Dün “İnternet Nesli nereye gidiyorsa ülke de oraya gidecek. Bu nesli anlamak, geleceği anlamak demek, hepimiz için” diyerek bitirmiştik yazımızı. Bugün ise İnternet Nesli’ni Prof. Dr. Jean M. Twenge’nin verdiği bilgiler ışığında inceleyip, dünyayı hangi tehlikelerin beklediğini anlatmaya çalışacağız.
Bu neslin büyümek için acelesi yok!..
i-Nesli çocukları anne babaları olmadan dışarı pek çıkmıyor. Yetişkinliğin değişmez dönüm noktalarından biri olan anne babalık, günümüzdeki ergenler arasında daha az görülüyor. Gençlerin daha yavaş büyüdüğü; her etnik,dinsel ve sınıfsal grupta rastlanıyor.
Bu nesil büyümek için acele etmiyor. Günümüzde 18 yaşında olanlar bir zamanların 14 yaşındaki çocuklarını, 14 yaşındakiler de bir zamanların 10-12 yaşlarını andırıyor. “Keşke daha uzun bir süre çocuk kalabilseydim”, diye düşünüyor. Çünkü bu nesil yetişkin olmanın daha büyük sorumluluk getirmesinden korkuyor.
Bu kuşağa neden i-Nesli denildiğini düşünmeye gerek yok; ellerindeki akıllı telefonlara bakın yeter.
Çevirimiçi zaman geçirmeye bayılıyorlar!..
Telefondan bahsederken, sanki hayatı telefonuna bağlaymış, bedeninin bir parçasıymış ya da sevgilisiymiş gibi söz edenler var. “Uyurken telefonumun yanımda olması beni rahatlatıyor” diyen bir nesil yetişiyor artık.
En son araştırmaya göre, i-Nesli’nde lise son sınıf öğrencileri günün ortalama, 2,25 saatini cep telefonlarıyla mesajlaşarak, yaklaşık 2 saatini internette, 1,5 saatini elektronik oyunlar oynayarak ve yaklaşık yarım saatini görüntülü sohbetlerde geçiriyor. Bu da günde 6 saatin (o da yalnızca boş saatlerinde) bu yeni araçla geçtiği anlamına geliyor.
Ergenlik çağında toplumsal yaşamın yeni gerçekliği bu: Çevirimiçi,herkesin önünde, kimin gözde olduğunu ve kimin gözden düştüğünü açık açık ortaya koyan selfie, instagram gibi iletilerle yaşanıyor.
Anne babası çocuklarının instagram uygulamasını ceza olarak bir haftalığına yasak getirmiş. Çocuk, bir hafta sonra “Ya takipçi kaybediyorsam” diye girdiği stres sonucu hastalanıp, terapiye gitmeye başlamış.
2016’da elde edilen verilere göre, 14 yaş grubu gençliğin yalnızca yüzde 30’unun Facebook’u ayda en az bir kez kullandığını, buna karşılık yüzde 80’inin instagram, yüzde 79’unun snapchat kullandığı ortaya kondu.
i-Nesli “canlı rahatlama” için son zamanlarda Houseparty gibi görüntülü sohbet uygulamalarına yöneliyor.
Gazete okuyuculuğu 1990’ların başındaki yüzde 70’ten 2015’te yüzde 10’a düşmüş. Matbaa 1440 yılında bulundu ve kağıda baskı 500 yıldan uzun bir süre bilgi iletmenin standart yolu oldu. Şimdi bunun değiştiğine tanık oluyoruz.
Yüz yüze değil sanal görüşmeyi tercih ediyorlar
Artık yüz yüze etkileşimin yerini elektronik etkileşim aldı. İnternet Nesli, ergenlik çağında arkadaşlarıyla her gün buluşanların sayısı yalnızca 15 yıl içerisinde yarı yarıya azalmış, özellikle son dönemlerde sert bir düşüş olduğu görülüyor.
