ÇAĞIMIZ İNSANIN KURTULUŞU VE KURTULUŞ YOLLARI
A) İtikâdî kurtuluş
B) Ahlâkî kurtuluş
C) İktisâdî kurtuluş
D) Siyâsî kurtuluş
E) Rûhî kurtuluş
F) Sosyal kurtuluş
İnsanın hem maddesi hem manası ile birlikte ele alınması gerekir. Çünkü insan hem maddesi hem manası hem cismi hem ruhu olan ve değer verilen kıymetli bir varlıktır.
İnsanı en iyi bilen ve en iyi tanıtan, elbette onu yaratandır.
İnsanın dünya ve âhiret mutluluğu için en doğru ve en isabetli reçeteyi ortaya koyan Allah Teâlâ’dır.
Allah Teâlâ, insan için Kur'ân-ı Kerîm’de ve öğretip eğittiği ve her sahada üstün kıldığı Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sözlerinde ve fiillerinde hem insanı tanıtmış hem de insan için dünya ve âhiret mutluluğu için kurtuluş yollarını göstermiştir.
Önce itikadî, ahlâkî ve rûhî olarak sonra iktisâdî, siyâsî ve sosyal olarak kurtuluşla ilgili; “Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm’de ne buyurmuş”, “Hz. Peygamber (s.a.s.) hadîs-i şerîflerde ne buyurmuş” bakmak gerekir.
A) İTİKÂDÎ KURTULUŞ
İnsanın bedeni su, hava ve gıdalarla ayakta kaldığı gibi, insanın kalbi; iman, zikir, fikir, sâlih ameller ve sâlihlerle birlikteliklerle huzur bulur. İşte hadîs-i şerîf:
“Lâ ilâhe illallâh deyiniz ki kurtulasınız”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 492, IV, 63, 341.)
Yani “Allah’tan başka, hükümlerle ilgili emreden-nehyeden, helal eden-haram eden, hüküm koyan Allah’ta başka ma’bûd yoktur” deyin. “Allah’tan başka ibadet edilecek hakîkî ma’bûd yok” deyin ve bütün kalbî hayatınızı da bedenî hayatınızı ve beşerî münasebetleri de bu imana göre düzenleyin ki hem bu dünyada hem de esas ve ebedî hayat olan âhirette de kurtulasınız demektir.
Başka bir hadîs-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Müslüman (olup teslim) olan, yeterli rızık verilen ve Allah’ın verdiğine kanaat eden kurtulmuştur”
(Müslim, Zekât, 125; Tirmizî, Zühd, 35.)
Müslüman, Allah’a iman ederek, imanın gereğine göre amel ederek teslim olan; Allah’ı rab, İslâm’ı din ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’i rasûl ve nebi olarak razı olan kimse demektir.
Başka bir hadîs-i şerîfte de: “İslam ol, kurtul” buyurmuştur.
(Buhârî, Bed’u’l-Vahy, 2, Cihâd, 102, Cizye, 6, İkrâh, 2, İ’tisâm18; Müslim, Cihâd, 74.)
İslam, kalbin rızkı; yeterli rızık, bedenin rızkı; kanaat ise gönlün rızkıdır. İşte bu üç rızka sahip olan dünya ve âhiret mutlu olur ve kurtulur.
İtikâdî kurtuluş, imanladır. Ancak imanın iman olabilmesi için, önce tövbe etmesi yani küfür ve şirkten dönmesi gerekir.
Gerçek kurtuluş, tövbeden sonra iman, imanın gereği olan sâlih amel iledir. İşte bunu ortaya koyan delil de şu âyet-i kerîmedir:
“Kim tövbe edip imana gelir ve sâlih amel işlerse, onun kurtuluşa erenlerden olması umulur.”
(Kasas sûresi 28/67)
Tövbe edip iman eden ve sâlih amel işleyenler, Allah’ın razı olduğu ve Allah’tan da razı olan kimselerdir. İşte bunlar da Allah taraftarı olan, dünya ve âhiret kurtulan, muratlarına erenlerdir. İşte bu durumu bildiren âyet-i kerîme de şudur:
“Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bunlar Allah’ın Hizbi (taraftar ve askeri)dir. Dikkat edin muhakkak ki Allah’ın Hizbi, kurtulanlardır.”
