Köklü cemiyet ve derneklere örneklik teşkil edecek nitelikte büyük bir organizasyon için Çankırı’dayız.
Bir şehrin geçmişini okumadan, irdelemeden geleceğine dair fikir beyan etmek çok sıhhatli olmayabilir. Bu yüzden gönülden gönüle köprüler kurarak Çankırı’nın mâzisine göz atmakta, göz atmakla kalmayıp ünsiyet kurmakta fayda var. “Her insan, bir âlemdir" düsturu ile çatık kaşlılara tebessüm, sıkıntılılara moral nazarıyla yaklaşarak; umuda küsmüş yürekleri ferahlatmak niyetimiz...
Gezip gördükçe, insanlarla tanış oldukça bakalım aklımızın aynası, kalbimizin tercümanı dilimize neler yansıyacak. Fikir heybemize, gönülden gönüle uzanan yolculuğumuza hangi ikramlar sunulacak...
Âşıklara, ozanlara, şairlere ilham kaynağı zirvesi karlı dağlarıyla; şehre huzur veren sessizliğiyle ılgıt ılgıt akan Tatlı Çay’ıyla; ender rastlanan canlılara ev sahipliği yapan ormanlarıyla; yörüklerin hayat bulduğu yaylalarıyla; dertlerine deva arayanların şifâlandığı kaplıca sularıyla; tarihin akışını değiştiren olaylara sahne olan kadîm geçmişiyle birlikte zirveleri beyaza bürünmüş Çankırı bizlere sırlarının ne kadarını açık edecek, hep birlikte göreceğiz...
GANGARA’DAN ÇANKIRI’YA UZANAN İSMİN HİKÂYESİ...
Bir şehrin tarihini arkeolojik veriler eşliğinde keşfetmeye kalktığınızda, karşınıza Paleolitik Dönem’den itibaren kesintisiz yerleşim olduğuna dair eserler çıkıyorsa, sıradan bir mirasın üzerinde gezmediğinizi daha iyi anlıyorsunuz.
M.Ö 3. Yüzyılda yaşamış coğrafyacı Eratosthenes, şehrin Antik Çağ’daki ismini yazılı kaynaklara Gangara olarak geçmiş. Çankırı ismi etimolojik olarak diğer vilayetlerimizden farklı olarak bir hayli değişime uğramış. Antik Çağ’da Gangra, Arap kaynaklarında Hancere, Selçuklu ve Osmanlı hâkimiyetinde Kengırı ve Kângırı, halk arasında Çangırı ya da Çengiri olarak namlanan kadîm şehir, Cumhuriyet’in ilanından sonra resmen Çankırı ismini almış. Çankırı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından önce Kastamonu vilayetine bağlı bir sancağın merkezi iken, 1925 yılında çıkartılan 1642 sayılı Vilayetler İdaresi Kanunu ile vilayet olmuş. İç Anadolu'nun kuzeyinde, Kızılırmak ile Batı Karadeniz ana havzaları arasında yer alan Çankırı’nın batısında Bolu, kuzeybatısında Karabük, kuzeyinde Kastamonu, doğusunda Çorum ve güneyinde Ankara ile Kırıkkale bulunuyor. Ulu bir çınarın dalları gibi gölgesine sığınanlara yurt olan Çankırı; Merkez ilçesinde tarihî Gangra Kalesi’yle; Atkaracalar’da Asker Balıklarıyla; Bayramören’de tarihî köprüsüyle; Çerkeş’de Akbaş (Taş) Köprü ve tarihî konaklarıyla; Eldivan’da kiraz, Bülbül Pınarı Mesire Yeri, Karadere ve Saray Göletleri, Seymen Alayı ve Hacı Murad-ı Velî Türbesi’yle; Ilgaz’da İndağı Kaya Mezarları, Kırkpınar Yaylası ve Yıldıztepe Kayak Merkezi’yle; Korgun’da Alpsarı Göleti ve Kurşunlu, Çavundur Kaplıcası’yla; Kızılırmak’ta damak çatlatan kavunuyla; Orta’da Sakaeli Antik Yerleşim Kaya Mezarları ve Peri Bacaları oluşumlarıyla; Şabanözü’nde Karaören Göleti’yle; Yapraklı’da Koca Meşe, Yapraklı Yayla ve Göleti’yle ömre ömür katıyor.
