İttihat ve Terakki'nin 3 numaralı adamı olan Cemal Paşa, maalesef Suriye bölgesini yönetirken uyutulmuş, etrafında oluşturulan Arap isyanı ve İngiliz çalışmalarını geç fark etmiştir. Suriye'de ileri gelen ailelerin çocuklarını ihtilalci diye asarken, asıl lider kadrosu olan Şerif Hüseyin ve ailesini son ana kadar görmemişti. Ayrıca bu kişileri asması, aydınlar arasında bir moda olan Arap milliyetçiliği ve bağımsızlık hareketi halk arasında yayılma zemini buldu. Çünkü bu asılanların aileleri, kabileleri öfke ile doldular ve fırsat kolladılar. Üstelik bu aileler ve halk bizden yana iken bu davranışla herkesi karşımıza almış ve işgalcilerin işini kolaylaştırmış olduk.
Halbuki bunları zamanında ezseydi Arap ihtilali gerçekleşemeyecek veya daha sönük olacaktı. Çünkü ihtilalin liderliğini bir şerif'in yapması (seyyid oluyor demektir) ve Mekke Emiri olarak Osmanlı Devleti'nin yayınladığı fetva aleyhine fetva yayınlaması ve hatta dönemin yöneticilerini yani ittihat ve terakicileri dinden çıkmakla itham edip onlara karşı savaşmanın dinin gereği olduğu fetvasını vermesi tüm Arapları etkilemiştir.
Şerif Hüseyin İttihat ve Terakicilerin dinden çıktığını söyleyerek fetva vermiştir. Çünkü onlar, kafirle işbirliği yaparak Müslümanların halifesini görevinden aldılar.
İttihat ve Terakki'nin ll. Abdulhamid'i tahttan indirmeleri bölge halkını onlardan yüz çevirtmiştir. Halk, artık Osmanlı Devletini Halife'nin değil bir avuç cuntacının yönettiğini ve halifeye karşı çıkan bu cuntanın da dini hassasiyeti olmadığını görmüş veya düşünmüştür.
Yani Arap ihtilali salt milliyetçilik sonucu olmamış, dönemin İttihat ve teraki partisinin halifeyi tahttan indirmesi ve uyguladığı Türkçülük politikalarına karşı da tepki olmuştur.
Lider kadro, milliyetçilik veya daha doğrusu kendilerine ait bağımsız bir devlet hayali peşinde koşmuş olabilir ama halk yığını için olay din, halifenin hali ve ittihat ve terakki partisinin aşırı türkçülüğüdür. Yani olay, salt bir Arapçılık da değildir. Bütün şartlar birleşince olay meydana gelmiştir.
Çünkü tüm Arapların isyan ettiğini varsayarsak Osmanlı ordusunun üçte birini oluşturan Arap kökenli askerleri ve Çanakkale'de ölenleri nereye koyacağız. Irak ve Filistin halkı bize sadıktı. Suriye bölgesi de son ana kadar bekledi. Körfez bölgesindeki bazı kabileler (Katarı oluşturan kabileler) de Osmanlı'ya bağlıydı ama artık fiziksel bağ koptuğundan diğerlerinin baskısına boyun eğmişti. Mısır ve kuzey Afrika Arapları zaten bizim yönetimimizde değildi ve üstelik Mısır'da ciddi bir Osmanlı yanlısı muhalefet vardı. Eğer kanal harekatı başarılı olup bazı yerler alınsaydı onlar da İngilizlere karşı isyan edeceklerdi. Ama herekat başarısız olunca tekrar yer altına çekildiler. Zaten daha sonra Osmanlı diye bir şey kalmadı.
Yani Arap ihtilalini hala tüm boyutuyla incelememişiz...
CEMAL PAŞA
Cemal Paşa bölgede yaptığı idamlar nedeniyle adı Kasap Cemal olarak yayılmıştır. Falih Rıfkı Atay Suriye / Filistin'deki Cemal Paşa'yı şöyle betimlemektedir: "Kalabalığın kapıdan girişi garip bir haldi. Hayat ve ölüm kararını bir kelime ile verebilir bir adamın kapısı eşiğinde, herbiri bir müddet duruyor ve içerideki odada başladığı duasını bitirip yüzünü sıvadıktan sonra giriyordu. Duasını henüz bitirmeyen, kendini arkasından iten arkadaşına dayanıyordu."
1919 yılında kurulan Divan-ı Harb tarafından Arap İsyanına yol açmasından dolayı gıyabında idam cezası verilir. 1922 yılında Tiflis'te Ermeni militanlarınca öldürülür.
Cemâl Paşa, İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin önde gelen yöneticilerindendi. Özellikle Üç Paşalar İktidarı olarak da bilinen 1913-1918 arasında Osmanlı Devleti’nin iç ve dış siyasetinin belirlenmesinde önemli rol oynadı. Ayrıca I. Dünya Savaşı’nda en önemli cephenin komutanı olarak görev yaptı. Bundan dolayı yenilginin ve İttihat ve Terakkî Cemiyeti yönetiminin birinci dereceden sorumlularından sayıldı.
EK
Zaten bazı araştırmacılar özellikle Suriye halkının Arap İhtilalcilerini desteklemesi bu idamlardan sonra olduğunu söylerler. Önceleri sadece aydınlar arasında revaçta olan ihtilal ve bağımsızlık fikri, aydınların öldürülmesi üzerine halk arasında yayıldığı gibi bu derece bir şiddete de tepki gösterilmiştir. Aslında bunların tepkileri bağımsızlıktan çok eski Osmanlı tabiriyle isyandı. Fakat dış güçlerin bu halk tepkisini belli bir yöne kanalize etmeleri sorunu büyüttü ve maalesef 400 yıl yönettiğimiz topraklardan birer işgalci gibi atıldık. Bu konular üzerinde bence tarihçilerin ve devletimizin iyi çalışması gerekir. Çünkü yeni dönemde bölgeye sarkmaya çalışıyoruz ve halkın psikolojisini iyi okumamız gerekir. Bir ikinci hata daha yaparsak Ortadoğu kapıları bize ebediyen kapanır. Bize tepkinin yüksek olmasının nedeni biz kardeşiz ve hata yaparsak sert tepki görürüz. İngilizler ve Amerikalılar zaten düşman veya gavur. Bu nedenle bu kadar tepki görmezler.