Osmanlı döneminde dini günler için Hicrî, dünyevi işler için ise Rumî takvim kullanılıyordu. Hicrî yılbaşı Muharrem’le başlar, kandiller, ramazanlar, bayramlar ona göre ayarlanırdı. Rumî yılbaşı ise Mart ayında zuhur eder, ücretler bu takvime göre hesaplanarak artışlar bu ayda yapılırdı.
Faruk Nafiz Çamlıbel, Osmanlı dönemindeki başlangıç ayı Muharrem’i yâd ederken, “Hicrî yıla girdiğimizi biz esaslı olarak Muharrem’in onuncu gününde anlardık. Aşure günü dediğimiz Muharrem’in onunda, bir hayli asır evvel Kerbelâ vakası olmuş ve Son Peygamber Hz. Muhammed’in torunu Hüseyin şehit edilmişti. Böyle yürekler acısı bir vakanın yıldönümüne tesadüf eden bir günde ağzımızın tadını yerine getirmek için, kazanlarda pişirilen ve kâselerle dağıtılan aşureler kafi gelmezdi. Bu yüzden biz, Hicrî yılın ilk ayına mâtem hazırlığı ve gözyaşıyla adım atardık” ifadelerini kullanıyor.
Noel kutlamaları Hırıstiyan âdeti
Bizim için “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” mesabesinde olan “Noel ve yılbaşı çılgınlığı”nının yaşantımıza sirayet ettiği yılları hatırlayalım biraz.
İlki 366 yılında Roma’da tertip edilen Noel kutlamaları Hıristiyanlar arasında Hz. İsa’nın doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralık’ta başlayıp, yılbaşına kadar sürer.
Batı kültürünün bir bileşkesi olan ve pagan gelenekleriyle birlikte kapitalizm gibi kirli unsurları içinde barındıran bu kutlamalar, yılbaşında zirve yapar.
Mitolojide “Amanor” yeni yıl tanrısını temsil eder. Ve Amanor adına devrilen çamların dallarına çeşitli süsler asılarak her yıl bu pagan geleneği yeniden canlandırılır.
Bu hastalığı Haraşolar yaydı
Siyasi yazı ve hicivlerinden dolayı İttihat ve Terakkicilerin hışmına uğrayan Refik Halit Karay, halkın Miladî yılbaşı âdetiyle tanışmasının 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra İstanbul’a akın eden Beyaz Ruslar (haraşolar) sayesinde olduğunu ifade eder. Karay, “Mütareke yılbaşılarına kadar bizler, saat 12’yi çalarken ışıkların söndürülmesi düzenbazlığını bilmezdik... Esasını ararsanız, Müslüman halkı Beyoğlu tarafına alıştıran da haraşolar oldu… Arkasından gelen garblılaşma hareketi, balolara rağbet, bize yılbaşı geceleri sabahlama âdetini de kabul ettirdi… Tuhafı şudur ki, tek geleneğimize dayanmayan bu yeni âdete, yani yılbaşı sabahlamasına, bütün âdet ve bayramlarımızdan fazla gayretle, dört elle sarılmış haldeyiz!..” sözleriyle pusulasını kaybedenlerin ruh halini böyle ifade eder.
İstanbul rezilliğin daniskasını yaşıyor
Ahmet Rasim ise yılbaşı gecelerinde işlenen ahlâksızlıkları kendine has üslubuyla ballandıra ballandıra şöyle anlatır: “Galata, Beyoğlu, kısacası Ortodoks takvimini tutan milletlerin cümlesine kendimizi davet ettirir, sabahlara kadar eğlenirdik... Her sokakta çalgı, saz eğlencesi, çengi, köçek… Her evin odasında bir ziyafet sofrası… Evin birinden çık ötekine gir… Kumarhanenin birinde yutul, ötekinde kazan!.. Fuhuşa, sarhoşluğa ait hangi ve kaç türlü vasıta varsa hepsi ayakta, bildiğimiz karnavallar, yahut eski Roma’nın satürnalyaleri burada akşamleyin dirilir sabahleyin can çekişirdi…”
Miladî takvime 93 yıl önce geçildi
Türkiye’de miladî takvim bundan 93 yıl önce, 1925 Aralık ayının 26’ıncı günü yayınlanan kanunla, resmen kabul edildi. Kabul edilen yeni takvimle birlikte, yılbaşı da ilk kez 1926 yılına girerken “Teyyare Piyangosu” çekilişi eşliğinde evlerde kutlanmaya başlandı. Bu kutlamalar ilk yıllarda yadırgansa da diğer yenilikler(!) gibi yavaş yavaş rağbet gördü.
1929’da devletin üst düzey yöneticilerinin verdiği yılbaşı balosu, arkasından 1935 yılında çıkarılan bayram ve tatilleri düzenleyen 2739 Sayılı Kanun’la resmi tatil günü ilân edilmesi bu kutlamaları cazip hale getirdi.