2023 yılında 205 bin 501 nüfusa sahipken, 2024 verilerine göre binde 27,2 oranında azalarak 199 bin 981 nüfusa gerilemesine rağmen son yıllarda turizm, gastronomi ve ekonomide yaptığı yatırımlarla kendinden bahsettirmeye başladı. Bu farkındalıklarıyla ülke turizmine katkı sunmayı amaçlayan Çankırı Belediye Başkanı İsmail Hakkı Esen, “Uygarlıklar, medeniyetler, müzeler, kültürler, termaller, gastronomi ve dahi doğal güzellikler diyarı Çankırı’ya çıkın çıkın gelin” çağrısını bir kez de biz gazeteciler aracılığıyla yineliyor. Hadi ne duruyorsunuz, 4 mevsim ayrı bir güzel olan Çankırı 12 ay boyunca sizi bekliyor, çıkın çıkın gelin gari!..
SANA BİR KALEDEN BAKTIK AZÎZ ÇANKIRI
Kaleler, kadîm şehirlerin kalbini; dinî, kültürel ve sosyal yapılar ise ruhunu yansıtır. Yani dememiz o ki kaleler bulunduğu şehrin kalbidir. Çankırı’nın kalbi olan ve kuzeyde 150 metre yükseklikte küçük bir tepe (Emir Karatekin Bey Tepesi) üzerinde kurulu bulunan Çankırı (Gangra) Kalesi’nin yapım tarihinin M.Ö. 1200’lü yıllara dayandığı sanılmaktadır. Şehrin ilk yerleşim yeri olan Gangra Kalesi’nin Paflagonların hâkimiyeti zamanında kurulduğu tahmin edilmektedir.
Bir ara Pontus Krallığı’nın da hâkimiyetine giren şehir, Roma Dönemi’nden önce Galatia, daha sonra da Paphlagonia eyaletinin sınırları içinde kalmış. Roma Dönemi’nde Germanikopolis de denen şehir, Bizans döneminde sürgün yeri olarak biliniyormuş. Gangra 8. yüzyılın ilk yarısında Emevî akınlarına uğramış, ancak kalesinin çok korunaklı ve sağlam olmasından dolayı fethi mümkün olmamış.
Kale, 11. yüzyılın sonlarına doğru Kastamonu ve Sinop’un da fatihi olarak da bilinen, Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan’ın Anadolu’nun fethi ile görevlendirdiği komutanlarından birisi olan Selçuklu Komutanı Emir Karatekin Bey tarafından (1074 veya 1082 yılında) fethedilmiş. 12. yüzyılın ilk yarısında Dânişmendlilerin (Dânişmendliler Beyliği Orta Anadolu’da 1071-1178 yılları arasında hüküm sürmüş) idaresindeki şehir, Haçlıların saldırısına büyük direnç göstererek teslim olmamış, fakat çevresi yağmalanmış. Kale, Roma, Bizans, Dânişmend, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde sağlamlığıyla ünlenmiş.
[Kalenin bulunduğu alanda, kaleye ait sur parçalarından başka Roma dönemine ait kaya mezarları, kaya tüneli, sarnıç ve Emir Karatekin Bey, eşi Meryem Hatun ve iki çocuğuna ait türbe bulunuyor. Rahmetle yâd ediyoruz. Geçmiş yıllarda Çankırı Belediyesi’nin çevre düzenleme, yenileme ve ağaçlandırma çalışması yapılan kale, halkın rağbet ettiği bir mesire yeri ve aynı zamanda önemli ziyaretgâhlar arasında yer alıyor. Ayrıca kalenin şehre en hâkim noktasına yapılan Cam Seyir Teras, Türkiye’de en büyük taban alanına ve en uzun çıkmaya sahip özelliğiyle ziyaretçilerin akınına uğruyor. Aynı anda üzerine 30 kişinin çıkabildiği Cam Seyir Teras, Çankırı’yı bir uçtan diğer uca izleme imkânı sunuyor.]
ANADOLU EYALETİ’NE BAĞLI SANCAK MERKEZİ
Bir süre Haçlılara yardım eden Bizanslıların elinde kalan Çankırı yöresi 1106’da yeniden Emir Gazi Gümüştekin tarafından fethedilmiş. 1135 yılı civarında Bizans ve Dânişmendliler arasında el değiştiren şehir kısa bir süre sonra Selçuklu idaresi altına girmiş. Selçuklu Dönemi’nin sonlarına doğru ve 14. yüzyılın başında ise, Kastamonu ve çevresinde hüküm süren Candaroğulları’nın hâkimiyetiyle tanışmış.
