Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, tanım olarak İstanbul Sözleşmesinde geçmektedir.
Sözleşmeye göre Toplumsal Cinsiyet, “Belirli bir toplumun (Dikkat! Yaradılışın değil) kadınlar ve erkekler için uygun gördüğü sosyal olarak inşâ edilen (kurgulanan) roller, davranışlar, etkinlikler ve yaklaşımlar anlamına gelir.” M.3/c
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği de, toplumun cinsler için uygun gördüğü davranışların, değerlerin eşitlik içermesi, ayrımcılık yapılmaması anlamına kullanılmaktadır.
İstanbul Sözleşmesinde kesinlikle aile kavramı kelime olarak bile geçmiyor.
Aksine aile yerine “ev” kullanılmış. Çünkü ailede ana – baba ve çocuklar var. “ev”de ise partnerler olur. Ayrı veya aynı cinslerden oluşmuş “partner”ler.
Yani kadın kadına, erkek erkeğe veya evlilik dışı birlikteliğe işaret etmekte onları meşrulaştırmaktadır.
Dolayısıyla aile kavramını yasada göstermelik olarak kullansalar bil (gerçek sözleşmede aile değil partner yazmaktadır, sadece bizi kandırmak için aile denilmektedir) aile kavramına şiddetle karşılar.
Bunu kadın hareketinin ve eşcinsellerin gösteri ve yürüyüşlerinde görebiliriz.
Bazı milletvekillerimizin veya kadın derneklerimizin toplumsal cinsiyet eşitliğinden anladıkları kadın ve erkek arasındaki eşitliktir. Ama aslında toplumsal cinsiyet eşitliği kadın ve erkek arasında eşitliği sağlamaya yönelik olmayıp, bilakis kadın ve erkek rollerini ortadan kaldırmaya ve toplumu cinsiyetsizleştirip lgbt gibi oluşumları meşrulaştırmaya hatta cinsiyet eşitliği iddiasıyla eğitim kurumlarımıza sızıp çocuklarımızın cinsiyet kimliğinin oluşumunu engelleyip lgbt yapma amaçlanmaktadır.
Bütün bunlar İstanbul Sözleşmesinin bize dayattığıdır.
Bu sözleşme ekseninde Milli Eğitim, Sağlık ve Aile Bakanlıkları yasal ve mevzuatsal düzenlemeler yapmaktadırlar.
Madde 14/1. Taraflar, gerektiğinde, öğrencilerin gelişen kapasitesine uygun olarak, kadın erkek eşitliği, kalıplaşmamış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde şiddet içermeyen çatışma çözümleri, kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişisel bütünlük hakkı gibi konulara ilişkin öğretim materyallerine resmi müfredata ve eğitimin her seviyesine eklenmesi için gerekli adımları atar.. M.14/1
Şimdi mudahale edilmediğinde artık iş işten geçmiş olacaktır.
Not
Toplumsal cinsiyet eşitliği kadın-erkek eşitliği değildir. Kadın ve erkek arasındaki şiddeti yok etme değildir. Bilakis aileyi yok etme, kadın ve erkek rollerini ortadan kaldırıp lgbt'yi meşrulaştırma ve hatta yeni nesilde lgbt'yi özendirip üçüncü cinsiyet haline getirme projesidir.
Ek
Bu çalışma yaklaşık 20 yıllık bir çalışmanın nihai sonucudur. Bu işin ilk ayağı bilimsel alanda yapıldı. Doktorlar, Psikologlar ve Psikiyatriler üzerinde baskı kuruldu. Çeşitli bilimsel kuruluşlar oluşturularak bu iddialar bilimsel bir tez haline getirildi. Sonra bu bilgiler üniversitelerde doğru bilgi olarak verildi. Bu bilgi ile yetişen doktor ve psikologlar toplumda bunun doğal olduğunu yaymaya başladılar. Çünkü okudukları bilim onlara bunu söylüyordu.
Bugün psikologlara lgbt eğilimli çocukları için gidenler korkunç gerçekle karşılaşıyor, Psikologlar çocukları bu durumdan kurtarmak yerine teşvik ediyor ve bunun doğal olduğunu, böyle yaratıldıklarını söyleyerek fıtrata karşı geliyorlar.
Maalesef bizim mahalle de bu konulardaki yaklaşımı bilemediğinden çocuklarını bu zihniyete teslim ediyor.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, uluslar arası bir Sözleşme olarak İstanbul Sözleşmesinde yer alırken, Sözleşme imzacı devletlere bazı yükümlülükler getirmektedir: Türkiye’nin de 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaladığı, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe soktuğu İstanbul Sözleşmesinin ilgili maddelerine baktığımızda:
Taraflar, kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, örf ve âdetleri, gelenekleri ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır. M.12/1
DİPNOT
İstanbul Sözleşmesinde kesinlikle aile kavramı kelime olarak bile geçmiyor.
Aksine aile yerine “ev” kullanılmış. Çünkü ailede ana – baba ve çocuklar var. “ev”de ise partnerler olur. Ayrı veya aynı cinslerden oluşmuş “partner”ler.
Yani kadın kadına, erkek erkeğe veya evlilik dışı birlikteliğe işaret etmekte onları meşrulaştırmaktadır.
Dolayısıyla aile kavramını yasada göstermelik olarak kullansalar bil (gerçek sözleşmede aile değil partner yazmaktadır, sadece bizi kandırmak için aile denilmektedir) aile kavramına şiddetle karşılar.
Bunu kadın hareketinin ve eşcinsellerin gösteri ve yürüyüşlerinde görebiliriz.