Gelelim 3 kıta 7 iklimde 624 yıl hüküm süren koskoca Osmanlı Devleti’nin çökmesiyle birlikte yerine ikâme edilen Türkiye Cumhuriyeti’ndeki su serüvenine...
İstanbul, 1453’te takriben 50 bin, Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyet’e geçişle birlikte 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımına göre 691 bin kişiye ev sahipliği yaparken, göç dalgalarının zirveye ulaştığı dönem olan 31 Aralık 2022 tarihi itibarıyla 15 milyon 907 bin 951 kişiyi barındırırken, TÜİK’in 2023’te Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre bu sayı 15 milyon 655 bin 924 olarak güncellendi.
İstanbul bu yoğun nüfusla birlikte, son yıllarda küresel ısınmanın zirve yapmasıyla ortaya çıkan kuraklıkla su yönetimi açısından büyük strese girdi... Bu stresin, krize dönüşmemesi için tedbir şart...
*
Daha önceki bölümlerde Roma ve Bizans, Osmanlı dönemlerini ele alarak “Su Medeniyeti”ne dair gelişmelere yer vermiştik. Bugün Cumhuriyet’le devam edelim...
İstanbul’a binlerce yıl öncesinden miras kalan “Su Medeniyeti” Bizans’la doğmuş, Osmanlı’yla yoğrulmuş, Cumhuriyet’le birlikte ise yeni bir kimliğe evrilmiş. Bizans ve Osmanlı’dan alınan bu miras, yeni teknoloji, yeni bir bakış açısı ve yeni yatırımlarla 21. yüzyılda yeni kimliğine kavuşmuş.
Cumhuriyet dönemi, Osmanlı’da kurulan yabancı su şirketlerinin satın alınması ile başlar. Bu şirketler İstanbul Su Şirketi (İstanbul Su Şirketi, Dersaadet Su Şirketi ve Terkos Su Şirketi adıyla da bilinmektedir) ve Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi’dir. İstanbul Su Şirketi’nin su satışı yaptığı müşteriler genellikle devlet kurumları olmuş. Bu şirketler, 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbullara hizmet vermiş ve devlet tarafından satın alınmasından sonra İstanbul Sular İdaresi’ne dönüştürülerek yeni bir döneme girilmiş.
İstanbul Sular İdaresi yaklaşık 50 yıl hizmet verdikten sonra İstanbul Belediyesi’nin bünyesinde faaliyet gösterecek İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi ismini almış.
SU YÖNETİMİ ÇAĞIN ŞARTLARINA GÖRE DEĞİŞTİ
İstanbul Sular İdaresi kurulurken tam anlamıyla model bir müessese olması üzerinde durulmuş, bu model olma özelliğini desteklemek için de özerk bir yapıda, müteşebbis bir ruha sahip ve bir tüzel kişiliğinin oluşması sağlanmış.
Çünkü İstanbul Belediyesi’nin işletmesi altında bulunan Vakıf Suları da idareye devredilmiş ve bu geleneksel sulardan azami derecede faydalanılması istenmiş. Diğer yandan ise İstanbul’un Asya tarafındaki sularının durumunun ne olacağı ve burada yaşayan halkın nasıl bir hizmet alacağı konusu gündeme gelmiş, bu da Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi’nin satın alınmasıyla gerçekleştirilmiş. Böylece 1937 yılında İstanbul’un bir bütün hâlinde daha verimli bir şekilde yönetimi sağlanmış.
Sular İdaresi çalışmalarını bir süre bu şekilde devam ettikten sonra idari yapısında değişikliğe gitmiş. 1960 yılına kadar İktisadi Devlet Teşekkülleri’ne bağlı iken bu tarihten sonra Genel Müdürlük sistemine geçilmiş.
Sular İdaresi Cumhuriyet’in ilk yıllarından bu yana sürdürdüğü görevini artırarak devam ettirmiş. Cumhuriyet’in ilk yıllarında henüz Terkos Su Şirketi satın alınmadan önce Cumhuriyet Hükümeti, şirketten filtreleme tesisatını kurmasını talep etmiş ve bu talep yerine getirilmiş. Terkos Su Şirketi’nin son hizmet yılı olan 1932’de şehre verilen su miktarı günlük yaklaşık 29 bin metreküp, yıllık su arzı ise yaklaşık 10 milyon 500 metreküp iken; 1949 yılına gelindiğinde günlük su arzı yaklaşık 71 bin metreküpe, yıllık su arzı ise yaklaşık 26 milyon metreküpe ulaşmış. Su Şirketi zamanında su arzı yapılan çeşmelere yenileri eklenmiş ve 1950’ye kadar çeşme sayısı 278’i bulmuş.