Çankırı yöresi, 1417'den sonra Candaroğulları’ndan Kasım Bey'in yönetiminde Osmanlı Devleti'ne bağlı iken, Kâsım Bey’in 1464’te vefat etmesiyle birlikte Osmanlı yönetim düzeninde Anadolu Eyaleti’ne bağlı sancak merkezi olmuş. Sultan İkinci Beyazid’in oğullarından Alemşah’ın oğlu Osman Çelebi de bir süre Çankırı'da sancak beyi olarak bulunmuş.
1576’da tüm Anadolu'yu etkileyen suhte (medrese öğrencisi) hareketleri, Çankırı ve dolaylarında da görülmüş. Bu olaylar sonucu halk zaman zaman yöneticilerle karşı karşıya gelmiş.
“İSTİKLÂL YOLU”NDA BÜYÜK BİR DESTAN YAZILDI
Balkan Savaşı sonrası, gerek savaştan memleketlerine dönen askerler, gerekse muhacirlerle Anadolu'ya yayılan kolera, tüm şehirleri olduğu gibi Çankırı'yı da etkilemiş.
Çanakkale Savaşı sırasında eşlerini ve babalarını cepheye gönderen aileler “Kengırı Askere Yardımcılar Derneği” vasıtasıyla aynî yardımlarla vatan savunmasına büyük katkıda bulunmuş.
Mondros Mütârekesi imzalandığında Kastamonu vilayetine bağlı sancak olan Çankırı ve yöresi, Millî Mücadele günlerinde doğrudan işgale uğramamış olmasına rağmen yoğun askeri mücadelelere sahne olmuş.
Deniz yoluyla İnebolu Limanı'na gelen Osmanlı ordusu subay ve erleri, burada oluşturulan organizasyonla önce Kastamonu’ya oradan da Çankırı yoluyla Ankara’ya ve Batı Cephesi’ne gönderilmiş. Diğer taraftan ise kurulan “Amele Taburu” ile hasar gören yol ve köprüler onarılmış.
Hele Kurtuluş Savaşı’nda (1919-1922) “İstiklâl Yolu”nda yazılan bir destan var ki, üzerinden bir asır geçmesine rağmen hâlâ gururla yâd ediliyor. Vatan için kimilerinin candan, kimilerinin yardan geçerek yazdığı bu kahramanlık destanı sayesinde, vatanımıza tasallut eden emperyalistlere büyük bir ders verilmiş. İşte Kurtuluş Savaşı’nda İnebolu sahilinden başlayıp Kastamonu ve Çankırı üzerinden Ankara’ya uzanan kağnılara yüklenen silahların cepheye ulaştırıldığı 344 kilometrelik yolun 107 kilometrelik bölümü Çankırı sınırları içerisinde kalan yolun adı İstiklâl Yolu’dur. (Bugün Çankırı’da 33 kilometrelik bölümü Tarihî Sit alanı olarak tescil edilen bu yolun önemini anlatmak ve Millî Mücadele Ruhunu yaşatmak amacıyla 2009 yılından beri her yıl Ekim ayında geniş katılımlı İstiklâl Yolu Yürüyüşü düzenleniyor. ) Mesele vatan olunca şehit ve gazileri anmamak eksiklik olur. Çankırı her dönem vatan savunması için büyük gayret göstermiş, bu uğurda 10 binlerce şehit vermiş. “Yanığın Emine” gibi vatanını çocuğundan daha üstün tutan kadınlar cephelere mermi taşıyarak destan yazmış. İlk yerel müze olan ve kültür bakanlığı desteğiyle hayata geçirilen Çankırı Şehitler Müzesi ibretlik sahnelere şahitlik ediyor. Müze, görülesi, ibret alınası yerlerin başında geliyor.
“ŞAPKA DEVRİMİ”NİN MEŞALESİ ÇANKIRI’DA YAKILDI
Bu birlik, beraberlik ve destansı mücadeleler sonucu vatan düşman işgalinden kurtarılmış, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Bu tarihî gelişmelerle birlikte Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 23 Ağustos 1925 günü yeni bir Anadolu gezisine çıkma hikâyesi var. Bu gezinin amacı Kastamonu ve İnebolu’da “Şapka Devrimi”ni fiilen başlatmaktı. Heyet, Çankırı’ya geldiğinde kesilen kurbanlarla, atılan toplarla, halk ve protokol tarafından icra edilen büyük bir sevgi gösterisiyle karşılandı. Gazi Mustafa Kemal Paşa kendisine sevgi gösterisinde bulunanları elindeki panama şapkasını sallayarak selamladı. Daha sonra Çankırı Belediyesi’ne gelinip içilen buzlu ayranlar eşliğinde neşeli sohbetler yapıldı. Kurtuluş Kız Okulu’nda yenilen yemekten sonra heyet dönüşte tekrar Çankırı’da misafir edilmek üzere Kastamonu’ya uğurlandı. Halk, Kastamonu ve Çankırı gezisiyle birlikte, şapkayı çoktan giymişti. Bu gelişmelerden sonra “Bahtiyarlığımı Çankırı'nın sevgili halkının karşısında yüksek sesle ifade ediyorum” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anıtı elinde panama şapkası olduğu hâlde 1945 yılında Atatürk Bulvarı’ndaki Çankırı’nın en büyük meydanına dikildi.
