Koronavirüs salgını ile birlikte dünyada yeni bir döneme evrildi. Koronavirüsten Önce /Koronavirüsten Sonra (KÖ/KS). Ezberleri bozan bu değişimle birlikte dünyanın yeni ekseni Koronavirüs (Kovid-19) etrafında şekillenmeye başladı. Zalimin mazlumu ezdiği, zenginin fakiri sömürdüğü, dünyanın çivisinin çıktığı bir dönemde ortaya çıkan bu virüs önce Çin’i sonra dünyayı dize getirdi. Kainatın şifresiyle oynayanlar insanlığı mikroplarıyla enfekte etti!..
Korku!.. Panik!.. Arkası kesilmeyen ölümler!.. Pandemi!..
İlk Koronavirüs vakasının 10 Mart’ta Türkiye’de görülmesiyle birlikte önce sınırlar kapandı...
Sonra da okullar...
Zil ilk defa sanal çaldı!.. Dijital çağın kapısı aralandı!.. Daha önce bilgisayar ve telefon başında geçirilen zamana kızılan çocuklara, bu defa aksi durum için parmak sallamaya başlandı!..
Doktor abiler ve ablalar Koronavirüs vakaları ile savaşırken, bilim insanları hiç tanımadıkları virüsü televizyonlardan anlattıkça anlattı... Sosyal mesafe... Maske... İzalasyon... literatürdeki raflardan indi, hayatımızın merkezine girdi.
Derken Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu kararları birer birer devreye konmaya başladı...
“Evde Kal” çağrısı; yeterince anlaşılmadı!.. 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olanlara sokağa çıkma yasağı getirildi... “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın”; felsefesiyle “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” millî dayanışma kampanyasıyla tek yürek olundu...
Vefa Sosyal Destek Grupları nereden bir “imdat” sesi yükselse erinmeden koştu... Dualar aminlerle buluştu...
Koronavirüs kesintisiz saldırılarına devam edince, 20 yaş altının dışarı çıkma yasağı ile birlikte, 30 büyükşehir ve Zonguldak’a giriş çıkışlar yasaklandı... Vaka ve can kayıpları arttıkça, “küresel katil” yoldan çıktı!..
“SOSYAL MESAFE”Yİ ÇÖKERTTİLER!..
Ve Cuma gecesi karantinadaki 31 ilde sokağa çıkma yasağının ilanıyla birlikte küçük çaplı bir sosyal patlama yaşandı!.. İnsanlar kıtlıktan çıkmış gibi marketlere, fırınlara koşarak “sosyal mesafe”yi çökertti!.. Alınan bütün tedbirler canlar pahasına hiçe sayıldı. Aldıkları ekmek ve yiyecek stokuyla birlikte Koronavirüs’ü de kaptı!.. Sosyal medya yalanları Koronavirüs’ten daha hızlı bir şekilde Türkiye’nin en ücra köşesine yayıldı.
Sabaha kadar!...
Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte, sokakta “ekmek ihtiyacı olan var mı?..” sesiyle birlikte her şey normale döndü!..
Ülkeyi yönetenler 64 milyon için 48 saatlik sokağa çıkma yasağını, “Sizi bu güzel havaların mahvetmesine izin vermeyin!..” diye almıştı!.. Haklı da çıktılar...
Açık hava, bol güneş davetkârca herkesi dışarıya çağırdı!..
İSTANBUL SEMALARINDAKİ İLAHİ ÇAĞRI
Çocukluk dönemime rast gelen 12 Eylül 1980 Darbesi’nde rahmetli Hasan Mutlucan’ın “Yine de Şahlanıyor...” türküsünü radyodan dinlemiş, fakat bir fırsatını bulup sokağa fırladığında “asker abiler”nin dipçiğiyle karşılaşmıştım. Unutmak mümkün değil!..
Dün bilinçaltımdaki bu şüpheyle çıktım sokağa.
Bu sefer yönetime el koyan Kenan Evren’in emrindeki “asker abiler”in dipçiğiyle karşılaşmayacaktım, fakat “küresel katil”le yüz yüze gelme tedirginliği vardı içimde.
Issızlık kol geziyor!.. Gerçekten de insan kendisini korku film platosunda hissediyor...
Fakat tehlike yüzde yüz gerçek... Sokak ve caddelerde selam verecek kimsenin olmaması sadece bu kadim şehrin değil, hayatın ruhuna aykırı!..
Kul daralmayınca Hızır yetişmezmiş!..
İmdada ilahi çağrılar yetişiyor... İnsanın korkularını alıp götürüyor... Tarihi Yarımada’da 5 vakit cemaatsiz camilerden yükselen ezan sesleri birbiri arkasınca gönüllere rahmet katreleri bırakarak ilahi bir senfoniye dönüşüyor. Fatih’ten Süleymaniye’ye, Beyazıt’tan Nuruosmaniye’ye, Sultanahmet’ten Ayasofya’ya fevc fevc huzur yayılıyor...
OLMAYA DEVLET CİHANDA BİR NEFES SIHHAT GİBİ...
Müjdeli komutan Sultan Fatih, virüslerce işgal edilmiş beldesinin mukîmlerinden Fatihalar bekliyor... Edirekapı’dan Millet Kütüphanesi’ne kadar uzanan Fevzipaşa Caddesi hiç olmadığı kadar sakin... İn cin top oynuyor!..
İlerde çevirme var!..
Macar Kardeşler’den Saraçhane’ye ilerlerken “sosyal mesafe”li de olsa selam verecek birilerine rastlayınca, yitiğini bulmuşlar gibi seviniyorum. Geçiş vizesini alıp, Şehzade Mehmed’in yanından Süleymaniye’ye doğru yöneliyorum.
