21. Yüzyıla pusulasız girdik; entelektüel dünyanın, ekonominin, iklimin, jeopolitiğin, etiğin çivisi çıkmış durumda. Ve yaşadığımız zaman müttefikimiz değil bizim, yargıcımız. Bindiğimiz gemi yönünü kaybetmiş bir şekilde dev dalgalar arasında ilerlerken aslında cezamızın erteleme sürecini yaşıyoruz. İnsanlık, evriminin günümüzdeki evresinde, tarihte eşine rastlanmayan yeni tehlikelerle karşı karşıya ve bunlar yepyeni küresel çözümler gerektiriyor. Böyle giderse yakın gelecekte medeniyetimize ait büyük ve güzel şeylerden geriye hiçbir şey kalmayacak.
İSLÂM DÜNYASINDAKİ YANGIN BÜYÜYOR
Arap-İslâm alemi bir daha çıkamamazcasına tarihsel bir “kuyu”ya gömüldükçe gömülüyor. Bütün dünyaya karşı, Batılılara, Ruslara, Çinlilere, Hintlilere, Yahudilere... ayrıca her şeyden önce kendisine karşı öfke duyuyor. Toplumsal dokunun paramparça oluşu karşısında, umutsuzlukla boğuşuyor.
Afrika’dan Asya’ya şu veya bu şekilde, dünyadaki halkların tümü bir karışıklık yaşıyor. Zengin ya da yoksul, küstah ya da uysal, işgalciler, işgal altındakiler, kısaca hepimiz aynı dayanaksız sala binmişiz; hep birlikte suya gömülüyoruz. Tufan artığı isyankarların arasında yükselen denizi hiç dert etmeden birbirimize sövüp saymayı, kavga etmeyi, katletmeyi sürdürüyoruz.
MEDENİYETLER ÇATIŞMASI VİRÜS GİBİ YAYILIYOR
"Medeniyetler Çatışması"nın iyice yerleştiği, tartışmaların yoldan çıktığı, sözlerde olduğu kadar davranışlarda da şiddetin baskın çıktığı, ortak noktaların yittiği bir dönemden geçiyoruz.
İçinde yaşadığımız dünyaya daha iyi kulak kabartabilmek için alışkanlıklarımızı ve önceliklerimizi değiştirmenin zamanı geldi.
Din, renk, dil, tarih, gelenek bakımından birbirlerinden farklı olan ve dünyanın gelişiminin, sürekli olarak yanyana yaşamak durumunda bıraktığı bütün bu toprakları, huzurlu ve uyumlu bir biçimde bir arada yaşamayı becerebilecek miyiz?..
SIRADA TÜRKİYE’NİN İSTİKRARSIZLAŞTIRILMASI VAR
Bir arada yaşama kültürünü yeşertmeye dünden daha çok ihtiyacımız var. Bugüne daha güzel umutlarla uyanmak birliğimizi ve dirliğimizi daim etmek için başka da çare yok.
“Arap Baharı” kaosuyla ülkeleri domino taşı gibi birer birer yakan ve yıkanların, “son kale” Türkiye’ye diz çöktürme operasyonlarının arkası kesilmiyor.
Kan ve gözyaşının hakim olduğu “ümmet coğrafyası”nın üzerine çöreklenenler, bölgenin hamisi Türkiye'nin de istikrarsızlaştırılması için sırtlanlar gibi saldırıyor.
Türkiye’ye yeni bir “31 Mart Vak’ası” yaşatılmak isteniyor.
Terörle, darbeyle, domatesle, soğanla, dövizle, faizle terbiye edilmeye çalışılıyor.
Oyun içinde oyun...
CUMHUR SON SÖZÜNÜ SANDIKTA SÖYLEDİ
Türkiye işte bu kirli senaryoların gölgesinde seçime gitti.
Herkes meydanlarda söyleyecek sözünü söyledi.
Eteğindeki taşları ortaya döktü.
Ve cumhur son sözünü sandıkta söyledi.
Kirli oyunları bir kez daha boşa çıkardı.
