say deseler sevdiğin şehirleri, gözlerim sende kilitli İstanbul; “Mekke, Medine ve Kudüs” derim.
Kudüs; ilk kıblemiz, Nebilerin çıktığı, şeriatların feneri, mazlumların sığındığı selam ve iffet şehri.
Peygamberler beldesi…
Hz. Ömer’in emannâmesiyle herkesin emniyete kavuştuğu adalet yurdu…
Hz. Bilal’in ezanı arş-ı âlâya yükselirken hüngür hüngür ağlayanların şahidi…
Sen ki, şarkın en sevgili sultanı Selahaddin’nin uğruna ölmeyi göze aldığı aşkısın.
***
Kudüs şimdi siyonistlerin kuşatması altında inim inim inlemekte. Mescid-i Aksa kıyamsız, rükûsuz, secdesiz ve dahi duasız kalmanın hüzünlü vakitlerini yaşıyor. İsrail’in kirli emelleri ile kirletilen bu kadim mâbedde, müminlerin kalpleri arınarak Allah’a temiz ve pak olarak yükselemiyor.
Ey dinlerin incisi Kudüs!..
İsrâ ve mîracın tanığı...
Sokakların, minarelerin ve dahi masum çocukların hüzün kokuyor!..
Gözlerden yaş, bedenlerden sel gibi kan akıyor!..
Ne haldesin sen böyle!..
Ümmet gibi paramparça!..
***
Ölüyor; insanlık, hiç ölmediği kadar. Mustazaflar ateş topuna dönen yurtlarından savruluyor; ölüm çığlıkları arasında sevdiklerini cansız ve mecalsiz bırakarak.
Nereye baksanız feryadlar yükseliyor. Arakan'da, Doğu Türkistan'da, Mısır'da, Irak'da, Suriye'de ve en çok da Kudüs’te kıyamet yaşanıyor.
İslâm Âlemi'nin öncü birlikleri Filistinliler Mescid-i Aksa'da can çekişiyor.
Kudüs, iman sancağını düşürmemek için tek başına “küfür milleti”ne direniyor.
İnsanlık susuyor!..
Kudüs ölüyor!..
İslâm dünyasının “ruhsuzlaşan iman”ı sarsılıyor!..
***
En daraldığımız anda imdadımıza yine “öncü kuvvet”lerden bir Filistinli yetişiyor.
İslâmi Direniş Hareketi'ni (HAMAS) kuran...
İntifadanın sembolü olan...
Zindanlara atılan...
Filistin'in özgürlüğüne ömrünü adayan...
Tekerlekli sandalyeye mahkûm, felçli biri olmasına rağmen iman ve mücadelesiyle işgalci siyonistleri çileden çıkaran...
Gazze'de sabah namazından çıkarken eşkıya İsraillilerin füzelerine hedef olarak Rabbinden istediğini alan... Dahası hayatının özü “ibadet, hicret, cihad ve şehadet” olan adam; Şehid Şeyh Ahmed Yasin.
Bir kez daha duaya duruyor...
Dünya durdukça, mazlumlar varoldukça vicdanlarda iz bırakacak yakarışını, “küfür milleti”nin zulmü altında inim inim inleyen “ümmet”i suskun ve acziyet içerisinde izleyen “nefes alan ölüler” arasından Arş-ı Âlâ'ya gönderiyor:
***
“Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu Sana şikâyet ediyorum!
Ben ki, kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrümün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!
Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında?
Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!
Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış!..
Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı?
Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; ‘Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!' diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
‘Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!'
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!
Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!
Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
Allah'ım! Sana şikâyette bulunuyorum… Sana şikâyette bulunuyorum… Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin… Sen bizim Rabbimizsin… Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı… Birliğimiz bozuldu… Yollarımız ayrıldı…
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz…”
***
Ey şerefi yerle yeksan olmuşlar topluluğu; bu duaya, arşa yükselen feryadlara kulaklarınızı ve vicdanlarınızı daha ne kadar tıkayacaksınız?.. Ey dünyanın bir nefeslik şehvetine köle olanlar; Kâbe'yi Ebrehe'nin fillerinden koruyan Allah, siz kılınızı kıpırdatmasanız da mustazafların intikamını alacak.