûd, Edeb, 55.)

“Kim, din kardeşini bir yıl terk edip küserse, bu onun kanını dökmek gibidir.”

(Ebû Dâvûd, Edeb, 55.)

Biz Müslümanlara gereken, küs olanların aralarını bulup barıştırmaktır. Küslüğün üç gün sonrasına kalması caiz olmadığı gibi kardeşliğin gereği olarak küs olanların arasını bulup barıştırmayı geciktirmek de caiz değildir.

3. İnsaflı olmak

İnsaflı insan, âdil insandır.

Âdil kişi, karşısındaki sevmediği kişi bile olsa, eğer haklı ise onun haklı olduğunu itiraf eder. Sevmediği kişi ehil ve düzgün ise, daha uygun bir başkası da yoksa, işi ona verir.

“İnsaf, hayru’l-evsâf” yani “insaflı olmak özelliklerin en hayırlısıdır” denmiştir.

“Allah korkusu kalbine yerleşmiş olan kimse, insanlar hakkında insaflı muamelede bulunur. İnsanlar da kendilerine insaf ile muamelede bulunan kimseyi severler. İşte bunun için, insanların sevgisi, kişinin kalbinde Allah korkusunun mevcut olduğuna ve o kişinin iyiliğine; insanların buğzu/kini ise, o kimsenin kötülüğüne ve kalbinde Allah korkusunun az olduğuna delil gösterilmiştir.”

Mâverdî

“Mümin kimse, kendisine insaflı davranmayan kimselere karşı da insaflı davranır.”

Hz. Ali (r.a.)

Yanlışını gördüğümüz bir insanın yanlışını görmemiz, doğrusunu görmemize engel olmamalı; doğrusunu gördüğümüz bir insanın doğrusunu görmemiz de yanlışını görmemize engel olmamalıdır. İşte insaf budur.

İnsafın gereği, kıymete kıymet vermek, değere değer vermektir. Değerler değer görürse yükselir, kaliteli olma vasfı artar.

Değerler bir toplumda kabul görürse, o toplum değerler ve huzur toplumu olur.

Başarılı insanlara değer vermek, makamın yükseltilmesi ve maaşın yükseltilmesi gibi çeşitli suretlerde ödüllendirmekle gerçekleşir.

Bir memlekette ilerlemenin önüne engel yoksa o memleketin yükselmesine engel yoktur demektir.

4. Ölçüyü kavrayıp ölçüye göre davranmak

Ölçüyü kavrayan ve ölçüye uyan daima gelişir, ölçüyü kavramayan daima değişir.

Yanılanın ölçüsü yanılır, yanılmayanın ölçüsü yanılmaz.

Yanılmayan, önce Allah Teâlâ’dır; sonra Allah’ın yanılgıdan koruduğu ve isabet edemeyince o halde bırakmayıp doğru ve isabetli olanı öğretip eğittiği Hz. Peygamber Efendimizdir.

Ölçümüzün yegâne kaynağı, Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîfler, Sahâbe-i Kirâm’ın âyet ve hadislerden çıkardığı icmadır.

Ölçü bilgi, Kitap ve Sünnet yani vahiydir. Bu iki kaynaktan çıkarılan, itikâdî konuların ölçüsü olarak üsûliddîn olan Ehl-i Sünnet Akaidi, amelî konuların ölçüsü Usûl-i Fıkıhtır.

Ölçü insan, masum/korunmuş Peygamberdir.

Ölçü hareket, peygamberlerin tevhid hareketidir.

Ölçü toplum, icmada birleşen Hz. Peygamber’in sahabesinin havassıdır.

Ölçülü olan, ölçülü davranır. Ölçülü davrananın her hali de tebliğ olur.

5. Bize en lazım olan ilimde ilerlemek ve edebimizin ilmimizden fazla olması

Çağı doğru ve isabetli okuyan ve çareyi ortaya koyan isabetli bilgi, akılları doyurur; edep, ruhları ve gönülleri doyurur.

“De ki, ey Rabbim ilmimi artır!”

(Tâhâ sûresi (20/114.)