1970’lere gelindiğinde, yılbaşı artık köylerde bile kutlanır oldu.
Teyyare Piyangosu ve TRT’li yıllar
“Sihirli Kutu” televizyonun daha evlere girmediği o yıllarda çekilişi yapılan “Teyyare Piyangosu”nun sonuçları girilen yeni yılın ilk dakikalarında radyodan yayınlanırdı. Ellerindeki biletlerle radyodaki anonslara pürdikkat kesilen on binler gerçekleşmeyen hayallerin eşliğinde sabahlardı.
Tarihler 1978’i gösterdiğinde arabeskin kralı Orhan Gencebay, sanat güneşi Zeki Müren ve Barış Manço artık siyah-beyaz yayın yapan TRT ekranlarında boy göstermeye başladı.
O yıllarda tek televizyon kanalı olan TRT’nin yılbaşı özel programı gazetelerin en önemli haberleri arasında yerini alır, hangi sanatçının saat kaçta sahne alacağı en ayrıntılı bir şekilde verilirdi. Saatler 00.00’a yaklaşırken geri sayım başlar, sonrasında ekranı “Hoş Geldin Yeni Yıl” yazısı kaplardı.
1980 yılbaşı ise TRT ekranlarında arzı endam eden anadan üryan dansöz Nesrin Topkapı bütün haneleri kirletti.
TRT’de Nesrin Topkapı ile başlayan ahlâksızlık serüveni Dallas dizisiyle devam etti.
Allah’a karşı küresel isyan körükleniyor!..
Bizi bir “kanser” gibi saran bu “batıllaşma” hastalığı her yılbaşı nüksediyor.
Kendi dinî ve örfî duygularını ihtirasına kurban veren mağluplar, galipleri çılgınca taklit ediyor.
“İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup sakının. Allah, cezası çok şiddetli olandır” uyarısına rağmen, Allah’a karşı küresel isyan körükleniyor!..
Bütün uyarılara kör, sağır ve dilsiz olan İslâm dünyası her gün biraz daha kaosa bataklığına sürükleniyor.
Yine kandırılacak kapitalizmin kölesi soytarılar!..
Ho, hoo, hooo yılbaşı geldi!..
Çalacak sazlar, oynayacak dansözler!..
“Aralık”ın ayazında ahlâksızlığa soyunup, “ocak”ta ısınacak harama susamışlar!..
Şampanyalar patlatılıp, yudumlanacak kadehler!..
Sarhoş olup şişelerin dibine sızacak ayyaşlar!..
Yine kabusla sonuçlanacak, akla zarar hayaller kumpanyası piyangoya bağlanan umutlar!..
Noel Baba (Santa Claus) gizlice evlere girip hediye bırakmayacak; yine kandırılacak çocuklar!..
Şans getirmeyecek; atılan kahkahalar, boş bavulla gezintiler, yenilen üzümler, kırmızı çamaşırlar...
Yine, yeniden, bir kez daha kandırılacak kapitalizmin kölesi soytarılar!..
Gaipten haber verecek medyumlar, buna da inanacak ahmaklar!..
Ne zaman uyanacak, bâtılın efsane ve hurafeleri peşinde Hakkı arayan aklını kiraya vermiş Müslümanlar?!..
*
“Bir elde kadeh bir elde Kur’an,
Bir helaldir işimiz bir haram,
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kafiriz ne tam Müslüman...”
dizeleriyle 2018’i geride bırakıp 2019’a adım atmaya başladığımız şu saatlerde günümüz toplumunu neredeyse birebir tasvir etmiş İranlı şâir Ömer Hayyam.
***
YILBAŞI EFSANELERİ!..
Aralık ayını Ocak ayına bağlayan gecede saatler 24:00´ı gösterdiğinde uğur getirdiğine inanılarak yapılan bâtıl “yılbaşı çılgınlıklar”ndan birkaç örnek...
Bol bol kahkaha atılırsa; neşeli bir yıl geçirilirmiş.
Bir ağacın etrafında dans edilirse; mutluluk ve bereket getirirmiş.
Boş bir bavul alıp evin içinde gezilirse; yeni yılda bol bol seyahat edileceğe işaretmiş.
Dış kapıda nar kırılırsa; şans, bolluk ve artmaya sebep oluyormuş.
Yeni yıla dolaplar, cepler ve cüzdanlar boş girilirse; iki yaka bir araya gelmezmiş.
12 tane üzüm yenilirse; gelecek yılın 12 ayı mutlu geçermiş.
Kırmızı çamaşırlar giyilirse; yeni yılda daha hırslı, atılgan, başarılı ve kazançlı olunurmuş.
Kapitalizmin soytarısı olan Noel Baba; bacalardan çocuklara birbirinden güzel oyuncak bırakıyormuş.
Mış mış da mış mış!..
Efsanelerin listesi uzayıp gidiyor. Ayrıca Noel safsatası uğruna katledilen milyonlarca çam ağacı da cabası.