Mısır Tarlası Devamı Şehitliği’nde bir metfun daha vardır; nâmı Çerkes Hasan. Cuntacı ve hainlere haddini bildirerek, gözünü kırpmadan canını veren kahraman. Tıpkı 15 Temmuz 2016 Darbe Kalkışması’nda hainlere direnerek tek başına destan yazan Ömer Halisdemir gibi bir civan.
Peki kimdir bu Çerkes Hasan?.. 1850 yılında İstanbul’un Silivri ilçesinde doğar. Babası İsmail Bey Kafkasya’dan göç etmiş bir Çerkes beyidir. 1864 yılında çocukluk hayallerini süsleyen Bahriye İdâdîsi’ni derece ile bitirir. Bu çakı gibi teğmene bütün gençler imrenir. Ablası Neşerek Kadınefendi’nin Sultan Abdülaziz’le evlenmesi sonucu padişahın kayınbiraderi olur.
Padişah Sultan Abdülaziz Han, bu mert ve becerikli askeri, kayınbiraderi ve çocuklarının (Şehzâde Şevket Efendi ile Esmâ Sultan) dayısı olduğu için değil, hakkettiği için yükselterek Veliaht Yûsuf İzzeddîn Efendi’nin yaverliğine getirir.
EMPERYALİSTLER İÇERİDEKİ MAŞALARI HAREKETE GEÇİRDİ
Ya Padişah Sultan Abdülaziz Han kimdir?.. 97. İslâm Halifesi ve 32. Osmanlı Padişahı olan Abdülaziz Han da, diğer Osmanlı Sultanları gibi sıkı bir tedristen geçmiştir. Ressamdır, hattattır ve şairdir. Yabancılara tercümana gerek duymadan kendi lisanlarıyla hitap eder.
Avrupa’ya seyahat amacıyla giden ilk ve tek Osmanlı padişahı olan Abdülaziz, Avusturya, Almanya, Fransa ve İngiltere’yi ziyareti esnasında, bu ülkelerin devlet adamları onun zarafetine, kibarlığına, vakarına hayran olurlar. Abdülaziz Han döneminde donanma güçlenir, ordu modern silahlarla teçhiz edilir, yeni mektepler açılır.
Sultan Abdülaziz Han’ın, devleti eski ihtişam ve gücüne ulaştırıcı icraat ve hamleleri, birtakım menfaatçi ve hain grupları tedirgin etmektedir. Bu gelişmelerle birlikte Osmanlı içten içe kaynamaktadır.
Güçlenen Osmanlı’yı “Hasta Adam” ilân etmeye hazırlanan emperyalistler, içeriye yerleştirdikleri Mason maşalarını kullanarak Abdülaziz Han hakkında karalama kampanyaları başlatırlar. Onun bir oturuşta kuzu yediğinden, pehlivanlarla boğuştuğundan dem vurur, istihzada bulunurlar. Nitekim bu vasıfta olan bazı devlet adamları da, boş durmayıp gizli entrikalarla Sultan’a karşı hummalı bir faaliyet yapmaktadırlar. Bunlardan hususiyle çeşitli vesilelerle suçları bariz bir şekilde tespit edilmiş, önce azledilmiş, sonra tekrar kendilerine mevki verilmiş olan dörtlü çete; Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa, Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa ve Hayrullah Efendi, Sultana karşı ihtilâl hazırlığı içine girerler.
Çetenin elebaşı Hüseyin Avni Paşa, 1871’de vazifesinden azledilmiş, rütbeleri sökülerek Isparta’ya gönderilmiş, daha sonra Mahmud Nedim Paşa tarafından seraskerlikten de azledilmişti. Bu haller karşısında hırsı iyice artan ve gözü kararan Hüseyin Avni Paşa, yapmak istediklerini “Kinim dînimdir!..” diye ifade ediyor ve Sultan’ın sadece tahttan indirilmesini değil, öldürülmesini de düşünüyordu. Hüseyin Avni Paşa’nın yandaşı olan Mithat Paşa, siyaset ve din kültüründen mahrum olarak yetişmiş, dolayısıyla birçok yanlış karar ve yolsuzluklarından ötürü sadrazamlıktan azledilmişti. Çok geçmeden bu dörtlü çete grubu, ellerinden alınan menfaatlere tekrar sahip olabilmek hırsıyla talebeleri kışkırtarak büyük bir nümâyiş yapar. Sultan, kan dökülmemesi için yine bunları iş başına getirir.
Zemin kaygandır, kalleşler dost geçinir. Nitekim Serasker (Genel Kurmay Başkanı) Hüseyin Avni Paşa’nın yönettiği cuntacılar işareti alır almaz harekete geçer. 29 Mayıs 1876’da saray kuşatılarak Şehzade Murad Efendi dairesinden çıkarılır ve kendisine çete mensuplarınca biat olunur. 30 Mayıs 1876’da ihtilâl sabahı, Dâru’s-Seâde Ağası Cevher Ağa, Sultan’a durumu haber vermeye cesaret edemez. Haberi Pertevniyal Valide Sultan’a iletir, o da Sultan Abdülaziz Han’a bildirir.