(İskilipli Âtıf Hoca, Şapka Devrimi'nden önce yayımlamış olduğu Frenk Mukallitliği Ve Şapka risalesinde Müslümanları amel-iman bütünlüğüne davet ediyordu. 4 Şubat 1926 tarihinde İskilipli Âtıf Hoca gibi onlarca kişi, “şapka giymemek” suçundan idam edildi. Bu mesele ise ayrı bir yazı konusu.)
SULTAN SÜLEYMAN CAMİİ’NDE CUM’A NAMAZI...
Tarihe dair bu anekdotları paylaştıktan sonra artık Çankırı’nın kalbinden ayrılıp, tarihî sokak ve evleri temâşâ ede ede ruhuna dokunma vakti...
Cum’a vakti yaklaşıyor... Şehrin kalbine dokunduk, sıra ruhunu oluşturan kadîm bir mâbedde şükür vakti...
Evliyâ Çelebi’nin (1611-1685 ) Seyahatnâmesi’nde, “Camilerinin en meşhuru (Sultan Süleyman Hân Camii) olub bir minareli kurşun ile mestûr müzeyyen bir cami-i ma’murdur” diyerek övdüğü camiye yaklaştıkça bir telaş, bir hareketlilik yaşanıyor ki sormayın... İnsanlar duaya durmak için caddelerden, sokaklardan akın akın Büyük (Sultan Süleyman) Camii’ne doğru ilerliyor. Kanûnî Sultan Süleyman’ın emri ile 1522’de Sadık Kalfa’ya Mimar Sinan Mahallesi, Büyük Camii Sokak’ta inşa ettirilmeye başlanan bu ulu cami ancak 1558 yılında bitirilebilmiş. Caminin sülüs hat ile yazılı kitâbesindeki, “Buyurdu yapmağa isna yılında, / Bunu Sultan Süleyman tali-ül hayr, / Münadi görecek hayretle hatmin, / Didi tarihi ya cami-ul hayr” ifadeleri gönülleri titretiyor. Cum’a namazı edâ edilip, eller semaya kaldırılarak dualar edildikçe mâbedin kubbesinde yankılanıyor. Bu yankıya; Anadolu Selçuklu Hükümdarı Birinci Alâeddin Keykubad döneminde, Çankırı Atabeyi (Valisi) Cemaleddin Ferruh tarafından 1235-1242’de yaptırılan ve iki yılanın tasvir edildiği ve günümüzde “Tıp Sembolü” ve kupaya dolanmış yılan figürülü “Eczacılık Sembolü”nün ev sahibi Cemaleddin Ferruh Dârülhadîsi(*) (Taş Mescit); 17’nci yüzyılda Sofizâde Mustafa Hâzım Efendi tarafından yaptırılan ve şimdilerde etnoğrafik eserlerin, Çankırı mutfağı ve kültürünün sergi ve satış alanı olan Buğday Pazarı (Hâzımiye) Medresesi; yapım tarihi net olarak bilinmemekle birlikte 17’nci yüzyılda kapsamlı bir tadilat görerek günümüze ulaşan Çankırı’nın en önemli tarihî mekanlarından olan Çivitcioğlu Medresesi de eşlik ediyor...
HER SOKAĞI AYRI BİR GÜZELLİĞE AÇILIYOR
Çankırı’yla özdeşleşen Sultan İkinci Abdülhamid hatırası Saat Kulesi’nin (Çan Saati) yanından yürüyerek; 1885 yılında yaptırılan ve Sultan İkinci Abdülhamid Dönemi eseri, ülkemizdeki çamaşırhanelerin en büyüğü olarak bilinen ve aslî görevini 1980’e kadar yerine getiren Tarihî Çamaşırhane’nin önünden geçerek, kalenin eteklerinde sıra sıra dizili ahşap ve kerpiç Çankırı Evleri’ni hayran hayran seyrederek, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın “Şapka Devrimi” sebebiyle çıktığı yurt gezisi sırasında uğrayıp 31 Ağustos 1925 gecesi konuk edildiği Taş Mektep’e varıyoruz.
