Allah İnsanları Kendisini Bilsinler Diye Yaratmıştı
Nefsini tanıyan, Rabb'ini tanır. Akıl ve vicdan sahibi kimseler için bitki, hayvan ve insan olarak dünyadaki milyarlarca harika mahlûka ve şu muazzam kâinata ibretle bakıp bütün bunların Yüce Yaratıcısını hatırlayıp hayran olmamak imkânsızdır.
Allah insanları kendisini bilsinler diye yaratmıştır. Ancak, biz Cenabı Allah'ı göremiyoruz, gücümüz Cenabı Allah'ı görmeye yetmiyor. Musa (a.s.) Cenabı Allah'ı görmek istedi. Cenabı Allah dağa tecelli edince dağ O'na dayanamadı. Çünkü bizim yapımız zayıf olduğundan dünyada iken Cenabı Allah'ı görmeye gücümüz yetmiyor. İnşallah cennette göreceğiz.
Öyle ise Allah'ı bilmek için ne yapâcağız? Allah, insanlara "eserden müessire intikal etme kabiliyeti" vermiştir. İnsan bir esere bakarak o eseri yapanı tanıyabilir. Bir resme bakarsanız, o resmi çizen ressamın nasıl bir ruh yapısına sahip olduğunu anlayabilirsiniz.
Başımızı gökyüzüne çevirip baktığımız zaman ne görüyoruz? Sonsuz bir kâinat, sonsuz bir güzellik, sonsuz bir sanat ve sonsuz bir nizam! O kadar büyük bir kainat ki içerisindeki bir yıldızın ışığı diğer bir yıldıza 100 milyon senede bile gidemiyor. Oysa ışık bir saniyede 300 bin kilometre yol almaktadır.
Cenabı Allah yedi kat gök yaratmıştır. Her bir gök, bir üsttekinin yanında, Sahra Çölü içindeki bir yüzük kadar kalmaktadır. Onun üzerinde Arş vardır. Arş'ın üzerinde Kürsü bulunmaktadır. Bu ne büyük azamettir Ya Rabbi!
Bu ilahi düzenin varlığının en önemli delillerinden biri de suyun hiç bilinmeyen bir özelliğidir. Dünyada mevcut olan, bütün katı, sıvı ve gaz ısınan her cisim genişler ve yoğunluğu azalır. Soğuyan her cisim ise daralır ve yoğunluğu artar. Bunun tek bir istisnası vardır, o da sudur. Bir tek su bu kurala uymaz. 100 dereceden +4 dereceye kadar su soğudukça hacim olarak küçülür. En ağır su +4 derecede olan sudur. Bundan dolayı nehirlerin, göllerin, denizlerin dibinde +4 dereceden daha soğuk su bulunmaz. +4 derecedeki su soğumaya devam ederek +3 dereceye, +2 dereceye +1 dereceye kadar ısısı düşmeye devam ederse hacmi genişlemeye başlar. Böy- lece birim hacminin ağırlığı azaldığından yukarı tabakalara çıkar. Sıfır dereceye geldiğinde en büyük hacme ulaşır ve su tabakasının en üstüne çıkmış olur. Böylece ırmakların, göllerin, denizlerin donması alttan değil, üstten başlar. Bu sıradan gibi görünen ve dikkat çekmeyen kural, ilahi bir rahmet olarak sularda yaşayan canlıların yaşamalarını ve üremelerini mümkün hale getirir.
Acaba su, diğer cisimlerin tamamının uyduğu bir kurala neden uymuyor? Tesadüfen mi? Yoksa suyun;
'Benim canım o kurala uymak istemiyor.' diyerek kendi kendine verdiği bir kararla nu oluyor?
Bunda akıl sahipleri için büyük ibretler, deliller vardır. Bu ilahi bir mucizedir ve tesadüfen olmasını akıl kabul edemez.
Kâinat şaheserine dikkat ve ibretle baktığımız zaman en ufak bir kusur, en ufak bir aksaklık, en ufak bir uyumsuzluk ve en ufak bir noksanlık asla görülemeyecektir. Bu kâinatın Yaratıcısı da elbette her türlü kusurdan münezzeh olan Sonsuz Kemal Sahibi Rabbimizdir.
Rabbimiz her türlü hatadan ve noksanlıktan münezzehtir. Sonsuz kudret ve rahmet sahibidir. "Subhanal- lah; Ya Rabbi, sen her türlü hatadan ve eksikliklerden münezzehsin!" demektir.
Sıradan kimseler gökyüzüne baktığında Cenabı Allah'ın sadece birkaç sıfatını sezebilir. Ama âlimler gökyüzüne baktığında ise Cenabı Allah'ın 99 esmasını görebilmektedir.
İnsan nasıl bir varlıktır? Bizler, eşrefi mahlûk, yani yaratılmışların içinde en şerefli olmanın sorumluluğunu taşıyoruz. Ahsen-i takvîm'e, yani meleklerden bile üstün bir mertebeye, Allah'ın yeryüzünde halifesi olabilecek yetenek ve meziyetlere sahibiz.
