Haberin Kapısı
2016-06-05 14:48:12

Ey Oruç, Tut Bizi!..

Sabri Gültekin

halilsivasi@yahoo.com 05 Haziran 2016, 14:48

Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı... Hayır ve salah hilâli eşliğinde beldemize hoş geldin... Sana hicret etmeyi, sendeki faziletlerde vücud bulmayı ne kadar da özlemişiz; tıpkı ilk gelişin gibi. Gözümüzün nûru, kalbimizin süruru sende kalmıştı, bizimle en son vedalaştığında.

Seninle buluşamamak, rahmet ve mağfiret ziyafetinden nasibdar olamamak vardı. Fakat, ruhumuz bedenimizi terk etmeden, bir fırsat olarak geldin hanemize; ilk günkü gibi taptaze, ışıl ışıl parlayan hilâlinle. Ve daraldığımız bir anda, yine her zamanki gibi rahmet, mağfiret ve müjdelerinle yetiştin imdadımıza.

Ey Sultanlar Sultanı!.. Ne çok hâtıran var benliğimizde. Hele o ilk hâtıranı unutmak, unutabilmek ne mümkün. Tarihler Miladi 610'u gösterirken, yine sen gelmiştin; acıları dindirmek, gözyaşlarını silmek, merhamet ve şefkat pınarlarını arş-ı âlâya ulaştırmak için. Sadece âlemlere rahmet olarak gönderilen Ahmed-i Muhammed fark edebilmişti, zifiri karanlık Mekke sokaklarından süzülen o eşsiz parıltını.

Sema hilâle eşlik ediyordu, melekler eşliğinde. Sokaklardaysa sapkınlıklar güzellikleri örtmüş, karanlıklar aydınlığa galebe çalmıştı. Zemzem yerküreye, sahibinin yetimi Rabbine iltica etmişti. Ve onca kalabalıklar içerisinde, tahammülü tükenen sadece biri vardı; Ahmed-i Muhammed. Tek çare vardı; o da firar etmek. Nereye? Şirkten Tevhid'e, kölelikten özgürlüğe, karanlıktan aydınlığa, en dipten en zirveye.

Hira ve kutlu misafiri başbaşalar... Bekliyorlar; fakat umutsuz değil. Bekliyorlar; fakat kendilerinden haberdar olandan habersiz değil. Ansızın, gözyaşı rahmete, suskunluk cûş-u hurûşa dönüşüyor. Yaradanına yakarana, yakardıkça yaklaşana, perdeler birden bire açılıveriyordu.

Hira'nın kutlu misafirine, müjdelerin en güzeliyle bir misafir geliyordu; Cebrail. Ve ardından sevgililer sevgilisine, “Ey Muhammed! Yaratan Rabbi'nin adıyla oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku!..” (Alak Sûresi; 1-2) nidâsıyla sesleniyordu. Hira'da uhrevî nidâlar birbiri arkasına yankılanıyor, her yankılanışta Mekke ve dünya sokakları aydınlığa kavuşuyordu. Hazan yaprakları gibi dökülen ruhlar, “ilk vahiy” ve “Son Peygamber” muştusuyla derin uykudan uyanıyordu. Ümitsizlik ümide, acımasızlık merhamete, şirk BİR'e iltica ediyordu. Müşrik ve putperestlerin sapkınlıklarıyla karanlığa gömülen dünya, seninle birlikte tekrar dalga dalga aydınlanmaya başlıyordu.

Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..

Sen rahmetsin, Sen mağfiretsin, Sen Cehennem’den azad olmanın şifresisin. Sen “Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi”nin içinde barındıransın. Sen Rahmet Peygamberinin “Resul”lüğünün şahidisin. Sen tufan artığı nefislerin efsunlu rüyâdan uyandığı günsün. Sen ölümden dirilmeye, uykudan ferasete, cehaletten aydınlığa, şeytanın şerrinden Yüce Yaradan'a mî’rac etme ânısın. Ve sen; risaletin zirveye ulaştığı, manevî iklimin nûru “Oruç”, “Kur'an” ve “İbadet” ayı Ramazan'sın.

Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..

Hoş geldin yâ Şehr-i Ramazan. İlk gelişin gibi, uhrevî diriliş ve davetini kabul ettik. “Kutlu Çağrı”nın ilk müntesipleri gibi Sen'de “yanma”ya geldik. Yak bizi, ölümde dirilt bizi. Çünkü sen tutansın, tutturansın, mazlumların yüzünü güldürensin.

Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!..

Hoş geldin yâ Şehr-i Ramazan. Hiç gitme, kal yanımızda. Geçmişin derinliklerindeki hâtıraları hatırlat. Bize, O en sevgiliyi anlat. Tut, tuttur, senden güzellikler kalsın ruhumuzda.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.