Haberin Kapısı
2019-10-08 16:57:46

Âkif’in Hayatı Cami Merkezliydi

Sabri Gültekin

halilsivasi@yahoo.com 08 Ekim 2019, 16:57

Basamaklardan Mehmed Akif Ersoy Evi ve Müzesi’nin ikinci katına çıkıyoruz. Odalara yöneldiğimizde bir ney sesi bize eşlik ediyor. Huzura dalmışlar arasında ruhumuza huzur üfleniyor.

Böyle bir evlat yetiştirdiği için baba İpekli Tâhir Efendi’nin elini öpüp, diğer odada inzivaya çekilmiş Âkif’e hürmetlerimizi sunarak hasbihâl etmek istiyoruz.

Ölen tenmiş, ruh değil” deyip baba İpekli Mehmed Tâhir Efendi’den destur alarak yanına oturuyoruz.

İpekli Mehmed Tâhir Efendi 1826 yılında Şuşiasa’da doğmuş. Şuşisa, Osmanlı Devleti’nin Arnavutluk bölgesinde İpek kazasına bağlı bir köymüş. Tahsil için küçük yaşta İstanbul’a gelen Tâhir Efendi, dönemin ünlü din adamlarından Yozgatlı Mahmut Efendi’nin derslerine katılmış. Tahsilini tamamladıktan sonra uzun yıllar Fatih Medresesi’nde başmüderrislik ve mücîzlik (icazet veren) yapmış. Temizliğe düşkünlüğünden dolayı çevresi kendisine “Temiz Tâhir” dermiş.

Âkif, ismiyle müsemma bir hayat yaşadı

Tâhir Efendi, eşi Emine Şerife hanımla evlendiğinde 45 yaşlarındaymış. (Âkif’in annesi daha önce evlenmiş, ilk kocası ile ondan olan 3 çocuğu vefat etmiş. Tâhir Efendi ailesinin oturduğu Sarıgüzel’deki ev, Emine Şerife hanımın ilk kocasından kalmış.) (Mehmed Âkif, Safahat, Ömer Rızâ Doğrul neşri) Bu âbid anne ve babadan ilk olarak Âkif, daha sonra Nuriye dünyaya gelmiş.

İpekli Temiz Tâhir Efendi, Miladî 1873, Hicrî 1290 yılında dünyaya gelen çocuğuna ebcet hesabına göre 1290 eden kelime olan Ragîf (Rı:200+gayın:1000+ye:10+ fe:80=1290)’ı isim olarak koymuş. Fakat çevresindekiler yanlış telaffuz zannederek Ragîf’i, Âkif diye çağırmaya başlamış. Âkif, bir manasıyla mûtekîf demektir; yani itikâfa çekilen. Başladığı işte sebat, ısrar ve devamlılık ilkesinden asla ödün vermeyen Âkif, ismiyle müsemma bir hayat yaşamış.

Holden geçerken gözümüze takılan müthiş sahneler…

Tâhir Efendi’den müsaade isteyip Âkif’in bulunduğu odaya doğru yöneliyoruz. Aradaki holü geçerken gözümüze Sırât-ı Müstakîm, Sebîlürreşâd, İstiklâl Marşı, Safahat ve Millî Mücadele yıllarından o kadar çok sahne takılıyor ki, huzuruna vardığımızda hicap duyuyoruz.

Sessizce yanına ilişip, “Efendim, biz de Fatihliyiz. Yani aynı muhitin çocuklarıyız…” diyoruz.

Yitiğini bulmuşçasına seviniyor. Üstad Sezai Karakoç’un “Baba soyu Rumelili, ana soyu Buharalı, doğuş yeri Fatih: Yani tam bir Doğu İslâmlığının, Batı İslâmlığının ve Merkez İslâmlığının bir sentezi bir çocuk” diye tarif ettiği millî şairimiz bizleri bir baba şefkatiyle kucaklıyor.

Ezelden ebede uzanan bir hasbihâl ki, anlatabilmek için Âkif olmak gerekiyor.

Huzurdan çekilirken yeni bir hüzün, bir dosttan ayrılığın perişanlığını yaşıyoruz.