Sinan’ın kalfalık eserinin ulu mabedin bahçe kapıları kilitli. Kanuni ziyaretçileri huzura kabul etmiyor!.. Fakat “Muhibbî” mahlasıyla serdettiği dizeleri kalp kulağı olanlara fısıldıyor:
“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi; / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi... // Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasıdır / Olmaya baht-û saadet dünyada vahdet gibi...” (Halkın arasında devlet sahibi olmak kadar itibarlı bir şey daha yoktur; hâlbuki gerçekte dünyada sıhhatli yaşamak kadar büyük devlet yoktur. / Saltanat dedikleri sadece bir dünya kavgasıdır. Dünyada Allah’a yakınlık gibi büyük saadet ve baht açıklığı olamaz.)
Uzaktan okunan Fatihalar hazirede bulunanların ruhunu şâd ediyor.
CADDELERDE TRAFİK PROBLEMİ SIFIR!..
Ver elini Beyazıt Meydanı!.. Burası İstanbul’un kalbi. Hiçbir hareket yok, sanki durmuş. Kapalıçarşı ve ona açılan bütün kapıların önüne ve arkasına ıssızlık ve korku sinmiş.
Sokaklar kedilere, meydanlar güvercinlere emanet!.. Beyazıt Meydanı’ndaki güvercinlerin kanat çırpışları bile bir başka.
Bâyezîd-i Velî Hazretleri’nin Türbesi’nin yanında toplaşanlar için sıkıntı yok. Çünkü sokaklar 24 saat onların. Dolayısıyla dışarı çıkma yasağı diye bir sıkıntıları yok!..
Yeniçeriler Caddesi’ni ikiye bölen tramvay yolu boyunca ilerlerken sadece zabıta, yunus ekipleri sessizliği bozuyor. Bir de evlerinin yolunu unutan kahraman sağlıkçılar...
Trafik problemi sıfır!...
Çöpçüler hiç fasıla vermeden İstanbul’u gül bahçesine çeviriyor... Medeniyetler geçit merasimi yapmaya devam ediyor... Caddenin iki yanı buram buram tarih kokuyor... Bir tarafta Nuruosmeniye Camii, diğer tarafta ise Çemberlitaş anıtı poz veriyor. İnsan bu güzel manzara ve havada içine Koronavirüs kaçmasın diye derin nefesi şöyle bırakın, nefes almaktan korkuyor!..
AYASOFYA CAMİİ YİNE MAHSUN!..
Sultan 2. Mahmud, Sultan Abdülaziz ve Sultan 2. Abdulhamid Han, “Hasta Torunları”na şifâlar diliyor. Mehmed Âkif Ersoy Parkı’ndaki köpekler fıtratları gereği sağa sola havlıyor.
Sultanahmet Meydanı, hiç olmadığı kadar sakin günlerinden birini yaşıyor. Meydana mitili atan haberciler fiskiyelerden akan su sesi eşliğinde işlerini yapmanın mutluluğuyla, Koronavirüsü travmasını unutmaya çalışıyor.
Ayasofya Camii yine mahsun!...
Topkapı Sarayı sakin!..
Gülhane’ye kuş cıvıltıları hakim!..
Sirkeci Garı’nda Marmaray’a koşanlar, Doğubank’ta vitrinleri seyredenler sırra kadem basmış!..
Boğaz’a nazır Sarayburnu efil efil!..
Üsküdar, Kadıköy, Adalar Vapur İskeleleri curcunasız.
İğne atılsa yere düşmeyecek Eminönü sahilinde bir evsiz, iki de Afganistanlı genç, polis ekipleri tarafından enseleneceklerinden habersiz. İstanbul’u dinliyorlar, gözleri kapalı!..
KOSKOCA İSTANBUL YAPAYALNIZ!..
Alt geçitten geçerken birbirini ezenler, Galata Köprüsü’nün müdavimi otacılar, ekmek arası balık yemek için kuyruk bekleyenler, otobüs duraklarında menzillerine gitmek isteyenler olmayınca İstanbul boş!..
Sadece 16 milyonun değil, dünyanın sevgilisi, canı, cananı İstanbul yapayalnız!..
İnsan selinin yaşandığı yarımadayı bir ucundan diğerine yürüyeceksin;
Trafiğe takılmayacaksın!..
İnsan bulamadığın için kedilerle, köpeklerle, güvercinlerle, martılarla muhabbet edeceksin!..
İşgal edilmiş bir şehir misali ambulans ve polislerin sessizliği bozan sirenleriye panikleyeceksin!...
Kıyıya köşeye sinen evsizlerle, boş boş etrafı seyreden meczublarla hemhâl olacaksın!..
Medeniyetlerin geçit merasimini izlemek için her daim dolu olan banklarda oturan bir tane dahi insan görmeyeceksin!..
Tramvaylardan, şehir hatları vapurlarından, arabalardan klakson sesi duymayacaksın!..
Issızlıktan ürpereceksin!..
Kıyamet alameti!..
***
Nihayet kritik 48 saat sona erdi!..
Türkiye yarım da olsa yeniden hayata döndü!..
Dünyamızı işgal eden “küresel katili” yenmek için “Evde Kal Türkiyem”. Artık hayat gezince değil, evde kalınca güzel!..
***
31 Aralık’tan beri insanların ciğerine ve canına kast eden Koronavirüs dün de boş durmadı. Dünya genelinde sayı 115 bine ulaşırken, Türkiye’de 1198 insan sevenlerine veda etti!..