“Ben ancak muallim/öğretici olarak gönderildim.”

(İbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 229.)

İlim her Müslümana farzdır:

“(İnanılması ve reddedilmesi, uygulanması ve terk edilmesi farz olanın) ilmi(ni) talep etmek (bilmek, öğrenmek ve araştırmak) her Müslümana farzdır.”

(İbn Mâce, Mukaddime, 17. )

Maddî manevî ilerleme, ilimde ilerlemekle olur. İlimde geride olan her konuda geride olur.

İlmin gayesi, ameldir. Kalbin ameli, ret, terk artı kabuldür Dilin ve bedenin ameli, terk artı fiildir.

Kalbin reddi, küfür ve şirktir.

Kalbin terk etmesi gerekli olanlar: Riya, kibir, hased, cimrilik, ucub, kin, israf, öfke, buğz, korkaklık, tembellik

Kalbin kabulü, iman artı tevhiddir. İman, Allah’ı, Rasûlullah’ı ve Rasûlullah’ın Allah’tan getirdiğini tasdik etmektir.

Tevhid, tevhid-i rububiyet ve tevhid-i ülûhiyet diye ikiye ayrılır.

Tevhid-i rububiyet, faydayı-zararı, ölümü-dirimi yaratmayı, kâinattaki bütün oluşumların yaratılmasını Bir’e yani Allah’a nispet edip isnad etmektir.

Tevhid-i üluhiyet, helal etmeyi-haram etmeyi, hüküm koymayı, emretmeyi-nehyetmeyi ve kulluk etmeyi sadece Bir’e yani Allah’a nispet emek, isnad etmektir.

Dilin ve bedenin terki: Terk edilmesi gerekenlerdir; haramlar, mekruhlar, şüpheli şeyler ve câiz olmayana sebep olan mubahlardır.

Dilin ve bedenin fiili: Salih ameller: Farzlar, vacipler, sünnetler, müstehaplar ve sevaba sebep olan mubahlardır.

“İlmini tuz yap, edebini un yap!”

(İmam Mâlik rh.a.)

Edebi ilminden fazla olan, tatlı su gibidir.

“Tatlı suyun başı kalabalık olur.”

(Mevlana)

Halkın, özellikle aydının önünde olan ve problem çözen âlim, aya ışık veren güneş gibidir ki ışığından noksanlaşma olmaz.

6. Bizi huzurda tutacak zikir

Kur’ân-ı Kerîm’de sadece ilim için zımnen artırılma emri ve zikir hakkında çok zikir yapma emredilmiştir.

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin!”

(Ahzâb sûresi 33/41.)

Demek ki zikre çok ihtiyacımız vardır.

Ama nasıl zikir? Niçin zikir, neyi zikir, ne zaman ve nerede zikir?

Kalbimiz, dilimiz, bedenimiz ve halimizle zikir.

Allah’a yaklaşmak için, Allah’ın rızasını kazanmak için, sevdiğimizi ispat etmek için, Allah’ın bize sahip çıkmasını elde etmek için zikir.

Allah’ı zikir, Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’deki esmasıyla, Hz. Peygamber’in zikrettiği ile zikir.

Farza ve vacibe engel olmayan zamanda zikir.

Her türlü meşru şartlarda zikir; hamam ve tuvalet gibi mekanlarda zikredilmesi hariç meşru olan her mekanda zikir.

Hz. Âişe (r.anhâ) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) zikrini şöyle tarif etmiştir:

“Hz. Peygamber (s.a.s.) (zamanının) her anında Allah’ı zikrederdi.”

(Buhârî, Hayz, 8, Ezan, 19; Müslim, Hayz, 117; Ebû Dâvûd, Tahâret, 9; İbn Mâce, Tahâret, 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 70, 153 178.)

Zikrin Kısımları: Kalbin, dilin ve bedenin zikri

a. Kalbin Zikri:

Gönülden anmaktır. Bu da üç çeşittir:

1) Allah’ın varlığını gösteren delilleri düşünmek ve şüpheleri def ederek ilâhî sıfat ve isimleri tefekkür etmektir.

