Hayat, yaşlanarak değil yaşayarak öğrenilir. Yaşamak tecrübedir. Bir darbe daha tecrübe ettik, iliklerimize kadar yaşayarak. Yaz sıcağında önce derinliklerimize kadar donarak, ardından gecenin karanlığında kalbimizin en ücra köşesine kadar yanarak. Dört mevsimi bir anda yaşadık, yedi iklimi bir gecede, iki dünyayı bir anda…
Hayat bir kere daha hayrete düşürdü bizi. Ardından yine hayran bıraktı kendine…
Olmaz denilenin olduğunu, gitti denilenin geldiğini, bitti denilenin var olduğunu bir kez daha öğrendik 15 Temmuz gecesi. Bütün bunlar bizi bir kere biledi. Kalbimizi kınından çıkardı…
Bu olayla birlikte, iki konunun İslami kesim tarafından hala net bir tanım ve tavra kavuşmadığını öğrendik bir kere daha: Din ve Devlet…
Birinci dünya savaşı sonrası mağlup ümmetin çocukları hala din ile ilişkisinin nasıl olması gerektiğini netleştirmiş ve berraklaşırmış durumda değil. Bu konuya ayrı bir yazıda değineceğiz. Ancak dini, ibadete indirgemek yanılgısı yaygın bir algı… Dinin dinamizmi olan ideolojisi kaydoldu… Radikal, selefi, ılımlı yamaları ile İslam indirgemeci, yanıltıcı ve istikamet kaybettirici bir hüviyete büründü bazılarının zihinlerinde. Daha kötüsü İslam amaç olmaktan çok araç haline dönüştürüldü… Cemaat ve mezhep din haline geldi.
Devlet ise Cumhuriyetin kuruluşundan beri ideolojisi nedeniyle hep öteki oldu. İktidarla birlikte bu sefer devletin sahibi gibi davranılmaya başlandı. Sorunların yaşandığı Kürt coğrafyası, Cumhuriyet devrimleriyle başlayan ve ardından son yıllardaki yaşanan olaylar nedeniyle hala devlet ile sorunlu…
Bazı tarikatlar, cemaate ve oradan da menfaate doğru evrilmeye başladı. Artık adı FETÖ olarak netleşen yapı ise kılı kırk yararak kırk yıldan beri bir devrimin peşindeymiş. Acı olan şu ki, aşağıdakiler bilmese de bizzat Müslümanlar için değil, birilerinin piyonu olarak yapmışlar bu işi… Bu durum, aslında batının bilindik planlarından biri…
Batı, suçüstü yakalandı. İnkar da etmiyor. Küfrün tek millet olduğunu bir kez daha gösterdi. Ancak hala hayret içersindeler. Nasıl oldu da olmadı bu darbe. Göklerin kararından habersizler… Fetö ise bütün gizem, gizlilik, şifreli konuşma ve yazışmasına rağmen deşifre oldu. Çünkü maklube ile inkılab kelimeleri aynı kökten gelse de maklube yapmak gibi kolay değil inkılab yapmak. Zira onlar inkılap yapacaklarını zannederken, onları kuranlar ve senaryoyu yazanlar darbe planı yapmıştı. Malumdur inkılap sistem değiştirir, darbe ise yalnız yöneteni değiştirmek için yapılır. Batı, ülkeyi değil yöneteni yönetmeyi sever.
Bütün bunlardan sonra insan yine de sormadan geçemiyor. Acaba Fetö’nün milli yemeğinin maklube olması istikbalde planlanan inkılâbın şifresi miydi? Devletin yapısı da maklube gibi ters mi çevrilecekti. Dahası etini kim yiyecekti?
İşte burada maklubeden inkılap çıkarmaya çalışanların unuttuğu bir şey var. Kalp kelimesi de maklube ve inkılâp ile aynı kökten gelmektedir.
İnkılap için makblûbeden daha çok kalbe ihtiyaç var.
İstikameti ABD değil Kâbe olan bir Kalp.
Çünkü Kabe’ya bağlı kalbin dış desteği değil, iç desteği vardır o da imandır. İman ise yenilmez bir pehlivan, düşürülmez bir kaledir. Allah ile yarışılmaz ki…