Unutmayalım; insanı hayvanlardan ayıran ve faziletli kılan bazı özellikler vardır. Bunlar:
Doğru ile yaniışı ayırma; bu meziyetten "ilimler" doğmuştur.
Faydalı ile zararlıyı ayırma; bu meziyetten "ekonomi" doğmuştur.
Adalet ile zulmü ayırma; bu meziyetten "siyaset ve hukuk" doğmuştur.
Güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü ayırma; bu meziyet- tense "ahlak ve sanat" doğmuştur.
Mesela milyonlarca senedir bir kedinin parkta yürürken aniden durup bir çiçeği kokladığına ve "ne güzel bir çiçek, ne kadar şaheser bir güzellik" diye baktığına şahit olunmamıştır. Neden? Kedi; güzellik nedir, sanat nedir bilmez de ondan. Bu dört şeyi idrak edip ayıramayan, yanlıştan, kötüden, zararlıdan ve zulümden yana olan, gerçekte değil görünüşte insandır. Materyalist görüş, kâinat ve insanın tesadüfler sonucu var olduğunu iddia eder. Bu görüş manevî değerleri yok sayar, her şeyin maddeden ibaret olduğunu kabul eder. Bunun sonucu olarak da toplumda huzuru sağlayamaz. Maneviyatçı görüş ise kâinatın ve insanın bir Yaratıcısımn olduğuna inanan görüştür. Madde ile manayı ahenkli bir biçimde değerlendirir. Mükemmel bir toplumun oluşmasında maddî ve manevî değerler ahenkli bir şekilde iç içe olur.
Bilindiği gibi kâinatta bulunan canlılar üç kısma ayrılmaktadır: Bitkiler, hayvanlar ve insanlar. En küçük canlı organizma hücredir. Son biyolojik araştırmalar gösteriyor ki canlıların hücre yapısı birbirlerinden farklıdır. Bu farklılık da temelde Darwin Teorisi'ni yok etmektedir. Buna göre canlılar; bitkiler, hayvanlar ve insanlar olmak üzere üç ayrı hücre yapısında yaratılmıştır. Bitkilerin hücre yapısı, tek boğumlu kromozomdur.
Hayvanların hücre yapısı, iki boğumlu kromozomdur; sadece insanın hücre yapısı, üç boğumlu kromozomdan oluşmaktadır.
Görüldüğü gibi tek boğumlu kromozoma sahip bitkilerin hücre yapısından, çift boğumlu kromozomu olan hücre yapısına sahip hayvanların oluşması; çift boğumlu hücre yapısına sahip hayvanlardan da üç boğumlu hücre yapısına sahip insanın oluşması mümkün değildir. Allah her canlıyı kendi hücre yapısında yaratmıştır ve hücreleri çoğaltarak aynı canlıyı meydana getirmiştir. Bütün canlıların tesadüfen meydana gelen bir hücreden evrimleşerek oluştuğu, maymundan geldiği iddiası, sadece ateizmi desteklemeye yöneliktir. Gerçekle hiçbir ilgisi yoktur.
Yine, bakınca görüyoruz ki; gökyüzü sayılamayacak kadar çok cisimle dolu olduğu hâlde hepsi boşlukta ahenk içerisinde yüzüyor. Bunlar arasındaki muazzam dengenin kendi kendine oluşması mümkün değildir. Her biri bir yörüngede dönerek hareket etmektedir. Bu düzeni, ancak spnsuz kemal sahibi ve sonsuz kudret sahibi bir Rab yaratabilir.
İnsana verilen en önemli meziyetlerden biri de irade-i cüz'iyedir. İşte bu imtihanı gerekli kılar. Bu yüzden Cenabı Hakk dünya hayatını Hak ile bâtılın mücadele meydanı olarak yaratmıştır. "İrade-i Cüz'iye" ile insanı, iyi ve kötüyü birbirinden ayırmada serbest bırakmıştır. "Seçimini kendin yap." diye böyle takdir buyurmuştur. Bizler melekler gibi emredilen şeyleri yapacak şekilde yaratılsaydık, robottan farkımız ve tabi faziletimiz bulunmayacaktı. Cenabı Hak, cüz'i iradeyi, insanı şereflendirmek için vermiştir. Kendi iradesiyle isterse hayra çalışır, isterse şerre çalışır. Hayra çalışhğı zaman bunun mükâfahru alır.
Peki, Hak ve bâtıl ne demektir? Bir insanın yağmur yağarken şemsiyesini alıp dışarı çıkması doğru bir harekettir. Ama yağmur yağmadığı hâlde şemsiyesini açarak dışarı çıkması yanlış bir harekettir. Dolayısıyla, Türkçemizde kullanılan doğru ve yanlış kelimeleri, şarta bağlı olarak isabetli olan şey veya olmayan şey manasındadır. Hâlbuki iki kere iki dört eder. Yağmur yağsa da dört eder, güneş açsa da dört eder, bir hafta önce de dört eder, bin yıl sonra da dört eder. İşte şarta bağlı olmaksızın, mutlak olarak her şart altında doğru olan şeye "Hak" denir. Bunun tersi olarak bir insan iki kere iki üç eder dese bu yağmur yağsa da yanlışhr, güneş açsa da yanlışhr, bir hafta önce de yanlışhr, bin sene önce de yanlışhr. Her şart alhnda yanlış olan şeye ise "bâtıl" denir.
