SAĞDA SOLDA BAZILARININ TASAVVUFU İNKAR ETTİKLERİNİ DUYUYOR VE ASILSIZ BAZI YAZILARI OKUYORUZ . İSLAMDA TASAVVUF VAR MI? NAKLİ VE AKLİ /RASYONEL DELİLLER NELERDİR? MUASIR VE KADİM ALİMLER BU KONUDA NE DER? BATIDA TASAVVUF YOLUYLA MÜSLÜMAN OLAN BAZI FİLOZOF VE DÜŞÜNÜRLER NEDEN MÜSLÜMAN OLDULAR? BEDİUZZAMAN,SAİD RAMAZAN BUTİ,KARDAVİ GİBİ ULEMANIN TASAVVUFA BAKIŞI NASILDIR? TÜM BU KONULARA KISA KISA DEĞİNECEĞİZ. BAZILARI TASAVVUFU SADECE KERAMET OLARAK ANLAR,İFRATA KAÇAR ,İLME DEĞER VERMEZ.BAZILARI DA RUHANİ TECRÜBEYİ,SEYR-I SULUKU REDDEDER .TEFRİTE KAÇAR. TÜM BU KONULARA SIRASIYLA DEĞİNECEĞİZ.
ÖNCE SUNU SÖYLEMEMİZ LAZIM: TASAVVUF DEMEK KERAMET DEMEK DEĞİLDİR. EN BÜYÜK KERAMT İSTİKAMETTİR. BAZEN HİÇ KERAMETİ OLMAYAN ARİF MUHAKKİK VE ALİM BİR ZAT, BİR ÇOK KERAMETİ OLAN BİRİSİNDEN DAHA ÜSTÜN OLABİLİR.. İMAM ŞARANİNİN DE DEDİĞİ GİBİ FAZİLET YAKİN İLE HASIL OLAN İLİMDE VE MARİFETTEDİR.. BUNLAR ÂLİMLER İÇİN OLAN KEMAL DURUMLARIDIR VE HAVAS DİYE TABİR EDİLEN EHL-I İRFAN VE EHL-I İLİM İÇİN SÖZKONUSU OLAN MERATİBLERDİR. ZAMANIMIZDA BAZILARI KERAMETLERİ YA KÜLLİYYEN VEYA KISMEN İNKÂR ETTİĞİ İÇİN BU YAZIYI KALEME ALDIK... KERAMETLERİN VARLIĞINI İNKAR KÜFRE GÖTÜRÜR.. ÇÜNKÜ BUNLAR KURAN-KERİMDE VE SAHİH HADİS-İ ŞERİFLERDE GEÇEN, NASSLA SABİT OLAN ŞEYLERDENDİR.. BU YAZIMIZI DA BU İNKÂRA BİNAEN KALEME ALDIK... YOKSA TASAVVUFU KERAMETTEN İBARET SAYMIYORUZ. T ASAVVUF AHLAKTIR, İNSANLIKTIR, FAZİLETTİR, İBADETTİR, TEZKİYEDİR, TAHLİYEDİR VE TEVAZUDUR... ŞEYH SEYDA EFENDİ K.S. KENDİSİNİN ARABİ KİTAPLARDAN DERLEYİP AD-DABITA FİR-RABITA ADLI KİTABIYLA BERABER BASTIRDIĞI ARAPÇA FETAVA-I HALİLİYYENİN KERAMETLERİ İNKAR EDENLERE CEVAP BÖLÜMÜNDE ŞUNLARI NAKLETMEKTEDİR :
HAK OLAN SUDUR Kİ EVLİYALARIN KERAMETLERİ SABİT OLAN HUSUSLARDANDIR(ED-DABITA Fİ-R-RABITA SAYFA 61. BASKI TARİHİ 1957, SURİYE,MÜELLİF ŞEYH M. SAİD SEYDA ELCEZERİ)..BU RİSALEDE TASAVVUFA YÖNELİK BİR ÇOK MESELE İZAH EDİLMEKTE, VAHHABİLERİN İLERİ SÜRDÜĞÜ İTİRAZLARA BİR ÇOK FAKİH, MUHADDİS VE MUTASAVVIFIN ARABİ KİTAPLARINDAN NAKİLLER DE YAPILARAK KİTAB VE SÜNNET IŞIĞINDA ETRAFLICA CEVAPLAR VERİLMEKTEDİR..