Zaman içinde zaman, olay içinde olayların yaşandığı mekânda biraz nefeslenip, tekrar yola revân oluyoruz... Bakalım hangi sürprizlerle karşılaşacağız...
***
ÇANKIRI KARATEKİN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİMİYLE GÖZ DOLDURUYOR
Çankırı Karatekin Üniversitesi’nin kökleri, Çankırı’da 790 yıl önce (1235-2025) filizlenen Dârüşşifa’ya dayanıyor.
Anadolu Selçuklu Valisi Atabey Cemaleddin Ferruh tarafından inşa edilen Dârüşşifa’ya 1243 yılında Anadolu’da kurulan ilk Dârülhadîsi ilave edilmiş. Bu yapılara 1400’lü yıllarda Mevlevihâne eklenmiş.
Daha önceki tarihlerde başka üniversitelere bağlı Eğitim Enstitüsü, Meslek Yüksek Okulu ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Güzel Sanatlar Fakültesi’ne sahip olan Çankırı, 2007’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği üniversite müjdesi ile eğitimde yeni bir döneme girmiş.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yıpranıp yıkılan Dârüşşifa, Dârülhadîs ve Mevlevihâne’den oluşan mekânlar, 2018 yılında aslına uygun restore edilerek Çankırı Karatekin Üniversitesi’ne tahsis edilmiş. 2014 yılında büyük bölümü Uluyazı Kampüsü’ne taşınan Çankırı Karatekin Üniversitesi, bu süreçte büyük gelişme göstererek tercih edilen yükseköğretim kurumu statüsüne kavuşmuş.
Çankırı Karatekin Üniversitesi, 4 bin 500 öğrenciyle çıktığı yolculuğuna, bugün itibariyle 21 bin öğrenciyle devam ediyor. Rektör Prof. Dr. Harun Çiftçi ve deneyimli eğitim kadrosunun değer kattığı 10 Fakülte, 7 Meslek Yüksekokulu, 6 Enstitü, 14 Uygulama ve Araştırma Merkeziyle Ilgaz Dağı’nın eteklerinde ilim ve bilimin zirvesi olma yolunda emin adımlarla yürümeyi sürdürüyor.
***
TEBESSÜMÜYLE GÖNÜLLERE DOKUNUYOR VALİ BEY
TİGAD ekibi olarak Çankırı Valisi Mustafa Fırat Taşolar’ın makamındayız. Öyle bir makam ki devletin sert simâsı gitmiş, yerine milletin şefkati ikame edilmiş. Kibir gitmiş, tevazu gelmiş. Tabi ki bu güzelliklerin ortaya çıkmasında çehresinden tebessüm eksik olmayan Vali Taşolar’ın büyük gayretleri etkili olmuş.
18 Şubat 1981 yılında Kahramanmaraş’ta dünyaya gelen Taşolar, eğitimini babasının görevi dolayısıyla Anadolu değişik vilayetlerinde sürdürdükten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi’nden 2003’te mezun olmuş. Daha sonra kaymakam adaylığı sınavını kazanarak, Kahramanmaraş kaymakam adayı olarak göreve başlamış. Kayseri’nin Tomarza ve Bartın’ın Ulus Kaymakam vekillikleriyle mesleğinde piştikten sonra 2007 yılında Konya’nın Emirgazi kaymakamlığına asaleten atanarak bu görevi Karabük’ün Ovacık, Erzurum’un Aşkale’de başarı ile sürdürmüş.
Gayret ve çalışkanlığıyla, gönülden gönüle kurduğu köprülerle halkın büyük teveccühünü kazanan Taşolar, Vecdi Gönül Güvenlik Hizmetleri Ödülü’yle Yılın Kaymakamı seçilmiş. Bürokraside yıldızı parlayan Taşolar, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü Şube Müdürlüğü’ne arkasından Daire Başkanlığı’na daha sonra ise Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Göç İdaresi Başkanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürü olmasının akabinde de insanların hayatına dokunmayı sürdürmüş.