(Mücâdele sûresi 58/22)
Allah’ın Hizbi olanlar, sâlihler topluluğudurlar. Sâlihlerin bulunduğu ortam da mutluluk ortamıdır ki kim onlarla bulunursa onlar da mutlu ve huzurlu olurlar. Çünkü güzel ahlak ve iyilik, iyilerden bulaşır.
AHLÂKÎ KURTULUŞ
Ahlâk deyince ilk akla gelen güzel ahlaktır.
Güzel ahlak, güzel ahlaklı olmaya gayretle elde edilir.
Güzel ahlakın engeli, nefistir. Nefis, terbiye olmadan güzel ahlak sahibi olunmaz. Öyle ise nefsi terbiye etmek gerekir.
Nefsi terbiye etmek, hayvanlarla müşterek yönümüz olan kuvve-i şeheviyye (şehvet kuvveti) ve kuvve-i gazabiyyeyi (gazap kuvvetini) tadil edip meleklerle müşterek yönümüz olan kuvve-i akliyeyi, kuvve-i şeheviye ve kuvve-i gazabiyyeye galip kılmakladır.
Demek ki nefsi, terbiye ve tedib etmek; çirkin ahlaktan temizlemek ve güzel ahlakla bezemek gerekir ki kurtuluş gerçekleşsin. Bu konuda Rabbimiz şöyle bildirmiştir:
“Muhakkak temizlenmeye çalışan kurtulur.”
(A’lâ sûresi 87/14)
Âyet-i kerîme, her türlü kınanmışlıktan kurtulmaya çalışan, gayret eden kimsenin er veya geç sonunda kurtulacağını müjdeliyor. Çünkü çalışan mahrum olmaz. Şu da bir gerçektir ki vüsûl, usûl iledir. Zira her çalışan vâsıl olmamıştır, ama vâsıl olanlar da çalışanlardır.
“Vaaz ve öğüdü dinleyip temizlenen, feyiz alan, kalbini şirkten ve kötü ahlâktan, bedenini maddî pisliklerden, gusül ve abdest ile arınan, kalbini de manevî pisliklerden temizleyip iman ve ihlâsla bezeyen ve zekâtını verip Allah’ın huzuruna temizce çıkmak için çalışan kendini fenalıklardan kurtarıp murada erer.”
(Elmalılı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, IX, 159.)
Diğer bir âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“O nefsi temizleyen kimse gerçek kurtuluşu buldu. Onu korumayıp günahlarla alçaltarak gömen (yahut Allah’ın öyle alçaltıp gömdüğü günahkâr ve alçak nefis) gerçekten zarar edip hüsrana uğradı.”
(Şems sûresi 91/9-10)
Allah Teâlâ, bu âyet-i kerîmeden önce, yedi şeye yeminde bulunmuştur. Yani bu yedi şeye yemin olsun ki nefsi tezkiye eden/manevî kirlerden temizleyen kurtulur; kalbi, yerilen kirlerden temizlemeyen, dünya ve âhiret huzursuzluktan kurtulamaz, muradına eremez, vâsıl-ı ilallâh olamaz, demektir.
Başka bir âyette de Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kim (küfürden ve şirkten, günah ve kötü ahlâk kirlerinden) temizlenirse kendisi için temizlenmiş olur. Dönüş Allah’a aittir.”
(Fâtır sûresi 35/18)
Elbette temizlenmenin yeri kalptir. Kalp temizlenince kalıp da kalıbın amelleri de düzelir.
Kalp; kibir, riya, ucub, öfke, cimrilik, hased gibi kirlerden temizlenince insan düzelir.
Bunu bildiren hadîs-i şerîf de şudur:
“Dikkat ediniz! Vücutta bir et parçası vardır ki o bozulursa bütün vücut bozulur, eğer düzelirse bütün vücut düzelir. Dikkat edin o et parçası kalptir.”
(Müslim, Müsâkât, 107; Buhârî, Îmân, 39; İbn Mâce, Fiten, 14; Dârimî, Büyû’, 1.)