Dışarıya çıkma ve arkadaşlarla buluşmadaki bu yeni sert düşüşün zamanlaması gerçekten kuşku uyandırıyor. Tarih olarak akıllı telefonların popüler olmasına ve sosyal medyanın yükselişe geçmesine denk geliyor.
i-Nesli’nin daha fazla yaptığı bir tek etkinlik var: “Boş zamanlarında daha fazla yalnız kalmak.”
Mobil internet erişimi hayatımıza gittikçe nüfuz ediyor ve ergenlik çağındakiler gibi bizim de hayatımız belki de hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak.
Facebook kullanmanın kendini mutsuz, yalnız ve depresif hissetmeye neden olduğu görülüyor. Depresyon üzüntülü bir ruh hâlinden ibaret değildir, intihar düşüncelerine yol açtığında fiziksel bir tehlike hâline gelir.
Bu analizler, günde 3 saati ekran başında geçirmenin ergenlik çağında intihar girişiminde bulunma riskini yükselttiğini gösteriyor. Öyleyse ekran başında geçirilen kaç saat çok fazla? Risk, ekran başında günde 2 saat ya da daha fazlasıyla başlıyor ve yükseliyor. Çok yüksek düzeylerde (5 saat ve fazlası) kayda değer oranda yüksek intihar ve mutsuzluk riski arasında bağlantı kuruluyor.
Etkenlerden biri de siber zorbalık. Siber zorbalık her zaman intihara yol açmasa da mutsuzluk ve depresyon nedeni olabileceği kesin. i-Nesli’nin ünlü ve başarılı üyeleri bile bundan kurtulamıyor.
2005 yılında ergenlik çağında kendini öldürenlerin oranı 2007 yılına göre yüzde 46 daha fazla. 2011 yılında son 24 yıldır görülmeyen bir durum gerçekleşmiş ve ergenlik çağında intihar oranı cinayet oranını geçmiş.
Akıllı telefonların yükselişi cinayetlerde azalmaya, intihar vakalarında artışa neden olmuş.
Akıl sağlığı bunalımı yaşıyorlar
i-Nesli internette çok mutlu görünüyor, Snapchat’te komik yüzler yapıyor, Instagram’daki fotoğraflarında hep gülümsüyor ama biraz derin bakınca gerçek o kadar da iç rahatlatıcı görünmüyor. i-Nesli onlarca yıldan bu yana gençleri tehdit eden en şiddetli akıl sağlığı bunalımının eşiğinde. Akıllı telefon kullanmak yalnızlığı artırıyor değil, yalnızlık akıllı telefon kullanımını artırıyor da olabilir.
i-Nesli’nin ergenlik çağındaki kızları, sosyal hayatlarını çevirimiçi yaşıyor ve sonuç olarak da dışlanma ihtimalleri gitgide artıyor.
Depresyondaki insanların hemen hepsi hayattan eskisi kadar zevk almadığını söyler. Majör depresyon, özellikle de şiddetli vakalar intiharın başlıca risk faktörü. Bunlara bağlı olarak son dönemlerde antidepresan kullananların sayısında büyük artış yaşanıyor.
Ergenlik dönemindeki intihar oranlarının iki katına çıktığı düşünülürse bir şeyler yapılması gerektiği çok açık.
Uyurken telefonu ellerinden bırakmakta zorlanıyorlar
Uyumadan önce ergenlik çağındaki çocuğunuza bakıyorsunuz. Işıklarını kapatmış gibi, fakat emin olamıyorsunuz. Sonra yatağındayken baktığı telefonunun soluk mavi ışığını fark ediyorsunuz.
i-Nesli sosyal medyaya o kadar bağımlı ki, uyumaları gerekirken telefonlarını ellerinden bırakmakta zorlanıyorlar. Depresyon eğiliminin daha fazla olmasının bir nedeni de uyku eksikliği olabilir.
Akıl sağlığını daha iyi kılmanın en basit ve ücretsiz bir yolu var: “Telefonu bırakın, başka bir şey yapın”.
