Dün “iman varsa imkân vardır” anlayışıyla tevekkül ve teslimiyetin doruğunda yürüyen siyah benizli bir ak yürekten, çağımızın Musab bin Umeyr’i Musa Bangura’dan bahsetmiştik. Ondan bir kez daha tebliğ, tevazu ve takva ile mayalanınca kapalı kapılar ve kalpleri açmanın zor olmadığını öğrendik.
İsarın, insafın, ihlâsın, infakın, iyiliğin insanlığın tüm güzelliklerinin ikram edildiği siyah tenli sâlih kullara imrenmemek mümkün değil.
Bugün imanın zirvesinde Meryemî duruşuyla ders veren bir başka isimden bahsedeceğiz. Gülseren Gümüş’ten...
Engel tanımayan engelli...
Musa’ya dair anlattıklarından sonra Ramazan Kayan hoca yeni moda geçiyor. Hisleri gözlerinin buğulanmasına, sesinin titremesine yansıyor. Ve “söze yaşamına imrendiğim ender şahsiyetlerden birinden bahsetmek istiyorum” diyerek devam ediyor.
Bedensel engelli Gülseren Gümüş…
Sade, duru, diri, arı, zarif, lâtif, naif bir yaşamın öyküsü…
Her yeni günü ödünç verilmiş bilinciyle karşılayan duyarlı bir yürekten söz ediyoruz…
Engel tanımayan bir yüreğin coşkun çırpınışları onda tezahür ediyor.
O hayatta olmanın hakkını vermekten aciz olanlara öyle bir ders veriyor ki, unutulması mümkün değil.
Tökezleyen ayaklarımız, fersiz gözlerimiz, umutsuz yarınlarımız için referans bir isimle karşı karıyayız…
Bazı engelliler; biz engelsizlere öyle ödevler veriyorlar ki, kaçış yok…
“İlk gördüğümde Gülseren’e acımıştım” diyen Ramazan hoca, “Mücadelesine şahit olduktan sonra şimdi kendime acıyorum” demekten kendini alamıyor.
Tıbbın bana biçtiği ömür 10 yıl
Ramazan hoca, azmin doruğundaki yürek Gülseren Gümüş’ü bir konferans için gittiği Almanya’da tanıma fırsatı buluyor. Hoca, o dönemki konferanslarında, 28 Şubat post-modern darbesinin Türkiye’deki hasarlarını tespit ederken, 11 Eylül’ün Avrupa’daki sonuçlarının göz ardı edilmemesi üzerine tespitler yapıyor.
Konferanslara gurbetçilerin ilgisi yoğun.
Fakat Duisburg’da hocayı dört gözle bekleyen biri var. Hocanın kitaplarını okuyan, konuşmalarını takip eden birisi; Gülseren Gümüş.
Çıkageliyor…
Hem de nasıl…
Tekerlekli sandalye üzerinde bedensel engelli 35-40 kiloluk bedeni ile sandalyeye oturmuş sanki bir et külçesi… Masum ve mahcup duruşuyla, tesettürlü hali ve tevekkül yüklü bakışıyla çıkıveriyor Ramazan hocanın karşısına…
“Ben Gülseren Gümüş, aslen Trabzonlu, 1972’de doğmuşum, Duisburg’da yaşıyorum. Doğuştan Spinal Müsküler Atrofi (kas erimesi) hastasıyım. Tıbbın bana biçtiği ömür 10 yıl. Fakat yaşatan Rabbim yaşatıyor. Şu an yaşım 30’a yaklaştı. Elhamdülillah hâlâ yaşıyorum. Şu anda sadece 3 parmağımı kullanabiliyorum. Onlarla elime kitap verdiklerinde kitabı tutabiliyor ve sayfalarını çevirip okuyabiliyorum…”
Ramazan hoca o konuştukça halden hale giriyor, karşısına çıkan yeni bir değeri keşfetmeye çalışıyor.
Gülseren devam ediyor…
Derdi olanın derneği olur
“Hocam arkadaşlarımla birlikte kurduğumuz bir derneğin şu an başkanlığını yürütüyorum. İsmi Güldeste Dayanışma Derneği. Güldeste Çocuk Kulübü üzerinden çocukların okul öncesi eğitimi ile ilgileniyoruz. Genç kızlarımıza yönelik Güldeste elişi grubumuz bulunuyor. Güzel sanatlarla ilgili atölye çalışmalarımız var. Meslek edindirme kurslarımız devam ediyor. Resmi Eğitim Merkezi statüsü kazandık, aile eğitimini önceliyoruz. İslâmî aile nasıl olmalı, projelerini hayata geçiriyoruz. Aylık konferans, haftalık seminer, ev sohbetleri etkinliklerimiz devam ediyor. Ayrıca Güldeste Gönüllüler Ajansı’nı kurduk. Amacımız “yaşlılık problemi”ne çareler üretmek. “Her Aileye Bir Yaşlı” projesini başlattık. Yaptığımız hizmetlerle 2010 yılında Duisburg Mercator Vakfı tarafından liyakat nişanı olan Altın İğne Ödülü’ne layık görüldük.”
“3 parmağın hesabını Rabbime nasıl verebilirim?”
Almanya şartlarında tekerlekli sandalyeye mahkûm bir bedenle dernek kurmak, faaliyette bulunmak, hem de başkanlık yapmak her babayiğidin yapabileceği bir iş değil.
