Haberin Kapısı
2024-08-27 12:12:54

Anadolu'nun parlayan yıldızı SCÜ

Sabri Gültekin

halilsivasi@yahoo.com 27 Ağustos 2024, 12:12

Yıllar önce ilk kez Gani Müjde tarafından serdedilse de, İbrahim Tatlıses’e bir televizyon programında okuma yazmayı nasıl öğrendiğinin sorulması üzerine, “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik” cevabıyla meramını anlatması dillere pelesenk olmuştu.

Muhakkak ki bu ifadenin altında yatan birbirinden ilginç bir çok hikâye vardır. Bunlardan birisi de kadîm belde, “şehirlerin anası” Sultanşehir Sivas’ta yaşanır.

Türkmen mavisi çinilerle bezeli minarelerin göğe erdiği... Timur’un yakıp, yıktığı... Osmanlı’nın Eyalet-i Sivas yaptığı... Millî Mücadele kıvılcımının ilk çakıldığı yerdir Sivas.

İlim ve bilim insanlarının yetiştiği Gök, Buruciye, Şifaiye ve Çifte Minareli Medresesi... Hızır Aleyhisselâm’ın cemaate karışıp miraca yükseldiği Ulu Camisi... Derdini türkülere döken yanık sesli âşıkların kıymetlisi... Kızılırmak gibi gurbete akanların yurdudur Sivas.

Sivas, hürmete lâyık izlerin, ruhları ferahlatan nefeslerin hayat bulduğu belde... Sivas, Sultanşehir... Sultanşehrin Sultanı Şems-i Sivâsî’nin yaydığı “Anadolu İrfanı” hâlâ bu beldeyi kuşatmaya devam ediyor... “Manevî Güneş”in türbesine kirli giren pâklanıp, kalbi aklanıp çıkıyor...

*

İç Anadolu’nun kalbi mesabesinde olan Sivas, tarihi boyunca askerî, siyasî öneminin yanında ilim ve kültür merkezi olur. Kadı Burhâneddin, Danişment, Eretna Beyliği’nin başkenti; Selçuklu Devleti’nin “Dârü’l-a’lâsı”; Osmanlı İmparatorluğu’nun eyalet merkezi; Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı yer olarak önemli olaylara tanıklık etmesi vesilesiyle “Sultanşehir”lik makamına yükselir. Gök Medrese(Sahibiye Medresesi), Buruciye, Şifaiye ve Çifte Minareli Medreseleriyle ilim, bilim ve kültürel zenginliğine zenginlik katar. Bu medreselerde yetişen âlim, mutasavvıf ve kültür dünyasının kutup yıldızlarıyla “dâru’l-ulemâ” unvanını fazlasıyla hak eder. Bu vasfı asırlar boyunca taşımayı şiar edinen Sultanşehir Sivas geçen zaman ve değişen şartlarla birlikte eski günlerini arar olur. 1960’larda “750 sene önceki Darü’şifâ’yı canlandırma” fikri gündeme gelir. Gelenekten beslenerek geleceğe yön vermek için yitik hazinelerin izi sürülür.

MEDRESELER İLİM VE BİLİMİN TEMEL TAŞI

Asıl hikâyemize geçmeden önce ilim, bilim ve kültür dünyamızın temelini oluşturan medeniyetimizin kadîm kapılardan içeriye girip hâfızamızı tazelemeye gayret edelim.

İlk medreseler Gazneli Mahmud tarafından Nişabur ve Gazne’de kurulur.

Selçuklular ise ilk medreseyi Bağdat’ta Nizâmülmülk’ten dolayı Nizâmiye Medreseleri denilen yapıları hayata geçirerek ilim ve bilim yolunda önemli mesafelerin alınmasına öncülük eder. Medrese gelenek ve kültürü daha sonra Selçuklular marifetiyle Anadolu’ya taşınarak burada büyük bir inşa ve ihya seferberliği başlatılır.

Asırlarca ilim ve bilim insanlarının yetişmesine öncülük eden bu yapılar işlevlerini yitirmiş olsa da, 139 adedi silüeti ile hâlâ geçmişten geleceğe ulaklık yapmaya devam ediyor.