FETVA EMİNİ KARA HALİL DARBECİLERİN EMRİNDE
Padişahtan bir şekilde kurtulmak isteyen devlet ricaliyle, yani Şeyhülislâm Hasan Hayrullah Efendi, Bahriye Nazırı Kayserili Ahmed Paşa, Askerî Şurâ Reisi Redif Paşa, Fetva Emini Filibeli Kara Halil Efendi, Şirvanizâde Ahmet Hulusi Efendi, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Askerî Mektep Kumandanı Süleyman Paşa ile Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi hususunda anlaşır. Velîahd Şehzade Murad Efendi de bunlara katılır.
Mithat Paşa, Fetva Emini Filibeli Kara Halil’i konağına çağırıp düzmece bir fetva yazmasını ister. (Osmanlı siyaset geleneğinde hükümetin icraatlarında fetva alması, yapılan işin meşru olduğuna dair amme efkârını yani kamuoyunu ikna edebilmek için lâzımdır. Bu gibi fetvaların metnini, Fetva Emini denilen yüksek rütbeli ilmiye sınıfı mensubu stilize kaidelere göre yazar, şeyhülislâm ise imzalardı.) Kara Halil, “Bu emr-i hayra (hayırlı işe) çarşaf kadar fetva veririm” diyerek dalkavukluğunu fâş eder. Düzmece hâl fetvasını, Sultan’ın “şuur bozukluğu, siyasî işlerden habersiz oluşu ve din işlerini ihlâli” iddialarına dayandırır. (Oysa Padişah döneminin iç ve dış siyasetini gayet iyi bilen zeki biridir. Bir Avrupa seyahatiyle Osmanlı aleyhindeki kamuoyunu tashihe muvaffak olmuştur. Hilafet siyasetiyle Güney Afrika’dan Çin’e kadar Müslümanlara sahip çıkması ona haklı bir itibar kazandırmış, fakat bu başarısı başta İngiltere olmak üzere emperyalistleri endişelendirmiştir. Üçüncü iddiaya gelince, bir padişahı dinsizlikle suçlamak kamuoyunu ikna edici bir iddiadır. Kendisinden önceki ve sonraki padişahtan daha dindar olduğu herkes tarafından bilindiği halde böyle anılmak fetvanın ciddiyetini göstermeye kâfi bir delildir. Çerkes Hasan, Padişah’ın intikamını almak üzere sadaret konağını bastığında Sultan Abdülaziz’i “dini ihlâl ediyor” diye tahttan indirenlerin içki sofrasında yakalanması pek mânidârdır. Bütün olup bitenlerin özeti de budur zaten.)
Şeyhülislâm Hasan Hayrullah Efendi ise, daha önce 40 gün dolmadan ilk şeyhülislâmlık görevinden alındığı için ikinci defa getirildiği makamı kaybetmek korkusuyla fetvayı imzalar. (1909’da 2. Sultan Hamid’in tahttan indirilmesi de, Osmanlı padişahlarının tahttan indirilmesinde verilen fetvaların çoğu da düzmece sebeplere dayanır.)
BUNCA HAKARETİ HAK EDECEK NE YAPTI?..
Abdülaziz Han gibi bir sultan, kardeşi gibi kolladığı paşalarla, evladı gibi beslediği hainlerin ihanetine uğrar. Bir kaç muhteris devlet adamının menfaati uğruna 30 Mayıs 1876 tarihinde askeri darbe ile tahttan indirilir.
İhtilalciler tarafından şahsi serveti ve aile fertlerinin mücevherlerini kulaklarındaki küpelere kadar yağmalanan Sultan Abdülaziz Han, hâl edilerek sağanak yağmur altında kayıklarla Topkapı Sarayı’na götürülür. Bu sırada cülûs topları atılarak durumdan haberdar edilen Sultan Abdülaziz çaresiz, ailesiyle beraber aşağılayıcı bir şekilde alınarak Topkapı Sarayı’nda amcası Sultan 3. Selim’in şehid edildiği daireye hapsedilir. Üç gün kuru tahta üzerinde aç ve susuz olarak bırakılır. Islak elbiselerinin değiştirilmesine dahi izin verilmez.
Daha düne kadar el pençe divan duran nankörler Neşerek Kadınefendi’ye terbiyesizce davranır. Koca padişah tutulur kalır. Teessürü hissedilen bir sesle, “Bu hakareti hak edecek ne yaptık? Bunlar beni amcam gibi bitirmek istiyorlar...” diye mırıldanır.