Gülseren hizmetlerini özetledikten sonra insanı sarsan şu ifadelerle konuşmasına devam ediyor: “Hocam ben hep şunu düşünüyorum, hareket eden şu 3 parmağın hesabını Rabbime nasıl verebilirim? Bu 3 parmakla Allah için daha fazla ne yapabilirim? Biliyorum, hesap günü sadece yaptıklarımla değil, yapabilecekken yapmadıklarımdan dolayı da Rabbime hesap vereceğim. Beni sürekli canlı tutan hesap günü endişesi…”
Gülseren’i dinleyince insanın sığındığı tüm gerekçeler, mazeretler siliniyor. Bu nasıl bir hesap günü bilinci?..
İşte ihlâs bu… Davaya adanmışlık bu…
Yürekten engelli değilseniz, engel yok...
Şayet yürekten engelli değilseniz hiçbir engel sizi engelleyemiyor…
Demek ki, görev için önemli olan gövde değil, gönülmüş…
Samimiyet engelleri aşmanın imkânı imiş…
Seyyar bir seyyah gibi ümmet coğrafyasını adım adım gezen Ramazan hoca gördükleri ve duydukları karşısında âdeta vurgun yemiş gibi...
Yaşadığım sahneler karşısında gönül gözünde Şehid Şeyh Ahmed Yasin canlanıveriyor…
O da, tekerlekli sandalyeye mahkûm bir engelli idi… Fakat siyonist İsrail’in korkulu rüyası, baş belası bir mücahiddi... Cezaevinde iken de, çıktıktan sonra da hedefteki adamdı… İntifadanın mimarı olan bu yaşlı yiğit Ümmetin iftiharıydı… Allah bu Ümmeti iki tekerlekli sandalye ile sınıyor. Erkeklerini Şeyh Ahmed Yasin’le, kadınlarını ise Gülseren Gümüş’le...
Yeter ki, Allah için yola çık, yol açık…
Gülseren Gümüş’teki aşka, azme, mücadeleye, adanmışlığa, aşkınlığa imrenmemek mümkün değil. Azmiyle “iman varsa imkân vardır”ın rol modeli. Kelâmına kalemiyle eşlik ederek 3 parmakla 3 kitap yazması da bunun en güzel örneği.
Yeter ki, Allah için yola çık, yol açık…
Doğduğu günden beri ayağa kalkmak için Allah’a yalvaran bir kalp.
Gelin eliniz, ayağınız tutuyorken, gücünüz-kuvvetiniz yerindeyken, beden ve ruh sağlınız, akıl sağlığınız yerinde iken Allah için ayağa kalkınız, atım atınız, yola çıkınız…
O, kendi ayakta olmasa bile ölümü ayakta umdu; yüz yıllık bir ömrü tüketerek yaşamaktansa, bir günlük ömrü kıpırdayışlarla bereketlendirmek için elinden geleni yaptı.
Gülseren isyânı değil, teslimiyeti seçti
Gülseren Gümüş isyânı değil, teslimiyeti seçti ve “Verdiğin ve vermediğin her şey için Sana teşekkür ediyorum. Allah’ım umut ve korku arasında yaşarken, beni ne umudun kollarında uyut, ne de korkuların içinde umutsuz bırakma” duasını kalbinden ve dilinden hiç eksik etmedi.
Fakat o sadece umut eden değil, aynı zamanda gösterdiği gayretleriyle umut edilendi…
Gün geldi, yarım beden ile dinin yarısını tamamlamak istedi. Yüreğinin fısıltılarına, kalbinin kırıntılarına kulak tıkamadı. Kınayıcıların kınamasına aldırmadı, evlendi. Bedeniyle değil belki fakat ruhuyla evliliği ayakta tutan bir kadın oldu. Tam 9 yıl. Her şeyin bir sonu vardı, o gün geldi çattı. Eşiyle Cennet’te birleşmek üzere ayrıldı.
Her zorlukla beraber bir kolaylık var
Artık kendisine 24 saat refakat edecek birine ihtiyacı vardı. Kız kardeşi yardımcı oluyordu, fakat bir yere kadar. Fakat her zorlukla beraber bir kolaylık vardı.
Dortmund Belediyesi’nin engelliler için başlattığı Özel Asistanlık Sistemi imdadına yetişti. Sanki her istediğini yanında bulan bir Meryem misali…
Ve Gülseren Gümüş’ün sayılı nefesi nihayetlendi; 2013’ün baharında, Nisan ayında bir gül soldu, toprağa düştü.
39 yıl her gün ölümü bekleyen Gülseren için beklenen gün gelmişti. Tekerlekli sandalyesinde sendelemeyen Gülseren, müminlerin omuzlarında sonsuzluğa yürümüyor, âdeta pervâzlanıyordu. Gülseren Gümüş en yakın dostu olarak gördüğü, bildiği ve kabul ettiği Rabbine kavuşuyordu.
O kas gücü erise de, ihlâsın gücünün nelere muktedir olduğunu gösterdi. Herkese tekerlekli sandalye ile Sırat’tan nasıl geçileceğini öğretti.
Ramazan Kayan hocanın kendine has üslubuyla serdettiği, Mehmet Duman’ın Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptığı “Davet Yolunda Bir Siyah Bir Beyaz” isimli eser Genç Kitab Yayınları arasında çıktı.
Kur’anî öğretilerle beslenerek, imanın “bir siyah” ve “bir beyaz”da zirveye tırmanan aşk yolculuğuna şahitlik etmek isteyenler bu kitabı mutlaka okumalı. “Oku”mayan ziyandadır.