Bütün Müslümanların ilk ve temel vazifesi, Hak-bâhl mücadelesinde cihat etmektir. Cihat, Hakk'ın hâkim olması ve tüm insanlığın huzur ve hürriyete kavuşması için bütün gücümüzle ve hiçbir dünyevi karşılık gözetmeden çalışmakhr. Aziz milletimize, İslam ümmetine ve tüm insanlık âlemine karşı sorumluluklarımızı kuş^anmakhr. Yeryüzünde bâhla karşı Hak ve adaleti hâkim kılmak için cihatla görevliyiz.
Cihat ibadeti farz olduğu ve ecri en büyük ibadet olduğu için sorumluluk yüklenmeli ve tüm insanlığın hayrını ve huzurunu hedeflemeliyiz. Nefsî ve siyasi cihadı birlikte yürüterek, olgun insan ve huzurlu toplum oluşturmak mesuliyetindeyiz.
Bütün ibadetler için bir zaman tayin edilmiştir; mesela sabah namazının vakti girmeden, sabah namazını kılamazsın. Cihat ibadeti ise her zaman yapılması gereken bir ibadettir.
Bütün ibadetler bir miktarla sınırlıdır. Mesela oruç, senede bir ay; zekât, kırkta birdir. Cihat ibadeti ise takatinin sonuna kadar yapılması gereken bir ibadettir. Çoğu ibadet tek başına yapılabilir. Ancak, cihat ibadeti, disiplinli ve organizeli bir şekilde teşkilatlanarak yapılması gereken bir ibadettir. Cihat ilk önce eda edilmesi gereken ibadettir. Mesela bizler uzayda yarahlmış olsak ve dünyaya gönderilmiş bulunsak, ilk yapacağımız şey nedir? Müslümanların bir cihat ordusu, bir teşkilata varsa ona tâbi olmak, yoksa da ilk önce onu kurmaktır.
İslam, Yüce Yaratıcı'ya tazim ve hürmet, bütün mah- lukata şefkat ve merhamet dinidir. Kendimizi ıslah edip olgunlaştırmak ve başka insanlara yararlı olmak için yapılacak tüm gayretlere "cihat" denir.
Sahabeler sordu: "Ya Resulellah! Namaz dinin direği, cihat zirvesidir, buyuruyorsunuz. Cihat gibi ecri büyük başka bir ibadet var mı?"
Efendimiz buyurdu ki: "Ömrünüz boyunca gece gündüz ibadet etmeye gücünüz yeter mi?" Cevap olarak "Hayır ya Resulellah!" dediler.
Efendimiz tekrar buyurdu ki: "Eğer ömür boyu gece gündüz ibadet etseydiniz yine cihat sevabı alamazdınız." Yani bir insan ömür boyu, hiç ara vermeden sürekli namaz kılıp oruç tutsa yine de cihat sevabı kazanamıyor.
Bir Müslüman evine ekmek götüremediği zaman, "Onları açlığa ben mahkûm etmedim ki, bana ne?" diyemez. Hak yolu ve davası bu tavrı, kati suretle me- neder. Tam tersine, şunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmayacağız: "Ben Müslümanım. Ben cihat edeceğim. Herkesin karnını doyuracak bir düzenin kurulması için elimden gelen gayreti göstereceğim. Yoksa o acı çeken, evine ekmek götüremediği için açlık çeken insanların hesabını Cenabı Allah benden sorar. Cihat edeceğim, cihat edeceğim, cihat edeceğim..." İnsan olmak demek, bu demektir. İyi insan olmak demek, bu demektir. Siyaset de bu büyük gaye için, cihat için yapılır. Siyaset beni ilgilendirmiyor demek, Kur'an'ın yarısı beni ilgilendirmiyor demektir. Çünkü cihat; Kur'an-ı Kerim'de en fazla sayıda ayetle emredilen bir ibadettir. Bu sebeple biz siyaset yapmıyoruz, cihat ediyoruz. Cihat etmeyen insan, dünya imtihanını kazanamaz.
Kim söylüyor bunu? Bir hadisi şerifte buyruluyor: Bir bedevi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in huzuruna geldi. "Ya Resulellah, ben Müslüman olmak istiyorum. Ne yapacağım?" dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) iki şey buyurdular: "Bir, Kelime-i Şehadet getireceksin; iki, bana biat edeceksin."
"Kelime-i Şehadeti nasıl getireceğim?" dedi bedevi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarif etti. Bedevi şehadet getirdi ve Müslüman oldu. "Şimdi bir de bana biat edeceksin." diye buyurdu Efendimiz. "Ne üzerine biat edeceğim Ya Resulellah?" diye sordu bedevi. "Kelime-i Şehadet, namaz, oruç, zekât, hac ve cihat." diye 6 şey saydı Efendimiz.