BİLEK DAMARLARINI MAKASLA KESİP ŞEHİD ETTİLER
Sultan Abdülaziz Han, 5. Murad’a mektup yazarak Beşiktaş’taki Feriye Sarayı’na naklini talep eder. Arzusu yerine getirilerek oraya nakledilir. Tahttan indirmekle birlikte Sultan Abdülaziz Han’ı öldürmeyi de iyice kafasına koymuş olan Hüseyin Avni Paşa, pehlivan yapılı üç câniyi Feriye Sarayı’nda bahçıvanlıkla vazifelendirir. Bunlar, 4 Haziran 1876 sabah sularında Abdülaziz Han’ın odasına girerler. Abdülaziz Han, bir müddet bu cânilere karşı koymaya çalışsa da muvaffak olamaz. Zorbalar, işledikleri bu hunharca cinayete intihar süsü vermek için Sultan Abdülaziz Han’ın bileklerinin damarlarını makasla keserler. Sonra da gizlice işlerinin başına dönerler.
O sırada Hüseyin Avni Paşa, tertiplediği cinayetin neticesini görmek için saraya gelir. Abdülaziz Han’ın daha ölmemiş olduğunu görünce, saray karakolunun kahve ocağına götürülmesini emreder. Böylece henüz can çekişen Sultan’a doktor müdahalesini geciktirilir. Mazlum Sultan Abdülaziz, 4 Haziran 1876’da cânîler çetesi Hüseyin Avni, Mithat ve Rüştü Paşaların gözleri önünde şehid olur. Hanımı Neşerek Kadınefendi, Abdülaziz Han’ın şehadetini duyduğu an olduğu yere yığılır kalır ve 11 Haziran 1876’da vefat eder.
Halk, “Uyan Sultan Aziz uyan, kan ağlıyor bütün cihan...” ağıtlarıyla mazlum padişah için günlerce mâtem tutar. Evlâd-ı fâtihân yetim kalır, Rumeli toprakları sırtlanlar tarafından paylaşılmaya başlanır.
Cuntacılar, çağırdıkları hekimlere “intihar” raporu düzenlemelerini emrederler. Hekimler, “Bir insan tek bileğini kesebilir, fakat kesik bilekle makas tutup ikincisini kesemez...” derler ve cuntacılara direnirler. Doktorlardan biri hemen Trablusgarb’a sürülür, ikincisinin ise rütbeleri sökülür. Bu gelişmeler üzerine Hüseyin Avni Paşa’nın emrine âmâde doktorlar devreye sokulur ve düzmece raporlar düzenlenir. Düzenlenen bu sahte evraklarla hiçbir soruşturmaya gerek kalmadan 5. Murad 33. Osmanlı padişahı olarak tahta oturtulur. Sultan 5. Murad’ın saltanatında iktidar, Mütercim Mehmed Rüşdi ve Mithat Paşalar tarafından paylaşılır.
***
İ K İ A N E K D O T ...
PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN’IN HEDİYESİ: EMİN BABA TEKKESİ
Topkapı istikametinden Edirnekapı surlarını sağınıza alarak Savaklar Caddesi’nden ilerlediğinizde sol taraftaki Mısır Tarlası Mezarlığı’nın kapısında Emin Baba Tekkesi ve Haziresi karşılar sizi. Bu kadîm beldenin manevî şahsiyetlerinden olan Emin Baba (Kuyubaşı)’ndan bahsedelim biraz.
***
Valide Sultan ve Kuyubaşı Tekkesi isimleri ile de bilinen mekân, Derviş İbrahim Namazgâhı sofasında tesis edilmiş. Şimdiki tekke binasının önünde, iki iri küfeki taşı şâhide (mezar taşı) var. Biri, Hicrî 1165 (Miladî 1761) tarihinde vefat eden Derviş Mehmed, diğeri ise Derviş İbrahim’e ait. Bunların yanında ise, 1175 tarihli namazgâh taşı var.
Binanın sağ tarafındaki Mısır Tarlası ismi verilen alana 1971 yılında çevre yolu yapılırken, mezarlıktan bir şâhide daha nakledilmiş. Buraya ismini veren Emin Baba’nın kabri dergâh binasının sağ tarafında. Yapı bugünkü şekli ile Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından 1867’de tekke olarak yaptırılmış. Uzun yıllar kullanılmayan Emin Baba Tekkesi, 1983 yılında yangın geçirmiş, Mart 1990 tarihinde onarıma alınan binanın restorasyonu İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 1997’de bitirilmiş.
***
Gelelim hikâyesine...