2) Allah’ın hükümlerini, yüklediği kulluk görevlerini, emir ve yasaklarını, vaadini ve tehdidini, bunların delillerini düşünmektir.

3) İnsandaki ve kâinattakileri, bunlardaki esrarı seyredip düşünmek ve en küçük zerrenin bile yaratıcısına delil olduğunu tefekkür etmektir.

b. Dilin Zikri:

Allah Teâlâ’yı esmâ-i hüsnâsıyla yadetmek, hamdetmek, tesbîh ve temcîd eylemek, kitabını okumak ve duâ etmektir.

(Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 540. )

Dilin Zikrinin Dereceleri:

1) İman ve amelle ilgili helallerden ve haramlardan bahsetmek,

2) Namazda Kur'ân’dan okumak,

3) Namaz dışında Kur’ân okumak,

4) Allah’ı isim ve sıfatlarıyla anmak, tesbih (Sübhânallâh), tekbîr (Allâhu ekber), tehlîl (Lâ ilâhe illallâh) ve tahmîd (Elhamdülillâh) demektir.

Bunlardan en üstünü birincisidir. Çünkü farzlardan bahsetmek ve farz olan ilmi talep etmek farzdır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“(Uygulanması ve terk edilmesi farz olanın) ilmi(ni) talep etmek her müslümana farzdır”

(İbn Mâce, Mukaddime, 17.) 9

Birincisinin konuşulduğu, öğrenildiği meclisler, tesbîh, tahmîd, tekbîr gibi zikir meclislerinden daha üstündür. İşte bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.s.) kendi mescidindeki zikir halkasına değil, farz olan ilmin müzakere edildiği halkaya katılmıştır.

c. Bedenin Zikri:

Beden organlarının her birinin görevli bulunduğu vazife ile meşgul olması, yasaklananlardan da uzak durmasıdır.

(Yazır, M. Hamdi, a.g.e., I, 540, 541.)

Bedenin zikri, yaratılış maksadının fiilî ve şükrî ifadesidir.

Allah için olan ve Allah’ı hatırlatan her bir fiil zikirdir.

Huzuru sağlayan zikir; kalbin, dilin ve bedenin zikridir.

“Gerçek zikir; dil zikreder, akıl düşünür, kalbe yer eder.”

İmam Gazalî (rh.a.)

Kalbi ve aklı, Kur’ân-ı Kerîm zikri doyurur.

6. Bizi huzurda tutacak zikir (Devamı)

Zikrin Faydaları:

1. Allah’ı razı eder, şeytanı kovar ve şeytanı hezimete uğratır.

2. Kalbin pasını, kasvetini giderir, kalbi uykudan uyandırır, cilalar ve kalbe ferahlık, sevinç ve neşe; bedene kuvvet verir.

3. Kul genişlik zamanında zikir ile Allah Teâlâ’yı hatırlarsa Allah Teâlâ da şiddet ve sıkıntı anında onu hatırlar.

4. Gıybet, nemime/koğuculuk, söz taşıma, yalan, çirkin ve boş sözlere engel olur.

5. Kıyamet günündeki pişmanlıktan kulu emin kılar.

6. İbadetlerin en büyüğü ve en üstünü olduğu halde ibadetlerin en kolayıdır.

7. İslâm’ın ruhu, ekseni, huzurun ve kurtuluşun mihveri olan mahabbetullahı sağlar.

8. Allah Teâlâ’ya yakınlığı sağlar. İnsan ne derece Allah Teâlâ’yı zikrederse o derece Allah Teâlâ’ya yakınlığı olur. Ne oranda gaflet içinde olursa o oranda Allah Teâlâ’dan uzak olur.

9. Marifet kapılarından büyük bir kapı açılır. Zikri çoğaldıkça marifeti artar.

10. Allah’ın onu anmasını sağlar. Zira âyette “Beni zikredin/anın ki, ben de sizi zikredeyim/anayım.” (Bakara sûresi 2/152.) buyurulmuştur. Zikir konusunda bu özellikten başka bir şey bulunmasaydı bile, bu özellik fazilet ve şeref olarak yeterdi.