BİZ DE BU YAZIMIZDA, SELEF-I SALİHİNİN SÖZLERİNİ VE AKİDELERİNİ, EHL-I SÜNNET VEL-CEMAAT SINIRLARI ÇERÇEVESİNDE, ONLARIN KİTAPLARINDAN NAKİLLERLE GÜNÜMÜZ ISTILAH VE TERMİNOLOJİSİNİ DE KULLANARAK, YAPABİLDİĞİMİZ KADAR, BİR İDDİA SAHİBİ OLMADAN VERMEYE ÇALIŞACAĞIZ. AYRICA ASRIMIZDA YAŞAYAN VE TÜM İSLAM DÜNYASINDA MAKBUL OLAN MEŞHUR ALİMLERİN SÖZLERİNE DE YER VERECEĞİZ.. GÖRDÜM Kİ KAFASI CEHALETTEN ,ZAMANIN SİYASİ VE İDEOLOJİK KARGAŞALARINDAN ,MENFİ ,ZARARLI AKIMLARDAN, AZ BİLGİDEN ,TALİHSİZLİKTEN DOLAYI KARIŞIK OLAN, HADİSLERDE ULEMA-I SU DENİLEN BAZI BOZUK HOCALARIN VE ONLARIN KANDIRDIĞI KESİMİN DIŞINDA, ÇAĞIMIZDA MEŞHUR OLAN MUASIR ALİMLER VE ESKİ ALİMLER AYNI NOKTALARDA İLMİ OLARAK İTTİFAK ETMİŞLERDİR VE BU KONUDA AYNI GÖRÜŞE SAHİPTİRLERBU NOKTADA DA HEDEFİMİZ TOPLUMDA VAROLAN GERGİNLİK VE SIKINTILARIN EN AZA İNMESİ,MÜSLÜMANLAR ARASINDA VAROLAN İHTİLAFLARIN VE KAMPLAŞMALARIN AZALMASI VE RIZA-I BARİ CC.DİR.ÇÜNKÜ ZAMANIMIZDA BAZILARI ISRARLA VE İNATLA TASAVVUF ERBABINI İTHAM ETMEKTE,SANKİ ONLARIN PRENSİPLERİNİN KİTAP VE SÜNNETTE OLMADIĞINI CEHALET VE DALALETLERİNDEN DOLAYI İLERİ SÜRMEKTELER..BUNLARA KARŞI SESSİZ KALMAK HAKSIZLIĞA VE DALALETE ADETA RIZA GÖSTERMEK DEMEKTİR..ÇÜNKÜ BUNLAR, BAZI İNSANLARI DA BOZUK DÜŞÜNCELERİNE SEVKETMEKTE ,ÖZELLİKLE EHL-I TASAVVUF VE EHL-TARİKATA KİN VE NEFRETE DAYALI PROPAGANDALARINA ALET ETMEKTEDIRLER.MALESEF BU KAMPLAŞMA TÜM İSLAM DÜNYASI ÇAPINDA SON YÜZYILDA YAYGINLAŞMIŞTIR..MALESEF VAHHABİ SUUDİ ARABİSTAN DEVLETİNİN PETRO-MİLYARLARIYLA BU PROPAGANDANIN ARKASINDA DURDUĞUNU İŞİN İÇYÜZÜNÜ BİLEN HERKES GÖRMEKTEDİR.. TÜRKİYE BİRAZ DA TASAVVUFİ VE NUR CEMAATLERİNİN FAALİYETLERİNDEN DOLAYI BUNDAN AZ ETKİLENEN BİR YER OLMASINA RAĞMEN ,SON YILLARDA BAZI İLAHİYAT PROFLARI VE ARABİSTANDA OKUMUŞ KAFASI KARIŞIK NEO-VAHHABİLERDEN DOLAYI BU VEBA BURAYA DA SİRAYET ETMİŞTİR MALESEF.. BUNLAR DA TARİHTEKİ HARİCİLER,İBADİLER,EHL-I İTİZAL ,BATINİLER,KARMATİLER ,MURCİE VB. ZARARLI FIRKALAR GİBİ FİKREN VE TÜM AÇILARDAN MAĞLUP OLMAYA MAHKÜMDURLAR.. BU YAZI DA SADECE BİR MESELEDE ONLARA YAZILAN KÜÇÜK BİR