Haberin Kapısı

Şeyh Fahrettin Arnasi'nin Nevevî’nin Minhâc’ındaki Muğlâk Yerleri Açıklaması

BİLİM TEKNOLOJİ

Molla Fahreddin’in bulunduğu bölge medreselerinde klasik eğitim yapılırken, sadece alet ilimleri dediğimiz nahiv, sarf, mantık vs. ilimler okutulmuyordu. Bu ilimlerin yanında hadis, tefsir, siyer, tarih, fıkıh, fıkıh usulü ve daha birçok ilim okutuluyordu. Bu ilimler okutulurken de bu konudaki ders kitapları rastgele seçilmemiş, bilakis bu kitaplar işin bilirkişileri olan âlimler tarafından titizlikle tavsiye edilmiştir. Örneğin: Hadisten et-Tâc,[1] Tefsirden Kâdi Beydâvî[2], Siyerden Muhammed Resulüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem,[3] Tarihten Târihü’l-Hulefâ,[4] Fıkıhtan Minhâcü’t-Tâlibîn,74 Fıkıh Usulünden [5]Cemʻu’l-Cevâmiʻ[6] kitapları okutuluyordu. Biz de bu çalışmayı hazırlarken Molla Fahreddin’in kütüphanesine göz atma fırsatı bulduk. Bu kütüphanede bulunan ve yukarıda ismini zikrettiğimiz kitaplara bakarken, kitapların başında ve sonunda bulunan boş sayfalarda ya önemli yerlerin sayfa numaraları not edilmiş, ya kitabın ihtiva ettiği ilimle ilgili faydalı notlar yazılmış, ya da muğlâk olan yerlerin izahının yapılmış olduğunu gördük. Molla Fahreddin, fıkıh dersinde okuttuğu Minhâcü’t-Tâlibîn kitabında bulunan ve talebeler arasında anlaşılmasının zor olduğu bilinen iki yeri tahlil etmiş ve açıklamıştır. Açıklanan metinlerin tercümesi şudur.

Yağmur Suyu ya da Taşıma Su ile Sulanan Ziraatın Zekâtı

Nevevî’nin Minhâcü’t-Tâlibîn isimli kitabının 67.[7] Sayfasında geçen mevzu hakkında, Şafiî mezhebi kılasik kitaplarından olan Tuhfetü’l-Muhtâc, Nihayetü’lMuhtâc ve Muğni’l-Muhtâc kitaplarında birçok izahlar yapılmıştır. Molla Fahreddin, bu eserlerde geçen uzun izahatları aşağıda ki gibi özetlemiştir.

“Nevevî, el-Minhâc’ta şöyle demiştir: “Yağmurla sulanan veya kökü suya yakın olan meyve ve ziraat ürününde onda bir zekât vardır. Satın alınan suyla, kova veya dolapla sulanan arazinin mahsulünde ise onda birinin yarısı (yirmide bir) zekât vardır. Sahih görüşe göre su kanalları ile sulanan ziraatın zekâtı yağmurla sulanan ziraatın zekatı gibi onda birdir. İkisi ile (onda bir ve yirmide bir gerektiren sular ile) aynı miktarda sulanırsa, mahsulün onda birinin dörtte üçü verilir. İkisinden biri diğerinden fazla ise, hangisi fazla ise, o itibara alınır. Azhar (اظهر)[8] görüşe göre ziraat (ekin) hangi sulama ile gelişip büyümüş ise, o sulamaya itibar edilir. Bazı İslam hukukçuları ise, “sulamanın sayısına itibar edilir” demişlerdir.

Azhar (اظهر) görüş olan “ziraatın gelişip büyümesinde etkili olan suyun itibara alınması” kaidesinde verilecek zekât, şu şekilde hesaplanır: Yağmurla sulama müddeti ve kova ile sulama müddetinin tamamı toplanır. Daha sonra kova ile sulama süresinin yarısı, yağmurla sulama süresinin tümüne eklenir. Çıkan sonuç, yani kova ile sulama süresinin yarısı ile yağmurla sulama süresinin tamamının toplamı, ikisinin sürelerinin toplamının tamamı ile karşılaştırılır. Eğer çıkan sonuç, her ikisinin toplamının dörtte üçü ise, o zaman verilmesi gereken zekât da onda birinin dörtte üçüdür. Eğer çıkan sonuç toplamının altı bölü beşi ise, o zaman verilmesi gereken zekât da onda birinin altıda beşidir. Mesela: Yağmurla sulama zamanının toplamı iki ay, kova ile sulama süresinin toplamı ise iki aydır. İkisinin toplamı dört aydır. Bu sefer iki ay olan yağmurla sulama süresinin tamamını ve iki ay olan kova ile sulamanın toplamının yarısını topladığımızda ikisinin toplamı üç ay olur. Bu sonuç toplam sonuç ile karşılaştırıldığında dörtte üç olur. O zaman verilmesi gereken zekât miktarı onda birinin dörtte üçüdür. Ve eğer yağmurla sulama süresi dört ay, kova ile sulama süresi iki ay ise, ikisinin toplamı altı aydır. Yağmurla sulama müddeti ile kova ile sulama müddetinin yarısının toplamı beş aydır. Bu sonuç ile ikisinin toplamının sonucu karşılaştırıldığında altıda beş olur. O zaman verilmesi gereken zekat miktarı onda birin altıda beşidir. Eğer bunun tersi düşünülecek olursa yani yağmurla sulama müddeti iki ay, kova ile sulama müddeti dört ay ise toplam altı ay olur. Yağmurla sulama müddetinin tamamı ile kova ile sulama müddetinin yarısının toplamı ise dörttür. Dört rakamı da altının üçte ikisidir. O halde verilmesi gereken zekât onda birinin iki sülüsüdür.