Bir toplumdaki bir kişi, nefsinin kibrinden kurtulmadıkça kendisini başkasından üstün görür, zamanla küçük gördüğü kişi ve topluluklara karşı suç işlemeyi normal görmeye başlar.
Öfkesini yenemeyen kişi, daima insanlara karşı suç işlemeye adaydır. Cimri kişinin cimriliği, zengin olmaya götürecek her türlü gayr-i meşru yollara sevk eder.
Cimriliğini yenen kişi, çevresine yardımcı olur; kendisi muhtaçken bile başkasını kendisine tercih eder. İşte böyle davranan kişilerden oluşan toplum saadet/huzur toplumu olur. Bundan dolayıdır ki birbirlerine böyle davranan toplumu oluşturan asra da Saadet Asrı denmiştir. İşte böyle davranan Ensar’ı, Allah Teâlâ övmüş ve şöyle buyurmuştur:
“Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler (Ensar), kendilerine göç edip gelen (Muhâcir)leri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
(Haşr sûresi 59/9)
Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur:
“Zulümden sakının. Çünkü zulüm, Kıyamet gününde zâlime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakının. Çünkü cimrilik sizden öncekileri helâk etmiş, onları birbirinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helal saymaya sevketmiştir.”
(Müslim, Birr, 56.)
Cimriliğini doğru bilgi, isabetli infakla, infak ehli olanlarla beraber olarak terbiye etmeyen topluluklar, birbirlerinin kurdu olurlar, birbirlerine zarar verirler, yalan söylerler, sahte iş yaparlar. Neticede toplum birbirine güvenmez olur, dünya yaşanmaz olur.
İşte bu kurtuluş, nefislerin kötü huylardan arındırılması ve güzel huylarla bezenmesi ile gerçekleşir.
Cimriliğin çaresi cömertliktir.
Cömert insan, mutluluğu almada arayan cimrinin tam aksine mutluluğu vermede arayan kişidir.
Cömert insan, cennete gitmeden cennetin tadını alan kişidir.
Cömertlikle hem fakirlik hem birbirine düşmanlıklar ortadan kalkar, zengin-fakir arası uçurum ortadan kalkar, huzur köprüsü kurulur, hırsızlıklar azalır belki zamanla da hırsızlıklar yok olur.
İbrahim Cücük 11 Cemâziye’l-Evvel 1446/13 Kasım Çarşamba 2024
C) İKTİSÂDÎ KURTULUŞ
İktisâdî kurtuluş olmadan siyasî kurtuluş gerçekleşmez. İktisâdî kurtuluş, fertleri ve toplumları fakirleştiren faiz, israf ve gelir dağılımındaki adaletsizlikten kurtulmakla; veren el alan elden yani ihracat yapan ithalat yapandan üstündür anlayışını yaygın hale getirecek genel bir eğitim seferberliğini gerçekleştirmekle; vergiyi kârdan değil maldan alan zekâtı mecbur etmek ve infak duygusunu teşvik etmekle; gelir dağılımını bütün bölgelere yaygın hale getirmek ve iktisadî suçların cezasız kalmamasını sağlamakla olur.
Önce fakirlik sebeplerini ortadan kaldırmak sonra zenginlik sebebini var etmek gerekir. İslam sisteminde faiz haram, alışveriş helaldir; israf yasak, iktisat esastır; veren zenginlik, alan fakirlikten üstündür; adalet farz, zulüm haramdır; suçluya göz yummak haram, suçluya ceza vermek adalettir.
Bugün batı medeniyeti zirveye ulaşınca, faizin yüzdesi sıfır olacaktır. İslam ise asırlar önce medeniyetin temeli olan Medine döneminde, medeniyetin zirvesini faizi sıfırlayarak atmıştır.
Faizi ve enflasyonu ortadan kaldırmak, ezme ve ezilmeyi kaldırmaktır. Orta direği oluşturan ve maldan alınan vergi olan zekât sistemi, faizin yerine helal alışverişi getirmiştir.