Bu geleneği daha güçlü bir şekilde devam ettiren Osmanlılar ise 1331’de ilk temeli İznik’te Orhaniye Medresesi ile atar. Ardından fethedilen Bursa’da, bir sonraki başkent Edirne’de Darülhadis, İstanbul’un fethinden sonra Sahn-ı Seman, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde Süleymaniye Medreseleri ile sayı 1800’leri aşar.

Medreseler ilmin öğretilip yaygınlaştırılması esasına dayalı olarak süreklilik arz etmeleri için vakıflarca finanse edilir. Eğitim kadrosu müderris, muîd (asistan), imam, müezzin, ferraş (hademe) ve hâfız-ı kütübden (kütüphaneci) oluşturulur.

Bu kurumlarda hesap, hadis ve fıkıh gibi dinî ilimler, matematik, coğrafya, tarih, edebiyat, geometri ve tıp gibi dersler okutulmakla birlikte Grekçe başta olmak üzere Sanskritçe de dâhil çeşitli dillerden Arapça ve Farsçaya çeviriler yapılır.

Öğrenciler üç yıllık eğitim hayatları boyunca sınıf geçemez, bu süre zarfında tüm dersleri veren öğrenciler icâzetnâme (diploma) almaya hak kazanır.

Selçuklu mirası üzerine inşa edilen Osmanlı, ilmi çalışmaları medreselerde devam ettirerek, modern çağa gelindiğinde bu yapıların yerine 1863’te Dârulfünûn arkasından İstanbul Dârulfünûnu kurumlarını devreye sokarak 1900 yılında üniversitenin kuruluşunun temeli atılır. Osmanlı Devleti’nin çöküşü ve Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte bu kurumlar İstanbul Üniversitesi’ne dönüşür.

Asırlardır 3 kıta 7 iklimde hüküm süren ilim, bilim ve kültür birikiminin yerine batı normlarına göre yeni bir anlayış ve yapı inşa edilir.

*

Bunlarla birlikte Sivas’ta Selçuklulardan miras kalan ve Osmanlılar tarafından faaliyetlerine devam eden Sahibiye (Gök Medrese), Buruciye, Şifaiye ve Çifte Minareli Medrese isimli dört medrese hizmet eder. Bunlardan Şifaiye adıyla şöhret bulan medrese 1217’de Selçuklu hükümdarı Birinci İzzeddin Keykavus tarafından hastane (tıp fakültesi) olarak yaptırılır.

Halk arasında Hacı Maksud (Hacı Mesud) ismiyle anılan ve 1271 yılında Muzaffer bin Hibetullah el-Burucerdi tarafından yaptırılan Buruciye Medresesi pozitif ilimlerdeki işlevselliği ile devrine damga vuran ve günümüzde “Anadolu Medreseleri” adıyla Dünya Mirası Geçici Listesi’ne giren en önemli yapıtlardandır. Medresede yer alan madalyonlardan birinde yer alan “İlmin araştırılması her Müslümana farzdır” sözü bu kurumun âdeta nüvesi gibidir.

Sivas’taki diğer önemli bir medrese olan Gök Medrese, Anadolu Selçuklu Sultanı Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev (1285) döneminin etkili vezirlerinden Sâhip Ata Ali b. Hüseyin tarafından yaptırılmış. Bu yapı bânisinden dolayı Sahibiye, çinilerinin gök mavisi olması dolayısı ile Gök Medrese olmak üzere iki isimle anılmaktadır. Evliya Çelebi’ye göre İslâm ülkelerinde ne böyle bir ilim yuvası yapılabilmiş, ne de yapılabilir. Kale kapısını andıran devâsa ve sanatsal görüntüsü ile insanların aklını başından alacak kadar bir ihtişama sahiptir. Timur bu eseri görünce şaşkınlıktan parmaklarını ısırmasına rağmen Sivas’ı târumâr etmekten geri durmayacaktır.

Bânisi sahib-i divan Şemseddin Mehmed Cüveyni olan Darülhadis ismiyle de anılan Çifte Minareli Medrese’nin taç kapısına işlenen Tevbe Sûresi’nin 122. âyetiyle ilmin önemine âtıfta bulunulmaktadır.

Bu kurumlarda asırlarca tarihe, ilime, bilime, kültüre, sanata ve siyasete yön veren binlerce insan yetişmiştir.