Kaosu değil istikrarı, belayı değil bekayı tercih etti.
Bir kez daha millet, bir kez daha istikrar, bir kez daha istikâl, bir kez daha istikbal kazandı.
Şimdi vakit vaad değil, istiklâl ve istikbalimizi dirlik ve birlik içinde ihya etme vakti. Ve ahidlere sadakat gösterme vakti.
Uhulet ve suhûlet vakti...
HUZUR VE MUTLULUĞA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR
Her gün bir yığın olumsuzlukla çalkalanan dünyada insanlığın en çok özlemini çektiği şey huzur ve mutluluk. Huzur ve mutluluğun yolu da bilgiden geçmektedir. Bilgisiz insan hep hastalıklı olur; hastalık tedavi edilmezse insan ölür. Bilginin sonsuz ikliminde hayat sürenler; “ateş, düşman ve hastalık”ı asla küçümsemezler. “Kut”a ulaşmak için yol haritasının birkaç durağında birlikte nefeslenelim...
Dünyaya aldanma!..
“Bu kocakarı dünya vefasız ve dönektir. Bir bakarsın süslenmiş peşinden geliyor gibidir, bir de bakarsın görmezlikten gelir, yüz çevirir, nâz û tegafül eyler. Bu dünya malının dine karşı kini vardır; dünya malı elde edilince din ihmal edilir, iyi bak!..
Sakın utanma!..
Bilginin kıymetini bilgeler bilir. Her işin uygun bir zamanı vardır, vakti geldi mi, kapalı kapılar açılır. Bir işte başarılı olmak istiyorsan sabır ve soğukkanlılıkla hareket et; acele ile yapılan işler pişmanlık doğurur. Dürüstlükle hizmet edenlerin ikbâli yükselir.
Güneş gibi ol!..
Güneş hiç küçülmez, hep aynıdır; parlaklığı hep aynıdır. Çünkü güneş doğup dünyayı aydınlatır ama kendisinden bir şey eksilmez.
Doğruluktan ayrılma!..
İnsanlık, doğruluğun adıdır. Doğuştan kötü olanın iyileşmesine çare yoktur; o, dünya için bela, halk için felakettir. Kötü insan serbest kaldı mı, iyi ortadan kaybolur; iyiler hâkim olursa her yerde, kötü ortadan kalkar.
Diline dikkat et!..
Sana sorulmazsa söz söyleme! İki tür insan konuşamaz: Biri dilsizdir, diğeri bilgisiz! Bilgilinin sözü toprağa verilen su gibidir; sulanan topraktan türlü nimetler biter. Bilgisiz kimsenin gönlü ise çöl gibidir; ne ırmaklar doldurabilir, ne de ot biter. Vücudun nasibi ağızdan, ruhun nasibi kulaktan girer. Çok dinle, az konuş; akıl ile söyle, bilgiyle süsle!..
Aciz olduğunu unutma!..
Her doğan ölmeye, her yükselen düşmeye mahkûmdur. Dünya malı acı su gibidir; ne kadar içersen iç, susuzluğun geçmez. İbadette kusur etme. Şu beş şeyden uzak dur: Haram yeme, zulmetme, insan kanı dökme, düşmanlık besleme, kin gütme.
Üç şeyde direnme!..
Sana bir kimsenin iyiliği dokunmuşsa bu emeği unutma. Şu üç şey insanlara faydalıdır: İyilik, hayâ ve doğruluk. Şu üç şey de insana zararlıdır: İnatçılık, yalancılık ve cimrilik; bunların da kaynağı bilgisizliktir. Kut, adeta göç atı gibidir, tevazuyla onu bağlamazsan göçer gider.
Ey halkına bey olanlar;
Hükümdarı ayakta tutan vezir ve kumandandır. Birisi kalem tutar, diğeri kılıç. Bir memleketi kılıçla ele geçirmek mümkündür, fakat kalem olmayınca kimse onu elinde tutamaz. Kılıç kan damlatırsa ülkeler alır, kalem mürekkep damlatırsa altın gelir. Beyin zenginliğine lüzum yok, halk tok olmalıdır. Halk bozulursa beyler düzeltir; bey bozulursa kim düzeltsin!..