Zekât verme işleminde sulama sayılarına itibar edilirse yapılacak hesap aynıdır. Zirâ ekin üç sefer yağmur suyu ile sulanır, kova ile iki sefer sulanır ise, ikisinin toplamı beş sulama olur. Yağmurla sulamanın tamamı ile kova ile sulamanın yarısının toplamı ise dört olur. Çıkan sonuç beşte dört olur. O halde verilecek zekât, mahsulün onda birinin beşte dördüdür. Yapılacak hesapların tümü de bu şekildedir.”[9]

Hayızın Zamanı ve Miktarı Hususunda Şüpheye Düşen Kadının Durumu

Kendi hayızı (âdeti) hususunda şüpheye düşen kadının, ibadetleri işlerken takip edeceği yol İslam Hukuku kitaplarının büyük çoğunluğunda zikredilmiştir. İmam Nevevî de klasik İslam Hukuku kitaplarından olan Mihâcü’t-Talibîn isimli kitabında konuyu ele almıştır. Uzun zamandan beri, medreselerde fıkıh dersi okutulurken bu kitap okutulmuştur. Öğrenciler bu kitabın hayız babını (konusunu) okurken oldukça zorlanıyorlardı. Molla Fahreddin, bu konuyu kolay anlaşılır hale getirmek için aslı Arapça olan aşağıdaki metni hazırlamıştır.

“Nevevî’nin el-Minhâc isimli kitabında bulunan وان حفظت شيئا الخ ibaresi talebelere müşkil olduğu için –muvaffakiyet Allah’tandır- diyerek bu müşkil yeri izah etmek için birkaç kelime yazdım.

Müellif, el-mütehayyiretü’l-mutlaka (mutlak tereddütlü olan kadın) konusundan hemen sonra, bu konuyla irtibatlı olduğu için el-mütehayyiretü’n-nisbiyye (nispi tereddütlü olan kadın) meselesini zikretmiştir. El-mütehayyiretü’n-nisbiyye (nispi tereddütlü olan kadın), kendi hayzı (âdeti) konusunda unutkanlığa ve belirsizliğe düşüp, âdetinden bir şeyler hatırlayan kadının durumudur. Mesela, kadının, sadece adete girdiği vakti ya da sadece süresini hatırlaması gibi. Temizlik (tuhr) ya da hayız (adet) döneminde olduğunu kati bir şekilde bilen kadın, bu durumlara göre hareket eder. Kesin olarak hayızlı olduğunu bilen kadına, hayızlı kadına haram olan şeyler de haramdır. Temizlik döneminde olduğunu kesin olarak bilen kadın, temiz kadının yapması gereken her şeyi yapar. Ancak namaz kılacağı zaman, tenasül uzvunu yıkayıp bir bez paçasıyla kapattıktan sonra abdest alıp hemen namaza durmalıdır.

Hem temiz hem de hayızlı olma ihtimali olan dönemde, cinsel ilişkide bulunma, Kurʻana el sürme ve namaz haricinde Kurʻan okuma durumlarında, hayızlı kadın gibi davranmalıdır. Ancak namazda Kurʻan okuması caizdir. Niyet gerektiren ibadetler konusunda ihtiyaten temiz kadın gibi davranır. Mutlak tereddütlü kadın (durumundan hiçbir şey hatırlamayan) gibi, niyet gerektirmeyen ibadetleri ise yapamaz. O’na dokunmak caizdir.

Eğer hayız, temizlik ve hayızın kesilmesi (inkita’) ihtimali varsa yukarıda anlattığımız tereddütlü (mütehayyire) kadın gibi hareket eder. Hayzın kesilme ihtimali olan döneme şüpheli temizlik dönemi, hayzın kesilme ihtimali olmayan döneme ise şüpheli hayız dönemi denir. Zahir görüşe göre, ziyaret tavafının zamanı geniş olduğu için kadın bu tavafını şüpheli dönemlerinde değil, kesin temizlik dönemlerinde yapmalıdır.

Zahir görüşe göre ziyaret tavafının zamanı sınırlı olmadığı için şüpheli temizlik dönemi ve şüpheli hayız döneminde bu tavaf yapılmamalı, belki muhakkak temizlik döneminde bu tavaf yapılmalıdır.