***

SİVAS YİTİK HAZİNELERİNİN PEŞİNDE...

750 yıl öncesinde Dâru’l Ulemâ ve medreseler şehri olan Sultanşehir Sivas, 19. asırla birlikte eski ihtişamlı günlerini geride bırakmış olmanın mahzunluğunu yaşamaya başlar. Bu sıkıntıyı dert edinenler değişik mecralarda konuyu gündeme taşısa da “hak verilmez, alınır”ı icraata döken olmaz.

DR. KARAHASANOĞLU DÖNÜLMEZ BİR YOLA GİRİYOR

Nihayet günün birinde Sivas Lisesi’nde icra edilen Güzelleştirme Yardımlaşma Derneği’nin kongre toplantısında söz alan Göğüs Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Rahmi Karahasanoğlu, “Sivas’ta bir yüksekokul yok, üniversite yok... Bizim Sivas’ta bir üniversite kurmak için teşebbüsümüz var. Sizlerden yardım rica ediyorum” der. Sivas Belediye Başkanı Rahmi Günay bu talebe “başımıza icat çıkartma” diyerek karşı çıkar. Bütün izahatlara rağmen “oldurmayız, o kadar” denilerek kestirilip atılır.

Oysa Sivas’ta yüksek tahsil yapma imkânı bulamadığından dolayı sadece İstanbul’a gitmek zorunda kalan binlerce öğrenci bu talebin en haklı gerekçesidir. Bu gerekçenin en önemli kanıtlarından birisi de Vezneciler’deki dört katlı “Sivas Talebe Yurdu”nda ayakta kalabilme mücadelesi veren öğrencilerdir.

Toplantının alelacele sonlandırılmasıyla İstasyon Caddesi’nden Valiliğin önündeki havuza doğru morali bozuk bir hâlde yürüyen Dr. Rahmi Karahasanoğlu’nun arkasından bir ses yükselir. Bu ses demiryolu işçisi Şefik Sümbüloğlu’nun umudun kapısını aralayacak, karamsarlığın yerine gayreti harekete geçirecek “Anadolu İrfanı”nın sesidir. Bu ses “iman varsa, imkân vardır”ı kuvveden fiile çıkaracak, çoraklaşmaya yüz tutmuş ilim beldesini yeşertmeye adanmış ruhun sesidir.

Devlet Demiryolları işçisi Sümbüloğlu’nun “Efendim, teklifiniz benim hoşuma gitti, benimsedim. Bu hususta sizinle çalışmak isterim...” ifadesiyle birlikte Karahasanoğlu’nu yeniden büyük bir heyecan sarar.

İlk icraata bir dernek kurulma kararıyla başlanır. İlgili makama 4 Eylül Üniversitesi Kurma ve Koruma Derneği’nin kurulması için dilekçe yazılır. Uzun bir süreçten sonra 24 Aralık 1967’de derneğin ilk genel kurulunun yapılmasına karar verilir. İlk kongre Veremle Savaş Dispanseri Salonu’nda, Sivas Valisi M. Vefik Kitapçıgil’in başkanlığında gerçekleştirilir.

Çalışmaların işaret fişeği böylece 4 Eylül Üniversitesi Kurma ve Koruma Derneği’nin kurulmasıyla ateşlenir. Başkanlığa Dr. Rahmi Karahasanoğlu, Genel Sekreterliğe ise Şefik Sümbüloğlu getirilir. Üyeler arasında ise ismiyle dikkat çeken Av. Yavuz Bülent Bakiler de vardır.

ÜNİVERSİTE KURULMA TASARISI TBMM’DE...

Arka arkaya gerçekleştirilen Olağan Genel Kurullarda alınan karar ve girişimler Ankara’da büyük yankı uyandırır. Bu kapsamda Cumhuriyet’in 50. Yılı Kutlama Kanun Tasarısı TBMM’ye gelir. Bu tasarı Millî Eğitim Komisyonu’nda görüşülürken Millî Eğitim eski Bakanlarından Prof. Dr. Orhan Oğuz, Anadolu’da üniversitesi bulunmayan bir vilayete üniversite kurulmasını teklif eder. Bu teklifin Bütçe-Plan Komisyonu’na gelmesi üzerine Sivas Milletvekili Ekrem Kangal, Başkan Dr. Rahmi Karahasanoğlu’na konuyu daha kuvvetli savunabilmek için mevcut dokümanların gönderilmesini içeren bir telgraf çeker.