Daima veren el ol!..
Ziyafet verenler dört zümre olduğu gibi, ziyafete icabet edenler de dört sınıftır. Bir kısmı ziyafetlere gider, kendisi de başkalarına ziyafet verir. Bir kısım insan ise her ziyafete gider, yer içer; ama kendisi kimseyi çağırmaz. Bir kısım insan da ne ziyafete gider, ne başkasını çağırır; böyleleri ölü gibidir, onlarla oturup kalkma. Nihayet kimi insanlar ise davetlere gitmez, fakat kendisi hayvanlar keserek ziyafet verir. En iyisi bu sonuncusu gibi olmaktır.
Ölüme hazırlıklı ol!..
Bu dünya tarladır; iyilik ekersen iyilik, kötülük ekersen kötülük biçersin. Heva ve nefis sana düşmandır; imkân bulursa senden intikamını alır. Heva ve nefis canlanırsa gönül ölür, gönül ölürse ibadetler terk edilir. Baht ve mutluluğun sarhoş ettiği kimse bir daha ayılamaz; ölüm yakalayıncaya kadar uyanmaz. Elini uzatıp gökteki yıldızları tutsan ve başın göğe değse, yine de sonunda yere gireceksin. Muhakkak ki, yatacağın asıl yer mezardır; orayı iyiliklerle süsle."
İnsanlar paranın kulu oldu!..
Ey bilgin!.. Dikkat et, günümüzde işler büsbütün değişti. Bilgili hor görüldü, bir tarafa sinip kaldı. Hani harama haram diyenler, haramı terk edip helal yiyenler! İnsanlar paranın kulu oldu, para kimdeyse onun önünde eğildi. Gönüller katılaştı, diller yumuşadı; doğruluğun kendisi gitti, ancak kokusu kaldı. Hayat zorlaştı, endişe çoğaldı; hırs ve tamah arttı, huzur azaldı...
DOKUZ ASIR ÖNCE GÜNÜMÜZE SESLENEN BİLGE
Yukarıdaki ışık saçan tırnak içindeki muhteşem ifadeler tam dokuz asır önce yaşayan ve bugüne dair tespitler yapan İslâm edebiyatının ilk münevverlerinden Yusuf Has Hacib’e ait. Şair, bu düşüncelerini 18 ayda tamamladığı Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi) isimli eserinde serdetmiş.
Balasagunlu edip ve şâir Yusuf tarafından (1068-1070) tarihleri arasında kaleme alınan Kutadgu Bilig, Karahanlı Devleti Hükümdarı Süleyman Arslan Han oğlu Hakan Tavgaç Buğra Kara Han Ebu Ali Hasan'a takdim edilir. Hükümdar, eseri çok beğenerek kendisine “has hâcib” (Karahanlı Devleti'nde hâcib; hükümdarların halkla ve diğer kesimlerle ilişkilerini düzenleyen görevlidir) unvanı verir.
Eserde, bilginin yüceliği ön plana çıkartılmış, dört kişinin münazara tarzındaki diyaloglarına yer verilmiş. Bu dört kişiye de, dört kavram yüklenmiş. Hükümdar Gündoğdu; doğru yasayı / adaleti, vezir Aydoldu; kut'u (baht ve mutluluğu), vezir Öğdülmüş; akıl ve zekayı, zahit Odgurmuş ise; akıbeti, yani dünyanın sonu ve ahireti temsil ediyor.
Kutadgu Bilig'in yapılan araştırmalar sonucu üç nüshasının olduğu tespit edilmiş. Bunlar Arap harfleriyle yazılı olan Fergana, yine Arap harflerinden müteşekkil Kahire ve Uygur harfleriyle yazılı olan Viyana nüshası. Bu nüshaların üçünün de tıpkıbasımı Türk Dil Kurumu tarafından 1942-1943 tarihleri arasında yayımlanmış. Eser, Türk dili araştırmaları için referans niteliği taşıyor.