İslam, haksız yere birilerinin malını yememek, ihtikâr ve karaborsacılık yapmamak, müşteri kızıştırmamak, pazarlık üzerine pazarlık yapmamak, çaresiz kalan kişinin malını düşük bir fiyatla almamak, üretici ile tüketici arasına girerek artı değer katmadan durumu fırsat bilerek kazanç sağlamamak gibi mübadele esasları getirmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm alışverişin helal, faizin haram olduğunu; faiz alan ve verene Allah ve Rasûlünün harp açmış olduğunu; alışverişin Allah ve Rasûlünün helal ve haram ettiği dairede rıza yoluyla yapılabileceğini; meşru olan malların üretimin yapılabileceğini, insana zararlı olanların üretilemeyeceğini; israfın haram, infakın orta yolu izlemek şartıyla teşvik edildiğini esaslara bağlamıştır.
Alışverişin helal, riba/faizin haram olduğunu bildiren delil şudur:
“Hâlbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır.”
(Bakara sûresi 2/ 275)
Ribanın yani artışın, esasında faizde değil sadakalarda yani orta direği oluşturan zekât sisteminin uygulamasında olduğunu bildiren ve iktisâdî hastalıklara şifa olan âyet-i kerîme:
“Allah faizi mahveder, sadakaları artırır.”
(Bakara sûresi 2/276)
Hamdi Yazır, bu ayetin tefsirinde şöyle der:
“On lira, on lira ile hem ölçülmek hem de onbir lira yerine konulmak gibi hak ve hakikatin zıddına bir çelişki vardır. Bunun için ribâ, gerçekte hakka değer vermek ve hayat hakkı tanımak istemeyen ve nihayet kendi çıkar ve isteklerini hakkın gerçek ölçüsü ve temeli saymak isteyen kısır görüşlü kimselerin şiarıdır. Bunun için ribâya taraftar olanlar, daima hukukî mevzuatı, Hakk'ın ölçüsüyle ölçmeyip beşeriyetin kanunlarını, hakkın ve gerçeğin yegâne ölçüsü sanan ve her şeyi kendi kişisel çıkarları açısından görenler arasında bulunur. Cenab-ı Allah da ribânın, insanların koyduğu kurallarla değil, ilâhî hükümlere dayalı olarak haram olduğunu ve bundan dolayı bunu helal sayanların saradan kurtulamayarak en sonunda cehennemi boylayacaklarını ve yalnızca tövbe edip bundan vazgeçenlerin kurtulma ümitleri olduğunu beyan buyurmuştur. Artık bu kadar büyük bir zarar olan ribâyı bir kâr, bir kazanç sanıp da arkasından koşmamalıdır. Sonra ribâcıların zannettiği gibi, ribâ malı arttırır da sadakalar eksiltir değildir. Tam tersine, Allah, malı arttırır sanılan ribâyı derece derece eksilte eksilte nihayet mahveder. Ribâ içinde ayın on dördü gibi parlak görünen servetleri, hilal gibi küçülte küçülte nihayet gözle görünmez hale getirir de buna karşılık; malı eksiltir sanılan sadakaları "irba" eder, yani gitgide büyütür ve çoğaltır, nemalandırır. Ribâ, mal üretecek hayatları kurt gibi yiye yiye bitirir, nihayet sermayelerin de batmasına sebep olur. Hâlbuki sadakalar ecir, hayat ve bereket olur.”
(Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, II, 251-252. Azim Dağıtım, İstanbul.)
Faiz alıp vermeye karşı Allah ve Rasûlünün harp açmış olduğunu bildiren delil şudur:
“Ey iman edenler! Eğer mü’minler iseniz Allah’tan korkun, faizden arta kalanı da bırakın. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Rasûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tövbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.”
(Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, II, 251-252. Azim Dağıtım, İstanbul.)
“Ey iman edenler! Ribâyı/faizi kat kat fazlalığı ile yemeyin. (Özellikle bu konuda) Allah’tan korkun ki kurtulasınız.”
(Âl-i Imrân sûresi 3/130)
Alışverişin Allah ve Rasûlünün helal ve haram ettiği dairede rıza yoluyla yapılabileceğini bildiren delil:
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.”
(Nisâ sûresi 4/29)
Bâtıl; hırsızlık, hainlik, gasbetmek, kumar, faiz, geçersiz (haksız) değiştirmeler ve sefihlik, israf ve bütün meşru olmayan sebepler ve maksatların hepsini, yani hem kazanma sebebini ve hem harcama şeklini kapsar.