İnananlar azalacak, kiliseler kapanacak
Avrupa’daki birçok kilise gibi, Aziz Joseph Kilisesi de dinden uzaklaşan Avrupalıların sayısı arttığı için kapanmış.
ABD, uzun bir süre boyunca Avrupa’nın çoğundan daha dindar bir ülke oldu. Avrupa’daki kiliseler boşalırken bile Amerikalılar çok dindardı.
Önümüzdeki yıllarda bu inançlar ve i-Nesli üzerindeki etkileri de daha fazla tartışma konusu olabilir.
2016 yılında dine bağlı olanların oranı yüzde 66’lara kadar düştü. Bu veriler Amerika’da dinin başına geleceklerin habercisi: “İnananlar azalacak, kiliseler kapanacak”.
i-Nesli hem dinden, hem de maneviyattan uzaklaşıyor.
Avrupa’daki halkın yarısı dinleri kabul etmiyor ve kiliselerin birçoğu bomboş. Amerika’da kapanan kiliselerin sayısı arttıkça din örgütlerinin elindeki yardım kuruluşları da sarsılmaya başlayacak.
i-Nesli’nin çocukları dünyaya geldiğinde ülkenin dinle ilişkisi bugünkünden bir hayli farklı olacak.
5 ŞEY ÇOK İYİ KORUNMALI
Burada Türkiye ile ilgili bir parantez açalım. Avrupa ve Amerika’da kiliseler kapısına kilit vururken bizde neler oluyor?..
Türkiye’de yaklaşık bir asır inanç özgürlüğü açısından büyük travmalar yaşandı. Laiklik dayatmasının tekke ve zaviyelerle başlayıp, harf, şapka, ezan yasağıyla devam eden kaotik durum bu milleti dumura uğrattı. Camilerin kapatılması, satılması, meyhaneye çevrilmesi de cabası.
Hele 28 Şubat sürecinde Müslümanları irticacı diye yaftalayıp, millî iradeyi alaşağı etmek için yürütülen kirli senaryolar bin yıl anlatılsa kâfi gelmez.
AK Parti’nin 2002’de iktidara gelmesiyle birlikte 28 Şubat travmasından sıyrılıp değerleriyle buluşan toplum, rahatladıkça dünyevileşip, uhrevi değerlerinden ödün vermeye başladı. Muhafazakarlar modayı, AVM’leri, gözde cafeleri ve yeni yeni trendleri keşfetti.
“Yüzde 99’u Müslüman” diye iftihar ettiğimiz Türkiye’de toplumun yüzde 59’u Kur’an-ı Kerim’i okumayı bilmiyor.
“İslâm’ın şartı kaçtır ve gusül abdesti nedir?..” sorularına verilen cevaplar gençliğimizin içler acısı durumda olduğunu gösteriyor.
Özel günler (cuma, kandil, teravih, bayram) hariç, camilerde sessizlik hüküm sürüyor!..
Diyanet ve ilahiyatçılar artık kuluçka döneminden çıkan “deizm” (Tanrı’yı yalnızca ilk sebep olarak kabul eden, evreni bir Tanrı’nın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan, vahyi reddeden görüş) virüsünü tartışıyor...
Yüce dinimiz İslâm şu 5 şeyi korumayı emreder: “Din, can, akıl, namus ve mal.” İslâm’ın 5 şartının teminatı bu 5 meseleye dikkat etmek gerekiyor. Bu anlamda Diyanet’e her zamankinden daha çok iş düşüyor.
Sosyal patlama ve iç savaşa yol açtılar
Tekrar İnternet Nesli’ne dönelim. Bu nesil gözetim altında geliştiği için ergenlik çağında, güvenlik çizgisini biraz olsun aşıp risk almak yerine, güvenli olduğunu düşündüğü eşiğin gerisinde kalıyor.