Bedevi bunları duyduğu zaman dedi ki: "Ya Resulel- lah, ben kalabalık bir kabileden geliyomm. 3 tane devemiz var. Bunların sütleri ancak bize yetiyor. Müsaade buyurun biz zekât vermeyelim. Siz beni yeni görüyorsunuz. Oysa ben kendimi küçüklüğümden beri herkesten daha iyi tanırım. Ben çok korkak bir adamım. Müsaade buyurun cihat için de biat etmeyeyim. Çünkü size, yeryüzünde hakkın ve adaletin tesis edilmesi için bütün gücümle çalışacağıma dair söz verirsem, yarın bu yolda çalışırken bir zorlukla karşılaştığım vakit korkaklığımdan dolayı döneklik yaparsam, söz verip de döneklik yaptığım için cezam daha ağır olur. Onun için en iyisi baştan söz vermeyeyim. Ben cihat ve zekât için söz vermeyeyim. Ama söylediğiniz diğer şartlar olan Kelime-i Şehadet, namaz, oruç, hac ibadetlerinin hepsini gereği gibi, hatta fazlasıyla yerine getireyim." dedi.
Efendimiz (s.a.v.) bedeviyi ikaz için buyurdular ki: "Peki ama cennete ne ile gideceksin?" İmanı var, Kelime-i Şehadet getirmiş. Gidersin ama sonunda gidersin. Namaz kılıyor. Evet, namazdan hesabını verirsin. Oruç tutuyor. Oruçtan hesabını verirsin. Hacca gidersin veya gitmezsin hesabım verirsin. Ama cihat farzının hesabını nasıl vereceksin? Bundan dolayıdır ki cihat farzını yerine getirmeyen dünya imtihanını kazanamayacaktır.
***
Her fırsatta, ehemmiyetle, hep şu hatırlatmayı yapıyorum: Biz İslam dinini tanıyoruz ama ne kadar biliyoruz? ^mek olsun diye bir hatıramı paylaşayım:
Kırgızistan'a gitmiştik. 100 tane iş adamı da vardı yanımızda. Kırgızistan Cumhurbaşkanı Ue 4 saat görüştük. Dedi ki: "Ben iktisat profesörüyüm. Eskiden komünizmi methediyor, kapitalizme küfrediyordum. Şimdi komünizm ortadan kalktı. Şimdi kapitalizmi ben uyguluyorum. Ve utanıyomm, dostlarımın yüzüne bakamıyorum. 'Yahu dün küfrettiğin sistemi bugün nasıl uyguluyorsun. Hiç ut^^^yor musun?' diyecekler diye düşünüyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum." Kendilerine dedik ki: "Bunun bir doğrusu var. Bir Adil Düzen var." 4 saat boyunca Adil Düzen'i anlattık. Bakanlar Kurulunu topladı. Sonradan götürdüğümüz kitapları okul kitaplan yaptı. Yanındaki kişilere de dedi ki: "Erbakan benim şeref misafirimdir. Biz tarihte İslam'a büyük hizmetler yapmış bir ülkeyiz. Kendisini Balasagun şehrine götürün. Bizim tarihte yetiştirdiğimiz büyük âlimleri, Yusuf Has Hacib'i, Kutadgu Bilig'i yerinde görsün."
Bizim heyetimiz 100 kişiydi, 200 kişi de onların refakatçi heyetiyle toplam 300 kişi olarak Balasagun'a gittik. Balasagun; İpek Yolu'nun üzerinde, Himalayalar'ı çıkarken bütün kervanların kendilerini yeniledikleri tarihi bir şehir. Bin yıl önce nüfusu bir milyon olan bir şehir. Ama bugün tamamen bir harabe hâline gelmiş. Camiye gittik. Bir tek altın yaldızlı minare, bir kubbe ile bir de mihrap var. Başka her şey yok olmuş. Biz, 300 kişilik heyet, ecdada hürmeten: "Gelin bu minarede bir ezan okuyalım, ikindi namazını da burada kılalım." dedik. Ve kıldık. Selam verip namazı bitirdik ve bir baktık ki arkada 90 yaşlarında bir Kırgız gözyaşları içerisinde ağlıyor. Niçin ağladığını sorduk. "Ben ağlamayayım da kim ağlasın. Ben 96 yaşındayım. Bir Müslüman ailenin evladıyım. 7-11 yaş arasmda bir tek vakit namazımı bile kaçırmadım ve hafızdım. Bu komünizm belası geldi. Hafızlığımı da unuttum, namazı nasıl kılacağımı da unuttum. Keşke unutmasaydım da sizin şu cemaatinize ben de kahlsaydım. İslam'a ait her şeyi unuttum. İşte bunun için ağlıyorum." dedi.
Ne kadar acı! Adam İslam için ağlıyor. Fakat "İslam nedir?" bilmiyor. Bu Kırgız misalini sakın unutmayınız. "Acaba biz de öyle miyiz?" diye kendi kendimize soralım. Elhamdulillah Müslümanız. Müslümanlığı istiyoruz. Peki tam manasıyla İslam'ı biliyor muyuz?
