Darbe Arapça bir kelime olup, basitçe “vurma/vuruş” anlamına gelmektedir. Yani ortada bir vuran var, bir de vurulan var. Darbe yani vurma, normal bir davranış değildir. Kendisi normal olmadığı için sonuçları da normal değildir. Vuran vurulmayı da göze almış demektir. Bu konuda, konuyu daha iyi anlayabilmek için birçok soru sorulabilir.
Bu darbe/vuruş girişimi neden yapıldı?
Neden bu tarihte yapıldı?
Bunun arkasında kimler var?
Neden dini görünümlü bir kalkışma oldu?
Darbe netice ise bunun haticesi/süreci ne zaman başladı?
Bu soruların sonu gelmez. Hepsini sıralamaya gerek yok. Ancak İslam dünyası olarak az soru sorduğumuzu ve bunun büyük bir sorun olduğunu hatırlatmak isterim. Malumunuz ilim yolunda/zahiri işlerde soru sorarak yol alınır. İrfan ve Batıni yollarda teslim olarak ve susarak…
…
Bu darbe kalkışmasında vuran Batı’dır, maşa yahut balyoz olarak kullanılan alet FETÖ’dür. Vurulan ise Anadolu insanı ve ümmettir. Bir başka ifade ile Müslüman ve İslam’dır.
Bu darbe kalkışmasının yapılma nedenini yalnız bir konuya bağlamak mümkün değildir. Ancak temel bir nedeni var ki o da batı batmaya başlamıştır. Batının uygarlığı karşısında bir medeniyet potansiyeli olan tek coğrafya Anadolu’dur. Bu potansiyeli kuvveden fiile dönüştürecek tek güç de Anadolu insanıdır. Maalesef batı bunun bizden daha fazla farkındadır.
Neden bu tarihte yapıldı gelince, bunun özel bir nedeni olmadığı kanaatindeyim. YAŞ’da yapılacak tasfiyelerin haber alınması dile getirilmektedir. Ancak dini/efsanevi bir yönü de var. Planlandığı tarih yani 16 Haziran Hicret’in başlangıcı. Ancak hesap tutmadı: Haçlıların Kudüs’ü işgaline denk geldi: 15 Temmuz. Ne diyelim Allah’ın hesabı bütün hesapları bozar.
Peki, neden dini görünümlü bir gurup ile denendi: İşte Müslümanların en çok üzerinde durması gereken konu budur. Zira batı bir süredir üç Müslüman tipolojisi üzerinde çalışmaktaydı:
Uzun sakallı, tavşan dişli, sarıklı ve çirkin görünümlü bedevî olarak tanımladığı bir müslüman tipi. Burada amaç, insanların kafasında gelişmemiş bir toplum ve din algısı oluşturmaktı.
Eli silahlı, tekbir getiren, kafa kesen ve tek doğrusu olan Müslüman tipi… Şimdilerde DAİŞ, BOKO HARAM, EL-KAİDE bunun örnekleridir. Burada amaç, Müslüman’ı barbar ve katil, İslam’ı vahşi ve barıştan uzak göstermekti.
Sakalsız, bıyıksız, her ortama uyabilen, takiyye yapabilen, hoşgörü ve diyalog diyen Müslüman tipi. Bunlar amaç için bütün gayrı meşru araçları kullanmaktan da geri durmadır. Bu tip ılımlı Müslüman ve İslam anlayışını üretmekten amaç, İslam’ı sulandırmak ve Müslüman’ı riyakârlaştırmaktı… Başarılı da oldular.
İşte darbe kalkışmasını bu üçüncü gurup ile denediler. Hamdolsun başarısız oldular. Ancak çok şeyimizi alıp götürdüler. Bunlardan en önemli dört tanesi şudur
Türkiye’nin en kritik döneminde iyi yetişmiş bir nesil heba edildi. Bunun telafisi yıllar alacak.
Hocaefendi/din adamı imajı tarih boyunca ilk defa bu kadar derin bir yara aldı.
Dini cemaat (tarikat, vakıf, dernek) algısı şüpheli hale geldi. Üstelik tam da güven kazanmaya başladı ve en çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemde.
Hizmet, himmet, hayır, bağış gibi toplumumuzu iyiliğe yönelten kavramlarımız değer kaybına uğradı. Bu kayıp doların ve borsanın kaybı gibi geçici bir kayıp da değil.
Bu kayıplar listesinin ekonomik, sosyolojik, siyasi ve tarihi birçok devamı var. Biz daha ziyade kalkışmada bulunanların kimliği üzerinde kayıplarımızı dile getirmeye çalıştık.
Sonuç olarak, Kim bir hayra kapı aralarsa onun ecrini ve ondan sonra yapanların ecrinden de alır; kim de bir kötülüğü öncü olur ve kapı aralarsa yaptığının ve kendisinden sonra yapanların günahından alır. Hz. Peygamber’in bir hadisi bu mealdedir.
Bir gün rahmetli M. Esad Coşan Hocaefendi’yi dinliyorduk. Şöyle demişti: Benim elimi öpmeyin, söylediklerimi tartın, idare edilen değil artık idare eden olun. Bağlılığınızı kontrol edin. Eğer üzüm taneleri gibi salkıma bağlanırsanız, üzümün en üst sapını birisi alır başka yöne çevirir. Siz de hala hak yola bağlı olduğunuzu sanırsınız…
Birçok süslü yol, çıkmaz sokaktır.
Selam ve dua ile…