24 Temmuz Cuma günü açılan Ayasofya cami-i kebiri 15 yüzyıldır tarihe meydan okurcasına
ayakta kalmış bir âbidedir. Esasında şimdiki Ayasofyaya üçüncü Ayasofya diyebiliriz.
Çünkü tarihte bir çok işgallere maruz kalan İstanbuldaki mekanlarda bu işgallerden nasiplerini almış ve Ayasofyada iki kez yıkılıp üçüncü kez inşa edildikte sonra bugünkü halini almıştır.
Aya Sofya ismini tam olarak Türkçeye çevirecek olursak Azize Sofya (Kutsal Bilgelik)
demektir. Sofu, sofi kelimeleride buradan gelir. Ayasofyanın inşaat emrini ilk olarak Hristiyanlığı
Roma'nın yeni dini olarak ilan eden ve şehre kendi adını veren büyük lakaplı Kostantindir ve oğlu 2.Kostantin zamanında 15 Şubat 360 yılında tamamlanmıştır. Başlangıçta adı ''büyük mabed'' anlamına gelen Magna Ecclesia'ydı. (Latince) Roma döneminde inşaa edildiği için daha çok Roma mimarisinden esinlenmişti.
404 yılında patrik İoannis'in kraliçe Aelia ile çatışmalarından dolayı İstanbulda isyanlar çıkmış ve bu yapı
büyük çapta tahrip olmuştur. Bundan sonra imparator 2.Theodosius zamanında şimdiki Ayasofyanın olduğu bölgede Mimar Rufinos'un çalışmalarıyla
yeni bir bazilika planlı katedral inşaatı 415 yılında başlatıldı. Bu yapıda 532'de çıkan meşhur Nika ayaklanmasında yakılıp yılımıştır.
(1930'lu yıllarda Alman araştırmacılar yer altından ikinci Ayasofyanın kalıntılarını bulmuşlardı)
İkinci Ayasfoyanın'da yıkılmasından hemen bir kaç gün sonra İmparator 1.Justinianus öncekilerden çok farklı, daha görkemli ve sağlam bir
bina yaptırmaya karar verdi ve mimarlık için fizikçi miletli İsidoros, matematikçi trailesli Antheimus'u bu iş için görevlendirdi.
Anlatılan bir efsanaye göre mimar İsidoros hangi taslağı çizerse imparator beğenmez. Bir gün geç vakitlere kadar çalışan İsidoros
uykuya dalar ve uyandığında masasında Ayasofyanın çizilmiş taslağını hazır bulur. İmparator bu taslağı çok beğenir ve hemen inşaate
başlama emri verir. (Bir başka rivayete göre İsidoros bu taslağı rüyasında görmüştür) Yapı için Anadolu'nun çeşitli yerlerinden taşlar
getirtilmişti. İnşaat sonunda bina günümüzdeki halini almıştır. 27 Aralık 532 yılında imparator 1.Justinianus ve patrik Eutychius büyük bir törenle
açılışı yapmışlardır. Ayasfoya yapılana kadar bilinen en büyük mabed Kudüsteki Süleyman tapınağıydı. Ayasfoya ondan daha büyük inşaa edilince Justinianus kapıdan
girdiğinde '' Seni yendim ey Süleyman'' diye bağırmıştır. Justinianus'tan sonra gelen imparatorlarda mermer, mozaik gibi eklemeler yapmıştır.
Kubbe pencerelerinden sızan güneş ışıkları mozaiklerin daha derin ve gerçekçi görünebilmesi için özel ayarlanmıştır. Fakat 553 yılındaki Gölcük ve 557
yılındaki İstanbul depremlerinde özellikle kubbe bölgesinde kaymalar ve çatlaklar oluştu. Dördüncü haçlı seferinde (1204) Venedikliler komutasındaki haçlılar
İstanbulu ve özellikle Ayasofyayı yağmaladılar. Ayasofyadan hz.İsanın mezar taşı olduğuna inanılan bir parçayı, kefeni, hz.Meryemin sütü olduğuna inanılan bir
kap süt ve hristiyan azizlerinin kemikleri gibi bir çok dini obje ve kapılardaki altın çivilere kadar bir çok değerli eşyada çalındı ve Ayasofya Roma katolik
kilisesine bağlı bir katedral haline getirildi. Ta ki 1261 yılında Ayasfoya tekrar Bizans'ın kontrolüne geçtiğinde artık harap, virane bir haldeydi.