Bizim inancımızda kimse kendisi için yaşamaz, kardeşi için yaşar. Menfaatçiliği öldürmenin yolu budur. Hadisi şerifte de buyurulduğu gibi "Gerçek iman sahibi kişi, kendisi için sevip istediğini mümin kardeşi için de isteyendir." Çünkü; "İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır." Ancak, iyilik kendi kendine olmaz. İyilik çalışmakla olur, cihat etmekle olur.
Şimdi desem ki, "Şu karşımızda bir komşumuz var. Bazen penceresi açık kalıyor. İçeriye bakıyorum, 90 yaşında bir zat, alnı hep secdede. Ya tespih çekiyor, ya namaz kılıyor. 'Ne muhterem bir insaı" desem, çoğu kişi büyük bir hevesle o adama özenerek, "Keşke ben de öyle bir adam olsam" der. Fakat hiç düşünmez ve demez ki, "Bu adam hiç cihat ediyor mu?" Yok, cihat etmiyor. Öyleyse dünya imtihanını kazanamaz.
Bir yerde bir koltukta oturduğumuzu düşünelim. Koltuğumuzun bir kenarında, elektrik taşıyan çıplak bir kabloya bağlanmış bir kumanda düğmesi olsun. Masamızın önüne doğru döşenen bu çıplak kabloda da 10 bin voltluk elektrik olsun. Bir de baksak ki dışarıdan elindeki bastonunu tık tık yere vurarak bir âmâ geliyor. Âmâ olan bu insan, habersiz bir şekilde çıplak kabloya doğru yavaş yavaş ilerliyor. Bizler de işimizle gücümüzle meşgulüz. Âmâ kabloya yaklaşıp ona değince biliyoruz ki kömür olacak.
Ne yapmamız lazım? Elimizin altındaki düğmeye basarak derhal elektriği kesmemiz gerekmez mi? Hatta bizim o düğmeye basmamıza engel olanlar varsa, kolumuz bir yere takılmışsa, bütün gücümüzü kullanarak, kolumuzu kurtarıp o düğmeye basmak zorundayız. Aksi hâlde bize demezler mi; "Arkadaş sen insan mısın, taş mısın? Nasıl oluyor da, tehlikeden habersiz bu insanın böyle feci şekilde can vermesine seyirci kalabiliyorsun? O başına gelecek olan akıbeti bilmiyor ama sen biliyorsun. Nasıl vicdanın böyle hiçbir şey yapmadan durmana izin veriyor?" "Ben işimle gücümle meşguldüm. Hatta bu kabloyu da buraya ben döşemedim. Elektriği de kabloya ben vermedim. Benim hiçbir kusurum yok." dese, acaba bu savunma o koltukta oturan insan için geçerli mazeret midir? Hayır. Çünkü insan, çevresinde ve ülkesinde olup bitenlerle ilgilenmek ve kötü gidişi düzeltmeye çalışmakla görevlidir.
İşte bunun gibi milletimizin büyük bir bölümü gazete, medya ve sömürücü sermayenin yalan yanlış iftiralarıyla aldatılırken, şuurlu bir Müslüman isem, ben koltuğumda oturup rahat rahat işime gücüme baka- mam. Nasıl ki o âmâyı kurtarmak için bütün gücümle düğmeye basıp çıplak kabloya giden cereyanı kesmek zorundaysam, aynı şekilde milletimizin mutluluğu için de bütün gücümle çalışmaya mecburum. İşte ancak böylece iyi insan olabilirim.
İnsanlığın saadete erebilmesi için; yeryüzünde yanlışın değil doğrunun, çirkinin değil güzelin, kötülüğün değil iyiliğin, zararlının değil faydalının, zulmün değil adaletin hâkim olması için bütün gücümüzle ve teşkilatlı olarak çalışmak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde, sömürücü sermayenin ve rantiyecilerin her ay millete hizmet için toplanan vergileri, fakir fukaranın hakkını alıp götürmelerine seyirci kalmış oluruz. Yapılan zulme ve sömürüye farkında olmadan imkân vermiş, dolaylı olarak desteklemiş oluruz. Bu yüzden diyoruz ki: "Hakk'ın hâkimiyeti için çalışmamakla, bâtılın hâkimiyeti için çalışmak arasında fark yoktur."
Siyonizm, diğer ibadetlere karışmıyor, ancak sıra cihada gelince mani olmak için her şeyi yapıyor. Bütün gücünü seferber ediyor. İstediğin kadar namaz kıl, oruç tut, ona karışmıyor. Ama devlet nizamına, devlet yönetimine gelince İslam'ı sokmuyor. Bunun için 200 yıldır irtica kampanyası yapıyor. Müslümanları sadece namaz kılan birer köle hâline getirmeye çalışıyor. O hâlde biz ne yapacağız? Hukukta bir kural vardır: "En kuvvetli delil düşmanın şehadetidir." diye. Made^mk düşman en çok cihattan korkuyor, o zaman biz de en çok cihada sarılacağız. Aksi hâlde dünyada zaten ezildiğimiz yetmezmiş gibi bir de ahiretimizi de kaybederiz. Bu durumda cihattan başka hiçbir çare de yoktur.