Tarihî Şekerci Han ‘Mehmed Âkif Ersoy Kültür Merkezi’ olsun

Burada bir parantez açalım efendim.

(Bayramiç Belediyesi, Âkif’in çocukluğunun geçtiği evi kendi imkânları çerçevesinde yaşatmak için güzel bir projeye imza atması, Bayramiç'te geçen çocukluk yıllarının ve bilinmeyen yönleriyle hayatından kesitlerin anlatıldığı “Âkif” belgeselinin yapılması, yeni başkan Mert Uygun beyefendinin O’nun emanet ve fikirlerini ihya etme kararlılığı, hâkeza Bağcılar Belediyesi’nin 24 cilt olarak planladığı millî mücadelenin gür sesi Sırâtımüstakîm’in (Dinî, felsefî, ilmî, edebî haftalık mecmûa-i İslâmiyyedir) 16 ciltlik bölümünü kitapseverlerle buluşturması tebrik ve takdiri fazlasıyla hak ediyor.

Artık kolları sıvama sırası geç de olsa Fatih Belediyesi’nde. Yeni başkan M. Ergün Turan beyefendinin bizim mahallenin çocuğu olan İstiklâl Şairi Âkif’e yakışır bir esere imza atması gerekir. Tamam,  Âkif’in doğduğu evin yeri olan ve Kültür Bakanlığı İstanbul İl Kültür Müdürlüğü’nün “Mehmed Âkif Ersoy bu binanın yerinde bulunan evde 1873 yılı Aralık ayında doğmuştur” tabelasını astığı Akşemsettin Mahallesi, Balipaşa Caddesi, No: 61, Barcın Apartmanı’nın Âkif adına ihyâ edip kamulaştırılmasını istemiyoruz. Daha kolay ve Âkif’in dostlarıyla sık sık buluştuğu tarihî bir mekânı ihyâ etmenizi talep ediyoruz.

Proje için uzun uzun düşünmeye gerek yok. Tarihî Fatih Şekerci Han için daha önce iki defa kaleme aldığım yazıda “Mehmed Âkif Ersoy Kültür Merkezi olsun” önerisinde bulunmuştum. Gerek Büyükşehir, gerekse Fatih Belediyesi bahane üretmekten öteye gidememişti. AK Parti Milletvekili olan dönemin Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir bu konuda medyatik bir kaç açıklama yapıp kulağının üzerine yatmıştı. Yeni Başkanımız M. Ergün Turan beyefendinin metruk durumdaki tarihî Şekerci Han için girişimde bulunacağı kanaatindeyiz. Çünkü Âkif bizim mâziden âtiye yürürken sık sık başvuracağımız hâfızamız. Bu yüzdendir ki, geçmişini unutanların geleceği olmaz.

Mısır Apartmanı konusuna daha sonra değineceğiz inşallah.)

Bayramiç tahin helvasının tadı başka

Âkif’in baba ocağının bahçesindeki kuyudan su içemesek de, evlerinin karşısında 1853’den beri faaliyet gösteren Bayramiç’in meşhur tahin helvasıyla tıpkı Âkif gibi, hem gönlümüzü hem de damağımızı şenlendiriyoruz.

Bayramiç’e has susamdan üretilen 300 yıllık geçmişe sahip tahin helvası yurt dışından da yoğun talep görüyormuş. Helvacı Süleyman, Hüsnü Şenol (Paşa Dayı), Süleyman Şenol ve Mustafa Şenol’un 166 yıldır devam ettirdiği helvacılık mesleğini 5. kuşaktan Ege Şenol Hüsnüoğulları Bayramiç Helvacısı adı altında sürdürüyor.

Helvacının yan tarafındaki kafeteryada biraz mola verip yeni menzilimize yöneliyoruz. Mehmed Âkif Ersoy Sokağı’nın sonundaki tarihi Taşköprü’ye doğru ilerliyoruz. Şimdiye kadar anlattıklarımızın yaşanmasına vesile olan mâbed bütün ihtişamıyla karşımızda. Mehmed Âkif’in hemen doğumundan bir müddet sonra İpeklizâde Tâhir Efendi’nin imam olarak atanıp yaklaşık 4 yıl görev yaptığı Köprübaşı / Karşıyaka Camii’ndeyiz.