Başkan Karahasanoğlu 30 Haziran 1972’de mevcut dokümanları Sivas parlamenterlerine gönderir. Bununla birlikte yazılan mektuplarda, Atatürk’ün “Cumhuriyet’in temelini burada attık” dediği Sivas ili kadar münasip ve buna hak kazanmış başka bir il bulunamayacağı vurgusu yapılır. Talepler siyasi, bürokrasi basın, öğrenci ve sivil toplum örgütlerinin özverili gayretleriyle sürekli gündemde tutulur.

ÇEVRE İLLERİN KULİS FAALİYETLERİ YOĞUNLAŞIYOR

Bütün bunlar yaşanırken Anadolu’da bulunan diğer illerin de üniversitenin kendi illerinde kurulması faaliyetleri yoğunlaşır.

Dernek yönetimi, çevre illerin parlamenterlerinin de desteğini alabilmek için Ankara Bulvar Palas Oteli’nde yemekli toplantı tertip eder.

En kuvvetli adaylardan olan Samsun vilayeti kulis faaliyetlerini yoğunlaştırır. Fakat görüşülen tasarıda, “Cumhuriyet’in 50. Yılında, Anadolu’da yüksekokul bulunmayan Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi adıyla bir üniversite kurulur” ibaresine yer verilir. Böylece iller arasındaki kıyasıya rekabetin ilk raundunu 750 sene evvel üniversite şehri olan Sivas kazanır.

Bu gelişmeler üzerine lise öğrencileri ile birlikte halk cadde ve meydanlara akın ederek ellerindeki “Sivas’ta Üniversite Açılması 7’den 70’e En Büyük Dileğimizdir” pankartlarıyla miting ve yürüyüşler düzenler.

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ, SİVAS’IN HAKKIDIR

Kanun Tasarısı TBMM’ye geldiğinde Samsun, Konya, Gaziantep, Kayseri başta olmak üzere diğer illerin parlamenterleri tasarıdan Sivas isminin çıkarılmasını ister. Bunun üzerine tartışmaların dozu artar. Meclis’te çoğunluğu bulunan partinin Sivas teşkilatının toplu istifa tepkisi karşında Adalet Partisi (AP) lideri Süleyman Demirel, “Cumhuriyet Üniversitesi Sivas’ın hakkıdır. Artık başka değişiklik yapılmasın” ifadesi üzerine tasarı TBMM’de değişiklik yapılmadan kabul edilir. “(Madde 5:b) 50. Yıl münasebetiyle Sivas’ta, ilk fakültesi 29 Ekim 1973’te öğretime başlamak üzere Cumhuriyet adıyla bir üniversite kurulur...” ifadelerinin yer aldığı Kanun Tasarısı 5 Nisan 1973 tarih ve 14498 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak kesinleşir.

Valilik, Belediye Başkanlığı, Üniversite Kurma Yönetim Kurulu, Kadınlar Kolu ve lise öğrencilerinin gerçekleştirdiği törenlerle birlikte Sivas’ta bayram havası yaşanır. Tarihî Kongre Lisesi binasının üzerine ışıklı yazı ile Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Hayatta En Hakiki Mürşid İlimdir” sözünün altına “Cumhuriyet Üniversitesi” ibaresi asılır.

Artık sıra Cumhuriyet Üniversitesi’nin kuruluş aşamasına gelmiştir. Sivas Belediyesi Toplantı Salonu’nda düzenlerin “Cumhuriyet Üniversitesi’nde Önce Hangi Fakülte?..” konulu toplantıda öneriler tartışmaya açılır. Daha sonra devlet ricali ve parlamenterlerle Ankara Büyük Otel’de yüksek katılımlı bir kokteyl düzenlenir.

FAKÜLTE ANKARA’DA HASTANE SİVAS’TA...

