Hz. Adem’den beri gelen nebiler, resullerin hayatına baktığımızda gerçekten oldukça maceralı, hüzünlü ve sıra dışı bir ömür geçirdiklerine şahit oluyoruz. Peygamberimiz gibi her peygamberinde kendine ait bir siyeri vardır. Biz Müslümanlar Kur’anı kerimin emirlerine kat’i bir şekilde emrolunmak ile mükellef olduğumuzdan Kur’anın peygamberler arasında fark gözetmemek, hepsini bir görevin farklı bölgelerdeki temsilcileri olarak görmek zorundayız. O bakımdan daha önceki makalelerimizde her peygamberin verdiği farklı farklı mesajları anlatmıştık. Bu makalemizde İslam tarihçileri ve siyercilerinin eserlerinde geçen peygamber efendimizin (a.s.) veya sahabesinin yaşayışıyla ilgili bazı anektodları, olayları yazmaya gayret edeceğiz inşallah. Ama bunu kronolojik yani sırasına göre anlatmak daha uygun olacağından öncelikle efendimizin peygamberliğe yeni başladığı döneme daha doğrusu Mekke dönemine gidelim. Maalesef bu ilk dönem genel olarak işkence ve sıkıntı dönemidir. İntişar-ı İslam eserinde belirtildiği üzere sahabeler içinde Müslüman olduğu için ailesinden ilk şiddet gören kişi hz.Osmandı. Amcası Hakem bin Ebul As onu halatla bir direğe bağlamış ve ağzına gelen küfürü ederek epey bir dövmesine rağmen hz.Osman ‘’Ben hak ve hakikat yolunu asla bırakmam’’ diye amcasına bağırdığı söylenir. Birinci halife olan hz.Ebubekirde bu işkencelerden nasibini almış ve hz.Ebubekir hem akrabası hem yakın arkadaşı Talha bin Ubeydullah ile otururlarken (ikiside benu Temim kabilesindendir) kendi kabilelerinden altı tane müşrik arkadan bir anda başlarına çuval geçirip onları ıssız bir yere götürür, Kureyşin aslanı lakaplı Nevfel bin Huveylid ikisini bir ipe bağlar ve şehir meydanına götürüp iki saate yakın işkence eder. Bu yüzden hz.Ebubekir ve Talhaya el karineyn (iki dost) lakabı verilmişti. Muhammed Hamidullah’ın İslam’ın doğuşu kitabında yer alan şu hatıra dehşet vericidir. İslamın ilk dönemlerde ebu Zer Ğiffari peygamberimizi ilk ziyaretlerinde Mekkelileri tam olarak tanımadığından efendimizin adresini yanlış kişilere sorar ve o kişiler Ebu zeri linç etmeye başlar. Ebu zer kendi ifadesiyle başından akan kanlarla kızıl bir puta döndüm der. Mekke döneminde efendimiz ve ashabına en çok eziyet eden üç isim vardı, Ebu leheb, Hakem bin el As ve Ukbe bin Ebu Muayt. Bu üçü İslama tabi olan kim varsa süründürmeye yeminliydiler. Belki diğer müşrikler arada yorulur, vicdana gelirdi ama bunlarda gram değişme olmaz aksine her gün daha kinlenirlerdi. Kur’anda leheb suresinde karısıyla odun hamalları olacağından bahseden ayet Hakem bin As’ın hurma ağaçlarının odunlarına ortak olmalarından gelir. Abdullah bin Mes’ud kendi kendine oturup Kur’andan bir kısım okumaya başladığı bir gün müşriklerin casusları bunu büyüklerine ulaştırıp (en ufak İslami bir faaliyete tahammülleri yoktu) Ebu cehil koşarak Abdullah’ın üzerine atlamış ve kılıcını onun başına vurarak ağır küfürler etmişti. Ama Hayatu Sahabe eserinde geçen Enes bin Malikin rivayetiyle peygamberimiz şöyle demiştir, Allah yolunda hiç kimseye bana yapılan eziyet kadar eziyet edilmemiş, benim kadar baskıya maruz kalmamış (eliyle Bilali gösterip) otuz gün ne benim ne şu Bilanin yiyecek kırıntımız dahi olmadı, sadece omuzlarımızı kapatacak bir elbisemiz vardı, der. Cahiliye döneminde adı Zeydul Hayl iken Müslüman olduktan sonra efendimizin Zeydul Hayr olarak adını değiştirdiği sahabe kendi halinde sessiz biriyken bir defa efendimizle dışarda karşılaşırlar ve efendimiz onu evine davet eder. O günlerde Zeyd gördüğü sıkıntılardan zaten burnundan solumaktadır. Eve vardıklarında hem kapı önüne hem bahçeye hayvan leşleri, pislikler atıldığını görürler. Efendimiz la havle diye sabır göstersede Zeyd dayanamaz ve koşarak şehir merkezine gidip orda bulduğu ilk müşriğe saldırır. Ortalık karışır ve Zeyd tutuklanır. Mekke ahalisinin bu boykot süreci başlı başına bir kitap olur. Hatta sabrıyla bilinen efendimiz (a.s.) özellikle ebu cehilin eziyetlerinden o kadar bunalmıştı ki bir gün dayanamayıp ebu Cehilin üzerine yürüyüp boğazına yapışarak onu sarsıp yüzüne Kıyame suresinin 34.ayetini şöyle bağırmıştı , azaba layık olasın azaba! Azap içinde olasın!. Ebu cehil efendimizin elinden zor kurtulduktan sonra Ebu cehil üstünü başını düzeltip ‘’beni tehditmi ediyorsun, bu Mekkenin en şereflisi benim ve ne sen ne rabbin bana bir şey yapamazsınız çünkü bana bir şey olmaz’’ demişti. Peygamberimizin bu haklı isyanı belkide azdı. Düşünün ki namaz kıldığınız bir anda biri geliyor boğazınızı sıkıyor veya bir elbiseyle sizi boğmaya çalışıyor ve dakikalarca nefessiz kalıyorsunuz. Veya en yakın arkadaşlarınız serserilerce dövülüyor kurtarmaya koştuğunuzda birileri size engel oluyor. Hz.Hamza ve ondan üç yıl sonra hz.