Şeyh Ahmet el-Haznevî
Türkiye'deki koşullardan dolayı (Şeyler ve Tekkeler Kanunu) yüzlerce icazetli medrese âliminin sığındığı Suriye'nin kuzeyinde halk ve yörenin âlimleri, onu ilimde kaynak ve hukuki sorunları çözme yetkinliğine sahip bir İslam hukukçusu olarak görmüşlerdir.
Şeyh Ahmed (İbn Molla Murâd b. es-Sûfî Hâcî b. Muhammed b. Bekr İbn Molla Muhammed b. Muhey İbn Molla Mahmûd İbn Mollâ Sûvâr) (Muhammed Mu'tez, İstanbul: 2016, s. 13) Haznevî lakabını1887'de (Korkusuz, 2010: 323) doğduğu Hazne köyünden almıştır.[1] Hazne köyü, Mardin'in Nusaybin ilçesine yakın bir yerleşim yeridir. İdarî olarak Suriye'nin Hasiçi ilinin Kamışlı kazasına bağlıdır. Hayatının etkin döneminin tamamına yakını Fransa'nın I. Dünya Savaşı'nın ardından Suriye'yi işgal altında tuttuğu 1920-1946 yıllarına denk gelen Şeyh Ahmed, 1950 yılında aynı ilçeye bağlı Telmaruf köyünde vefat etmiştir(Korkusuz, 2010: 337).
AİLESİ VE İLKÖĞRENİMİ
Haznevî'nin ailesi, Suriye'de yerleşik ise de aynı zamanda Türkiye vatandaşıdır. Köken olarak Şırnak'ın İdil ilçesine bağlı Banihe köyündendir (Çağlayan, 1996: 91). Ailenin üst soy zincirindeki isimlerin tamamına yakını "molla" unvanı ile amlmıştır (Korkusuz, 2010: 310, 311). Babası da Molla Murad olarak anılmaktadır.
Şeyh Ahmed el-Haznevî, ilk derslerini babası Molla Murad'dan almıştır. Ondan önce Kur'an-ı Kerim okumayı öğrenmiş, ardından Mevlid, Ğayetü'l- İhtisar, el-Muharrer, Feraizü'l-İcaz gibi kitaplar okumuş, biraz da tefsir dersleri görmüştür (Korkusuz, 2010: 311). İlköğrenimini bu eser ve derslerle tamamlayan Haznevî, Midyat (Estel), Nusaybin, Diyarbakır ve Silvan medreselerinde öğrenimini sürdürmüştür. Hocaları arasında Şeyh Abdülhadi, Molla Muhammed Said el-Hâmidî, Molla Abdullah İbn Şeyh Muhammed el-Kercûsî, (Muhammed Mu'tez, İstanbul: 2016) Nusaybin müftülerinden Molla Ahmed-i Tizyanî, Diyarbakır Mesudiye Medresesi müderrislerinden Muhammed Ubeydullah-ı Şevki (Korkusuz, 2010: 312) gibi isimler vardır. Ancak üzerinde asıl etkili olan isim, kendisine ilim icazeti de veren (Korkusuz, 2010: 312) Diyarbakır'ın Silvan ilçesinin ünlü müderrisi Molla Hüseyin-i Küçük'tür (Çiçek, 2009: 131).
İLMÎ YETKİNLİĞİ
Şeyh Ahmed el-Haznevî, ilmiyye sınıfındandır; düzenli bir medrese eğitiminden geçmiş, kendisi için "icazet töreni" düzenlenmiş bir medrese âlimidir.
Malum olduğu üzere geçmişte medreselerimizde verilen icazetnâmeler akli ve nakli ilimleri kapsamaktadır(Akgündüz, 2013: 4). İcazetnâmeler, umumi ve hususi olmak üzere ikiye ayrılır: "Umumi icazetnâme", bütün şeri ve akli ilimlere dair verilen icazetnâmelerdir. "Hususi icazetnâme" ise tek ilme, örneğin feraiz, fıkıh, hadis veya kıraat ilmine has verilen icazetnâmelerdir (Akgündüz, 2013: 4). Medreselerden icazetnâme almak için gerekli süre, öğrenciye göre değişmektedir(Çiçek, 2009: 80).
Ahmed el Haznevî, dokuz yıl süren medrese öğreniminden sonra 20 yaşında iken,1907'de Diyarbakır'ın Silvan yöresi müderrislerinin huzurunda Molla Hüseyin-i Küçük'ten (umumî) icazetnâmesini almıştır. Ancak memleketine döndükten sonra öğrenimine devam etmiş; Şam yöresinin Hadis âlimi (muhaddis) Şeyh Bedreddin Hüsni'den hadis ve tefsir alanlarında (hususi) icazetnâme almıştır (Korkusuz, 2010: 312). Daha sonra 1912'de tasavvuf ilimleri alanındaki icazetnâmeyi de kapsayan murşidlik beratını Şeyh Diyauddin Hazret'ten elde etmiş; böylece birden çok alanda ilmî yetkinliğe ulaşmıştır (Korkusuz, 2010: 323).
Ahmed el-Haznevî öncelikle bir müderris ve fakihtir. Bu vasıflarıyla mürşidlik sürecinde, Telmaruf köyünde yüzden çok öğrencinin okuduğu büyük bir medrese açmıştır. Orada dersler vererek âlim yetiştirirken aynı zamanda yöre halkının fıkhî/hukukî problemlerini çözmüştür.
