1. Dost kim düşman kim? (Devamı)
Reddetmemiz gereken ve karşı olduğumuz kimseler, Allah ve Rasûlü ile harp edenler, Allah ve Rasûlünün haram ettiğini haram, helal ettiğini helal kabul etmeyen; Allah’tan başka hüküm koyucu olduğunu kabul eden; Allah ve Rasûlünün sınırını tanımayıp onlara düşmanlık eden, Allah ve Rasûlünün belirlediği hükümleri reddedip başka hükümler koyan veya Allah ve Rasûlünün reddettiği hükümleri benimseyen herkestir. Bu hükme öncelikle Ateistler, Hrıstiyan ve Yahudiler girmektedirler. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah'a ve Rasûlüne karşı gelen (onların koyduğu sınırlardan başka sınırlar koymağa kalkan)lar kendilerinden öncekilerin aşağılandığı gibi aşağılanıp kahrolacaklardır! Biz açık açık âyetler indirdik. Kâfirler için küçük düşürücü bir azâb vardır.” (Mücâdele sûresi 58/5.)
“Allah’a ve Rasûlüne karşı çıkanlar, en aşağılık kimseler arasındadır.” (Mücâdele sûresi 58/20.)
“Allah'a ve âhiret gününe inanan hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabâları da olsa Allah'a ve Rasûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin.” (Mücâdele sûresi 58/22.)
Allah’ın düşmanları, bizim de düşmanlarımızdır. Kâfirler, Allah’ın düşmanıdırlar, bizim de düşmanımızdır. Bunu net ifade eden âyet de şudur:
“Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” (Nisâ sûresi 4/101.)
Düşmanlarımız içerisinde en çok zarar gördüğümüz, içleri kâfirlerden ve düşmanlardan yana, dışları müslüman görünen kâfir münafıklardır. Hem Asr-ı Saadet’de hem sonraki devirlerde ve şimdi de en çok münafıklardan zarar görülmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bile bilemediği ancak Allah’ın bildirmesi ile bildirdiği münafıklar vardı. Şimdi de mevcuttur. Bunu bildiren âyet-i kerîme şudur:
“Çevrenizdeki bedevîler arasında münafıklar vardır. Medine halkından bir kısmı da münafıklıkta uzmanlaşmıştır. Onları sen bilmezsin, Biz biliriz. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.” (Tevbe sûresi 9/101.)
"Bir takım münafıklar ikiyüzlülükte o derece maharet kazanmışlardı ki, keskin zekâ ferasetine rağmen Hz. Peygamber (s.a.s.), onların münafık olduklarını sezemiyordu. Ancak Allah’tan bir vahiy gelirse o zaman durumlarını anlıyordu. Çünkü münafıklar, kendilerine gelebilecek en ufak tenkit noktalarını biliyor ve ona göre davranıyorlardı." (Kur'ân-ı Kerîm ve Türkçe Açıklamalı Meali, s. 202. Heyet.)
Esasında biz, kâfirlere, zâlimlere, fâsıklara ve münafıklara düşman değiliz; küfre, zulme, fıska ve münafıklığa karşıyız. Dolayısıyla kâfirlere, zâlimlere, fâsıklara ve münafıklara karşıyız. Eğer kâfirlere karşı olsak, ellemeyin kâfir, küfürde kalsın da cehenneme gitsin deriz. Ama biz kâfirlere, zâlimlere, fâsıklara ve münafıklara acıyoruz ki küfürden, zulümden, fısktan ve nifaktan vazgeçsin de dönsün istiyoruz.
2. Dostu düşmanı bilmenin önemi; dostu düşmanı bilmemenin zararları
Dostu bilmek, dost olmak ve dostluğun şartlarını yerine getirmek için önemlidir; düşmanı bilmek de düşmandan korunmak içindir. Dost bilinmezse, düşmanlık edilebilir; düşman bilinmeyince de dostluk edilebilir. Böylece düşmanın baltasına saplık görevini yerine getirmiş oluruz.
Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm’inde dostları bildirmiş, dostluk etmeyi emretmiş; düşmanları bildirmiş düşmanlık etmeyi emretmiştir.
Ayrıca önemine binaen de düşmanlara dostluk etmeyi yasaklamıştır. Düşmanlara dostluk etmek, düşmanın safına geçmek ve dostlara düşmanlık etmek demektir. Bu ise hıyanet demektir.