Ergenlik çağındakiler riske girmek istemiyor artık, bu yüzden de evden çıkmıyorlar, dikkatli araba kullanıyorlar ve yalnızca güvenli olduğunu düşündükleri maddeleri kullanıyorlar.
i-Nesli “Kar Tanesi Nesli” olarak da adlandırılıyor; “son derece kırılganlar, en ufak baskı altında eriyip gidiyorlar.”
Belki de önceki kuşaklara oranla fiziksel açıdan çok daha güvende oldukları için ve belki de internette çok fazla zaman geçirdikleri için, i-Nesli konuşmayı tehlikenin kol gezdiği bir yer olarak görüyor.
Bağımsız hareket etmeye hazır değiller, o yüzden de üniversitelerin evleri gibi olmasını istiyorlar.
Genel olarak, i-Nesli daha önceki kuşaklara oranla daha pratik düşünüyor.
2011 yılında, Ortadoğu’daki gençler Arap Baharı olaylarında sosyal medyayı kullanarak protesto gösterileri düzenlediler ve ülkelerinde büyük bir sosyal patlamaya ve iç savaşa yol açtılar.
Sosyal medyada daha fazla zaman geçiren ergenler bireysel tutumlara daha fazla, toplumsal katılıma daha az değer veriyor.
Evlilik oranlarında büyük düşüş yaşanıyor
i-Nesli pratik şeylere daha çok odaklanıyor, ünlü olmayı daha az çekici buluyor ve mantığı duygulara tercih ediyor. Evlilik ve aileye öncelik olarak görenlerin sayısı azaldı.
i-Nesli telefonuna bağımlı ve bunun farkında. Birçoğu bunun tamamen iyi olmadığını da biliyor. Fakat, “Neden bırakmıyorsun o zaman?” diye sorulduğunda, “Çünkü hayatımız biter” cevabı veriliyor.
Onun için çocukların telefonla buluşmasını olabildiğince erteleyeceğiz.
İlerleyen yaşlarda kendilerinden emin olan ergenler sosyal medyadan duygusal olarak daha az etkileniyor.
Elektronik aygıt kullanma ile mutsuzluk ve akıl sağlığı problemleri arasındaki ilişkinin ancak günde 2 saatten fazla kullanma ile birlikte ortaya çıktığı görülüyor.
Gerek istatiksel gerekse deneysel veriler sosyal medya ve elektronik aygıt kullanımı ile yalnızlık, mutsuzluk, depresyon ve intihar riskinin artması arasında ilişki olduğunu gösteriyor.
Sosyal medyayı en çok kızlar kullanıyor
Unutmayın; sosyal medya şirketlerini, amacı kâr etmek olan insanlar yönetiyor. Bu şirketler ergenlik çağındakilerin bütün gece uyanık kalıp kullandığı yeni ve gözde uygulamalar sayesinde para kazanıyor. Kaybeden bizim çocuklarımız oluyor.
Özellikle de kızlar. Sosyal medyayı daha çok kızlar kullanıyor ve sosyal medyanın oluşturduğu psikolojik problemlerden de daha çok onlar muzdarip oluyor. Bu konuda anne babaların, öğretmenlerin ve kızların bir şeyler yapması gerekiyor. Çünkü tıklandıkça bu işten iyi para kazanan sosyal medya şirketleri bu nesli “yağlı müşteri” olarak görüyor.
Bazı düşünce, duygu ve davranışlardan hoşlanma, haz alma demek, beyin merkezindeki belirli merkezlerin “dopamin” ve benzeri hormonları salgılaması demektir.
İlginçtir, insanın bu zaafını bilen Anderson Cooper ve Ramsay Brown adlı nörobilimciler “Dopamine Labs” adlı bir şirket kurup dopamin salgılamasını azami seviyeye çıkartacak bilgisayar programları yazıp Facebook ve App Store’a pazarlarlar. Amaç insan beynini tuzağa düşürüp, mümkün olduğunca fazla para kazanmaktır.