REDDİYEDİR.. ESKİDEN BERİ BU TÜR ZARARLI AKIMLARA KARŞI REDDİYELER YAZILMIŞTIR... EHL-I SUFFE SAHABELERİ , DEVAMLI HZ MUHAMMEDİN MEDİNEDEKİ MESCİDİNDE KALAN, ONDAN İLİM ÖĞRENEN, EVLERİ BARKLARI OLMAYAN, ONUNLA BERABER CİHADA GİDEN VE CENAB-I PEYGAMBERE HİZMET EDEN BİR SAHABE TOPLULUGUYDU.. BAZI KAYNAKLARDA SAYILARI ÜÇYÜZ OLARAK VERİLMEKTEDİR. İAŞELERİNİ HALK, İNFAK VE TEBERRULARLA KARŞILARDI.. ZATEN BURASI BİR EĞİTİM KURUMU OLDUĞUNDAN BU DURUM OLAĞANDIR. BU ZATLAR, KURANIN KUTSAL SURELERİNİ EZBERLER, HADİSLERİ ÖĞRENİR VE HIFZEDER, İSLAMIN ADALETE, AHLAKA, FAZİLETE, SOSYAL YARDIMLAŞMAYA, İBADETE VE DEVLET İDARESİNE YÖNELİK HUKUKİ VE DOKTRİNEL BAZDAKİ TEMEL PRENSIPLERİ ÖĞRENİRLERDİ... KENDİLERİNDEN SONRA GELEN NESİLLER ONLARIN BU ÇABALARI NETİCESİNDE BİN YILDAN FAZLA DÜNYAYI ETKİLEYEN İSLAM MEDENİYETİNİN TEMEL KURUMLARINI KURMUŞLARDIR.... İLİM ERBABI ŞAYET TİCARET, ŞU BU GİBİ MEŞGALELERLE UĞRAŞSA İLİM OKUYAMAZLAR. ONLARIN İŞİ
DE KALEM, KİTAPİ, YAZI VE BİLİMDİR..... GÜNÜMÜZDE DE TÜM DEVLETLER OKULLARI ,EĞİTİM KURUMLARINI , DİNİ İBADETHANELERİ YA DESTEKLEMEKTE VEYA SİVİL TOPLUM KURUŞLARININ VAKIF TÜRÜ OLAN BU KURUMLARI DESTEKLEMELERİNE ENGEL OLMAMAKTADIR.. NİHAYET HER DİNİN, AHLAKİ EKOLUN VEYA FELSEFENİN ANLATILDIĞI YÜZLERCE KİTAP VARDIR .. BUNLARIN OKUNMASI VE ÖĞRENİLMESİ ANCAK UZUN YILLARI ALAN BİR EĞİTİMDEN SONRA MÜMKÜN OLMAKTADIR. BAZEN BİR KAÇ DİL ÖĞRENME MECBURİYETİ VARDIR.. ÇÜNKÜ DİNLERİN KUTSAL SAYDIKLARI METİNLER, GENELDE YA ARAPÇA, FARSÇA VEYA ANTİK YUNANCA, SANSKRİTÇE VE İBRANİCE YAZILMIŞLARDIR. VE ASLINDA HER MEDENİYETİN DAYANDIĞI BİR VEYA BİR KAÇ ÖNEMLİ DİL VARDIR.. SUFFE EHLİ SAHABELER (ASHABUSSUFE) İLK SUFİLER KABUL EDİLMEKTE VE DAHA SONRA DÜNYANIN DÖRT ETRAFININ İSLAM FETİHLERİYLE FETHİNDEN SONRA ONLAR DA AVRUPADAN AFRİKAYA VE ÇİNE KADAR GİDİP YENİ İSLAMA GİREN MİLLETLERE İSLAMI ÖĞRETMİŞLERDİR... EVET, ALLAME YUSUF KARDAVİNİN DE FETAVA MUASIRE(ÇAĞDAŞ FETVALAR) ADLI KİTABINDA BELİRTTİĞİ GİBİ ŞAYET İNSAF VE İZANA HAREKET EDERSEK TASAVVUFUN DERİN İSLAMİ KÖKLERE SAHİP OLDUĞUNU KABUL ETMEMİZ GEREKLİDİR...