Heyecanın dorukta olduğu bu dönemde beklenmeyen kötü bir haber gelir. Millî Eğitim Bakanlığı’nca Ankara Üniversitesi’nden Cumhuriyet Üniversitesi’nin bir an önce kurulması talep edilince; Ankara Üniversitesi 29 Ekim 1973 tarihine kısa bir süre kaldığını, bu sürede açılışın mümkün olamayacağını bildirir. Bunun üzerine dernek başkanı Dr. Rahmi Karahasanoğlu başta olmak üzere birçok kişi tarafından dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e defalarca telgraf çekilir. Konunun vuzûha kavuşturulması arz edilir.

Daha sonra dernek yönetim kurulu Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İhsan Doğramacı ile irtibata geçerek yaşanan olayları detaylı olarak aktarır. Heyetteki bazı kişiler ise Millî Eğitim Bakanı Orhan Dengiz’i ziyaret ederek çözüm üretilmesi yönünde talepte bulunur. Bakan, Rektör Prof. Dr. İhsan Doğramacı’yı bizzat arayarak Cumhuriyet Üniversitesi’nin kuruluş çalışmalarının tamamlanması için talimat verir. Doğramacı, böyle bir çalışmanın içinde bulunmaktan şeref duyacağını belirtir. Hacettepe Üniversite Senatosu’nda yapılan görüşmeler sonucu, 20 Ekim 1973 tarih ve 73/A/-95 sayılı kararla Hacettepe Üniversitesi’nin kurucu üniversite olması sağlanır. Böylece Hacettepe Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi’nin kuruluşunu üstlenerek, ilk fakülte olan Tıp Fakültesi’nin Hacettepe Üniversitesi’ne bağlı olarak açılışı oy birliğiyle karara bağlanır.

4 Eylül Üniversitesi Kurma ve Koruma Derneği Başkanı Dr. Rahmi Karahasanoğlu başta olmak üzere yönetim kurulu üyelerinin azim ve kararlılıkla verdikleri 7 yıllık mücadele sonucu Sivas üniversitesine kavuşur.

Kararın ardından Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığına Genel Cerrah Prof. Dr. Yılmaz Sanaç atanırken, 12 öğrencinin yatay geçiş yapmasıyla Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi (1973-1974 eğitim-öğretim dönemi) eğitime başlamış olur. Fakat bir farkla; fakülte Ankara’da, hastanesi Sivas’ta.

ÜNİVERSİTENİN TEMELİNİ BAŞBAKAN DEMİREL ATTI

Üniversitelerarası Kurul, 26 Nisan 1974’te yaptığı toplantı sonucunda, gösterilen adaylar arasından Prof. Dr. Ekrem Gülmezoğlu’nu kurucu rektör olarak görevlendirir. Gülmezoğlu kabul etmeyince, görev 21 Kasım 1974 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muvaffak Akman’a verilir.

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin (SCÜ) resmi olmayan temeli 11 Eylül 1975 yılında törenle atılır. Resmi temel atma töreni ise 2 Kasım 1975 tarihinde kalabalık bir topluluğun katılımıyla Başbakan Süleyman Demirel tarafından yapılır. Başbakan Demirel aynı gün Sağlık Bakanlığı’ndan devri alınan Göğüs Hastalıkları Hastanesi binasının Sivas Cumhuriyet Tıp Fakültesi Hastanesi olarak açılışını da yapar. Üniversiteye tahsis edilen Göğüs Hastalıkları Hastanesi uzun yıllar Tıp Fakültesi Hastanesi olarak hizmet verir.

Fakülte uzun uğraşlar sonucu nihayet kendi binasına taşınır. Kısıtlı imkânlar sebebiyle dışarıdan gelen hekimlerin bir kısmı hastanede ikamet etmek zorunda kalır. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, 4. Dönemde 32 kişilik ilk mezunlarını verir.

SCÜ TIP FAKÜLTESİ BÖLGENİN PARLAYAN YILDIZI

Tıp Fakültesi Sivas’a taşındığında dekanlığını Prof. Dr. Behsan Önol yürütür. 1983-1984 eğitim-öğretim yılı itibariyle Tıp Fakültesi’nde 6 profesör, 20 doçent, 17 yardımcı doçent, 10 eğitim görevlisi, 4 uzman, ve 81 araştırma görevlisi hizmet verir.