İstanbul Sular İdaresi’nin 1933-1980 yılları arası sunduğu hizmetler ve hizmet bölgeleri oldukça artmış. Yerli kaynakların yetersizliği İstanbul Sular İdaresi’ni (İSİ) yabancı kaynaklara yöneltmiş. Dünya Bankası’ndan kredi temin etmek için Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Sağlık Örgütü ile işbirliğine gidilmiş. Bunun sonucunda 1972 yılında kredi sağlanmış ve İSİ’nin hizmetleri devam etmiş. Kanalizasyon hizmetlerinin daha verimli nasıl sağlanacağı da bu dönemde gündeme gelmiş. 1980’den sonra birçok yerleşim birimi İstanbul Belediyesi’nin sınırları içine dâhil edilmiş ve bu bölgeler belediyeden hizmet almaya başlamış. Söz konusu yerleşim yerlerinin su ihtiyacı da Sular İdaresi tarafından sağlanmış.
1981 YILINDA İSKİ’YLE YENİ BİR DÖNEM BAŞLADI
İstanbul’da nüfus artışı 1950’li yıllardan sonra başlamış, 2000’li yıllarda da devam etmiş. Bu bakımdan daha çok göç yoluyla büyüyen İstanbul’da yeni bir su felsefesinin oluşturulması elzem olur.
Gelişen ve büyüyen İstanbul’da artık daha çağdaş, görev alan ve sorumluluğu daha gelişmiş, vazifesi sadece su satan bir kurum değil; aynı zamanda çevreye duyarlı, çevreyle iç içe, altyapı problemleriyle de ilgili bir müessese ihtiyacı doğar. Bu ihtiyaçları giderecek olan İSKİ 1981 yılında kurulur.
İSKİ’nin kuruluşu, Sular İdaresi’nin kuruluşundan farklılık arz etmektedir. Sular İdaresi, resmî formalitelere tâbi olmayan, tüzel, özerk ve özel bir yapıya sahip, bütçesi İstanbul Belediyesi tarafından onaylanan bir statüye sahip iken; İSKİ, vali ve belediye başkanının seçeceği üyelerin yanı sıra İller Bankası, Devlet Su İşleri ve İstanbul Sanayi Odası tarafından görevlendirilecek birer üye ile birlikte idarenin hizmet götürdüğü belediyelerin seçeceği üyeler tarafından bütçesi ve bilançosunun onaylandığı bir statüye sahip hâle gelir.
İSKİ sadece su isalesi yapan ve suyu her yere ulaştıran değil; aynı zamanda çevreye duyarlı, suyu ilgilendiren birinci ve ikinci derece işlerde de yatırım yapan kuruluş olarak yapılandırılır. 1981 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı olarak kurulan İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin (İSKİ) başlıca görevleri; içme suyu, atık suları arıtmak ve yok olmasını sağlamak, su havzalarını korumak ve dereleri ıslah etmektir. (Halil İbrahim Gül, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, Cumhuriyet Dönemi İstanbul Su Yönetimi, 6. Cilt)
***
İSTANBUL BÜYÜK BİR FELAKETTEN KURTARILDI
Bu noktada İSKİ meselesine bir parantez açmakta fayda var.
Neden mi?!..
1989 yılında İBB’yi yönet(emey)en jakoben “Tek Parti” zihniyeti yüzünden...
CHP zihniyeti 1994 yılında İstanbul’u neden kaybetmişti?..
3Ç; yani Çöp, Çamur ve Çukurlar yüzünden...
3Y; yani Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasaklar yüzünden...
Ve uçkur davasıyla patlayan İSKİ Skandalı yüzünden...
Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) adayı Nurettin Sözen 1989 yılı yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmuştu. Bu dönemde İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürü olan Ergun Göknel, kendisinden 29 yaş küçük olan sekreteri Feray Karvar’la gayrı meşru ilişkiye girmiş, bunun sonucu olarak 22 yıllık eşi Nurdan Erbuğ’un yolsuzluklarla ilgili bilgileri fâş etmesiyle İSKİ Skandalı patlak vermişti.
Bu hengâme ve yolsuzluk sarmalı devam ederken 27 Mart 1994’te yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri için Refah Partisi başkan adaylığı tespit çalışmaları yapılıyordu. İstanbul için Ali Coşkun, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve Recep Tayyip Erdoğan’ın isimleri geçiyordu. Uzun tartışmalardan sonra ibre Recep Tayyip Erdoğan’a döndü ve bütün teşkilatlar “94 Ruhu”yla çalışarak, seferi zafere çevirdi. Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı oldu. Millî Görüşçüler “94 Ruhu”yla iktidara yürürken, SHP uçkur ve İSKİ skandalıyla sandığın dibine gömüldü.