Bu kurumlarda elde ettiği deneyimlerden sonra 9 Ağustos 2023 tarih ve 2023/376 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Yaranlar, Şehitler, Gaziler Diyarı Çankırı’ya vali olarak atandı. Görevi Abdullah Ayaz’dan devralan Mustafa Fırat Taşolar, 17 Ağustos 2023’ten beri Çankırılıların dert ve sevinçleriyle hemhâl olmaya gayret ediyor.
Vali Taşolar, ziyaretimiz esnasında medeniyetiyle, tarihiyle, vatan sevgisiyle, eğitimiyle, üretimiyle, turizmiyle, gastronomisiyle özdeşleşen huzur şehri Çankırı’ya dair öyle ilginç anekdotlar paylaştı ki, hepimiz hayretler içinde dinledik. Anlattıklarıyla bizleri, hayrete gark eden Vali Taşolar, “Çankırı âdeta bir ‘tuz ovası’nın üzerine kurulmuş, bu sebeple dünyanın en temiz havasına sahip bir şehir. Gelişen sanayisinden dolayı işsizlik problemi yok.
Bunlarla birlikte masallara ve filmlere konu olan meşhur Keloğlan bu beldenin bağrından çıkmış. Bununla birlikte ‘Vizontele’ filmindeki ‘Deli Emin’imiz var ki bu tiplemenin aslı olan Ferit Akalın, bütün icatlarını burada deneyimleyip hayata geçirmiş. Öyle enteresan işlere imza atmış ki, bunlardan birisi de 1969 yılı 19 Mayıs törenlerinde radyo dalgasıyla, şoförsüz araba yürütmesidir.
Saymakla bitirilemeyecek değerlere sahip olan Çankırımıza hoş geldiniz...”
Vali bey müstefid olduk, yüzünüzden ve dahi gönlünüzden tebessüm hiç eksik olmasın.
***
ÖMRÜNÜ ÇANKIRI’YA VAKFEDEN BAŞKAN
Çankırı'dayız, Belediye Başkanı İsmail Hakkı Esen’in misafiriyiz.
Başkan buz gibi havada, onca misafirinin gönlünü hoş etmek için bütün samimiyet ve sıcaklığını seferber ediyor.
Misafirler, “Anadolu İrfanı" ile yoğrulmuş olmanın, kendini hizmete vakfetmenin ne mânâya geldiğinin sözde değil, özde emarelerini başkan İsmail Hakkı Esen ve ekibinde görüyor.
1970'de Çankırı'da doğan ve İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki eğitimi dışında neredeyse memleketinden ayrılmayan Esen, ticarî olarak Çankırı'nın ekonomisine katkı sağlamak için Ticaret ve Sanayi Odası’nda, siyasî olarak ise bir alperen gibi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) saflarında mücadele ederek halkın gönlünde taht kurmuş. Ve nihayetinde 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nde 25 bin 748 seçmenin oyunu alarak, yüzde 59,80’lik oranla belediye başkanlığını kazanmış.
Başkan, bir taraftan şehrin ekonomik, sosyal, kültürel ve sanatsal yönlerini tahkim ederken, diğer taraftan şehrin özüne dokunmadan iskan ve mimarî potansiyelini en verimli şekilde geleceğe taşıyacak projelere imza atıyor. Bunu yaparken de “dördüncü kuvvet medya” ayağını asla ihmal etmiyor.
Fırsat buldukça “Şeffaf Belediyecilik” anlayışı ile faaliyetleri hakkında bilgi vermek için yerel, ulusal basın temsilcileri, internet haber portalı sahipleri ve radyo yöneticileriyle bir araya gelen Esen, hem basını enforme ediyor, hem de hizmetlerini anlatma imkânı buluyor.
Geçtiğimiz hafta TİGAD organizasyonunda da bu imkânı bizlere sunan başkan Esen, “Yurdumuzun dört bir yanından zorlu hava şartlarına rağmen davetimize icabet eden siz değerli basın mensuplarını şehrimizde ağırlamaktan büyük bir mutluluk duymakla birlikte, ‘sesimize ses, nefesimize nefes olacak’ faaliyetlerinizle vereceğiniz destekten dolayı Çankırılı hemşehrilerimiz adına şükranlarımı sunuyorum. İyi ki var varsınız, iyi ki geldiniz. Ne iyi ettiniz...” ifadeleriyle büyük bir kadirşinaslık örneği gösterdi.
2019 yılından beri 180 projeyi takım ruhuyla hayata geçirmenin mutluluğunu yaşayan başkan Esen, ömrünü Çankırı’ya vakfettiğini ifade etti.
Müteşekkiriz.
***
Kaldığımız yerden seyahatimize devam edeceğiz, inşallah.