AYRICA AŞAĞIDAKİ UZUNCA YAZIDA DA ANLATILDIĞI GİBİ TASAVVUFUN YANLIZCA AHLAKİ İLKELERDEN VE FAZİLETLERDEN İBARET OLMADIĞINI, BÜYÜK EVLİYALARIN HAYATLARI VE KİTAPLARI İNCELENDİĞİNDE BUNUN DERUNİ, SPİRİTÜAL, MANEVİ BİR YÖNÜNÜN DE OLDUĞUNU, SEYR-I SULUK VE MERATİBLERİ KATETMEK SURETİNDE ONLARIN İÇSEL METAFİZİK BİR TEMAŞA HALİNİ, BİR RUHANİ TECRÜBEYİ DE YAŞADIKLARINI MÜŞAHEDE ETMEKTEYİZ. FRANSIZ MUSLUMAN SUFİ RENE GUENON ,TASAVVUFLA İLGİLİ YAZDIĞI FRANSIZCA KİTAPLARINDA BUNA METAFİZİK TEMAŞA VE MİSTİK TECRÜBE DEMEKTEDİR.. KONUMUZLA ALAKALI OLMADIĞINDAN AYRINTIYA GİRMEK İSTEMİYORUZ AMA GENEL HATLARIYLA İSLAM TASAVVUFUNUN MİSTİSİZMDEN AYRILAN ÇOK YANLARI OLDUĞUNU BELİRTMEK LAZIM.. SAHV, SEKR, MUHABBET, AŞK,FENA, BEKA,TELVİN,TELVİH, HAVATİR, HAFİ, AHFA, SIR, KALP, ENVAR, KEŞİF, TECELLİYAT, MAKAMAT, HAL GİBİ TASAVVUFİ ISTILAHLAR BÜYÜK SUFİLERİN YAŞADIKLARI BU RUHİ VE LEDUNNİ TECRUBEYİ İFADE EDEN KAVRAMLARDAN BİR KAÇIDIR... SUFİLER, BU NOKTADA KURAN-I KERİMDE KEHF SURESİNDE ZİKREDİLEN, HZ HIZIRLA HZ MUSA ARASINDA GEÇEN AYETLERİ DELİL GÖSTERMEKTEDİRLER... ORADA RABBİMİZ CC. ULULAZİM VE BEŞ BÜYÜK PEYGAMBERDEN BİRİ OLDUĞU HALDE KENDİSİNDEN DAHA AZ DERECEDEKİ BİR NEBİ VEYA VELİDE (HZ HIZIR ÇÜNKÜ HZ. HIZIRIN NEBİ VEYA VELİ OLMASI NOKTASINDA ULEMA ARASINDA FARKLI İKİ GÖRÜŞ VARDIR) BULUNAN BİR İLMİN OLDUĞUNU HZ MUSA (A.S.)YA BİLDİRMEKTEDİR.. HZ MUSA A.S. DA O ZATTAN BU İLMİ ÖĞRENMEK İÇİN UZUNCA BİR YÜRÜYÜŞE(SEYRE)ÇIKAR..RABBİMİZ, HZ HIZIR A.S. HAKKINDA DER Kİ : VE ALLEMNAHU MİN LEDUNNA İLMEN(BİZ ONA KENDİ KATIMIZDAN BİR İLİM ÖĞRETTİK, KEHF SURESİ 65.AYET).. HZ.HIZIR KISSASI SAHİH HADİSLERLE SABİTTİR VE SAHİH-I BUHARİDE DE GEÇEMKETEDİR. BU MESELELERLE ILGILI SAHİH BİRÇOK HADİS TE MEVCUTTUR... ABDULKADİR