Bizleri hidayete erdiren Cenab-ı Hakk’a sonsuz hamd-u senalar olsun. Eğer o bizi hidayete erdirmeseydi biz asla doğru yolu bulamazdık. Salât ve selam onun son Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’ya olsun. Sünnetini ve yolunu izleyenler şüphesiz Allah’ın hidayet ve takvasını elde edenlerdir. Masivadan sıyrılıp ona tabi olan tertemiz ehline ve mümtaz ashabına da salât ve selam olsun. İmdi, başta pak ve faziletli kardeşimiz Molla Muhammed Şerif’e selam ederiz. -Allah onu her türlü kötülükten muhafaza buyursun. Dünyada ve ahirette umduğuna nail eylesin âmin!- Bilmiş ol ki Rabıta-i Şerife’nin Nakşî Tarikatındaki yeri çok önemlidir ve tarikat ehli nezdinde meşhur olup, kaynaklarında yeterince açıklanmıştır. Fakat biz burada kalbinize sebat ve itminanı kazandırmak ve şüphelerinizi dağıtmak üzere bazı kaynaklardan faydalanmak suretiyle bir nebze anlatmaya çalışacağız. İlk etapta allame, konulara derinlemesine nüfuz eden, Hz. Mevlana Halid-i zi’l-Cenaheyn (k.s)’in kardeşinin oğlu mevlamız Şeyh Es’ad Sahip (r.ah) tarafından kaleme alınan “Nuru’l-Hidaye ve’l-‘İrfan” adlı eserinden alıntı yaparak konuya girmek istiyoruz. Çünkü O rabıta konusunda ilmi bir yol izleyerek araştırma yaparak enfes bir şekilde ortaya koymuştur. -Allah sırlarını mukaddes eylesin, hayır ve bereketinin de bize yansımasını sağlasın!- Özet olarak şöyle ifade etmiştir; “Şüphesiz ‘Rabıta-i Şerif’ için, hem akli hem de nakli deliller mevcuttur. Her şeyden önce rabıta bir vesiledir ve Allah’a varmak için kendisine başvurulan bir vasıta (sebep)’dır. Hiçbir zaman amaç ve gaye değildir. Maksat, Allah’a varmak için rabıtayı vesile kılarak kalbi gaflet ve havatır (düşünceler)’dan kurtarmaktır. Yani kalp önce havatırdan kurtulması gerekir ki Allah’a varabilsin. Böyle olunca kural olarak vesileler, maksatların hükmünü ve değerini kazanırlar. Zira akyise-i hamse (beş çeşit kıyas)’den biri olan tecrübeyle sabit olmuştur. Bundan dolayı bizler rabıtayı yaparken ağyardan, masivadan ve Allah’ın dışındaki her şeyden arınırız.