İlimdeki yetkinliğine rağmen pek çok Halidî şeyhi gibi Şeyh Ahmed'in de yazılı bir eseri yoktur. Mektupları oğlu ve halifesi Şeyh İzeddin el-Haznevî tarafından “Mektubat" adı altında toplanmış ve yayımlanmıştır(Çağlayan, 1996: 94). Mektubat'taki mektupların bir kısmı büyük bir ilmî birikim gerektiren fıkhî/hukukî sorunların çözümü ile ilgilidir. O dönemde Türkiye'deki koşullardan dolayı yüzlerce icazetli medrese âliminin sığındığı Suriye'nin kuzeyinde halk ve yörenin âlimleri, onu ilimde kaynak ve hukuki sorunları çözme yetkinliğine sahip bir İslam hukukçusu olarak görmüşler, ona bu konularda soru sormuşlar; o da bu konumu kabul ederek kendisinde cevap verme yetkisi görmüştür. Örneğin, “Yetmiş Birinci Mektup" bir boşanma davasının İslam hukuku açısından çözümü ile ilgilidir (Kınacı, 2003: 156). “Seksen Dokuzuncu Mektup" ise cuma namazının sıhhat şartları ile ilgili ayrıntılı bir fıkhî sorunu konu almaktadır (Kınacı, 2003: 190). Mektubat'ta cevap verilen sorular, genellikle herhangi bir mollanın cevap veremediği, ihtisas gerektiren konularla ilgilidir.
TASAVVUFA İNTİSABI
Şeyh Ahmed el Haznevî'nin dedesi, Cizreli Şeyh Halid'in halifelerinden Şeyh Zahir'in mürididir. Babası Molla Murad da ilk derslerini Şeyh Zahir'den almıştır(Korkusuz, 2010: 313). Cizreli Şeyh Halid, Halid-i Bağdâdî'nin halifelerindendir. Dolayısıyla aile, Nakşibendîyye tarikatının Halidîyye koluna mensuptur. Ancak Ahmed el-Haznevî'nin tasavvufla bireysel ilişkisi hocası Molla Hüseyin-i Küçük (ö.1955) aracılığıyla gerçekleşmiştir. Molla Hüseyin-i Küçük, onu medresesinde okuturken kendi şeyhi Abdulkadir-i Hezanî'nin yanına götürmüştür. Abdulkadir-i Hezanî(ö.1905), Norşin'de yerleşik Abdurrahman et-Tâğî'nin halifesidir. Şeyh Ahmed, Şeyh Abdulkadir'in yanında tövbe etmiş, Şeyh Abdulkadir, ona tasavvufu anlatmış ve “Muhakkak ki şeyhim Abdurrahman et-Tâğî'dir.
Onun da şeyhi, Seyyid Sıbgatullah Arvasî'dir. Onun da şeyhi Seyyid Tâhâ..." diyerek tasavvuftaki çizgisini ona aktarmıştır. Seyyid Tâhâ, Halid-i Bağdadî'nin halifelerindendir. Böylece Şeyh Ahmed'in tasavvuf yolu, Abdulkadir-i Hezanî üzerinden, ailesinin dışında da Nakşîbendî tarikatının Halidîyye kolu ile buluşmuştur. Şeyh Ahmed, hakkında "O zattan iyi bir istikamet ve sırlar gördüm." dediği Abdulkadir-i Hezanî'den çok etkilenmiş; tarikat silsilesini öğrenirken "Sen, bu yüce insanlar silsilesinden olacaksın" sırrını almıştır (Korkusuz, 2010: 313).
Abdulkadir-i Hezanî, I. Dünya Savaşı'ndan bir süre önce vefat edince Şeyh Ahmed, Bitlis'in Norşin ilçesinde yerleşik Abdurrahman et-Tâğî'nin oğlu ve "Hazret" unvanlı Muhammed Diyauddin'e varıp intisap etmiştir(Çağlayan, 1996: 91). Şeyh Ahmed'i mürşidliğe götüren asıl yolculuk, Said-i Nursî'nin de yanında ders gördüğü (Tarihçe-i Hayat, 1995: 46) Abdurrahman et- Tağî'nin bereketli medrese ve dergâhında başlamıştır. Diyauddin Hazret, babası Abdurrahman et-Tağî'nin halifesi Fethullah-ı Verkanisî'nin(ö. 1899); Fethullah-ı Verkanisî, Abdurrahman et-Tağî'nin; Abdurrahman et-Tağî, Seyyid Sıbgatullah Arvasî'nin; Seyyid Sıbgatullah Arvasî, Seyyid Tâhâ el- Hakkârî'nin; Seyyid Tâhâ da Şeyh Halid-i Bağdadî'nin halifesidir.
İlmî kariyeri ile büyük bir saygınlığa sahip olan Diyauddin Hazret, aynı zamanda gönüllü olarak katıldığı I. Dünya Savaşı'nda kardeşi Muhammed Said gibi yakınları şehid olmuş, kendisi de bir kolunu kaybetmiş, kahramanlık hikâyeleri ile anılan bir gazidir.[2]
Şeyh Ahmed, her yıl düzenli olarak Suriye'nin kuzeyindeki Hazne köyünden Norşin'e şeyhi Hazret'in yanına varmış; Norşin'de mürşidlik sülûkunu bazen yedi ayı bulan sürelerle yapmış (Korkusuz, 2010: 320), şeyhinden tasavvuf ilim ve uygulamasını öğrenmiş, bazen şeyhi için odun taşmış (Korkusuz, 2010: 321), bazen şeyhin aile bireylerinin atının yularını tutarak onlarla birlikte çevre köylere irşad yolculuklarına çıkmıştır(Korkusuz, 2010: 324). Aynı zamanda şeyhi ile birlikte Ruslara karşı Doğu Cephesi'nde, I. Dünya Savaşı'na gönüllü olarak katılmıştır(Korkusuz, 2010: 324).
Şeyh Ahmed, beş yıl süren sülûk sürecinden sonra 1912'de yirmi beş yaşında iken Diyauddin Hazret'in halifesi olmuş, mürşidlik makamına çıkmış; Nakşîbendîyye-i Halidîyye tasavvuf çizgisinin silsilesine yerleşmiştir. Ancak Hazret yaşadığı sürece düzenli olarak onu ziyaret etmeye ve zaman zaman onun yanında kalmaya devam etmiştir. Bu gidiş gelişler ilk beş yıllık süreyle birlikte on üç yılı bulmuştur (Korkusuz, 2010: 233).
