Türkiye uzun bir aradan sonra dıştan içe döndü. Ortalık doz duman. Son günlerde yaşananlar “eski Türkiye”nin hastalıklarının tekrar nüksettiğini gösteriyor.
CHP’de yaşanan taciz, tecavüz ve yolsuzluk skandalları gırla giderken, fitneci fikri bozuğun birisi kalkmış başörtülü hakimin adaleti üzerinden İslâm’a karşı nefret söylemiyle halkı kin ve düşmanlığa tahrike yelteniyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Genel Kurmay Başkanlığı’nı yapmış bir zât da kalkıp demokrasilerde darbesiz tek çıkış yolunun erken seçim olduğu imasında bulunarak, “Menderes erken seçime gideceğim deseydi darbe olmazdı” sözleriyle darbe ve kriz üretenlerin cirit attığı “eski Türkiye” defterini açıyor.
27 Mayıs 1960 Darbesi’nin cuntacı generallerinden Mucip Ataklı’nın yeğeni olan ve başörtülü öğretmenleri hazzetmeyen yazar Can Ataklı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek için sufle veriyor. Aman Ya Rabbi!.. Bu nasıl bir nefret!... Büyük halk kitlelerini galeyana getirmekten tutun da; deprem, sel, orman yangınlarından medet umuyor. Yetmiyor “askeri başarısızlık”la son darbeyi vuruyor!.. Yavaş ol bre gafil, bu darbeden sonra sadece Erdoğan değil, tüm Türkiye zarar görür!..
Bu zihniyettekilerin kayığına binenler Taksim Gezi Parkı’ndaki gibi harekete geçti bile!.. Bu zihniyettekilerin kayığına binenler Taksim Gezi Parkı’ndaki gibi harekete geçti bile!.. Efendim, Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak Prof. Dr. Melih Bulu nasıl atanır?!.. Haydi çık işin içinden!.. Cübbelerini giyen akademisyenler devir-teslim töreninde rektörlük binasına kıçlarını dönerek atamayı protesto ediyor. Bir anda Boğaziçi’nde toplanan öğrenci görünümlü teröristler devreye girip, “Katil Polis” sloganları ile nümayişin fitili ateşleniyor. Polis ve öğrenciler uzun bir süreden sonra tekrar karşı karşıya geliyor. Tıpkı Başvekil Adnan Menderes’i devirmek için devreye sokulan öğrenci olayları gibi... Tam da Can Ataklı’nın istediği gibi!.. Yani mesele rektör ataması değil, hâlâ anlamadınız mı?
Politika arenası bölünmelerin, kavgaların, iğrenç olayların yanında darbe çığırtkanlıklarının vukû bulduğu günlerin gölgesinde 2002 öncesine evrilmeye başladı.
Fay hatlarında bir hareketlilik var!..
Aman dikkat!..
***
KURAKLIK İÇİN ACİL EYLEM PLANI ŞART
Küresel ısınmanın meydana getirdiği iklim değişikliği en sonunda bizim de kapımıza dayandı.
Yağmur yok!..
Kar yok!..
Kışın ortasında yazdan kalma günler yaşıyoruz.
Göller, akarsular, göller, barajlar birer birer kuruyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kötü senaryolara karşı bir eylem planı var mı? Bu soru biraz abesle iştigal olur, düzeltiyorum. Acil eylem planları devreye sokuldu mu?
Artık tarımda vahşi sulamayı geçin, damlama sulamayı bir kenara bırakıp, susuz tarımla ilgili çok ciddi çalışmalar yapılmalı.
Kuraklığa hazırlıksız yakalanırsak; yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgınından beter olur.
İstanbul’un içme suyu kaynağı barajlardaki su seviyesi ortalaması, yüzde 19’la son 15 yılın en düşük düzeyine kadar düşmüş.110 günlük içme suyu kalan Ankara’da da durum farklı değil; yüzde 20.
İstanbullular 90’lı yılların başında çektikleri susuzluk kaygısını tekrar yaşamak istemiyor. İstanbul şayet bu sıkıntıları bir daha yaşarsa sadece Millet İttifakı ve Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu hedef tahtasına konmaz, Cumhur İttifakı da büyük yara alır.
Bu mesele partiler üstü bir mesele!..
Hem elbirliği, hem tedbir, hem de eğitim şart!..