Geçtiğimiz Cuma günü Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde yaşananlar bir kez daha gösterdi ki, bâtılın Hakka olan kini artarak devam ediyor.
Öyle bir kin ki; içinde bulunduğumuz ve herkesin emniyette olduğu mübarek haram ayında Rabbine iltica etmek için camilere koşan 50 mazlumu hunharca şehid edecek kadar.
Ve saatler sonra İngiltere’nin başkenti Londra’da cami önünde bekleyen Müslümanlara çekiç ve sopalarla saldıracak kadar.
Küresel haydutların kirli planı devrede
İslâm düşmanlarının küresel tetikçisi Brenton Tarrant’ın gerçekleştirdiği saldırıyla, Müslümanlara dünyanın hiçbir yerinde güvende değil korkusu verilmeye çalışılıyor. Yeni Zelanda’dan Londra’ya kadar...
Küresel haydutlar bir taraftan yeni politikalarını korku üzerine inşa ederken, diğer taraftan ise silah ticareti ve kaosla dünyayı şekillendirmeyi amaçlıyor.
Haçlı ruhu sistematik olarak terör gruplarıyla hortlatılıyor.
Yeni Zelanda’da yaşananlar bir kez daha gösterdi ki, küresel haydutlar kirli planlarını devreye sokacak güce sahip olduklarını her fırsatta gösteriyor.
Arakan’da da...
Doğu Türkistan’da da...
Mısır’da da...
Irak’ta da...
Suriye’de de...
Ve Filistin’de de...
Dünyanın her yerinde!..
Siyonistleri çileden çıkaran adam!..
Müslümanlar şehid oluyor!..
Dünya susuyor!..
İslâm dünyasının “ruhsuzlaşan iman”ı sarsılıyor!..
Ve bu tür zulümler karşısında ömrü boyunca asla susmayan biri geliyor akıllara...
1937 yılında Filistin’in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde doğan...
İslâmi Direniş Hareketi’ni (HAMAS) kuran...
İntifadanın sembolü olan...
Zindanlara atılan...
Filistin’in özgürlüğüne ömrünü adayan...
Tekerlekli sandalyeye mahkûm, felçli biri olmasına rağmen iman ve mücadelesiyle işgalci siyonistleri çileden çıkaran...
22 Mart 2004’te Gazze’de sabah namazından çıkarken terörist Siyonistlerin füzelerine hedef olarak Rabbine kavuşan...
Hayatının özü “ibadet, hicret, cihad ve şehadet” olan adam; ŞEHİD ŞEYH AHMED YASİN.
Yasin, şehadetinin 15’inci sene-i devriyesinde bir kez daha duaya duruyor...
Dünya durdukça, mazlumlar varoldukça vicdanlarda iz bırakacak yakarışını, “küfür milleti”nin zulmü altında inim inim inleyen “ümmet”i suskun ve acziyet içerisinde izleyen “nefes alan ölüler” arasından Arş-ı Âlâ’ya gönderiyor:
Hiç mi kimse yok, Allah için kızacak?..
“Allah’ım!.. Ümmetin suskunluğunu Sana şikâyet ediyorum!..
Ben ki, kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!..
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!..
Ben ki saçları ağarmış, ömrümün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!..
Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!..
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!..
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında?..
Bir halk yok mu?.. Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?..
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!..
Bizden beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin!..
Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!..
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış!..
Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı?..
Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; ‘Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü’min kullarına yardım et!’ diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?..
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
‘Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!..’
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!..
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!..
Bize acıyarak ölümümüzü izleyin!..
Dilerseniz bizimle olun, eli-nizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!..
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!..
Temennimiz, Allah’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!..
Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!..
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!..
Allah’ım! Sana şikâyette bulunuyorum… Sana şikâyette bulunuyorum… Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin… Sen bizim Rabbimizsin… Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?..
Allah’ım!.. Sana şikâyette bulunuyorum!..
Allah’ım!.. Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum!
Gücümüz dağıldı…
Birliğimiz bozuldu…
Yollarımız ayrıldı…
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz…”
67 yıllık mücadele ve çile dolu dünya hayatını tamamlayarak sonsuzluk yurduna göçen Şeyh Ahmed Yasin’i vefatının 15’inci sene-i devriyesinde bir kez daha rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Allah (c.c.) mekânını Cennet, makamını âlî eylesin.