Hazret, Şeyh Ahmed'i en çok etkileyen şahsiyettir; Mektubat' ındaki 151 mektubun tasavvufla ilgili olanların neredeyse tamamında Hazret'i ve ailesini anmış; onun sözlerine yer vermiştir (Muhammed Mu'tez, 2016: 48, 49, 64, 85,176 ).
Şeyh Ahmed, Diyauddin Hazret'in 1924'teki (Korkusuz, 2010: 249) vefatından sonra Nakşîbendiyye-i Halidîyye tarikatı içinde bağımsız bir dergâha sahip olmuştur.
Ahmed el-Haznevî'nin tarikat silsilesindeki yeri şu şekildedir:
Hz. Ebû Bekir
Hz. Selmân-ı Fârisî
Kasım B. Muhammed
Ebu Abdullah Ca'fer es-Sâdık
Bâyezîd-i Bistâmî
Ali Harakânî
Fadlü'l-Farmidî
Yûsuf el-Hemedânî
Abdülhâlik Gucdüvânî
Arifü'r- Regeverî
Mahmud İndri'l -Fağnevî
Ali Ramitanî
Muhammed Baba Semmâsî
Seyyid Emir Külâl
Bahâeddin Nakşibend
Alâeddin Attâr
Yaküb-i Çerhî
Ubeydullah Ahrâr
Muhammed Zahid Bedâhşî
Derviş Muhammed
Hâcegî Muhammed Emkenekî
Muhammed Bekabillâh
İmam Rabbanî
Muhammed Masum
Şeyh Seyfüddin
Seyyid Nur Muhammed
Şeyh Şemsuddin Habibullah Mirza Can-ı Canan Mazhar
Abdullah ed-Dihlevî
Mevlana Halid-i Bağdâdî
Seyyid Tâhâ en-Nehrî'l-Hakkârî
Seyyid Sıbgatullâh Arvasî
Abdurrahman et-Tâğî (Seyda-i Tâğî )
Şeyh Fethullah-ı Verkanisî
Muhammed Diyauddin (Hazret)
Şeyh Ahmed el-Haznevî (Yıldız, 2014: 52)
TASAVVUF ÇİZGİSİ
Şeyh Ahmed el-Haznevî, “Mektubat" adı altında derlenen mektuplarında, Diyauddin Hazret'le birlikte, İmam-ı Rabbanî (Muhammed Mu'tez, 2016: 41, 47, 83, 117), Halid-i Bağdâdî (Muhammed Mu'tez, 2016: 42, 112), Seyyid Tâhâ el-Hakkârî (Muhammed Mu'tez, 2016:49, 104), Sıbgatullah Arvasî (Muhammed Mu'tez, 2016:49), Bahâeddin Nakşibend (Muhammed Mu'tez, 2016: 57, 58, 83), Gazzâlî (Muhammed Mu'tez, 2016:60), Hace Abdullah el - Ahrâr (Muhammed Mu'tez, 2016:134), Habibullah Mirzâ Can-ı Canân (Muhammed Mu'tez, 2016:136) gibi şahsiyetlerden alıntılar yapmış, tasavvuf çizgisini onların sözleriyle açıklamıştır.
Haznevî'nin tasavvuf çizgisindeki öz, Kuşeyrî (ö. 1072)- Gazzalî (ö. 1111)- İmam-ı Rabbanî (ö.1624)-Halid-i Bağdadî (ö. 1827) üzerinden gelen Sünnete bağlı, bid'atlara karşı duyarlı şeriatı (zahir ilmî) esas kabul eden, halife (mürşid)-mürid bağıyla kurumsallaşmış zühd yoludur.
Şeyh Ahmed, Mekutbat'ına 7. Mektup olarak yerleştirilen mektubunda bu çizgiyi “Bil ki: Yüce ve mübarek Nakşibendî tarikatı, Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem) Sahabesinin (Radıyallahü anhüm) yoludur, o esasa göredir. Ona ne bir ilave ne de bir noksanlık yapmamışlardır.
Tarikatları, Allah-ü Teâlâ'mn manevi huzurunda bulunmakla, zahir ve batında Peygamberin (sallâllahu aleyhi ve sellem) sünnetine, şeriatın azimet ahkâmından ayrılmamak, her davranışta, adet, ibadet ve muamelelerde bid'at ve ruhsatlardan korunmaktan ibarettir. Bu tarikatın yüceleri, hasıl olan ahval ve vecdleri şeriatın ahkâmına tâbi kılmış, sûfîlerin turrehatiyle (söyledikleri manasız kelimeleriyle) aldanmayıp fitneye düşmezler. Şeriatça mahzurlu, Sünnet-i seniyyeye muhalif olup irtikabından hâsıl olacak halleri istemez, kabul etmezler." 3 sözleriyle açıklamıştır( Kınaa, 2003: 25). Şeyh Ahmed, söz konusu mektupta hitap ettiği Şeyh Fethullah-ı Ankâfi ve diğer şeyhlere şeriat ve sünnete sıkıca sarılmalarım tavsiye etmiştir.