(Yazır, Hamdi, a.g.e., II, 551.)
İsraf, şeytan ahlakıdır ve israfta asla hayır yoktur. İsrafın yerine infak vardır hem de en yakın akrabadan başlayarak. Çünkü israf huzursuzluk, infak ise huzur getirir.
Bunu bildiren ayet de şudur:
“Akrabaya hakkını ver; yoksula da, yolda kalmışa da. Ama saçıp savurma! Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.”
(İsrâ sûresi 17/26-27)
SİYÂSÎ KURTULUŞ
Siyâsî kurtuluş, hakkı ve hakikati, adaleti, marufu yani iyi olanı hâkim kılmak; haksızlığı, bâtılı, zulmü ve münkeri yani kötü olanı mahkûm kılmaya çalışmakla gerçekleşir.
İslam’da bunun adı cihaddır. Cihad, gayret etmektir. Yanlışı mahkûm, doğruyu hâkim kılma gayretidir.
Kalbin cihadı, küfrü ve şirki reddedip İslam’ı tasdik etmektir.
Dilin cihadı, batılın iptaline, hakkın isbatına ve tesbitine gayret etmektir.
Bedenin cihadı, hakkın, anlaşılması ve yaşanılmasının önündeki engeli ortadan kaldırma gayretidir.
Bu ümmete verilen görev işte budur. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Ma’rûfu/iyiliği emreder, münkeri/kötülüğü meneder ve Allah’a inanırsınız.”
(Âl-i Imrân sûresi 3/110)
Ma’rûfun aslı iman, münkerin aslı şirktir. Bu ümmet bu âyete göre imanı hâkim, şirki mahkûm kılmakla görevlidir. Çünkü başka bir âyette şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na (manen yaklaşmaya) vesile arayın ve yolunda cihad ediniz ki kurtulasınız.”
(Mâide sûresi 5/35)
Kur'ân-ı Kerîm, dilin cihadına büyük cihad demiştir. İnsanların hidayetine sebep olmak, elbette ölümüne sebep olmaktan daha önemlidir. Çünkü İslam, şirk ve küfürle ölü kalplerin iman ve islamla dirilmesi için gönderilmiş ilâhî mesajlardır.
İşte bu manada Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kâfirlere itaat etme ve onlara karşı onunla (Kur’ân’la) büyük cihadla cihad et!”
(Furkân sûresi 25/52)
Müslümanlar bir yere hâkim olunca şu dört şeye dikkat etmekle emredilmişlerdir:
“O kimselere Biz yeryüzünde bir iktidar imkânı verirsek, onlar namazlarını dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, ma’rûfu emrederler, münkeri menederler. İşlerin sonucu Allah’ındır.”
(Hacc sûresi 22/41)
Siyaset, idare etmek ve yönetmek demektir. İdare edilen toplumda adalet varsa, zulüm engelleniyorsa, her hak sahibi hakkını alıyorsa, devlet garson devlet yani hizmet eden devletse, millet de Allah’ı ve Rasûlünü öğretimle tanıyor ve eğitimle itaat ediyorsa, siyasi kurtuluş gerçekleşmiş demektir.
İşte bunu şu iki âyette görmekteyiz:
“Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Her kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.”
(Nûr sûresi 24/51-52)
E) RÛHÎ KURTULUŞ
Ruhun kurtuluşu, her şeyi izah edebilecek ilim ve irfana sahip olunması, kalbin itminanı ve huzur bulması ile gerçekleşir.
Her şeyi izah edecek ilim, ancak her şeyi Yaratan Allah’ın vahyi olan Kur'ân-ı Kerîm, Kur'ân-ı Kerîm’in hem sözlü hem fiili beyanı olan hadîs-i şerîfler ışığında mümkün olur.
Kalbin itminanı ilim ve irfan, iman, amel, zikir ve fikir yani tefekkürle gerçekleşir. Delil şu âyet-i kerîmelerdir:
“De ki: Şüphesiz Allah, dilediğini (sapmasını isteyenin sapmasını) saptırır/sapmasını yaratır, kendisine yöneleni de hidayete erdirir. Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı zikretmekle huzur bulur.”
