Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden âzâd ayı Ramazan’a kavuştuğumuz günden bayrama kadar “Ahhh o eski Ramazanlar” ifadesini tekrarlar dururuz.
Geçmişe özlem; kaybolup geri getirilemeyen, değeri hakkıyla bilinmeden elden uçup giden ömre duyulan hasretin ifadesidir. Hakikat penceresinden mâziye bakınca en çok hasret duyulanların başında hiç şüphesiz geçmiş Ramazan ayları gelir. Hemen herkesin bu konu ile alâkalı unutamadığı, her Ramazan ayı geldiğinde anlatacak anıları vardır.
Yazının başlığına bakıp da aldanmayın!.. Çocukluk yıllarımdan, oruç tutmayanların oruçluymuş gibi oruç tutanlara gösterdiği saygıdan bahsetmeyeceğim. Dünya gailesi içinde vakit ayıramadığımız insanlarla bir araya gelme fırsatı bulduğumuz iftar sofralarında çokça dillendirilen “Ahhh o eski Ramazanlar” faslından da…
İstanbul’u fetheden müjdeli kumandanın otağını kurduğu Topkapı surlarının gölgesinin düştüğü 90’lı yılların Ramazan aylarından bahsedeceğim…
***
Millî Gazete, Çayhane Sokak, Numara: 1, Topkapı-İstanbul. Millî Görüş camiasının çoğunun âşina olduğu bu adres, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın (İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde) mıntıkayı yeşil alan ilân etmesiyle tarih olunca, bize de Sefaköy’deki Ayamama Deresi’nin kenarındaki mekâna hicret etmek düşmüştü.
Şimdilerde Topkapı surlarının yanı başından geçerken, eskimeyen dostlukları ve bir de Takkeci İbrahim Ağa Camii’nin ilerisindeki Çayhane Sokak’ta geçen bereketli yılları hatırlarım. Kıt imkânlarla “Hak geldi, batıl zail oldu”yu elden ele, gönülden gönüle ulaştırmak için ömrümüzü infak ettiğimiz kutlu mücadelenin güzelliklerini yâd ederim.
Hiç eskimeyen sevdalarımızla…
Yüreğimize emanet ettiğimiz sırlanmış hatıralarla…
Hele unutulmayacaklar arasına kattığımız o eskimeyen Ramazanlar...
İftar saati yaklaşırken yazı işlerinde, pikaj-montaj, tashih, dizgi, kamera servislerinde kaynayan bereketli kazanlar...
Ayrı bir lezzet, ayrılıktan öte bir birliktelik...
Sofralar, Fatih’in fetih sırasında burada kurduğu otağı gibi sessiz…
Allahu ekberle atılacak top sesi, iftarla birlikte yeni bir fethin simgesi…
Ve artık haram olan helaller için sefer vaktidir.
Allahu ekber nidasıyla herkes âdeta tutsaklıktan özgürlüğe, açlıktan tokluğa ermenin şükrünü edâ ediyor…
Dua katılarak pişirilen “çal kaşığı, kalmasın bulaşığı” türünden tadı damaklara yapışan yemekler sünnetleniyor…
Servisler arası ikramlaşmanın ardından höpürdete höpürdete içilen çaylar ve koyulaşan muhabbetler gecenin koynuna akıyor.
Defalarca, yine ve yeniden üstelik hiç eskimeden…
Her ne kadar bu ritüelleri her Ramazan’da yaşa da, insan eski günleri özlüyor.
***
Özlerim dostları; Asr-ı Saadet’in mirası dostlukları...
Varlıkta yokluğu özler mi insan?..
İçinde samimiyet varsa özler.
Hâzım Oktay Başer’in, Ömer Yüksel Özek’in, Üstad Abdulkadir Türker’in, Necdet Kutsal’ın, Ekrem Kızıltaş’ın, Sadık Albayrak’ın, İsmet Özel’in, Halil Gölve’nin, Kâzım Naci Doğan’ın, Ahmet Kekeç’in, Bilal Yüksel’in ve Bayram Öz’ün nükteli sohbetlerini sonlandıran ezan sadası varsa özler.
Kadir amcanın imamlığında; huşu içinde, sıkı sıkıya tutulan saflarla kılınan teravih namazları varsa özler.
Millî Gazete’nin Çayhane’ye açılan kapısında Cuma dayının tabakasından çıkarıp sardığı tütününü tellendirişi, pamuk sakallı Niyazi dedenin gülümseyerek, “geceniz mübarek olsun” deyişi varsa özler.
Gümüşhânevi dergâhı şeyhi âlim, muhaddis, mütefekkir, mutasavvıf Abdülaziz Bekkine’nin mahdumu Mahmud Bekkine ağabeyin mihmandarlığında; Ahmet, Selman ve Osman Görükoğlu kardeşlerle ay ışığında Topkapı surlarına doğru ilerleyiş varsa özler.
Ve her şeyden öte vefa varsa özler.
***
Uzun ince bir yoldan gelip, iki kapılı handan geçen bazı yol arkadaşları, gönüldaşlar vardır. Yaşantılarıyla, bıraktıkları izlerle unutturmazlar kendilerini; toprağa düştüklerinde bile.
Hizmetleriyle gönüllere taht kuran Hazım Oktay Başer (1 Haziran 2009) gibi...
Sözü özü bir, duruşu sağlam Tamer Öztürk (13 Ekim 2015) gibi...
Güler yüzlülüğüyle, yardım severliliğiyle, çalışkanlığıyla herkesin gönlünü fetheden, tebessüm zekatını asla esirgemeyen Ahmet Görükoğlu (29 Aralık 2015) gibi...
Nükteleriyle sıkıntıları unutturan Kâzım Naci Doğan (11 Eylül 2016) gibi...
İsmi olan hürmete lâyık Muharrem ayının 24’ünde fâni dünyadan berzah âlemine göçen Muharrem Karakuş (26 Ekim 2016) gibi...
“İnna lillâhi ve innâ ileyhi raciûn”
Mekânları Cennet, makamları âli olsun.
***
“Ahhh o eski Ramazanlar” özlemi bir ahde vefadır.
Hira’ya çıkış…
Şirkten tevhide, kölelikten özgürlüğe, karanlıktan aydınlığa, en dipten en zirve varış…
“Ey Muhammed! Yaratan Rabbi’nin adıyla oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku!..” nidâsını duyuş…
“İlk Vahiy” ve “Son Peygamber” muştusuyla derin uykudan uyanıştır…
***
Ömrümüz vefa ederse belki de şu ânı ve günleri yâd ederek, yine “ahhh o eski Ramazanlar” diyeceğiz bir sonraki Ramazan ayında.