Şeyh Ahmed'e göre daha kâmil bir şeyh varsa önceki şeyhi terk etmek caiz, Sünnete uymayan şeyhi terk etmek ise vaciptir. Bu görüşünü 40. Mektup'ta şu alıntılarla ifade etmiştir: "Hace Ubeydullah el-Ahrar (kuddise sirruh) buyurdular ki, Mürid kendi mürşidinden daha kâmil bir mürşidi bulunca, kâmil olan ilk şeyhinin hayatında, kendisinden ayrılıp daha kâmil olan başka bir şeyhe hizmetle bağlanması caizdir.'İmam Rabbani (kaddesallahü sirreh), 'Talib olan kimse (mürid), kendi irşatını (manevi ilerlemesini) mürşidinin katında bulmayıp da diğer bir mürşidin nezdinde olacağını anladığı takdirde, evvelki şeyhini inkar etmeden ikinci şeyhe hizmet edip tarikatına girmesi caizdir.' demiştir. Kendisi bu fetvayı, Nakşibendî tarikatının piri Hace Behauddin el-Nakşîbendî'den (Kuddise sirruh) rivayet etmekle te'yid etmiş ve tarikat piri dahi bu fetvayı, Buharâ âlimlerinden almıştır." (Kınacı, 2003: 96)
"Habibüllah Mirza Can-ı Canân (kuddisâ sirruh), dedi ki: Sünnet-i Mustafaviyeyi terk eden kimse, dinde kendisine tabi olunmaya yaramaz." (Kınacı, 2003: 97)
Şeyh Ahmed'in 2. Mektup'ta yaptığı alıntılar ise onun sûlük yolunu delalet etmektedir:
"Cüneyd el-Bağdadi (kaddesallahü sirreh) nın halifesi olan Şiblî (rahmedullahi aleyh) tasavvufa ilk başlaması zamanında, bir demet çubuğu yanına bırakır, her ne zaman kalbine Allah'ın zikrinden onu men eden bir gaflet haleti geldiği zaman, çubuklardan birisiyle kendini te'dip ederek kırılıncaya kadar kendini döverdi ve bu hali böylece devam ediyordu. Birçok vakitlerde akşam olmadan çubuklar tükeniyordu. [3]
Kalb ile (gizlice) Allah'ı zikretmek müridlerin kılıcıdır. Peygamber (Salallahu aleyhi ve sellem)den bu hususta rivayet edilen hadis-i şerifin manası şöyledir:
'-Ayılın! Emellerinizin en iyisinden derecenizin en yücesindeki amellerinizden, sadaka edilen altın ve gümüşten daha hayırlı olanından size haber vereyim mi? Sahabeler (ridvanullahi teâlâ aleyhim):
-Evet, ey Allah'ın Resulü, dediler.
Rasülüllah (sallallahu aleyhi ve sellem):
-Allah-u Teâlâ ve tekaddes hazretlerinin zikridir.' diye buyurdu.
Gizli zikrin sayılmayacak kadar faziletleri vardır.
Kardeşim! Anlayışlı kimse için, bu husus kendisine işareti kâfi iken, bu kadar açık ve çokça beyan durumu nasıl olur?
Kardeşim! Mürşidimiz Hazret, Allah bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlayıp tâbileri arasında zümresiyle haşreylesin! Buyurdular ki:
Zahiri ilim tahsiline çok çalışmak ve şiddetli çaba sarf etmek lazım olduğu gibi, bâtıni ilmin tahsili için dahi şiddetli bir cehd (çabalamak) lazımdır.
İmam Rabbanî (kuddise sirruh) buyurmuşlar ki:
Kulun mevlası (Allah) kendisinden razı olmadıkça, hayatında onun için ne gibi bir zevk ve safa olabilir. Cennetteki Allah'ın rızası cennetten daha iyi, Cehennemdeki Allah'ın gazabı cehennem ateşinden elem bakımından daha şerlidir. Öyle ise, akıllı kişinin Allah'ın rızasına çalışması gerekir.
Ey kardeş! Mevlana Halid Zülcenaheyn (Halid-i Bağdadî)' den 'Allah'ın manevi yolunda manevi sülük etmek ne vakitte tamam olur?' diye sorulunca
Mevlana Halid Zilcenaheyn (rahmatüllahi aleyh):
'Beşikten mezara kadardır, ancak tarikatımız mahbup (sevgili) Allah yolunda ruhu feda etmektir' cevabını verdi." ( Kınaa, 2003: 10) 1. 5. IRŞAD HİZMETİ
İrşad, söz konusu tasavvuf olduğunda tarikat mensuplarını artırma faaliyeti diye bilinse de Şeyh Ahmed için yaşadığı dönemde irşad, mensup artırma faaliyeti değil, toplumda dini duyarlılığı artırma çabasıdır. Hatta, "İmam-ı Şa'râni el-Envâru'l-Kudsiyye eserinde demiş ki; olgun bir mürşidin hali şudur ki: 'Civarında bir mürşit belirip de müridleri kendisine tabi olup onunla yaptıkları ahdi bozduklarına sevinmektir. Çünkü zâhir olan öbür mürşit, onu irşadının eziyetinden kurtarıp, yalnız baş başa Rabbine ibadet etmek için kendisine boş vakit sağlamıştır.'
Eğer buna üzülürse, kendisi riyaseti, halkın nezdinde şöhreti sever demektir. Bu mes'ele için, MevlanaHalid (Bağdâdî)'in (kuddisesirruh) Mektubat'ına bak." ( Kınaa, 2003: 10) diyen Şeyh Ahmed için mürid çokluğu bir yüktür. Onun amacı, çağında problem yaşayan dindarlığı artırmaya yönelik bir sosyal değişimdir. Onun için "Din nasihattir." O, kendisini bu nasihate adamış. Suriye'yi işgal eden Fransızlar tarafından üç kez sürgün edilmiş ama Şeyh Ahmed, "nasihat" çabasını sürdürmekten vazgeçmemiştir.