(Ra’d sûresi 13/27-28)
İlim, imanı gerektirir; iman, tevhîdi gerektirir; tevhîd, teslimiyeti gerektirir; teslimiyet, tevekkülü gerektirir; tevekkül de dünya ve âhiret mutluluğunu gerektirir.
(İlim → İman → Tevhîd → Teslimiyet → Tevekkül → Dünya ve Âhiret Mutluluğu)
Sâlih amelin başı, namazdır. Hakka karşı görevin ilki namaz, halka karşı görevin ilki hayır yapmak ve halka hayırlı olmaktır. İşte bunu belirten ilâhî mesaj ise şu âyettir:
“Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın (namaz kılın), Rabbinize ibadet (kulluk) edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz."
(Hacc sûresi 22/ 77)
Mutlu edenler mutlu olurlar. Bu mutluluk da ruhun mutluluğunu sağlar.
Ruhun bedene, bedenin de ruha tesiri bir gerçektir. Ama hangisi galip ise diğerini tesir altına almaktadır.
Ruh, ata nisbetle er gibi, bedenin seyisi olmalıdır. Burada erin gaye, atın ise alet olması gerekir. Ruh, kendi hedefine ulaşmada atı alet edinmelidir. Ata, er için önem verilmesi lazım geldiği gibi, bedene ruh için önem verilmesi gerekir.
Ruh ve beden için Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Artık (Cuma) namazı kılınınca yeryüzüne dağılın, Allah’ın lütfundan arayın ve Allah’ı da çok zikredin ki kurtulasınız.”
(Cuma sûresi 62/10)
Allah’ın lütfunun biri, maddî rızıktır yani bedenin rızkıdır. Diğeri manevî rızıktır yani ruhun rızkıdır.
F) SOSYAL KURTULUŞ
Toplumun kurtuluşu, toplumu oluşturan fertlerin hem yanlış anlayış hem de yanlış davranışlardan tövbe etmesi ile başlar.
Yanlış anlayışlardan kurtulmanın yolu, doğru anlayışın kaynağı doğru bilgiye ulaşmaktır.
Yanlış davranışlardan kurtulmanın yolu, yanlış çevreden kurtulup doğru çevre ile çevrelenmektir. Çünkü tövbenin gerçekleşmesi, günah ehlini ve günah ortamını terk etmek; sevap ehlini ve sevap ortamını bulmakla mümkün olur.
Toplumun her ferdinin tövbe etmesi gerektiğini, bizi yaratan Allah Teâlâ şöyle emretmiştir:
“Ey mü’minler! Hepiniz Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa erebilesiniz.”
(Nûr sûresi 24/31)
Toplumu oluşturan fertlerin kalplerinde Allah saygısı, dillerinde Allah saygısının ispatı olarak doğruluk yerleşecek ki kurtuluş devam edebilsin. Bunu belirten âyet-i kerîme ise şudur:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru sözlü olun ki O (Allah) da işlerinizi düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.”
(Ahzâb sûresi 33/70-71)
Dilin doğruluğu, kalbin doğru olmasına bağlıdır.
Kalbin doğruluğu, kalbin takvası, Allah saygısı ve sevgisi ile hâsıl olur.
Dilin kilidi, kalptedir. Kalp düzelince dil de beden de düzelir.
Özetle, işimizin düzelmesi, içimizin yani gönlümüzün düzelmesine bağlıdır.
Toplum huzurunun devamını sağlamak için toplumu hayra çağıran, ma’rûfu emredecek ve münkeri yasaklayacak bir teşkilatın yetiştirilip görev yapması gerekir.
Rabbimiz bunu şu âyet-i kerîme ile emretmektedir:
“Sizden hayra çağıran, ma’rûfu/iyiliği emreden, münkerden/kötülükten alıkoyacak bir topluluk/teşkilat bulunsun. İşte bunlar kurtuluşa erenlerdir.”