Fakat İstanbul’un su meselesi başta olmak üzere, çöp dağları, hava kirliliği, Haliç’in pis kokusu, atıksu kanalizasyonu ve arıtması gibi daha bir çok problemi vardı. İstanbul’un 60 günlük suyu kalmıştı. Erdoğan görevi milletten teslim alır almaz, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Veysel Eroğlu’nu arayarak, “Veysel Hocam ne zaman İSKİ’ye başlıyorsun?..” diyerek yeni görevini tevdî etti. Eroğlu, 5 Mayıs 1994 Cuma günü vazifeyi devraldığında İstanbul’un, İstanbullunun durumu buydu.
Eroğlu, İstanbul’un 40 yıllık su problemini 1 yılda çözmek için kolları sıvadı. Fakat, Yasama, Yürütme, Yargı’nın yanında kamuoyu adına vazife yapması gereken “Dördüncü Kuvvet Medya”; “yağmur bombası mı atılacak, yağmur duasına mı çıkılacak?...” tezviratlarıyla moral bozmaya çalışıyor, “İstanbul’un 60 günlük suyu kaldı”, “Tayyip’in işi Allah’a kaldı” türünden manşetlerle ortalığı bulandırıyordu.
*
Diğer taraftan ise, İSKİ’nin borçlarından dolayı haciz işlemleri yapılıyor, elektriğinin kesilmesi için teşebbüste bulunuluyordu. İSKİ Skandalı ve kurumun iflası yüzünden müteahhitlere 1,5 yıldır ödeme yapılmamıştı. Alacaklılar Eroğlu’nun makam odasını basacak kadar işi ileri götürmüştü. Fakat gece gündüz demeden yapılan çalışmalar, geliştirilen projeler sayesinde borçlar ödenerek, “batmış, para alınamaz” denilen İSKİ’ye yeniden itibar kazandırıldı. Eroğlu, 1994 öncesi İstanbul’da yaşanan susuzluğun giderilmesinde İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürü olarak suya imza atarak, kadîm İstanbul’u büyük bir felaketten kurtardı.
Bu çalışmalar ve gayretler sayesinde, İSKİ hem itibarına kavuşturuldu, hem de İstanbul’un su ihtiyacını karşılayacak birbirinden güzel projeler faaliyete geçirildi.
Burada prantezi kapatıp, konumuza kaldığımız yerden devam edelim.
***
KADÎM İSTANBUL’UN SU KAYNAKLARI
İstanbul yüzeysel su kaynakları ile beslenmektedir. Yağışlı mevsimlerde gelen sular baraj ve regülatörlerde toplanarak gerekli arıtma işlemlerinden sonra şehre verilmektedir. İstanbul’un nüfusunun artması ve coğrafi olarak hizmet alanının genişlemesi sebebiyle artan su talebini karşılamak için Avrupa Yakası’nda Tekirdağ’a, Anadolu Yakası’nda Düzce’ye kadar uzanan farklı su havzalarından içme suyu temin edilmektedir.
İstanbul’un can damarları olan ve asırlardır faaliyet gösteren su kaynakları;
Anadolu Yakası’nda bulunan ve İstanbul’un en büyük su kaynağı olma özelliğiyle dikkat çeken Ömerli Barajı (Sarayburnu–Salacak arasındaki isale hatlarıyla Avrupa Yakası’na da su sağlıyor) 1972’den,
Şile’deki Darlık Barajı 1989’dan,
Elmalı Deresi üzerinde Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi tarafından Elmalı Deresi üzerinde kurulan Elmalı Barajı-1 1893’ten,
Çavuşbaşı Çayı üzerinde kurulan Elmalı 2 Barajı-2 1950’den,
Yeni yapılan modern binalara basınçlı su vermek gayesiyle Sultan Abdülaziz tarafından Fransız şirketine imtiyaz verilerek kurulan Dersaadet Anonim Su Şirketi (Terkos Şirketi) tarafından inşa edilen Terkos Gölü Barajı 1883’den,
50 kilometre uzunluğundaki Alibey Deresi üzerinde kurulan Alibey Barajı 1972’den,
Büyükçekmece Gölü’nün denizle olan bağlantısı kesilerek oluşturulan Büyükçekmece Barajı 1989’dan,
Küçükçekmece Gölü’ne yaklaşık 6 kilometre uzaklıkta bulunan ve İstanbul’un önemli su kaynakları arasında yer alan Sazlıdere Barajı 1998’den,
Istrancalar Projesi’nin ilk kademesi olarak inşa edilmeye başlanan Düzdere Barajı 1995’ten,
Istrancalar Projesi’nin ikinci kademesi olarak devreye alınan Kuzuludere Barajı 1995’ten,
81 kilometrekarelik havza alanına sahip olan Büyükdere Barajı 1995’ten,
Istranca Dereleri üzerine kurulan barajlardan biri olan Sultanbahçedere Barajı 1997’den,
Istranca Projesi kapsamında devreye sokulan ve suları Fatih Sultan Mehmed İçme Suyu Arıtma Tesisi’nde arıtılan Elmalıdere Barajı 1997’den,
Temeli alüvyon zemine oturtularak inşa edilen ve 313 kilometrekarelik havza alanına sahip olan Kazandere Barajı 1997’den,
Dünyada ilk kez gerçekleştirilen bir teknolojinin ürünü olarak; Kazandere ve Pabuçdere Barajları 2 bin 507 metre uzunluğunda ve 4,5 metre çapında tünelle birbirine bağlanarak Kazandere’nin fazla sularının Pabuçdere’deki rezerve aktarılması sistemi üzerinden hizmet veren Pabuçdere Barajı 2000’den,
Yeşilvadi Regülatörü 1992’den,
Şile Keson Kuyuları 1996’dan
Yeşilçay Regülatörü 2004’ten,
Melen Regülatörü 2007’den beri mega şehir İstanbul’un günlük ortalama 2 milyon 984 bin metreküp içme suyu ihtiyacını karşılıyor.