Şeyh Ahmed, Fransızlar tarafından yerleşmek durumunda bırakıldığı Telmaruf'ta I. Dünya Savaşı sonrasının toplumsal yıkımını onarmaya yönelik olarak yüz öğrencinin barındığı bir yetimhane açmış, oğulları Şeyh Ma'sum ve Şeyh Alaaddin'i o çocukların bakımını üstlenmek ve onları eğitmekle görevlendirmiştir; aynı yerde ilkokul, lise ve üniversite düzeyinde medrese açmış; bu okullarda dini bilgilerin yanında dünyevi bilimlere de önem vermiştir. Lisesinin 1. Edebi ve fenni 2. Şer'i olmak üzere iki bölümü vardı. Lisenin yanında bir darülaceze ve halka ekmek dağıtan bir de fırın açmıştır. Bu müştemilatla birlikte tam bir külliyeye dönüşen Telmaruf'taki dergâhına Türkiye'den çok sayıda öğrenci yerleşmiş; Ürdün, Lübnan, Irak hatta Tunus, Çad, Senegal, Sudan, Filipin gibi birbirinden uzak yerlerden öğrenci ve müridler gelmeye başlamıştır. Külliye, gereksinimleri karşılayamayınca Şeyh Ahmed, Telmaruf civarındaki köylerde de medreseler kurmuştur. Ancak 1927'de Fransızların Suriyelilerden oluşturduğu sömürge hükümetinin engelleri ile karşılaşmış; Hazne ve Telmaruf dışındaki medreseleri kapatılmıştır (Korkusuz, 2010: 313).
Şeyh Ahmed, Fransızların yerleşim alanlarına hükmedemediği Kuzey Suriye'deki "Kürt ve Arap aşiretleri arasında irşad için dolaşmış, halka İslam akidesini, ibadet usulünü, helal ve haramı öğretmiştir. Uğradığı kimi köylerde cahiliye döneminde olduğu gibi namaza dair hiçbir şey bilmeyen topluluklarla karşılaşmış, yanında nevalesini götürerek, soygunculukla geçinenlerin yiyeceğini yemekten hassasiyetle kaçınmış, onları vaaz ve hikmetle irşad etmiştir. Kimi zaman bazı Arap köylerine girdiğinde köyden hiç kimse namaz kılmayı bilmediğinden ona tabi olmamış, namazdan sonra yaptığı vaaz ve nasihatten sonraki namazda ise kendisine tabi olmayan hiç kimse kalmamıştır." (Muhammed Mu'tez, 2016: 22, 23)
Kendisine tabi olan müridleri, alelade bir dindarlıkla yetinmelerine yol vermemiş, "Biz şeyhlerimizden işittik ki dünyayı isteyen ilimle uğraşsın, ahireti isteyen ilimle uğraşsın, her ikisini isteyen yine ilimle uğraşsın" sözleriyle ilme teşvik etmiş (Muhammed Mu'tez, 2016: 20), onlardan, cuma namazlarına dikkat etmelerini, vakit namazlarını cemaatle kılmalarını, Hatme-i Şerif'te ve teveccühte hazır bulunmalarını, ratib sünnetlerini kılmalarını, namazdan sonra tesbihatı beklemelerini, gün doğmadan önceki vakti vird ve zikirle geçirmelerini, akşam ile yatsı namazı arasında en azı beş bin kez “Allah" demek olan virdlerini yapmalarını, günde bir cüz Kur'an-ı Kerim okumalarını, gece namazlarına kalkmalarını, sabah namazından sonra Yasin-i Şerif, ikindi namazından sonra Nebe, yatsı namazından sonra Mülk sûrelerini okumalarını ve hayırlı işlere daima sahiplenmelerini emretmiştir (Muhammed Mu'tez, 2016: 24). Onun bu irşadıyla bedevi topluluklara mensup kişilerden ilim ve irfan ehli şahsiyetler yetişmiştir.
TOPLUMLA İLİŞKİSİ
Şeyh Ahmed, Halid-i Bağdadî'nin “Halkla meşgul olmak mürşidi Hakk'tan ayırmaz; Hakk ile baş başa iken de mürşit halktan gafil olmaz." (Fakirullah, 2007: 18) öğretisine bağlıdır.
Şeyh Ahmed, topluma karşı hoşgörülü, o dönemin savaş koşullarının getirdiği sömürgecilere ve onların oluşturduğu boşluk veya onlardan destekle topluma zulmeden yerli ağalara karşı alabildiğine tavizsizdir.
Eğitim görmemiş, bedevî karakterli kimseler, nasihat almak, fetva istemek veya aralarındaki çatışmaları sonlandırmak için kendisine geldiklerinde ayaklarının çamuru ile seccadesini çiğner, bağırarak konuşur, kimi "Ya Sufî" kimi "Ya Had", kimi "Ya Fakih" diyerek parmaklarını neredeyse gözüne sokacak şekilde ona doğru uzatırlardı. Yakınları bu taşkınlıklara engel olmaya çalıştıklarında onlara “Bırakın onlardan şikâyetim yok" “Seccadeyi yıkamak adamın kalbini kırmak kadar zor bir şey değildir" der (Korkusuz, 2010: 326); “Onların kalbini kırmanız caiz değildir, çünkü onlar, İslamiyet, ahlak ve edepden bihaberdirler" uyarısında bulunurdu (Muhammed Mu'tez, 2016: 23). İngiliz sömürgesindeki Irak ordusu tarafından köyleri bombalanan Yezidîleri dahi Telmaruf civarına geçici olarak kabul etmiş, onlara yardım etmiş, halka da onlara yardımcı olmalarını tavsiye etmiştir.
Sıradan kişileri ayakta karşılıyor, yemek esnasında olsa bile kendisine halktan misafirlerin geldiği haber verildiğinde kapıya çıkıp onları karşılıyordu. Buna karşılık kendisinden Suriyeli vatanseverlere karşı Fransızları desteklemesini isteyen Fransız komutanı sömürge karşıtı beyleri dahi endişelendirecek bir sesle azarlamış (Korkusuz, 2010: 333);
despotluğuyla ünlü Tay aşireti liderini aşağılayarak huzurundan kovmuştur (Korkusuz, 2010: 334).
Şeyh Ahmed, bu kişiliği ile kısa bir süre içinde halk önderi düzeyine çıkmış; halk onun için "Şeyh-i Hazne" unvanını değil, "Hazne'nin padişahı" anlamında "Şah-ı Hazne" unvanını kullanmıştır. Bugün de sevenleri tarafından bu unvanla anılmaktadır.