Tıp Fakültesi Hastanesi’nde açık kalp ameliyatı ve kalp nakli hariç tüm müdahaleler yapılmaya başlanır. 1984 yılında hizmete sokulan kan bankası, eczane, kroner bakım ünitesi, transplantasyon ünitesi ile fakülte artık bölgesinin en önemli eğitim ve sağlık kurumu hâline gelir.

Bugün dekanlığını Prof. Dr. Hilmi Ataseven’in yaptığı Sivas Cumhuriyet Tıp Fakültesi’nde Temel Tıp Bilimleri Bölümü altında 11 bilim dalı, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü altında 15 ana bilim dalı 500’e yakın akademik personel kadrosuyla başarılı hizmetlere imza atıyor.

Rektör Prof. Dr. Alim Yıldız’ın gayretleriyle 2019’da başlayan Uygulama ve Araştırma Hastanesi inşaatının 2025 yılında tamamlanması planlanıyor. Birçok hastanın şifâ bulmasına, birçok öğrencinin yetişmesine vesile olan emektar araştırma ve uygulama hastanesi, yakın zamanda yerini daha modern ve konforlu yeni hastane binasına bırakacak.

50 BİN ÖĞRENCİ GELECEĞE HAZIRLANIYOR

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, kuruluş aşamasında Tıp Fakültesi’ne paralel olarak aşama aşama yapılan planlamalarla; Fen-Edebiyat Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, Eğitim Fakültesi, İletişim Fakültesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Turizm Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Mimarlık ve Güzel Sanatlar Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Veteriner Fakültesi, Teknoloji Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Tokat Ziraat Fakültesi, Türk Müziği Devlet Konservatuarı, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü ve yüksekokullarıyla İç Anadolu’nun en büyük üniversiteleri arasında yerini alırken, dünya çapındaki en saygın üniversite derecelendirme kuruluşlarından QS (Quacquarelli Symonds) tarafından 2024’te yapılan araştırmada ülkemizden sadece 73 üniversitenin sıralamaya dahil olduğu sonuçlara göre Sivas Cumhuriyet Üniversitesi (SCÜ), Türkiye sıralamasında 43’üncü sırada yer almayı başardı. Yine yükseköğretim kurumlarını global ölçekte değerlendiren bağımsız derecelendirme kuruluşu EduRank’in tıp, mühendislik, çevre ve kimya başta olmak üzere farklı alanlarda yaptığı 2024 yılı dünya üniversiteler sıralamasında ise Türkiye’de 175 üniversite arasında 34’üncü oldu.

REKTÖR YILDIZ BÜYÜK BAŞARILARA İMZA ATTI

“Gelenekten Geleceğe 50 Yılın Hikâyesi”ne büyük katkı sağlayan ilk Rektör Prof. Dr. Muvaffak Akman’la (1974-1978 / 1982-1992) başlayıp, Prof. Dr. İbrahim Alev (1978-1981), Prof. Dr. Erfüz Ergüder (1981), Prof. Dr. Mahir Tevrüz (1982), Prof. Dr. Asım Gültekin (1992-1996), Prof. Dr. Mustafa Ferit Koçoğlu (1996-2000 / 2000-2004), Prof. Dr. Mehmet Bakır (2004-2008), Prof. Dr. İlyas Dökmetaş (2008-2012), Prof. Dr. Faruk Kocacık (2012-2016), Prof. Dr. Alim Yıldız’la (2016-2020 /2020-2024) devam eden hizmet yarışı fasıla vermeden sürüyor.

Rektör Yıldız, ilim, bilim, kültür ve sanat başta olmak üzere eğitim ve öğretimde Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için yaptığı hizmetlerle ismini hayırla yâd edilecekler listesine altın harflerle yazdırmayı başardı. Bu başarı hikâyesinde Yıldız’a ilk dönemde ilk dönemde (2016-2020) rektör yardımcısı olarak Prof. Dr. Ünal Kılıç, Prof. Dr. Mehmet Çimen, Prof. Dr. Ahmet Alim, Prof. Dr. Hilmi Ataseven eşlik ederken, ikinci dönemde (2020-2024) Prof. Dr. Ünal Kılıç, (Prof. Dr. Hilmi Ataseven rektör adaylığından dolayı istifa etti), Prof. Dr Ahmet Alim ve Prof. Dr. Hakan Yekbaş yürütüyor.