(Âl-i Imrân sûresi 3/104)
Hicrete kadar olan sürede İslâmî hâkimiyetten önce İslâmî gerçeklerin bütününe; imandan cihada, ibadetten ahlaka, müminleri birbirine bağlayan selamdan ahkâma kadar her şeye tebliğ vardı.
Hz. Peygamber (s.a.s.), hicretten sonra Medine’de İslam devletini kurunca hâkimiyetin devamı için hayra yani İslam’ı uygulamanın devamına davet, marufu/iyiliği emir, münkeri/kötülüğü nehiyle ilgili âyetle emredildi.
İmsak | 06:27 | ||
Güneş | 07:57 | ||
Öğle | 12:56 | ||
İkindi | 15:23 | ||
Akşam | 17:45 | ||
Yatsı | 19:10 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 12 | 34 |
2. Fenerbahçe | 12 | 29 |
3. Samsunspor | 13 | 26 |
4. Eyüpspor | 13 | 22 |
5. Göztepe | 12 | 21 |
6. Beşiktaş | 12 | 21 |
7. Sivasspor | 13 | 18 |
8. Başakşehir | 12 | 16 |
9. Rizespor | 12 | 16 |
10. Trabzonspor | 12 | 15 |
11. Gaziantep FK | 12 | 15 |
12. Kasımpasa | 13 | 15 |
13. Konyaspor | 13 | 15 |
14. Antalyaspor | 12 | 14 |
15. Kayserispor | 12 | 12 |
16. Alanyaspor | 12 | 11 |
17. Bodrumspor | 13 | 11 |
18. Hatayspor | 12 | 7 |
19. A.Demirspor | 12 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 13 | 26 |
2. Bandırmaspor | 13 | 25 |
3. Karagümrük | 13 | 24 |
4. Erzurumspor | 13 | 22 |
5. Igdir FK | 13 | 22 |
6. Boluspor | 13 | 21 |
7. Ahlatçı Çorum FK | 13 | 20 |
8. Ankaragücü | 13 | 19 |
9. Esenler Erokspor | 13 | 18 |
10. Keçiörengücü | 13 | 18 |
11. Şanlıurfaspor | 13 | 18 |
12. Ümraniye | 13 | 18 |
13. Gençlerbirliği | 13 | 18 |
14. Pendikspor | 13 | 18 |
15. İstanbulspor | 13 | 17 |
16. Manisa FK | 13 | 17 |
17. Amed Sportif | 13 | 15 |
18. Sakaryaspor | 13 | 14 |
19. Adanaspor | 13 | 8 |
20. Yeni Malatyaspor | 13 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 12 | 31 |
2. M.City | 12 | 23 |
3. Chelsea | 12 | 22 |
4. Arsenal | 12 | 22 |
5. Brighton | 12 | 22 |
6. Tottenham | 12 | 19 |
7. Nottingham Forest | 12 | 19 |
8. Aston Villa | 12 | 19 |
9. Fulham | 12 | 18 |
10. Newcastle | 12 | 18 |
11. Brentford | 12 | 17 |
12. M. United | 12 | 16 |
13. Bournemouth | 12 | 15 |
14. West Ham United | 12 | 15 |
15. Everton | 12 | 11 |
16. Leicester City | 12 | 10 |
17. Wolves | 12 | 9 |
18. Ipswich Town | 12 | 9 |
19. Crystal Palace | 12 | 8 |
20. Southampton | 12 | 4 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 14 | 34 |
2. Real Madrid | 13 | 30 |
3. Atletico Madrid | 14 | 29 |
4. Villarreal | 13 | 25 |
5. Athletic Bilbao | 14 | 23 |
6. Osasuna | 14 | 22 |
7. Girona | 14 | 21 |
8. Mallorca | 14 | 21 |
9. Real Betis | 14 | 20 |
10. Real Sociedad | 14 | 18 |
11. Celta Vigo | 14 | 18 |
12. Sevilla | 14 | 18 |
13. Rayo Vallecano | 13 | 16 |
14. Leganes | 14 | 14 |
15. Getafe | 14 | 13 |
16. Deportivo Alaves | 14 | 13 |
17. Las Palmas | 14 | 12 |
18. Valencia | 12 | 10 |
19. Espanyol | 13 | 10 |
20. Real Valladolid | 14 | 9 |