TOPLUMSAL DEĞİŞİME KATKISI
Halk, I. Dünya Savaşı'nın ardından gelen boşluk sürecinde yöre halkı, Ahmed el-Haznevî'yi kendisine yol gösteren bir âlim, ruhsal problemlerine çözüm bulan bir tabib-i kalb (ruhsal hastalıklar hekimi), adaletli bir hâkim, cesur bir önder ve cömert bir zengin olarak sevmiştir. Onun Hazne ve Telmaruf köylerinde yetiştirip köylere gönderdiği Kur'an öğreticileriyle çevrede fark edilir bir değişim yaşanmıştır. Medreselerin Türkiye'de kapalı olduğu, okulların ise henüz açılmadığı bir süreçte köylerden çok sayıda öğrenci, onun vazifelendirdiği öğreticilerin derslerinde ilk kez bilgiyle tanışmıştır. İç dünya kadar dış görünüşe de önem veren Şeyh Ahmed'in öğretisiyle köylerin insan görünümü de değişmiştir. Daha önce bir kısmı çetecilikle geçinen veya sürekli çekişmeler içinde olan köylerde "irfan ehli" denen ve "Haznevî" olarak bilinen bir kitle yetişmiştir. Kılık kıyafet uygulamasına rağmen köylerde sarık ve sakal yaygınlaşmış; "Haznevîler Köyü" olarak bilinen, geniş bir bölgeye yayılmış yerleşim alanlarında hırsızlık, soygun, ırza geçme gibi suçlar neredeyse sıfırlanmıştır. Bu iç ve dış değişim, dünyaya bakışa da yansımıştır. Daha önce isyanlara katılmış, aşiret içi çatışmalarda birbirlerinden nice kişiler öldürmüş, Mardin'in Ömerli ilçesi ve çevresindeki Ömeriyan aşiretinden müridler, 1974 Kıbrıs Barış Hareketi sırasında Mardin Askerlik Şubesi'ne başvurarak "gönüllü asker" yazılma talebinde bulunmuşlardır (Molla Ali el-Ezdâri, mülakat 2014).
ŞEYH AHMED el-HAZNEVÎ SONRASI HAZNEVÎ DERGÂHI
Şeyh Ahmed, ardından, on üç halife bırakarak[4] 1950 yılında 63 yaşında iken Telmaruf köyünde vefat etmiştir. Ne var ki onlardan sadece oğlu Şeyh
Masum el-Haznevî ve Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî büyük mürid kitlelerine seslenebilmişlerdir. Oğlu Şeyh Masum el-Haznevî, Suriye'de Hazne ve Telmaruf'taki merkez külliyelerde bulunmuş, çoğu Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Diyarbakır, Bitlis civarından giden mürid kitlelerine seslenmiş, medresesinde ilmî faaliyetleri de sürdürmüştür. Haznevî dergâhının babasından sonra büyümesinde önemli bir pay sahibi olan Şeyh Masum, 1958'de henüz 43 yaşında iken vefat etmiş; onun yerine kardeşi Şeyh Alaaddin el-Haznevî geçmiştir(Akyüz, 2015: 80-82).
Şeyh Alaaddin el-Haznevî, ilmî yönüyle bütün Suriye'de saygın bir kişiydi. Döneminde yaygınlaşan Suudi Arabistan kaynaklı Vehhabî etki ve Sol düşünceyle mücadele etmiş; bu tür yapılara ve moderniteye karşı bir tür fikir savaşı başlatmıştır. Modernite ve ilmiye sınıfının modernite konusundaki tutumuna karşı oldukça sert şiirler kaleme almış; "Ser Sebeb Şeyh u Mela ne (Asıl Sebep Şeyh ve Mollalardır)" başlıklı ünlü Kürtçe şiirinde ilmiye sınıfını modernitenin halk arasında yayılmasından doğrudan sorumlu tutmuştur. Bu tür şiirleri hâlâ müridler tarafından "kaside" olarak ezgiyle okunmaktadır. (el-Ezdâri, mülakat 2014)
Babası Şeyh Ahmed ve babasının şeyhi Diyauddin Hazret'in menkıbelerini de küçük bir kitap halinde kaleme alan Şeyh Alaaddin'nin (Haznevî, 2013) 1969'taki vefatından sonra yerine kardeşi Şeyh İzeddin el-Haznevî geçmiştir(Akyüz, 2015: 84-85).
Şeyh İzeddin, Suriye'deki siyasi gelişmelere rağmen medresesini açık tutmanın yolunu aramış ama daha çok Türkiye'ye yönelmiş; Türkiye'nin birçok il ve ilçesine irşad yolculukları düzenlemiştir. Dergâhı babasının dönemindeki disiplinli kurumlaşma sürecine yeniden taşımış, 1992'de Telmaruf'ta vefat etmiştir(Akyüz, 2015: 86).[5]
Haznevî dergâhı, külliye ve türbeleri ile birlikte 2014 yılında Suriye'de DAAŞ/İŞİD kısa adlarıyla bilinen terör örgütü tarafından tahrip edilmiştir (Al Jazeera, 28 Şubat 2014).
Haznevî Dergâhı'nın merkezî faaliyetleri, Ahmed el-Haznevî'nin torunları tarafından hâlâ daha çok Türkiye'de devam etmektedir. Şeyh Ahmed'in diğer etkin halifesi Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî ise Şeyh Ahmed'in vefatından sonra Hazne'deki merkez tekkeden bağımsız bir dergâh kurmuş; Siirt ve çevresinde bulunduktan sonra Adıyaman'ın Menzil köyünde bir külliye inşa etmiştir (Taşkesen, 2007: 21, 22). Dergâhı, bu külliyenin bulunduğu köy ile adlandırılarak "Menzil Dergâhı" olarak tanınmıştır. Menzil Dergâhı, hâlâ faaliyetlerini Türkiye, Balkanlar ve Avrupa ülkelerinde sürdürmektedir.
