İnsanoğlunun üretimlerinin bütünü anlamına gelen medeniyet, insanlığın ortak malı ve mirasıdır. Medeniyetler, doğdukları kültür havzalarının şehirleri üzerinde yükselirler. Şehirlerdeki eserler, insanlar ve her türlü soyut ve somut kültürel değer ait olunan medeniyetin hücreleri gibidir. İşte bu nedenle şehir tarihçiliği, medeniyetlerin dayanaklarını ve kodlarını tespit etmek adına büyük bir önem taşımaktadır.
Geride bıraktığımız kimlik esaslı ayrıştıran yüzyıl, insanların en çok acılarını artırdı. Yok edilen, tüketilen, kaybedildikçe kıymeti anlaşılmaya başlayan örf, adet ve geleneğe dayanan kültür esaslı, kaynaştıran ve barıştıran bir yüzyıla doğru evrilme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. İhtiyaç şeklinde dile getirdiğimiz bu durum, aslında bireyselleşen ve yalnızlaşan insanların içinde büyüttükleri acı ve hasretin ifadesidir.
Bugün bireysel ve toplumsal anlamda yaşanan acıların önemli nedenlerinden biri de bizi biz yapan değerlerden uzaklaşılmış olmasıdır. Bunların başında din, örf, adet, gelenek, aile, hürmet, saygı, sevgi ve farklılıklarla birlikte yaşamak gibi İslam’la yoğrulmuş bir sosyolojik gerçeklik vardır.
Toplumlar birlikte yaşamanın sistemini kendi ihtiyaç ve geleneklerine göre kurarlar. Örneğin Ağalık böyledir. Dini yaşam şekilleri böyledir. Siz ağalık sistemini yalnız bir zulüm gibi görerek kaldırmaya kalktığınızda; usul, adab ve erkân bilmez patron ya da mafya kılıklı güç odaklarından yeni model ağalar çıkarırsınız. Ağalık sistemini arar hale gelebilirsiniz. Yahut dindar kişilerin örneğin Seyda ve şeyhlerin yanlışlarından dolayı din ile aranıza mesafe koyarsanız, değerlerinizi tükettiğinizden değersiz hale gelirsiniz.
Buradaki ifadelerimden kasıt şudur. Ağaların, seydaların ve şeyhlerin hem de hiç affedilmeyecek hataları olmuştur. Lakin bu durum, onların sistemlerini ve inançlarını tam tersiyle değiştirmeyi gerektirmez. Sosyolojik değişimlerde toplumun kabulleri ve tedricilik önemlidir. Örneğin medrese ve dergâhların kapatılması toplumun kabulüne uygun olmadığından aradan yaklaşık yüz yıl geçmesine rağmen açtığı yaralar kapanmış değildir.
Sevgi ve nefret sloganla yapılmaz. İkisinde de samimiyet esastır. Kendi dini ve kültürel değerlerimizin sevilmesi ve sahiplenilmesi de böyledir. Yalnız slogan cahillerin işidir.
Arapça sual, mes’ele, ve mesuliyet aynı kökten gelir. Türkçede de aynısıdır. Soru, sorun ve sorumluluk. Sorunlar arttığında, sorumluluklar da artar.
Bugünün dersi değil, taşınması gereken derdi; uzaklaştığımız değerlerin yeniden inşası için sorumluluklarımızı hatırlamaktır. Biz ne idik ne olduk… Suçlu yalnız öteki değil…
Not: Kendi sorumluluğumuz adına, Şırnak ve ilçelerine ait sosyolojik yapıyı ve kültürel değerleri incelediğimiz ve bir ekiple hazırladığımız “Şırnak Aşiretleri ve Kültürü” kitabı çıkmıştır. Eser, 550 sayfa, büyük boy ve prestij baskıdır.