Ömer’in Müslüman olmasının altında yatan asıl sebep bu zulümlerdi. Onlar adaleti gözeten kişilerdi ve bu kadar zalim bir tayfanın yanında olmaktansa adaleti haykıranların safına geçmişlerdi. Çünkü müşrikler bu eziyetlerden zevk alıyordu. Efendimizin sırtına tezek koyup yere düşecek kadar gülerlerdi. Adiy bin Hamran efendimizin evine taş atmayı alışkanlık yapmıştı. Efendimizin bazen o kadar çaresiz duruma düşerdi ki Ebu Sufyanın evine sığınırdı ve Ebu Sufyan onun peşindeki serserileri kovardı. Bu yüzden Mekke fethinde efendimiz bir vefa örneği gösterip ebu Sufyanın evine girenler emniyettedir emrini vermişti. Ebu Sufyan ve ebu Talip bu dönemde İslam tebliğini kabul etmemelerine rağmen efendimizi korumaları aslında büyük bir hizmetti. Çünkü efendimiz bir gece evine doğru yalnız yürürken iki kişi yolunu keser ve ‘’bu gece senin kanın akmadan bize uyku haram’’ diye suikast düzenlemeye çalışırlar. Efendimiz kendini korumak için yerden bir taş alır, tam o sırada ebu Sufyanın annesi olaya şahit olup oğluna seslenir ‘’koş amca oğlunu öldürecekler’’. Ebu Sufyan kılıcını kaptığı gibi efendimizi evine götürür. Çağrı filminde geçen hz.Hamzanın efendimize savaş için ısrar etmesinin sebebi buydu. Çünkü kendisi kaç defa efendimizi suikastlerden, linçlerden korumuş, hayatını hiçe saymıştı ve o günlerin intikamını almak istiyordu. Bu dönemlerde çekilen en çetin imtihanlardan biride şantajdı. Müşrikler hiçbir şekilde vazgeçiremedikleri müminleri ailelelerini veya mallarını kullanarak şantaj etmeye başlamışlardı. Hz.Ali henüz küçükken peygamberimize inanıyor diye koca adamlar tarafından sokakta dövülmüş ve babasına bir dahaki sefere oğlunun cesedini göndereceğiz diye tehdit savurmuşlardı. Bu işkenceler öyle son haddina gelirdi ki yine Yusuf Kandahlevinin eseri Hayatu Sahabede geçen bir rivayette şöyle der’’ onlar bir sahabeyi yakaladımı o kadar döverdi ki o sahabenin gözünü açacak hali kalmazdı’’. Örneğin iki müşrik karşılıklı iki dama çıkarlar, o sokaktan bir sahabe veya onun eşi, annesi gibi yakın akrabaları bile geçse büyükçe taşları o kişinin başına fırlatırlardı. Bedir savaşında Abdullah bin Huzafe eline geçirdiği bir müşriğin başını taşla ezerek öldürmüş, attığın taşı sana geri getirdim ey filanın filanın çocuğu demiştir. Efendimizin manevi oğlu Zeyd bin Harise Mekkede ufak bir istihbarat ağı kurmuş (Taif şehri hakkında da gitmeden önce bilgiyi böyle almıştı) Müslümanlar namaz kılarken dışarda nöbet tutan gözcüler koymuştu. Ama bu yine yetmiyor Zeydi bir kuyuya atmışlar ve üstüne koca bir kaya ile kapatmışlar ve kuyuya ona yakın yılan atmışlar, Zeyd ancak öbürgün bulunabilmişti. Bunlar içinde belkide en ağırlarından olanı efendimizin kızı Rukiye ile evli olan ebu Lehebin oğlu Utbenin yaptığıydı. Mekkeliler Utbeye Rukiyeyi boşa Mekkede dilediğin kız senindir dediler. Utbe kızı boşadığı yetmemiş gibi efendimize gelip yakasını tutarak yüzüne tükürüp kızını boşadığını söylemişti. Efendimiz bu üzüntüye dayanamayıp ‘’Allah sana bir itini (it yani hizmetçisini) musallat etsin ey alçak!demişti. Utbe bir gün Şamdan gelirken mola yerinde bir sırtlan grubunun saldırısına uğrayacak ve son nefesinde ‘’ben size demedimmi Muhammed boşuna beddua etmez’’ demişti. Bu anıları yazmak ve okumak elbet güç ve aslında yazmakla da bitmez. Biz sadece ufak bir kısmını yazdık. Ama günümüzde hazıra konmuş bir çok müslümanın İslamın ne süreçlerden geldiğini bilmemiz içinde gerekli. Düşünün ki bu eziyetlerin söylentileri diğer şehirlere kadar yayılmış Taifliler oh olsun der iken Medineliler dayanamayıp efendimizi ordan kurtarmaya gelmişlerdi. İnşaallah ikinci bölümde efendimizin Habeşistan hicreti hakkında yazacağız. Selam ve dua ile.