SONUÇ
Nakşîbendî tarikatının Halidiyye koluna mensup Şeyh Ahmed el- Haznevî'nin Kuşeyri- Gazzâlî-Rabbanî-Halid-i Bağdadî çizgisinde takip ettiği sünnete ve şeriata bağlılığı önceleyen tasavvuf yolu, Telmaruf külliyesinden geniş bir alana yayılmış; şeyh (halife, mürşit)- mürid( sûfi) ilişkisi içinde teşkilatlanarak kendi içinde bir bütünlük oluşturmuş, bağımsız bir dergâha dönüşmüş, büyük kitlelere ulaşmış, toplum üzerinde dindarlık yönünde kayda değer bir değişim meydana getirmiştir. Kuruluşunun üzerinden bir asırdan çok geçtiği hâlde bu dergâh, Ahmed el-Haznevî'nin soyundan gelenler ve Adıyaman-Menzil Dergâhı gibi yolundan gidenler üzerinden faaliyetini sürdürmekte; Halid-i Bağdadî'nin çizgisinde dindarlığımızı etkilemeye devam etmektedir.
Dr. Abdulkadir Turan
-----------------------------------
[1] Hicri takvimle ile miladi takvim arasındaki farkın hesaplanmasından kaynaklanan problemlerden dolayı kimi kaynaklarda doğum tarihi 1886 olarak verilmiş; kendisi ile ilgili bütün tarihler bu şekilde bir yıl öncesiyle anlatılmıştır. Örneğin Mehmet Çağlayan, doğum tarihini 1886, vefat tarihini de 1949 olarak vermiştir(Çağlayan, 1996: 91).
[2] Şeyh Diyauddin Hazret, Sultan V. Mehmet Reşat tarafından kahramanlığı dolayısıyla tebrik edilmiş ve ödüllendirilmiştir. (Korkusuz, 2010: 250, 251)
[3] Şeyh Ahmed’in bu ifadelerinde, Halid-i Bağdâdî’ninMektubat-ı Halidiyye ’de12. Mektup olarak yer alan mektubunda ifade ettiği “Sizlere, Sünnet-i Seniyeye yapışmayı, cahiliye adetlerinden ve bidatlerden yüz çevirmenizi, sûfîlerin şatahatına aldanmamamzı...kuvveüi ve sıkı bir şekilde emir ve tavsiye ederim” sözlerine atıf söz konusudur (Es’ad Sahib, 2000: 23).
[4] Şeyh İbrahim el-Kersuvarî, Şeyh Ahmed Abdurrahman el-Mufti, Şeyh Cüneyd el-Mütkî, Şeyh Muhammed Sıddık el-Savbâşî el-Teftefânikî, Şeyh Salih el-Kurmî, Şeyh Muhammed Abdullatif el- Huseynî, Şeyh Abdulhakim el-Huseynî el-Belvanisî (Menzil Şeyhi), eş-Şeyh el-Hâc Musa el-Becirmânî, eş-Şeyh Muhammed Maşuk b. Muhammed Masum en-Nûrşinî, eş-Şeyh Muhammed Mele Reşid, eş-Şeyh
Muhammed Masûm b. Şeyh Ahmed el-Haznevî, Şeyh Abdurrezak el-Halilî ve Şeyh Hüsyen el-Kınikî (Muhammed Mu’tez, 2016:35).
[5] Şeyh İzzeddin, Türkiye’deki irşad faaliyetlerinde, özellikle Mardin’in Arap kesimleri arasında büyük bir değişime vesile olmuşsa da Suriye Kürtleri arasında İhvan-ı Müslimin’in yayılmasına karşı durduğu ve Kürt gençlerinin sol düşünceye yönelmesini engelleyecek bir vizyon ortaya koymadığı iddialarıyla eleştirilere maruz kalmış, bu eleştiriler, Suriye Kürtleri arasında rağbet gören sol düşünceden gelen eleştiriler ile birlikte Haznevîleri yıpratmış ve Suriye’de etki sahalarını sınırlandırmıştır.
KAYNAKÇA:
Akgündüz, Ahmed. Bediüzzaman Said Nursi'nin İlmî Şahsiyeti ve İcâzetnâmeleri, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2013.
Akyüz, Kutbeddin. Ahmed el-Haznevî(ö1949) ve Haznevîyye Tarikatı, Yalova Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Aralık 2015
Al Jazeera, Konular: Ortadoğu, Suriye 28 Şub 2014 Güncelleme 22:36 TSİ, http://www.aljazeera.com.tr/haber/isid-turbe-bombaladi, Erişim Tarihi: 14.04.2017, saat: 08:56
Fakirullah, İsmail. Risale-i Halidiyye, Yasin Yayınevi; İstanbul 2007.
Çağlayan, Mehmet. Şark Uleması, Çağlayan Yayınları, İstanbul 1996.
Çiçek, Mehmet. "Seyda Molla Hüseyin Küçük'ün Hayatı ve İlmi Kişiliği", Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Sayı, II, Kasım 2009.
Es'ad Sahib. Mektubat-ı Mevlâna Halid, Yayına Hazırlayanlar: Dilaver Selvi ve Kemal Yıldız, Sey-Tac: Yayınları, İstanbul 2000.
Haznevî, Şeyh Alâaddin, Hazret ve Şah-ı Hazne Hayat ve Menkıbeleri (Tercüme: Abdullah Demiray), Semerkand Yayınları, İstanbul 2012.
Kınaa, A. Selahaddin. Mektûbât-ı Şah-ı Hazne, Sey-Tac Yayınları, İstanbul 2006.
Korkusuz, M. Şerif. Nehri'den Hazne'ye Meşayih-i Nakşibendî, Kilim Matbaacılık, İstanbul 2010.