11. Allah Teâlâ ile kul arasındaki yalnızlığı giderir.

12. Sekînenin inmesine, rahmetin ve meleklerin zikredenleri kuşatmasına sebep olur.

13. Allah Teâlâ’yı zikretmek mü’mini münafıklıktan emin kılar. Çünkü münafıklar Allah Teâlâ’yı az zikredenlerdir.

14. Zikir, zikreden için dünyada, kabirde, âhirette sırat üzerinde önünde koşan bir nûr olur.

15. Zikir Allah Teâlâ’nın azabını def eder, rahmetini ve meleklerin zikredenin affı için Allah Teâlâ’yâ yalvarmalarına sebep olur.

16. Allah Teâlâ meleklere zikredenlerle övünür.

17. Zikre devam eden cennete gülerek girer.

18. Amellerin bütünü Allah Teâlâ’nın zikri, hatırlanması için meşrû kılınmıştır.

19. Allah Teâlâ’yı zikretmek zorluğu kolaylaştırır, güç ve meşakkatli olanı hafifletir, zikredene kuvvet verir.

20. Yolda, evde, hazarda ve seferde devamlı zikir kıyamet gününde kulun lehine şâhitlik edecektir.

(Daha fazla bilgi için bkz., İbnü’l-Kayyım el-Cevziyye, el-Vâbilu’s-Sayyib mine’l-Kelimi’t-Tayyib, s. 38-87.)

Sonuç olarak zikir, kula ibadeti sevdirir, kolaylaştırır, lezzetli kılar. Kişiye sevinç, huzur, ferahlık verir. Zikreden kimseler, kalbi Allah Teâlâ’dan gâfil olan kimselerin hissettiği ibadet külfetini ve ağırlığını hissetmezler.

“Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olurlar/huzur bulurlar.”

(Ra’d sûresi 13/28)

7. Münakaşayı terk etmek

Her konuyu İslâm’a, ilme götürmek, münakaşa etmeyip ya müctehidlere veya müctehidlerin usûliddîn ve usûl-i fıkhına göre fürû’ kitaplarına müracaat etmek gerekir.

Konu farklı olunca müracaat da farklı olur. İslâm’a götürmekle ilme götürmek farklı mıdır?

İslâm’a götürmek, eğer itikâdî veya amelî bir konuda helal veya haram konusu ise elbette vahye müracaat demek olur.

Vahye müracaat, müctehid ise elbette Kitap ve Sünnet’e müracaat eder, amelî konuyu naslardan istihrâc eder, meseleyi hükme bağlar. Eğer müctehid değilse usûle uygun fürû’ kitaplarına müracaat eder. Yeni bir mesele ise tercih ehli olabilecek çapta âlimler bir araya gelirler meseleyi hükme bağlarlar.

Şayet ictihâdî bir konu değilse ve hangi saha ise, Müslüman olan, o konuda İslâm’ın hükmünü bilen ve o sahada uzman olan kimselere müracaat eder.

Mü’min her konuyu ilme götürür. İlim âlimde bulunur. Bir bakıma ilme müracaat etmek, âlime müracaat demektir. Âlim de aydınlatıcı kitaba müracaat eder.

Münakaşa, cehalet alâmeti, müzakere ise ehl-i ilim alâmetidir.

Münakaşa, kalpleri birbirinden soğutur, ayrılık meydana getirir, düşmanın da işine yarar.

Münakaşa edenler, kendi bildiklerini sadece karşının dinlemelerini isterler, karşıyı dinlemez sadece kendilerini dinlerler.

Müzakere edenler, kendisinden ziyade karşıyı dinlemeye gayret gösterirler.

Cennet isteyen münakaşa etmez. İşte hadîs-i şerîf:

“Haklı dahi olsa münakaşayı terk eden kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim.”

(Ebû Dâvûd, Edeb, 8; Tirmizî, Birr, 58; İbn Mâce, Mukaddime, 7.)