Abdülhâkim Arvasi Hazretlerini, insanları irşat etmesin, şuurlandırmasın diye, önce başka beldelere sürmek istediler. Ancak, görevini orada da yapar, insanlara cihat şuuru aşılar diye, hafiyeler eşliğinde bir eve kapathlar. Gözetim alhnda olmak şartıyla haftada bir hava almak için evden dışarı çıkmasına izin veriyorlardı. Bir gün dışarı çıktığmda evinin önünde pazar kurulduğunu gördü. O sırada cahil bir köylü o nur yüzlü adamı görünce kim olduğunu merak edip sordu. "Abdulhâkim Arvasi" dediler. Bunun üzerine hafiyelerin arasından sıyrılarak, o mübarek zahn önüne geçti: "Çok perişan hâldeyiz, şu ümmete dua et!" dedi. Arvasi Hazretleri, ona baktı. Sonra pazar yerinde bulunan insanları işaret ederek: "Erişilmeden dua edilmez, edilse de kabul olmaz." dedi.
Onun için dertsiz ve İslam'dan uzak bir hayat yaşayan halka ne kadar dua etsek de fayda etmez. Bu yüzden İslam düşmanları, cihadın muhteviyatını anlamamıza ve uygulamamıza engel olmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. "Efendim biz cihat edeceğiz ama engel oluyorlar." diyorlar. Elbette olacaklar. Tarihimizden biliyorlar ki cihat şuurumuz uyanırsa kurdukları bâtıl düzenleri tamen yok olacaktır. O zaman nasıl hareket etmeliyiz? Cihat ibadetini en iyi şekilde nasıl yerine getirebiliriz? Bunun için 9 tane "İ"yi çok iyi bileceğiz. Nedir bunlar:
İnanç sahibi olmalıyız; güçlü bir imana sahip olmayan, zorluklar karşısında mücadelesini sürdüremez.
İhlas sahibi olmalıyız; mevki, makam, şan, şöhret peşinde koşmamalıyız. Riyadan uzak bir şekilde Allah rızası için çalışmalıyız.
İttika sahibi olmalıyız; Allah'tan başkasından korkmamalı, fikrimiz sorulduğunda çekinmeden doğruyu söylemeliyiz.
İttifak içinde olmalıyız; birlikte olduğumuz arkadaşlarla ihtilafa düşmemeli ve çekişmemeliyiz. Çünkü hoşgörülü olmak kemalattandır.
İyi ahlak sahibi olmalıyız; gıybet, dedikodu, haset, kibir, kin, iftira gibi hasletlerden uzak durmalı ve kulis yapmamalıyız. Bu, nefse esir olmakla değil, nefsi terbiye etmekle mülkündür.
İhsan sahibi olmalıyız; bize verilen görevi en güzel şekilde titizlikle yapmalıyız.
İstişare ile çalışmalıyız; benim dediğim olacak diye tutturmamalıyız. İstişarede fikrimizi söylemeli, irfan sahibi olmalıyız. İrfan, "Benim düşüncem de yanlış olabilir." demekle başlar.
İtaat etmeliyiz; alınan kararları yerine getirme konusunda başkana itaat etmeli, aksaklık göstermemeliyiz.
İstikamet sahibi olmalı, cihat ederken İslam'ın diğer emir ve ibadetlerinin tamamına riayet edip ibadetlerimizi terk etmemeliyiz.
Bunlara ilaveten bir de "sadakat" vardır. Sadakat ise zoru görünce kaçmamak, cazip makam ve menfaatlere kanmamakhr.
Bütün bu mücadeleyi yaparken üç temel gerçeği asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Biz bunları "üç çivi" olarak tanımlıyoruz.
Birinci çivi; İslamsız saadet olmaz. Buna "İslam çivisi" diyoruz. Kur'an-ı Kerim'de en son inen Mâide Suresi'nin 3. ayeti kerimesinde bu açıkça ifade edilmiştir: "İşte bugün dininizi kemale erdirdim, böylece üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'a razı oldum."
İkinci çivi; şuursuz Müslüman olmaz. Buna "şuur çivisi" diyoruz. Şuur: Hayrı ve şerri birbirinden ayırmak, bâtıldan kaçınıp Hakka tâbi ve taraf olmaktır. Namazda okuduklarıyla dışarıda yaptıkları aynı olmayanlar, şuursuz ve sorumsuz insanlardır.