Muhammed Mu'tez Abdurrahim el-Haznevî ve Abdulbedi Abdülmelik el- Haznevî, Mektubât eş-Şeyh Ahmed el-Haznevî, Aktaş Yayıncılık, İstanbul 2016.
Yıldız, Muhammed Zahir. Seyda Şeyh İbrahim Farukî el Belli, Reyhanî Yayınları, İstanbul 2014.
Tarihçe-i Hayat, Riasale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said-i Nursi Tarihçe-i Hayatı, Envar Neşriyat, İstanbul 1995.
Taşkesen, Abdullah. Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî'nin Hayatı ve Tasavvuf Anlayışı, Ankara Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2007.
el-Ezdâri, Seyda Molla Ali. Mülakat, 1938'de Batman'ın Gercüş ilçesinde doğmuş; 1955-62 yılları arasında Suriye'nin kuzeyindeki, hocaları Türkiye'den göç eden medreselerde öğrenim görmüş, bir süre Telmaruf Medresesi'nde okumuş, Şeyh Alaadin el-Haznevî'den teberrük dersi almış ve onun sohbetlerini dinlemiştir. Türkiye'de medreselerin gayr-i resmi de olsa açılmasından sonra Türkiye'ye geçmiş, öngörülen kitapları bitirip icazetname almış, Siirt ve Mardin'de uzun yıllar kendisine ait medreselerde ders vermiş, icazet törenlerine katılmış, icazetnâme vermiştir. İlk gençlik yıllarından bu yana Nakşîbendîyye-i Halidîyye tarikatından Haznevî yolunun Menzil Adıyaman dergâhına müntesiptir, hâlen yaşamını Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde sürdürmektedir. Oğlu M. Mustafa ye Mela Aliye Ezdarî'ye ait aruz vezni ve sade bir Kürtçeyle kaleme alınmış Kürtçe Mevlid'in (M. Mustafa ye Mela Aliye Ezdarî, Mewlûda Şerif Ji Ewwel Heta Axir Rehbere Xelasî Hz. Muhammed (S.A.V), İhsan Yayınevi: İstanbul, 2005) yazılmasına katkıda bulunmuştur.
İmsak | 06:22 | ||
Güneş | 07:52 | ||
Öğle | 12:55 | ||
İkindi | 15:25 | ||
Akşam | 17:48 | ||
Yatsı | 19:12 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 11 | 31 |
2. Fenerbahçe | 11 | 26 |
3. Samsunspor | 12 | 25 |
4. Eyüpspor | 12 | 22 |
5. Beşiktaş | 11 | 21 |
6. Göztepe | 11 | 18 |
7. Sivasspor | 12 | 17 |
8. Başakşehir | 11 | 16 |
9. Kasımpasa | 12 | 14 |
10. Konyaspor | 12 | 14 |
11. Antalyaspor | 12 | 14 |
12. Rizespor | 11 | 13 |
13. Trabzonspor | 11 | 12 |
14. Gaziantep FK | 11 | 12 |
15. Kayserispor | 11 | 12 |
16. Bodrumspor | 12 | 11 |
17. Alanyaspor | 11 | 10 |
18. Hatayspor | 11 | 6 |
19. A.Demirspor | 11 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 12 | 25 |
2. Bandırmaspor | 12 | 24 |
3. Erzurumspor | 12 | 22 |
4. Karagümrük | 12 | 21 |
5. Igdir FK | 12 | 21 |
6. Ankaragücü | 12 | 19 |
7. Ahlatçı Çorum FK | 12 | 19 |
8. Boluspor | 12 | 18 |
9. Şanlıurfaspor | 12 | 18 |
10. Manisa FK | 12 | 17 |
11. Esenler Erokspor | 12 | 17 |
12. Ümraniye | 12 | 17 |
13. Pendikspor | 12 | 17 |
14. Keçiörengücü | 12 | 15 |
15. Gençlerbirliği | 12 | 15 |
16. İstanbulspor | 12 | 14 |
17. Amed Sportif | 12 | 14 |
18. Sakaryaspor | 12 | 13 |
19. Adanaspor | 12 | 7 |
20. Yeni Malatyaspor | 12 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 11 | 28 |
2. M.City | 11 | 23 |
3. Chelsea | 11 | 19 |
4. Arsenal | 11 | 19 |
5. Nottingham Forest | 11 | 19 |
6. Brighton | 11 | 19 |
7. Fulham | 11 | 18 |
8. Newcastle | 11 | 18 |
9. Aston Villa | 11 | 18 |
10. Tottenham | 11 | 16 |
11. Brentford | 11 | 16 |
12. Bournemouth | 11 | 15 |
13. M. United | 11 | 15 |
14. West Ham United | 11 | 12 |
15. Leicester City | 11 | 10 |
16. Everton | 11 | 10 |
17. Ipswich Town | 11 | 8 |
18. Crystal Palace | 11 | 7 |
19. Wolves | 11 | 6 |
20. Southampton | 11 | 4 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 13 | 33 |
2. Real Madrid | 12 | 27 |
3. Atletico Madrid | 13 | 26 |
4. Villarreal | 12 | 24 |
5. Osasuna | 13 | 21 |
6. Athletic Bilbao | 13 | 20 |
7. Real Betis | 13 | 20 |
8. Real Sociedad | 13 | 18 |
9. Mallorca | 13 | 18 |
10. Girona | 13 | 18 |
11. Celta Vigo | 13 | 17 |
12. Rayo Vallecano | 12 | 16 |
13. Sevilla | 13 | 15 |
14. Leganes | 13 | 14 |
15. Deportivo Alaves | 13 | 13 |
16. Las Palmas | 13 | 12 |
17. Getafe | 13 | 10 |
18. Espanyol | 12 | 10 |
19. Real Valladolid | 13 | 9 |
20. Valencia | 11 | 7 |