GEYLANİ, ŞAH-I NAKŞIBEND, İMAM RABBANİ, İMAM KUŞEYRİ , MEVLANA HALİD ZULCENAHEYN, İMAM ŞARANİ VE BENZERLERİNİN HAYAT VE KİTAPLARINI OKUMUZDA, HZ. HIZIRA VERİLMİŞ OLAN TASAVVUF İLMİNİN AYNI ZAMANDA BİZİM ÜMMETİMİZDE DE BU MEŞHUR EVLİYALARDA VAROLDUĞUNU MÜŞAHEDE ETMEKTEYİZ.. ZATEN OLAĞAN OLAN DA BUDUR.. ÇÜNKÜ HZ MUHAMMED S.A.V. PEYGAMBERLERİN EN BÜYÜĞÜDÜR VE ONUN ÜMMETİ DE EN FAZİLETLİ OLAN ÜMMETTİR.. KALDI Kİ BU İLİM, HZ MUHAMMEDDE S.A.V. VE BAZI BÜYÜK SAHABELERDE DE VARDI.. ADINI ANDIĞIMIZ EVLİYALAR DA BU İLMİ, ONLARDAN ÖĞRENEN SELEF-I SALIHİNDEN, SİLSİLE OLARAK YÜZYILLARCA DEVAM EDEN, YAŞAYAN BİR GELENEKTEN İKTİBAS ETMİŞLERDİR.. YİNE IŞIĞIN KAYNAĞI HZ. MUHAMMED S.A.V. OLUYOR.. İMAM GAZALİNİN ONBİR YILLIK ŞİDDETLİ BİR MÜCAHEDE, RİYAZET, ZİKİR VE İBADETTEN VE BUNUN NETİCESİNDE YAŞADIĞI TASAVVUFİ TECRÜBESİNDEN SONRA DEDİĞİ GİBİ VE LEYSE VERAE NURIN-NUBUVVETİ NURUN YUSTEDAU BİH YANİ NÜBUVVET IŞIĞININ DIŞINDA KENDİSİNDEN AYDINLIK ALINABİLECEK BAŞKA BİR KAYNAK YOKTUR... NASIL Kİ TEFSİR, HADİS, FIKIH, TECVİD, AKAİD, KELAM, BELAGAT, SARF, NAHİV GİBİ İLİMLER SONRADAN TEDVİN EDİLEN VE KÖK OLARAK SAHABE, TABİİN, ETBA-I TABİİN VE HİCRİ İLK ÜÇ ASIRDA YAŞAYAN ÂLİMLERİN ÇALIŞMALARINA DAYANIYORSA TASAVVUF İLMİ DE ÖYLEDİR... AŞAĞIDA TASAVVUFU KABUL EDEN ONLARCA YENİ VE ESKİ ALİMİN ADINI VERECEĞİZ.. . İMAM RABBANİNİN MEKTUBATINI, İMAM KUŞEYRİNİN RİSALESİNİ VE ALLAME GAZALİNİN İHYASINI OKUYAN TEZİMİZİ İSBAT EDEN DELİLLERİ VE MALUMATI MÜŞAHEDE ETMEKTEDİR.. AYRICA BU NOKTADA BEDİUZZAMAN SAİD NURSİNİN MEKTUBATININ TELVİHAT-I TİSA ADLI BÖLÜMÜNDE DE TASAVVUFU MÜDAFAA EDEN VE MUHALİFLERİNE UZUNCA CEVAPLAR VEREN BİR BÖLÜM VARDIR... BİRÇOKLARININ SANDIĞININ AKSİNE BEDİUZZAMAN, TELVİHAT-I TİSADA TASAVVUFU VAHHABİLERE VE HODFURUŞ MADDEPEREST MİLLİYETPERVERLERE KARŞI SAVUNMAKTADIR. 