Gazalî şöyle demiştir:

“Münakaşa, başkasının sözüne itiraz etmek demektir. Bunu ya sözle veya mânen, beğenmediğini ortaya koymak sûretiyle veya karşı çıkan kendi konuşmasındaki yanlışlıkla karşıya itiraz eder. İşte burada münakaşayı terk etmek, itirazı ve karşı çıkmayı bırakmakla olur. Duyduğun her söze bir bak, eğer hak ise onu tasdik et, şâyet bâtıl ise o da din ile ilgili değilse o zaman sükût et!”

(Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî şerhu Câmiı’t-Tirmizî, VI, 129.)

8. Hayatımızı doğru tercihlerle yaşamak

Bu hayat, sonsuz cennet hayatını kazandırması için verilmiştir.

Cennet isteyen, hakkı batıla, hayrı şerre, Hakkın rızasını nefsin rızasına tercih eder.

Bu tercih yüzünden sıkıntı çekse bile insan ruhunu mutlu kılar, cennete gitmeden cennet tadını tattırır.

Hz. İbrahim aleyhisselam’a, Allah seni hangi şey sebebiyle halîl/dost edindi sorusuna:

“Allah’ın emrini, başkasının emrine tercih ettim, Allah’ın üzerine aldığı rızık konusunda endişeye kapılmadım ve sabah akşam misafirsiz yemek yemedim” diye cevap vermiştir.

Tercihleri, kendimizi zora sokmak için değil belki sıkıntılardan kurtulmak için tercih ederiz. Elbette sıkıntıya katlanmadan sıkıntıdan kurtulmak mümkün değildir.

Bir şeyi hedefe ulaştıran hedeflere odaklanmak, yapılan işte sebat etmektir.

Tercihlerde daima kolay gelen yapılırsa devam eder. İşte bundan dolayıdır ki Rasûlullah Efendimiz (s.a.s.)’in daima kolay olanı tercih ettiğini öğreniyoruz. Şöyle ki:

Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir:

“Rasûlullah (s.a.s.) iki şey arasında muhayyer bırakıldığında günah olmamak şartıyla onların kolay olanını seçerdi. Şayet günah ise insanların ondan en uzak olanı idi. Rasûlullah kendisi için intikam almamıştır. Ancak Allah’ın hürmetine saygısızlık edilmesi hali müstesnadır. İşte (bu halde yapılan hürmetsizlik sebebi) ile Allah için intikam alırdı.”

(Buhârî, Menâkıb, 23; Müslim, Fedâil, 77-78.)

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu tutumu, haram ve mekruh olmadıkça iki şeyden en kolayını seçmenin müstehap olduğuna delildir.

Kadı İyaz diyor ki:

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) burada muhayyer bırakılmasının Allah tarafından olma ihtimali vardır. Şöyle ki, kâfirlerle harp etmek veya onlardan cizye almak yahut ümmetinin ibadet hususunda mücâhede derecesine ulaşabilmesi için işin hafifi ile yetinmede muhayyer bırakılmıştır. O bütün bunlarda kolay geleni seçerdi.

(Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, XV, 90-91.)

9. Dünya ve âhiret, ilim ve amel, ceset ve ruh dengesini, yarın ölecek gibi kurmak.

Kur'ân-ı Kerîm’de “dünya” kelimesi, “el-hayâtü’d-dünyâ” terkibi ile birlikte 115 defa geçmektedir. Dünya kelimesinin mukabili olan âhiret de aynı sayıda geçmektedir. Burada gerçekten dünya ile âhiretin dengeli olması gerektiğine işaret vardır.

Abdullah b. Ömer (r.anhümâ) diyor ki:

Bir gün Rasûlullah’ın yanında iken Ensardan bir adam gelip selâm verdi ve:

Yâ Rasûlallah! Hangi mü’min daha faziletlidir? diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.):

“Ahlâkı en iyi olan mü’min”, diye cevap verdi. O zât yine:

Yâ Rasûlallah! Hangi mü’min daha zekidir? diye sorunca:

“Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır” buyurdu.

(İbn Mâce, Zühd, 31.)