Her gün 40 rekât namazın her rekâtında Fâtiha-i Şerif okuyoruz. Çünkü Fâtiha'sız namaz olmaz. Fâtiha'da ne diyoruz? "Gayri'l-mağdubi aleyhim vele'd-dallîn." Cenabı Allah bize neden günde 40 defa bu sözü söyletiyor? Nedir bunun manası? "Ya Rabbi sakın bizi sırat-ı müstakimden ayırma. Bizi gazap ettiklerinin yoluna saptırma. Dalalete düşenlerin yoluna kaydırma!" Gazap ettikleri kim? Yahudiler, Siyonistler... Dalalete düşenler kim? Hristiyanlar, Haçlı emperyalistler... Kim söylüyor bunu? İslam âlimleri.
Sen namazda 40 defa "Ya Rabbi beni sakın Yahudi- lerin ve Hristiyanların yoluna saptırma!" diyeceksin, ardından selam verdikten sonra gidip "Ben Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokacağım." diyeceksin. ABD ve İsrail ile stratejik ortak olacaksın. 11 asır boyunca yeryüzünden hakkı ve adaleti temsil etmiş bir medeniyeti bırakıp Batı'mn peşinden koşacaksın. Yahu sen namazda Allah'a ne söz veriyorsun, selam verdikten sonra ne yapıyorsun?
Sen ne dediğinin farkında mısın Ey Müslüman!
Üçüncü çivi; cihatsız İslam olmaz. Buna "cihat çivisi" diyoruz. Cihat; "emri bil ma'ruf, nehyi anil münker" yapmakhr. Hayrı emretmek ve yürütmek, şerri yasak- l^ak ve ortadan kaldırmak için gerekli şartları, imkan ve iktidarı hazırlamaktır. Bu konuda başarıya ulaşma- ^n en önemli unsuru teşkilatlı ve organize bir şekilde çalışmaktır.
Teşkilat vücuttaki sinir gibidir. Ortalama 70 kiloluk bir insandaki sinirlerin ağırlığı, sadece 70 gramdır. Ancak, bu 70 kiloluk vücudu ayakta tutan, o 70 gramlık sinirdir. Teşkilat, bir cemiyetin sinir uçlarıdır. Organize olmuş çok küçük toplulukların, birbirinden habersiz milyonlarca kitleden daha güçlü olduğu aşikârdır.
Bir insanın tek başına bütün bu hizmetleri yapması mümkün olmadığına göre, hep birlikte ve teşkilatlı çalışmak mecburiyetindeyiz. Bunun için disiplin ve ciddiyet şarthr. Teşkilahn her kademesindeki çalışmalarda tertip, düzen ve disiplini sağlamak zorundayız. Tertipsiz, düzensiz ve disiplinsiz bir çalışma asla sonuç getirmez.
Niçin çalışhğıru gerçekten kavrayan bir dava adamı, işinde ciddi olur. Hizmetle ilgili kendisine verilen görevi canla başla yerine getirmek için bütün gücüyle gayret eder ve mutlaka zafere ulaşır. Cenabı Hakk'ın en sevdiği insan, sorumluluğunu bilen ve'kendi görevini en iyi şekilde yerine getiren insandır. Biz, başkalarının değil, kendi muhasebemizi yapmak ve hesabımızı sağlam tutmakla mükellefiz. Davası olan bir Müslüman için teşkilatı veya bulunduğu yerdeki görevini ciddiyet ve titizlikle yapmak "İhsan" makamıdır. Allah'ın rızası, cihat teşkilatı içindeki zahirî rütbe ve rağbete göre değil, üstlendiği görevi üstün bir gayret ve samimiyetle yapmaya bağlıdır.
Teşkilatlar, insanların sosyal, kültürel ve siyasi alanlarda organize olmasını sağlar. Bu nedenle insan aileden devlete kadar, çeşitli sosyal ve siyasi kurumların üyesidir. Teşkilatlarımızın temel amacı, başta bu ülkede yaşayan insanlar olmak üzere tüm insanlığın saadetini temin etmektir. Bu nedenle Milli Görüşçülerin en önemli görevi; saadetin beş temel şartı olan barış ve kardeşlik, hak ve özgürlükler, adalet, refah ve saygınlık alanında vatanımızı yaşanılabilir örnek bir ülke hâline getirmektir. Tabii ki bu sonuca kendiliğinden ulaşılamaz. Siyasette hiçbir şey tesadüfi değildir. İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. Başarılı olmak ise birlikte, planlı ve disiplinli bir çalışmayla mümkündür. Teşkilat ise bunun olmazsa olmaz koşuludur. Teşkilat faaliyetlerinde gayemize ulaşmak için belirlediğimiz gündem çerçevesinde çalışılır.
Bir işi başarman aşamaları vardır; İnanç, bilgi, plan, program, kadro, takip ve intaç, yani sonuçlandırma. Önce bir işin yapılıp başarılacağını kesin olarak inanmak gerekir. Sonra o iş için gerekli olan bilgiye sahip olunur. İşin genel planı yapılır. Nerede nasıl uygulanacağı programlanır. Bu programı yürütecek uygun nitelikte vasıflı kadrolar belirlenir. İşi başından sonuna kadar takip etmezseniz, işin kontrolünü sağlayamazsınız. Ve intaç. Yani işi tam olarak sonuçlandırmak, bundan emin olmaktır.
