Haberin Kapısı
2024-04-13 19:02:00

Yarım Bayram Erken Kalkın Çocuklar

İbrahim Halil Er

13 Nisan 2024, 19:02

Her ne kadar bizim çocukluk dönemimizde bu şarkı daha söylenmemiş olsa da biz bayram günü erken kalkardık. Hatta gece gözümüze uyku girmez, bir an bayram sabah olmasını beklerdik.

Çünkü bayramlıklarımız bir kaç gün önceden satın alınırdı ve bizim bunları giymemizin tek şartı bayramdı.

Bayram günü her çocuk yeni kıyafetlerini giyer ve sokağa çıkardı. Hatta birbirlerine gösterir ve hava atarlardı. Bu nedenle elbiselere bir an önce kavuşmak için gecenin bir an önce bitmesini beklerdik.

Ben de o bayram yeni kıyafetlerimi giymemin heyecanıyla uyuyamamıştım. Ara ara kalkar perdeyi aralar ve güneşin doğup doğmadığını kontrol ederdim. Yine perdeyi aralamak için sandalyenin üstüne çıktığım bir sırada dengemi kaybedip sandalyeden düştüm. İşin kötü tarafı sandalyenin dibinde demir bir bilye vardı ve benim kafam bilyeye çarptığı gibi dünya başıma yıkıldı. Bayılmıştım. Başımdan kanlar boşalıyordu. Başımın tam tepesi değmişti ve tehlikeliydi. Alelacele doktora götürdüler.

Tabi ki o dönemde doktor bulmak ve hele bayram sabahı hastahane ye gitmek kolay değildi. Üstelik köyde oturuyorduk ve ha deyince araba da bulunmuyordu. Nihayet ailemin tanıklarının aracıyla Nizip'de hastahaneye gittik. İlaç, pansuman ve sargılarla eve geldik.

Tabi ki biz kendi bayramımızı ve herkesin bayramını da zehir etmiştik. Başımın ağrısı tüm bayram sürdüğü gibi yeni kıyafetlerimi giyip arkadaşlarla oynamayı da unuttuk.

Başımın tepesindeki o kırık her ne kadar iyileşse de tepemde derin bir izi kaldı.

Belki de en büyük izi her bayram günü sızlayan başım oldu. Bayramın bana bir anısı da buydu.

Çocukluk günlerimizde bayramlara ne de büyük anlamlar yüklemiştim. İşte şimdi geldi ve geçti. Herhangi bir günden farksız bir şekilde geçti. Hatta etrafımda çocukların bayram coşkusunu bile duymaz oldum.

Her bayram, bizim evimiz ziyaretgah gibi olurdu. Yurdun her tarafında babama ziyaretçiler gelir, talebeler elini öper, köylüler sıraya girer, yemekler dev kazanlarda yapılır, kurbanlar kesilir, sofralar kurulurdu. Biz gelene hizmet eder, bayramlarını kutlardık ve tabi ki harçlıklarımızı alıp doğru bakkala şeker almaya giderdik.

Babamın oturduğu salon o kadar kalabalık olurdu ki insanlar oturacak yer bulamaz sıkışık otururlardı. Ama kimse şikayet etmez, herkes mutlu ve mesut bir şekilde konuşmaları can kulağı ile dinler, bir kelime bile kaçırmak istemezdi. İçerisi kalabalık olmasına rağmen sadece babamın nefesi duyulurdu.

Bayram ziyaretleri, hem büyüklerin ve alimlerin ziyareti ile noktalanır ve hem de gidilen yerlerden bir şeyler öğrenmenin hazzı duyulurdu. Bu arada birbirini uzun süredir görmeyenler de camiye giderken yolda hasbihal edilirdi.

Biz, mutfaktan içeriye yemek, su, şerbet, şeker yani bize ne verilirse taşır, iki taraf arasında irtibatı sağlardık.

Sohbetin konusu genellikle doğaçlama gelişirdi. Ya birisinin bir sorusu ile tetiklenirdi ya da o gün gündemde olan bir konu ekseninde konuşulurdu. Babamın odasında spor ile ilgili konuşulan tek bir konu olmuştur o da Muhammed Ali Clay'ın boks maçlarıdır. Bu maçlar sohbet odasında Zaloğlu Rüstem'in ejderhalarla mücadelesi gibi heyecanlı, Hz. Ali'nin Zülfukar'ı kafire savuruşu gibi pür dikkat dinlenirdi...

Sohbet, genelde çay ile demlenir, yemek ile rahatlanılır ve ezan ile feyizlenirdi. Sohbeti bölen bundan başka bir şey olmazdı. Yeni gelenler sohbet koyulaşmışsa bölmemek için sessizce arkada oturur, ancak sohbet bitince ya da namaz için kalkılınca el öpülürdü...

Bayramların coşkuyla kutlandığ başka bir zamanımız olmadı. Büyükler gitti onlarla birlikte bayramlarda ve hayatın tadı tuzu da gitti.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.