قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ الاللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِحِيمٌ.
“De ki eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah sizi sevsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Allah Ğafûr (mağfiret eden) ve Rahîm (merhamet eden)dir.”
(Âl-i Imrân sûresi, 3/31.)
Bizi yaratan ve içinde bulunduğumuz evreni bize hizmetçi kılan Rabbimiz, sevilmeye ve sevmemize en layık olandır.
Çünkü bize dünyadan ve âhiretten daha kıymetli olan imanı nasip etti, bizi günde yirmi yedi bin den fazla nefes alıp vermek suretiyle ölümden kurtarmakta, bize akıl vermiş, Kur’ân-ı Kerîm göndermiş ve her sahada örnek olan Hz. Peygamber’i (s.a.s.) göndermiştir. Ayrıca biz mü’minler için, iman üzere ölürsek ebedî cennet hazırlamıştır.
İşte bütün bu nimetleri veren elbette sevilir.
Bir kul Allah’ı seviyorsa, Allah da o kulu seviyor demektir, o kul Allah’ı sevmiyorsa Allah da o kimseyi sevmiyor demektir.
Eğer biz, Allah’ın bizi sevmesini istiyorsak, Allah Kur’ân-ı Kerîm’inde kimleri sevdiğini bildirmişse bizim de o sevdiği kimseler gibi olmamız gerekir.
Allah Teâlâ’nın sevdiği kimseler şunlardır:
Tövbe edenler, mü’minler, muhsinler (iyilik yapanlar, işi iyi yapanlar, Allah’ı görürcesine Allah’a kulluk edenler), şükredenler, sabredenler, muttakiler, maddî ve manevî temizliğe dikkat edenler, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) tabi olup her sahada örnek alanlar, Allah yolunda cihad edenler, kınayanın kınamasından çekinmeyenler, Allah’a tevekkül edip güvenenler, âdil olanlar, mü’minlere karşı merhametli, kâfirlere karşı sulhde onurlu, harpte şiddetli olanlardır.
Allah’ın sevgisini kazanmak istiyorsak, bütün günahlarımıza tövbe edeceğiz, imanlı olmaya, bilerek bilgimizi artırarak, sâlih amel işleyerek, zikrederek ve düşünerek devam edeceğiz, Allah’ı görürcesine Allah’a kulluk edeceğiz, verdiği nimetlere şükredeceğiz, Allah’ın emirlerini yerine getirmede, nehiylerinden sakınmada ve bela ve musibetlere sabredeceğiz, takvaya dikkat edeceğiz, maddi ve manevî temizliğe dikkat edeceğiz, her sahada Hz. Peygamber’e uyup örnek alacağız, Allah’ın dini anlaşılsın ve yaşanılsın için cihad edeceğiz, sebeplere sarılıp sebepleri yaratan Allah’a tevekkül edeceğiz, herkese karşı âdil davranacağız, mü’minlere karşı merhametli, kâfirlere karşı sulhde onurlu, harpte şiddetli olacağız.
Allah’ın sevgisini kazanabilmenin ve Allah’ın kulu sevmesinin şu sebeplerini bilip gereğini yerine getirelim:
1. Kur’ân-ı Kerîm’i, âyetlerinin manalarını anlayarak ve âyetlerdeki Allah (c.c.)’ın muradını kavrayarak okumak
Âyetlerin manasını tefsir kitaplarına bakarak anlamak ve âyetlerdeki Allah’ın muradını kavrayarak okumak gerekir.
İnsanı Allah’a yaklaştıracak yegâne kitap, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm, uçuruma yuvarlanmış insanlığı kurtaracak, Allah’ın uzattığı yegâne kurtarıcı sağlam ipidir.
2. Farzlardan başka nafilelerle de Allah’a (c.c.) yaklaşmaya çalışmak
Şu hadîs-i şerîf, buna en güzel delildir:
“Her kim (ihlâs ile bana kulluk eden) bir velime/dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı harb ilân ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdetâ) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, onu mutlaka veririm. Bana sığınırsa, onu mutlaka korurum.”
(Buhârî, Rikâk, 38.)
Allah (c.c.) farzlara ilâve nafileler olunca “nihayet ben onu severim” buyurmuştur.
Gaye, kurbiyyet/Allah’a manen yaklaşmaktır; vazife, kulluktur.
Kulluk, beraberce yasaklardan sakınmak, emredilenleri yerine getirmek; insanları da Allah’a kulluğa davet etmektir.
3. Allah’ı (c.c.) lisanla, kalple, amel ve hal ile daima zikretmek. Zira seven sevdiğini daima anar.
Allah’ı kâmil zikir ancak “lisanla, kalple, amel ve hal ile daima zikretmek”tir.
Allah’ı kim tanısa, sever; kim sevse, anar. Kimin sevmesi çok olursa anması da çok olur.
Gerçek zikir, devamlı olan, dilin söyleyip aklın düşündüğü ve kalbe yer eden zikirdir.
4. Nefsimiz bize galip geleceği zaman Allah’ın (c.c.) sevgisini kendi arzumuza tercih etmek
Allah’ı tercih eden, elbette sevgisini de tercih eder.
İslam dini hevâya, nefs-i emmâreye muhalefet dinidir.
Nefse muhalefet, sabırladır. Sabır da ancak Allah’ın yardımıyla gerçekleşir.
Rabbimiz şu âyette ne güzel buyurmuştur:
“Sabret! Senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir.”
(Nahl sûresi, 16/127.)