İnsan isteyen bir varlık.
Gözünün gördüğüne gönlü düşer çoğu zaman insanın.
Gönlü ayaklandıran bu talepler, bazen bir ihtiyaç, ama çoğu zaman yalnız bir istekten ibarettir.
Ne varki, ne ihtiyaçların ne isteklerin çoğu gerçekleşmez.
Kalp, istek ve ihtiyaçların kabristanı olur.
İstekler bazen meşru, makul, mübah ve hatta zarurettir. Bazen de günaha açılan kapı.
Ancak iyi ya da kötü her şey bir küçük adımla başlar.
Dinin yasaklara yaklaşmayın demesinin hikmeti tam da buradadır.
Çünkü yaklaşmak adım atmaktır.
Bir yalanı düşünün mesela.
İnsan ilk yalan söylediğinde zorlanır.
İlk kopya çekerken renkten renge girer.
İlk rüşvet alacağı zaman eli ayağına dolaşır.
Bütün bunları ve benzerlerini yapmakta zorlanmanın iki temel nedeni vardır.
Birincisi fıtri olarak insan vicdanı bunlara karşı çıkar,. Nurettin Topçunun ifadesiyle insanın içindeki tanrının sesi olan vicdan, insanı en derinden uyarır ve ürpertir.
Kalbe korkular salar.
“Yapma” der.
“Yanlıştır. Yalana dolana bulaşma” der...
İkincisi ise insanın mahcubiyet ve mahkumiyet yaşama endişesi ve korkusudur.
İşte insan bu iki ikaz duygusunu dinlemeden o ilk adımı atarsa artık yolun yarıdan fazlasını almış olur.
Mesela yalan söyleyen kişi kötülükle kendisi arasında duran devasa bir psikolojik duvarı devirir. Öyle ki bu duvarın altında vicdan ve bütün değerler silsilesi ezilir ve bazen de can verir.
İnsan fıtrî yardımcılarını mahkum ve madur eder, değersiz ve aslında anlamsız ve kimsesiz kalmaya başlar.
Bu ilk adımdan sonra eğer tevbe edip dönmezse kendine doğru, ikinci yalanla birlikte artık yalan söylemek kolaylaşmaya başlar. Sıradanlaşır.
Hata ve günah basitleşmeye başlar. Bu aslımda değer koyucuya değer vermemenin işaretidir.
Yüz az kızarır, dil kolay ve kekelemeden yalan söyler.
Üçüncü yalan da gelirse eğer, yalan artık kişinin rutini haline gelir.
Rutinleşir.. alışkanlığı olur. Kandırarak yol aldıkça yalan yardımcısı olur.
Yalansız duramaz insan.
Dördüncü yalan geldiğinde, yalan insanın şahsiyeti ve kişiliği olmaya başlar.
Artık yalanla yaşamaya başlar.
Yalansız anlarda nefessiz kalır sanki...
Beşinci yalanla birlikte yalan, yalancılık şeklinde bir sıfat haline gelir ve kişinin kimliği olur.
YALANCI...
Yalancı olarak anılmaya başlayan insan güvenilirliğini kaybeder.
“Emin” olmadığı içim artık müminliği de yarım ve yaralı hale gelir.
Yalancının bir küçük ve hatta beyaz yalanla başlayan bu yolculuğu şöyle der insanlara ibret olarak:
“Bir şey asla yalnız bir şey değildir ve asla küçük şey yoktur...”
Unutmamak gerekir ki yalan, dünya düşkünlüğünün eseridir.
Çünkü bizzat dünyanın kendisi yalandır.
Bütün bunlardan bir şey anlamadım yahut bunu daha kısa anlatan bir şey yok mudur diyen varsa eğer, Gönül Dağı’nın divanesi Neşet Ertaş üstada kulak versin...
Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın?
Ben de gülemedim; yalan dünyada
Sen beni gönlümce mutlu mu sandın?
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah, yalan dünyada, yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
Üstadın sözlerine bir küçük ilave yapalım:
Yalandan yüzü gülenin akıbeti ağlamaktır...