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin akademik ve idari başkanlığını 2016 yılından beri iki dönemdir başarılı bir şekilde yürüten Rektör Prof. Dr. Alim Yıldız hizmet bayrağını atanacak yeni rektöre devretmeye hazırlanırken, üniversite bünyesinde faaliyet gösteren Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı, Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı, Personel Daire Başkanlığı, Sağlık- Kültür ve Spor Daire Başkanlığı, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, Yapı İşleri Daire Başkanlığı, Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı çağın şartlarına göre misyon ve vizyon oluşturma çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor.

*

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 1974’ten beri Kızılırmak’ın karşı yakasında İmaret, Kaldı ve İşhan köylerinden toplam 11 bin dönümlük arazinin tahsisiyle birlikte yavaş yavaş yükselen silüetiyle âdeta şehrin parlayan yıldızı olmaya devam ediyor.

Bugün kampüsün bulunduğu alan âdeta 50 bin öğrencisiyle, modern derslikleriyle, çevreciliğiyle, süs bitkileriyle, parklarıyla, ev konforundaki yurtlarıyla, öğrenci kulüpleriyle, havuzlarıyla, ibadethaneleriyle, sportif faaliyet alanlarıyla, müzesiyle, sosyal alanlarıyla, kompleksleriyle, ulaşım imkânlarıyla âdeta Sivas’ın markalaşmasına katkı sunuyor. Ayrıca “Yeşil Yerleşke” ideali çerçevesinde yürütülen çalışmalar neticesinde, dünya üniversitelerini çevreye duyarlılık, enerji, atık, ulaşım yönetimi ve sürdürülebilirlik alanlarında değerlendiren “GreenMetric 2018 yılı Dünya Üniversiteler” sıralamasında dünya üniversiteleri arasında 584’üncü, Türkiye Üniversiteleri arasında ise 23’üncü basamakta yer bularak çevreciliğiyle de dikkat çekiyor.

9 Şubat 1974 yılında Tıp Fakültesi ile eğitime başlayan Sivas Cumhuriyet Üniversitesi bugün 18 fakülte, 4 enstitü, 1 devlet konservatuvarı, 4 yüksekokul ve 14 meslek yüksekokuluyla yaklaşık 50 bin öğrenciyi ilim, bilim ve kültür yolunda “Gelenekten Geleceğe” şiarıyla eğitmeye devam ediyor.

***

Peki ilim ve bilim ve kültür yolunda kutup yıldızı gibi parlayan Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin hikâyesini neden anlattık?..

Mesele, memleket meselesi olunca; anlatılacak hikâye bulunca; göz, kulak, gönül şahit olunca, “adam sende” deyip kulağının üzerine yatmak ahde vefasızlık olurdu.

Hikâyenin hülâsası şudur efendim. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 50. yılını taçlandırmak için Rektör Prof. Dr. Alim Yıldız öncülüğünde hazırlanan ve editörlüğü Prof. Dr. Hakan Yekbaş ve Prof. Dr. Ahmet Yüksel tarafından yapılan “Gelenekten Geleceğe 50 Yılın Hikâyesi (1974-2024)” isimli güzel bir esere imza atılmış. İnsanların olduğu gibi kurumların da hikâyesinin olduğu gerçeğini göz ardı etmeden, gelecek nesillere kaynakçalık yapacak titiz bir çalışma hem ahde vefa, hem de prestij eser olarak okurlarla buluşturulmuş.

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin temelinin atılmasında büyük katkıları olan emektarlarla yapılan görüşmeler ve arşivlerde sürdürülen çalışmalarla âdeta kılı kırk yararak üniversitenin gelenekten geleceğe uzanan yarım asırlık yol hikâyesi aktarılmaya gayret edilmiş.

Eser, öznel olarak kurumsal bir hikâye üzerine kurgulanmış. Bir de üniversitenin hastane odalarında dertlerine şifâ arayanların hikâyesi var. Her oda ayrı bir hikâyeyi barındırıyor. Bu odalardan yükselen “aman doktor dendime bir çâre” feryatlarını dindirmeye çalışan sağlık ordusu, 7/24 hastaların hayata tutunması için uğraşıyor. “Hastane Odaları” hikâyesini çok yönlü olarak anlatmak gerekiyor. Hele her gecenin yarısında acıdan inim inim inleyen kana muhtaç hastalardan şırıngalarıyla “kan almaya” gelenlerin hasta ve refakatçilerini travmaya sokmamak için daha hassas davranması gerekiyor. İlime evet, bilime evet, araştırmaya evet; fakat aşırı sıkıntıda olan hastaların canlarının yakılmasına asla ve kat’a hayır. Şimdilik bu kadarla iktifâ edelim.