23 Şubat 2024 tarihi itibarıyla barajlardaki doluluk oranı kayıtlara yüzde 76,37 olarak yansıdı.
İstanbullular İŞ YERİNDE kullandıkları suya 0-40 metreküp arası 1. kademede 54.03, 41 metreküp üstü 2. kademede 62.50 Türk Lirası öderken; KONUTLARDA ise 0-15 metreküp arasında 1. kademede 20.62, 2. kademede 30 metreküpe 29.68, 3. kademede 31 ve üzeri metreküpe kadar kullanılan suya 40.42 Türk Lirası ödüyor.
*
İstanbul’a su sağlayan baraj ve göletler, 868 milyon 683 bin metreküp biriktirme hacmine sahipken, su miktarı OCAK ayı sonu itibarıyla 608,49 milyon metreküp seviyesinde kaydedildi. Günlük su tüketimi ise 2 milyon 887 bin metreküp olarak ölçüldü.
*
YILLARA GÖRE İÇME SUYU BARAJLARINDAKİ DOLULUK ORANLARI
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) istatistiklerine göre, 21 Şubat tarihli baraj doluluk oranları 2016'da yüzde 86,79, 2017'de yüzde 86,81, 2018'de yüzde 79,91, 2019'da yüzde 91,46, 2020'de yüzde 62,18, 2021'de yüzde 50,56, 2022'de yüzde 80,37, 2023'te yüzde 34,92 iken, dünkü oran yüzde 76,37 olarak kayıtlara geçti. İstanbul’a su sağlayan ve azami 868 milyon 683 bin metreküp biriktirme hacmine sahip baraj ve göletlerdeki su miktarı ise 662 milyon 4 bin metreküp olarak ölçüldü.
*
SUSUZLUK RİSKİ HER GEÇEN GÜN ARTIYOR
Günlük ortalama su tüketimi 3 milyon metreküpe yakın gerçekleşen İstanbul’da herhangi bir afette kritik öneme sahip yeraltı suları, betonlaşma, iklim değişikliği ve kaçak kuyular nedeniyle her geçen gün azalıyor. Türkiye’de 25 su havzası bulunurken, bunlardan Marmara Su Havzası günümüzde bilim insanları tarafından su fakiri kabul ediliyor. Yani diğer bir ifadeyle tehlike çanları mega kent İstanbul için çalıyor.
***
Evet, İstanbul’un deprem, trafik, göç, güvenlik vs. başta olmak üzere birçok problemi var. Fakat hayatî öneme sahip bir mesele daha var; SUSUZLUK RİSKİ.
“Her yere yağmurun yağdığı, betonlaşan İstanbul’un üzerine sadece şimşeklerin çaktığı” bir iklimde bu riski bertaraf etmenin yolu yerel yönetimlerle merkezi yönetimin işbirliği yapmasından geçiyor. Söylemleri eyleme, eylemleri projeye dönüştürüp tedbir alarak geleceği ıslah etmek için kaybedecek vakit kalmadı.
Geçen yıl Kasım ayında YÜZDE 16 SEVİYESİNE KADAR DÜŞEN içme suyu barajları, tehdidin ciddiyetini ortaya koymuştu. Kuraklığa hazırlıksız yakalanan bir İstanbul’u düşünmek bile travma sebebi; mesele en az deprem felaketinin oluşturacağı yıkıcı hasar kadar ulusal güvenlik meselesi.
Tasarruf başta olmak üzere çok yönlü tedbir şart!..
NOKTA.