26 Eylül'de Külliyede Sayın Cumhurbaşkanını dinlerken en çok dikkatimi çeken husus, referandum ve Barzani ile ilgili konulardı. Söylenenler kadar söylenmeden söylenenler de önemliydi. Açıkça ifade edilen husuların başında Barzani yönetiminin zorda ve darda kaldığında Türkiye ile işbirliği yaparken, ikbal ile ilgili planlarında istişare etmemiş olması dikkat çekiçiydi. Zira bir süredir Türkiye "ne derler" siyasetinden, "ne diyorum" yahut "ne demem gerekir" rotasına evrildi sahte stratejik ortakları ve içteki hainler yüzünden. Bu nedenle as oyuncu olarak silik siyaset değil, şakasız ve net bir siyaset takip etmeye çalışıyor. Bu netlik yakında daha net gözükecek...
Birçokları referandum konusunda şu soruyu soruyor. Tayyip Bey düne kadar ayrıcalıklı lider muamelesi yaptığı ve hatta müstakil devlet gibi bayraklarını havalimanına astığı Barzani'nin referandumuna neden bu denli kızgın ve kırgın.
Bunun nedeni açık: Bölgedeki asıl kuşatma Türkiye için yapılmaktadır. Ypg istekli olarak bu kuşatmanın bir aktörü. Barzani ise çocukluk hayali diye kabul ettiği bağımsızlık düşüncesinin büyük İsrail pilanına hizmet ettiğini ve kendisinin yalnız bir süreliğine kullanılan olduğu göremiyor.
Barzani kesin olarak biliyordur ki 15 Temmuz öncesi Güneydoğunun kimi il ve ilçelerinden Kobani gibi kendilerinin de bağımsızlaştırılması(!) temennisini dile onbinlerce dilekçe gitti kandile.
Ve 15 Temmuz gerçekleşseydi bu referandum Türkiye içinde de belli bölgeler için yapılacaktı. Suriye'de olacağı gibi.
Her ne kadar işin vahametini gören bazıları tekrar kandile giderek hendeğin kapanmasını isteseler de artık iş işten geçmişti. Zira üst el kendisine hizmet ettirecek şekilde birbirinden farklı kimselere ayrı hayaller ve hülyalar kurdurmaktaydı. Evet kabul ediyoruz: Hayal hakikate kapıdır lakin gündüz gözü ile düş, el yordamı ile iş görülmez. Hele de Ortadoğu'da.
Şimdi ne mi olacak. Olması gereken...