1317 yılında imparator 2.Andronikos binaya dört adet istinat duvarı ekletip restorasyonu böylece başlattı. İslam döneminde ise 1453 yılında İstanbulun fethiyle
hem İstanbul için hemde Ayasofya için yeni bir çağ açılmıtır. Fetihten kısa bir süre sonra Ayasofya camiye dönüştürüldü. Çünkü bir yer fethedildiğinde
orada bir sembol bulundurmak kuraldı ve bunun içinde Ayasofya sembol olarak seçilmişti. Ayasfoyanın ilk minaresi Fatih döneminde tuğladan yapıldı. İkinci minaresi
2.Bayezid zamanında eklendi. Günümüzde mihrabın yanında duran dev kandiller ise Kanuni sultan Süleyman zamanında Macaristandaki bir kiliseden getirtilmişti.
Artık yorgun ve yaşlı olan Ayasofya çökme belirtileri gösterince 2.Selim zamanında baş mimar Sinan tarafından dış istinat duvarları eklenip mükemmel
bir sağlamlık kazandırıldı. Mimar Sinan kubbe kısımlarına da payendeler ekleyerek kubbeyede sağlamlık kazandırdı. 2.Selim, 3.Murad ve 3.Mehmed'in türbeleri
Ayasofya nazirelerinde bulunmaktadır. 1.Mahmud 1739 yılında Ayasofyayı restore ettirip, bir kütüphane, bahçe, medrese ve imarethane ve şadırvan yaptırdı ve böylece
Ayasofyayı bir külliyeye dönüştürdü. Ama Ayasofyanın Osmanlı dönemindeki en büyük restorasyonu sultan Abdülmecidin emriyle İsveçli kardeşler Gaspare Fossati ve Giuseppe Fossati
yaptırdıklarıdır. Fossati kardeşler kubbesini, tonoz ve sütunları sağlamştırdı, binanın iç de dış dekorasyonunu yenilediler.
Ve bugün Ayasofyaya girişte ilk göze çarpan büyük levha hat yazıları hattat Kazasker Mustafa İzzed Efendi (ö.1877) hazırlayıp sütunlara
asıldı. Bu restorasyon bittikten sonra 13 Temmuz 1849'da gerçekleştirilen büyük bir törenler yeniden halka açıldı. Ve müze olacağı 1930'lu yıllara kadar
ulvî bir mekan olarak içinde ibadetler edildi.
Üç Ayasofya ve Kısa Tarihi
Paylaş
Ahmet 4 Yıl Önce
Elinize sağĺık çok güzel olmuş
Mustafa kara 4 Yıl Önce
MaşAllah seydam çok güzel yazmışsınız
İrfan düz 4 Yıl Önce
Tebrik ederim
Mumin 4 Yıl Önce
Çok bilgilendirici faydalı bir yazı . Bilginize ve Emeğinize sağlık
Bekir taşkın 4 Yıl Önce
Tarihin gizli güzellikleri ayafosya
Hassa dergah 4 Yıl Önce
MaşAllah
Hasan 4 Yıl Önce
Tasavvuf dolu bir muhabbet
Medrese 4 Yıl Önce
Seydam elinize dilinize sağlık
Dr. Emin ipek 4 Yıl Önce
İslam alemi için bu günün anlam ve önemi oldukça büyük Tam 86 yıl sonra kapılarını ibate açacak olan ayasofya tüm müslüman alemine hayırlı uğurlu olsun başarılı bir makale
Kadir ay 4 Yıl Önce
Makale ve güzel sohbetlerinizin devamını bekliyoruz inş seydam
Akif can 4 Yıl Önce
Tebrik ederim . Çok güzel bir yazı olmuş