Doktorun, elinde tıbbî verilere bakarak bilgi ve tecrübeleriyle “Bir ay içinde ölür” dediği hasta bu durumu öğrenince ne yapar?

Akıllıca önce tövbe eder sonra dünyayı ahireti kazanmaya vasıta kılar.

İlmi amel için öğrenir, cesedine ruhun gıdası için önem verir.

Hayatını, hesaba çekileceğine göre düzenler.

Hakka karşı noksanlıklarını telafi etmeye çalışır.

Halka karşı alacak-vereceklere dikkat eder, gerekli ne ise ona göre vaziyet alır.

Evet, mü’min, dünyayı elde eder, âhireti elde etmek için. Fânî olanı verir bâkî olanı alır. İşte kârlı alış-veriş budur.

“Fânîyi verip bâkî olanı almak, kırık çömlek parçasını verip hazine almaya benzer.”

İmam Rabbânî (k.s.)

İlmi öğrenir, onunla amel etmek için... İlmi de ameli de bırakmaz.

Cesede önem verir ruha hizmet ettiği için...

Cesedin ve ruhun yaratılış maksadına aykırı olmayacak şekilde davranır.

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 20 Eylül 2024
İmsak 05:16
Güneş 06:42
Öğle 13:03
İkindi 16:30
Akşam 19:14
Yatsı 20:34
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 5 15
2. Fenerbahçe 5 13
3. Beşiktaş 4 10
4. Başakşehir 5 10
5. Eyüpspor 5 9
6. Samsunspor 5 9
7. Konyaspor 5 7
8. Sivasspor 5 7
9. Antalyaspor 5 7
10. Göztepe 4 6
11. Kasımpasa 5 5
12. Trabzonspor 4 4
13. Rizespor 5 4
14. Kayserispor 4 3
15. Gaziantep FK 4 3
16. Alanyaspor 5 3
17. Bodrumspor 5 3
18. Hatayspor 5 2
19. A.Demirspor 5 1
Takımlar O P
1. İstanbulspor 5 12
2. Igdir FK 5 10
3. Pendikspor 5 9
4. Kocaelispor 5 9
5. Amed Sportif 5 8
6. Manisa FK 5 8
7. Gençlerbirliği 5 8
8. Sakaryaspor 5 7
9. Bandırmaspor 5 7
10. Ümraniye 5 7
11. Ahlatçı Çorum FK 5 6
12. Erzurumspor 5 6
13. Ankaragücü 5 6
14. Keçiörengücü 5 6
15. Karagümrük 5 6
16. Şanlıurfaspor 5 6
17. Boluspor 5 5
18. Adanaspor 5 5
19. Esenler Erokspor 4 3
20. Yeni Malatyaspor 4 0
Takımlar O P
1. M.City 4 12
2. Arsenal 4 10
3. Newcastle 4 10
4. Liverpool 4 9
5. Aston Villa 4 9
6. Brighton 4 8
7. Nottingham Forest 4 8
8. Chelsea 4 7
9. Brentford 4 6
10. M. United 4 6
11. Bournemouth 4 5
12. Fulham 4 5
13. Tottenham 4 4
14. West Ham United 4 4
15. Leicester City 4 2
16. Crystal Palace 4 2
17. Ipswich Town 4 2
18. Wolves 4 1
19. Southampton 4 0
20. Everton 4 0
Takımlar O P
1. Barcelona 5 15
2. Atletico Madrid 5 11
3. Real Madrid 5 11
4. Villarreal 5 11
5. Athletic Bilbao 6 10
6. Celta Vigo 5 9
7. Real Betis 5 8
8. Mallorca 6 8
9. Rayo Vallecano 5 7
10. Deportivo Alaves 5 7
11. Girona 5 7
12. Espanyol 5 7
13. Osasuna 5 7
14. Sevilla 5 5
15. Leganes 6 5
16. Real Sociedad 6 4
17. Real Valladolid 5 4
18. Getafe 5 3
19. Las Palmas 5 2
20. Valencia 5 1
Günün Karikatürü Tümü