***

GÖNÜL İNSANLARINA DÜNDEN DAHA ÇOK İHTİYAÇ VAR

Fakat bazen hikâye içinde hikâye vardır. Bu yazının kaleme alınmasında da böyle bir özne var.

Kısa bir süre önce yaş almaya bağlı olarak nükseden rahatsızlıklarını tedavi için annemizi Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama Ve Araştırma Hastanesi’ne tedavi edilmek üzere yatırınca Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hakan Yekbaş’ı makamında ziyaret fırsatımız oldu.

“Dertler paylaşıldıkça azalır” sözünün tebarüz ettiği bir ortamda “Sivas’ın Dünü Bugünü” derken öyle bir muhabbet sofrası kuruldu ki cümleler gönlümüzden dilimize akarken nokta koymayı unutuverdik.

Kahvelerin çaya eşlik ettiği “dertleşme” fasılasız devam ederken odaya Hakan beyin sekreteri girerek toplantı saatinin yaklaştığını hatırlattı.

Bu gelişme üzerine bendeniz tam kelimelerime nokta koymayı düşünüyordum ki, Hakan bey, “Lütfen, devam edin. Toplantı biraz tehir edilebilir...” ifadeleriyle büyük bir nezaket örneği gösterdi. Sonrasında ise editörlük yaparak büyük katkı sağladığı, daha üzerindeki mürekkep kokusu tam kurumamış “Gelenekten Geleceğe 50 Yılın Hikâyesi (1974-2024)” isimli eseri takdim etti.

“Bazı insanlar makamlarını, bazı makamlar ise insanları yüceltir”. Yüce gönüllü insanlara ihtiyacımızın dünden daha fazla olduğu günümüzde Prof. Dr. Hakan Yekbaş gibi ilim ehline çok ihtiyaç var.

Bununla birlikte, Hakan beyin bu davranışı bizi aldı tâ 1996’lara götürdü. Kangal Millî Gençlik Vakfı gönüldaşları ile birlikte 54. Refahyol Hükümeti’nin Adalet Bakanı Şevket Kazan’ı “hayırlı olsun” temennilerimizi iletmek üzere makamında ziyarete gitmiştik. Makamına girdiğimizde yanında bulunanlara, “Arkadaşlar, gençler bizi tâ Sivas’tan ziyarete gelmiş. Bize biraz müsaade edin, sizinle toplantıya daha sonra devam ederiz” diyerek bizi onore etmişti.

Rahmetli Şevket Kazan o gün bu jestiyle makamların geçici, dostlukların bâki olduğunu; aslolanın makam değil, gönüllere dokunmaktan geçtiğini göstermişti. Bugün de Hakan beyefendiden aynı nezaketi görmenin mutluluğunu yaşadık.

*

Biz burada Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin kuruluş hikâyesine yoğunlaştık, yarım asırdır ulu bir çınar gibi bölgesini kuşatarak semaya yükselen dallarının hikâyesini de Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları arasında çıkan “Gelenekten Geleceğe 50 Yılın Hikâyesi (1974-2024)” isimli eserden okuyuveriniz efendim.

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin kuruluş hikâyesinde ve devamında bu hikâyeye katkı verenleri rahmet, hürmet ve saygıyla yâd ediyoruz. Nice 50 yıllara...

Hamiş: Annemizin sağlık problemlerine çâre aradığımız dönemde Kangal Devlet Hastanesi Evde Bakım Hekimi Dr. İbrahim İmeryüz’e, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alim Yıldız’a, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hakan Yekbaş’a, Prof. Dr. İsmet Emre’ye, Dahiliye Bilim Dalı Servisi Hekimi Öğretim Üyesi Dr. Şeyma Taştemur ve ekibine gösterdikleri yoğun ilgi ve gayretlerinden dolayı teşekkür ederiz.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.