Hepimiz aslında düşüncelerimiz, duygularımız, alışkanlıklarımız açısından taramadan geçiriliyor, analiz ediliyoruz. Büyük bir ihtimalle bütün bu bilgiler bir yerde toplanıyor ve dünya hakimiyeti üzerinde projeler üretiliyor.
Yetişkinler de dâhil olmak üzere herkesin şu telefonları elimizde ne kadar süreyle gezdirdiğimiz, gözlerimizi ekranlara ne kadar diktiğimiz, yüz yüze değil elektronik iletişime ne kadar zaman ayırdığımız konusunda ölçülü olması gerekiyor.
Para kazanmak için her yolu deniyorlar
Ergenlik çağındaki çıplak kızların fotoğraf galerilerini içeren internet siteleri var ve bunlar ortaokullarda ve liselerde hızla yayılıyor.
Sosyal medya şirketleri gibi, pornografi şirketlerinin amacı da para kazanmak ve parayı aşağılayıcı, saldırgan cinsellik üzerinden kazanıyorlar.
Elektronik aygıtlara gittikçe gömülen, arkadaşlarıyla daha az yan yana gelen i-Nesli, toplumsal becerilerde daha çok problem yaşayacak.
Yalnızlık, depresif belirtiler, major depresyon epizotları, kaygı, kendine zarar verme ve intihar, 2011 yılından bu yana yükselişte. i-Nesli’nin yardıma ihtiyacı var, bunu göz ardı edemeyiz.
Tedbir alınmazsa, dünya hastaneye dönecek!..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a, Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’tan Aile-Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a kadar herkes çığ gibi büyüyen “sanal istila”dan şikayetçi.
Evlerde dedelerin, ninelerin, annelerin bir araya geldiği o büyük aile dönemleri mâzide kaldı.
Teknoloji bizi hayata bağlarmış gibi görünüp, maalesef her geçen gün biraz daha hayattan koparıyor. Sadece bugünümüzü değil, istikbalimizi de tehdit ediyor. Kendi imal ettiği teknolojinin kölesi olan insanlar yaratıcısına isyan ediyor.
Mobil telefon, online oyun, internet ve sosyal medya bağımlılığı ve siber terör habis bir ur gibi büyürken çözüm için maalesef panzehir üretilmiyor.
Tam aksine, insanlığı ifsad etmek için “biyolojik hackleme” çalışmaları hız kesmeden devam ediyor.
İnternet Nesli, her geçen gün biraz daha dozajını artırdığı “sosyal medya fenomenliği” yarışında kitabı kalemi bir kenara fırlatıp deliler gibi internette sörf yapıyor.
Bu nesil hashtag, follow friday, like, retweet, repost gibi terimlerin arasında kendisine kurduğu dünyada ömür sermayesini tüketiyor.
Şu teşhis iyi yapılmalı; bağımlılık ve terör birbirine benzer. Artık bağımlılık denildiğinde akla sadece alkol, uyuşturucu veya sigara gelmiyor. 21. yüzyılda bu kötü alışkınlıkların tahtına oturan elektronik araç, bilgisayar, akıllı cep telefonu ve internet gibi bağımlılıklar toplumu tehdit ediyor. Anne-baba televizyon başında, çocuk odasında sanal alemde âdeta “altın vuruş” yapıyor.
İnternet nesli çevirim içi kalmak uğruna öz bakım, banyo, tuvalet ve yemek yeme gibi ihtiyaçlarını ihmal edip, boyun düzleşmesi, göz kuruması, baş ağrısı, damar rahatsızlığı, parmak-bilek ve eklem ağrısı ve hareketsizlik gibi fiziksel rahatsızlıkların pençesine düşüyor.
Son 5 yılda antidepresan kullanımı yüzde 27 artmışsa; kusura bakmayın bize bir şeyler oluyor!..
Toplum yeni bir “veba virüsü”nün tehdidi altında. Henüz daha yolun başındayız. Şayet bu hastalığa bir çözüm üretilmez ise, toplum hem ruh, hem de beden sağlığını kaybedecek. Dünya hastaneye dönecek!..