Bir teşkilat faaliyetinde önce problemi bilmek, teşhis etmek, çözümü ortaya koymak gerekir. Planlama, koordinasyon, kontrol ve üretim aşamalarında başarılı olm^anın şarh da başkanın isabetli ve etkili karar vermesine bağlıdır. Karar verme, alternatifler arasından en verimli olanı seçmektir. İhmal edilen ve zamansız verilen karar, teşkilatın başarısım azalhr.
Bu bakımdan modele uygun çalışmak başarı için kaçınılmazdır. Model çalışmanın esası da her kademedeki teşkilat mensubunun işini severek ve benimseyerek bir dava şuuruyla yapmasıdır. Şuurlu bir şekilde görevini yapacak kişinin de elbette görevini iyi kavramış olması ve bu görevi aksattığı zaman ne gibi zararların ortaya çıkacağını bilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan her kademedeki teşkilat mensuplarının eğitimli olması başarımızın temelini oluşturur.
Güneş doğduğunda nasıl karanlıklar yok oluyorsa dünyamızdaki her türlü baskı, zulüm ve haksızlık da inananların çalışmalarıyla yok olacaktır. İnanıyorsanız en üstünsünüz. Zafer ise elbette inananlarındır ve zafer yakındır. İşte bizim davamız budur. Ne mutlu bu hak davada canla başla koşanlara.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
İmsak | 06:49 | ||
Güneş | 08:21 | ||
Öğle | 13:10 | ||
İkindi | 15:29 | ||
Akşam | 17:49 | ||
Yatsı | 19:16 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 19 | 51 |
2. Fenerbahçe | 18 | 42 |
3. Samsunspor | 18 | 36 |
4. Göztepe | 18 | 31 |
5. Eyüpspor | 18 | 30 |
6. Beşiktaş | 18 | 30 |
7. Başakşehir | 18 | 26 |
8. Gaziantep FK | 18 | 25 |
9. Rizespor | 18 | 24 |
10. Trabzonspor | 18 | 22 |
11. Alanyaspor | 18 | 22 |
12. Kasımpasa | 18 | 21 |
13. Antalyaspor | 18 | 21 |
14. Konyaspor | 18 | 20 |
15. Sivasspor | 18 | 20 |
16. Kayserispor | 18 | 16 |
17. Bodrumspor | 18 | 15 |
18. Hatayspor | 19 | 10 |
19. A.Demirspor | 18 | 5 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 19 | 41 |
2. Karagümrük | 19 | 34 |
3. Bandırmaspor | 19 | 34 |
4. Ankaragücü | 20 | 30 |
5. Erzurumspor | 19 | 30 |
6. Ahlatçı Çorum FK | 19 | 29 |
7. Amed Sportif | 19 | 29 |
8. Boluspor | 19 | 28 |
9. İstanbulspor | 19 | 27 |
10. Pendikspor | 19 | 27 |
11. Keçiörengücü | 19 | 27 |
12. Gençlerbirliği | 19 | 27 |
13. Ümraniye | 19 | 26 |
14. Manisa FK | 19 | 26 |
15. Igdir FK | 19 | 25 |
16. Şanlıurfaspor | 20 | 25 |
17. Esenler Erokspor | 19 | 23 |
18. Sakaryaspor | 19 | 23 |
19. Adanaspor | 19 | 15 |
20. Yeni Malatyaspor | 19 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 20 | 47 |
2. Arsenal | 21 | 43 |
3. Nottingham Forest | 21 | 41 |
4. Newcastle | 21 | 38 |
5. Chelsea | 21 | 37 |
6. M.City | 21 | 35 |
7. Aston Villa | 21 | 35 |
8. Bournemouth | 21 | 34 |
9. Brighton | 21 | 31 |
10. Fulham | 21 | 30 |
11. Brentford | 21 | 28 |
12. M. United | 21 | 26 |
13. West Ham United | 21 | 26 |
14. Tottenham | 21 | 24 |
15. Crystal Palace | 21 | 24 |
16. Everton | 20 | 17 |
17. Wolves | 21 | 16 |
18. Ipswich Town | 21 | 16 |
19. Leicester City | 21 | 14 |
20. Southampton | 21 | 6 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Atletico Madrid | 19 | 44 |
2. Real Madrid | 19 | 43 |
3. Barcelona | 19 | 38 |
4. Athletic Bilbao | 19 | 36 |
5. Villarreal | 19 | 30 |
6. Mallorca | 19 | 30 |
7. Real Sociedad | 19 | 28 |
8. Girona | 19 | 28 |
9. Rayo Vallecano | 19 | 25 |
10. Real Betis | 19 | 25 |
11. Osasuna | 19 | 25 |
12. Celta Vigo | 19 | 24 |
13. Sevilla | 19 | 23 |
14. Las Palmas | 19 | 22 |
15. Getafe | 19 | 19 |
16. Leganes | 19 | 19 |
17. Espanyol | 20 | 19 |
18. Deportivo Alaves | 19 | 17 |
19. Real Valladolid | 20 | 15 |
20. Valencia | 19 | 13 |