Sultan Abdülaziz 21 Haziran 1867 (18 Safer 1284) ünlü Avrupa gezisine çıktıktan sonra, Pertevniyal Valide Sultan, oğlunun gezisinin uzamasından endişeye düşer. Gördüğü rüyâlarla da oğlu Sultan Abdülaziz’in geri dönmeyeceğine inanır. Bunun üzerine Pertevniyal Valide Sultan, Emin Baba’yı ziyaret ederek rüyâsını anlatır. Emin Baba bu rüyâyı, “Sultan Abdülaziz, Avrupa seyahatinden önümüzdeki Çarşamba değil, öbür Çarşamba dönecek” şeklinde tâbir eder. Pertevniyal Valide Sultan, oğlu Sultan Abdülaziz’in söylenen günde dönmesi üzerine Emin Baba’ya Hassa Hazinesi Nazırı Ferit Paşa’yı göndererek bu güzel müjdesinden dolayı taltif etmek istediğini iletir. Emin Baba, evvela kendi mürşidi olup, o civarda medfun olan Salih Baba’ya mezar taşı konulmasını ve kuyu ile kahvenin bulunduğu yere bir ev yapılmasını talep eder. Bunun üzerine dileği yerine getirilir. Emin Baba Tekkesi yapılır. Tekkenin ana giriş kapısı üzerindeki kitabede şu ifadeler yazar:
Padişah-ı hazret-i Sultan Aziz’in mâderi
Hazret-i Pertevniyâl Sultan u zişan-ı âliyâ
Dergâh-ı pâk rıza u Hakk ma’mûr eyledi
Görmemiş asla felek böyle kerem-kân u sehâ
Rahata oldu mübeddel ehl-i fakrın firkati
Böyle sahib-i merhamet Sultana kılsınlar dua
Oldu bu evrad-ı ezkârın hemi dilde kadîm
Dâima olsun mu’în-i Hâlık ve arz u sema
Subhiya cevherle tarih-i zahidâ bu dergâhı
Ol Emin Baba’ya elmah-ı murtaza gördü reva
(Sene, Hicrî 1284 / Miladî 1867)
***
SULTAN ABDÜLAZİZ’İN ŞEYH ŞÂMİL’E HÜRMETİ
Yıllarca Kafkasya’nın istiklâli için bir an bile fütur getirmeden mücadele vermiş olan büyük dâvâ adamı İmam Şâmil, nihâyetinde Ruslara esir düşmüştü. Esaret altındaki Şeyh Şâmil (64), Çar Aleksandr’dan Hacca gitmek izin istedi. Rus Çarı büyük bir saygı göstererek Şeyh Şâmil’in hacca gitmesine müsaade etti. 1870’de İstanbul’a hareket eden Şeyh Şâmil’in geleceğini haber alan Sultan Abdülaziz Han sarayında hazırlıklar yaparak senelerdir Rus’a kan kusturan Şeyh Şâmil Hazretlerini beklemeye başladı. Şeyh Şâmil ailesi ve kalabalık maiyeti, Sultan Abdülaziz Han tarafından samimi ve güzel bir merasimle karşılandı.
İstanbul'a geldiği gün halk sahile dökülüp, sevgi gösterisinde bulundu. Rus vapuru Dolmabahçe önünde demirlediğinde, Sultan Abdülaziz’in saltanat kayıkları İmam Şamil’i ve aile efradını saraya getirdi. Abdülaziz Han onu sarayın kapısında karşılayıp büyük bir hürmetle, “Babam Sultan Mahmud mezarından çıksa idi, ancak bu kadar sevinç ve heyecan duyabilirdim!..” diyerek Kafkasya’nın kahraman müdâfiine karşı rûhundan taşan hudutsuz muhabbet ve hayranlığını ifade etti.
Sarayda hâl hatır, sohbetleri arasında Sultan Abdülaziz her türlü emrine âmâde olduğunu bildirdi. Şeyh Şâmil, Sultan Abdülaziz’in bu iltifatları karşısında çok duygulandı, derin bir hissiyatla teşekkür ettikten sonra, “Padişahım, hayatımın şu son günlerini aşkıyla yandığım sevgili Peygamberimizin huzuru şeriflerinde geçirmek istiyorum. Bunun teminini zât-ı âlinizden istirham ediyorum” dedi. Sultan Abdülaziz, bu arzuyu yerine getirmek için Rus sefirini saraya çağırttı. Durumu anlatıp Çar’a bildirmesini emretti. Rus Çar’ı 2. Aleksandr, bu isteği geri çevirmeyerek kabul etti. Şeyh Şâmil, Sultan Abdülaziz'in ve İstanbulluların gösterdiği yakın alakaya, misafirperverliğe hayran oldu. Bu kadar ilgiye rağmen bir an önce Hicaz’a gitmek istediğini padişaha bildirdi. Abdülaziz Han da, onun için en güzel vapurunu hazırlatarak Hicaz’a uğurladı.
Kaynakça: Osman Nuri Topbaş, İbret Işıkları, Erkam Yayınları