Yılların yorgunluğu ve bakımsızlıktan dolayı yıpranan yapı uzun bir restorasyonun ardından 9 Haziran 2018’de tekrar cemaatiyle buluşturulmuş.

Tahiyyetü’l-mescid namazının ardından bu yapının mihrabına, minberine, taşlarına, ahşap tavandaki motiflerin zarafetine bakıp “Sırat-ı Müstakim”e yönelenlerin hikâyesine dalıyoruz.

İpeklizâde Tâhir Efendi, hem babası hem de hocasıydı

 

Evet, bulunduğumuz nokta Bayramiç’in tarihî eserlerinden olan 1792 yılında Hadimzâde Osman Bey tarafından inşâ edilen, aynı zamanda Karşıyaka Camii veya Cami-i Cedit olarak da bilinen Taşköprü Camii. Mehmed Âkif’in babası Temiz Tâhir Efendi’nin himayesinde ilk Kur’an tilavetini ve mukabelesini adını yanındaki köprüden alan bu camide yapmış. Âkif her fırsatta babası için “Hem babam, hem hocamdır. Ne biliyorsam kendisinden öğrendim” dermiş.

İnsan buralarda gezerken afacan Âkif’in Taşköprü’nün üzerinden atlayıp ayağını burkuşunu, gürül gürül akan çeşmeden su içişini, hazirede medfun bulunan mevtalara dua edişini, arkadaşlarıyla yaptığı yaramazlıklardan sonra babasından zılgıt yiyişini, dahası acı tatlı bütün hâtıralarını merak ediyor. Şu taşların dili olsa da konuşsa!..

Baba İpeklizâde Tâhir Efendi, yaklaşık dört yıla yakın Köprübaşı Camii’nde imam hatiplik yapmış, daha sonra görev aldığı İstanbul Fatih Medreseleri’nde baş müderrisliğe kadar yükselmiş. Tâhir Efendi, medreselerin tatile ayrıldığı aylarda eski görev yeri olan Bayramiç’e gelip buradaki Köprübaşı Camii’nde halkı irşad etmeye devam etmiş. Babasıyla birlikte 11 yaşına kadar Bayramiç’e gelen Mehmed Âkif, ilk mukabeleyi Kur’an’dan sahifeler ezberleyerek Köprübaşı Camii’nde okumuş ve  bu suretle de hafızlığa burada başlamış.

Âkif, Bayramiç’e olan sevgisini ve orada yaşadıklarını hemşehrim dediği yakın dostu Mehmed Eşref’e anlatarak o günleri sık sık yâd edermiş.

Âkif’in hayatı hep cami merkezli oldu

O Âkif ki, 8 Ekim 1912’de Balkan Harbi başladığında Bayezid, Fatih ve Süleymaniye camilerinin kürsülerine çıkacak, vaazlarıyla bir milleti yeniden uyandıracaktı.

Âkif’in hayatı hep cami merkezli olmuş. Fatih Camii de öyle, Bayezid Camii de öyle, Süleymaniye Camii de öyle, Kastamonu Nasrullah Camii de öyle, Balıkesir Zağnos Paşa Camii de öyle…

Cami; hayatın merkezi. Bütün sınırları ortadan kaldıran yönelişte babayla çocuğun, inançla coşkunun buluştuğu iklimde boy atan Âkif, babasının kendilerini Fatih Camii’ne götürüşünü (Safahat / Fâtih Camii) şiirinde şöyle anlatır:

 “Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: ‘Bu gece, / Sizinle câmie gitsek çocuklar erkence. / Giderseniz gelin amma namazda uslu durun; / Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!” /  Deyip alırdı berâber benimle kardeşimi. / Namaza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi, / Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde, /  Ne âşıkâne koşardım hasırlar üstünde!..”

Âkif’in izinden yürümeye devam edeceğiz inşallah.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.