Kadın, sadece hayız döneminin zamanını hatırlıyorsa, mesela; “Benim hayız dönemim ayın başındadır. Ama miktarını bilmiyorum.” dese o zaman birinci gün gecesi ile birlikte kesin hayız, ayın ikinci yarısı ise kesin temizlik dönemidir. Bu iki dönem arasındaki zaman ise şüpheli dönemdir. Yani temizlik, hayız ve kesilme (inkita’) dönemleri olabilir.

Kadın, hayız dönemi miktarını biliyor ama zamanını hatırlayamıyor ve “benim hayız günlerimin miktarı on günün ya da on beş günün yarısından fazladır.” diyorsa, söylediği rakamdan on rakamına veya on beş rakamına kadar olan sayı başından ve sonundan atılır. Ortada olan rakam kesin hayız, başında olan hayız ve temizlik, sonunda olan rakamlar ise hayız, temizlik ve inkita’ ihtimali olan zamanlardır.

Kadın, “Hayız zamanım ayın ilk yarısındaki dokuz gündür.” derse, o zaman dokuz rakamından on beşe kadar olan altı gün atılır, dokuzun başından da altı gün atılır. Ortada kalan yedinci, sekizinci ve dokuzuncu günler kesin hayız, birden altıya kadar olan zaman dilimi hayız ve temizlik, dokuzdan on beşe kadar olan zaman dilimi ise hayız, temizlik ve kanın kesilmesi ihtimali olan zamandır. Ayın ikinci yarısı ise kesin temizlik dönemidir.

Kadın, “benim hayız müddetim ayın ilk on gününden altı gündür” derse, altıncı günden onuncu güne kadar olan dört gün atılır. Birden altıya kadar olan bölümden de dört gün atılır. Ortada kalan beş ve altıncı günler kesin hayız, baştaki dört gün hayız ve temizlik, altıdan ona kadar olan dört gün ise temizlik, hayız ve kanın kesilme ihtimali olan zaman dilimleridir. Ayın kalan diğer günleri ise kesin temizlik dönemidir.

Kadın, “Hayız günlerimin miktarı on gününün yarısı ya da yarısından azı veya ilk on beş günün yarısıdır.” derse. Örneğin, “Hayız günlerim ayın ilk on gününün yarısıdır.” derse, o zaman, kesin hayız günleri belli değildir. İlk beş gün hayız ve temizlik, son beş gün ise hayız, temizlik ve kan kesintisi ihtimali olan zamanlardır. Ayın diğer günleri ise kesin temizlik dönemidir. Yukarıda vermiş olduğumuz misaller hayız müddetinin bir aydan daha az bir zaman diliminde bulunmasıyla alakalıdır. Ama eğer kadın, “hayız zamanım bir ayın içinde beş gündür” o zaman kesin hayız ve temizlik dönemi yoktur. İlk beş gün hayız ve temizlik ihtimali olan dönem, diğer günler ise, temizlik-hayız ve kanın kesilme ihtimali olan dönemdir.[10]

Muhammed Latif ALTUN

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı

-------------------------------

[1] Bu kitabın müellifi, Mansur b. Ali Nâsıf (v. 1371/1950) tır. Kitabın ismi, et-Tâcü’l-Câmiʻ li’lUsûl fî Ahâdîsi’r-Resûl. (Zirikli, el-Aʻlâm, VII, 301).

[2] Kitabın ismi, Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-T’evîl, Müellif: Nâsiruddin Ebu Said Abdullah b. Ömer

b. Muhammed eş-Şirâzî el-Beyzâvî (v. 691/1292).

[3] Müellif: Muhammed Rıdâ (v.1950)

[4] Müellif: Suyûtî, Abdurrahman b.Ebi Bekir Celaleddin es-Suyûtî (v. 849/1505).

[5] Müellif: Nevevî, Ebu Zekeriyya Muhyiddin Yahya b. Şeref en-Nevevî (v. 676/1278).

[6] Müellif: Abdülvehhab b. Ali b. Abdilkafi es-Sübkî (v. 771/1370). (Zirikli, a.g.e., IV, 185).

[7] Nevevî, Minhâcü’t-Tâlibîn, s. 67.

[8] İmam Nevevî, Minhâcü’t-Talibîn isimli kitabının başında, fıkhî görüşleri belirtmek için

kullanacağı kelimeleri saymış ve bu kelimelerin hangi anlamlarda kullanılacağını açıklamıştır. İşte “Ezher”(اظهر) kelimesi de bu kelimelerdendir. Bu kelimenin anlamı ise şudur: İmam Şâfiî’den rivayet edilen iki ya da daha fazla görüşten en açık görüş demektir.(Nevevî, Minhâcü’t-Talibîn, s. 8).

[9] Nevevî, Minhâcü’t-Tâlibîn, s. 67; Şirbînî, el-Hatîp, Muğni’l-Muhtâc ilâ Marifeti Meʻani Elfâzi’lMinhâc, II, 86; Heytemî, Tuhfetü’l-Muhtâc, III, 251.

[10] Nevevî, Minhâcü’t-Tâlibîn, s. 20; Heytemî, Tuhfetü’l-Muhtâc, I, 140; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc,

292.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.