28. MEKTUP TA VAHHABİLERE REDDİYE OLARAK YAZDIĞI BİR MEKTUPTUR.... ZATEN KENDİSİ ÜVEYSİ BİR TARZDA MANEVİ HAKİKAT (TASAVVUF) DERSİNİ ŞEYH ABDULKADİR GEYLANİ, ALİ ZEYNELABİDİN VASITASIYLA HZ ALİDEN ALDIĞINI RİSALE-I NURUN BİR ÇOK YERİNDE AÇIKÇA İFADE ETMEKTEDİR.. ESKİ SUFİLER ARASINDA DA UVEYSİ MEŞREB SUFİLER VARDI.. BUNLARDAN BİRİ BEYAZID-I BİSTAMİDİR.. ŞAH-I NAKŞİBEND DE ASIL TASAVVUFİ TERBİYESİNİ KENDİSİNİN DOĞUMUNDAN YILLAR ÖNCE VEFAT ETMİŞ ABDULHALIK GUCDEVANİ HAZRETLERİNDEN ALDIĞINI İFADE ETMEKTEDİR.. ŞEYH M.NURULLAH EFENDİNİN TASAVVUFUN SIRLARI ADLI KİTABINDA İFADE ETTİĞİ GİBİ BEDİUZZAMAN DA BÜYÜK SUFİLERDENDİR ASLINDA. ZATEN HAYATINDAKİ ZÜHD VE TAKAŞŞÜF TE BUNUN İSBATIDIR... LÜTFEN BUNUNLA İLGİLİ MERHUM ŞEYH M. NURULLAH SEYDA ELCEZERİNİN EN-NUKAT ET-TİSA ADLI ARAPCA RİSALESİNE BAKINIZ.. BU RİSALE DOKUZ NÜKTE RİSALESİ İSMİYLE TÜRKÇEYE DE TERCÜME EDİLMİŞTİR.. İLGİNÇTİR Kİ BEDİUZZAMAN TELVİHAT-I TİSA(DOKUZ TELVİH, DOKUZ İŞARET) ADIYLA MEKTUBATTA OLAN BİR BÖLÜMLE TASAVVUFU SAVUNURKEN, ŞEYH NURULLAH EFENDİ DE NUKAT TİSA(DOKUZ NÜKTE)ADLI RİSALESİYLE HZ. BEDİUZZAMANI SAVUNMAKTA VE KAFALARDA SORU İŞARETLERİNE YOL AÇAN TARİKATLARLA İLGİLİ MEŞHUR SÖZÜNÜ ŞERHETMEKTEDİR... MALESEF BAZI SUFI TARIKATLERIN, BEDİUZZAMANA İTİRAZ ETTİĞİNİ, SANKİ KENDİSİNİN TASAVVUFA KARŞI OLDUĞUNU VE RİSALELERİNİN HAŞA DEĞERSİZ KİTAPLAR OLDUĞUNA DAİR SÖZLERİNİ DUYDUK VE ONLARIN BAZI YAYINLARINDA BU İDDİALARINI OKUDUK.. BU DA SUFİ KESİMİNDEN OLAN BAZILARININ DELİLSİZ VE MESNEDSİZ BAZI YANLIŞLARIDIR.. İKİ TARAFIN DA MUHAKKİK OLAN ZATLARI ARASINDA İHTİLAF YOKTUR.. BEDİUZZAMAN HAZRETLERİ DER Kİ NURLAR DAİRESİ, ONLARIN DAİRESİ -ŞEYH ABDULKADİR GEYLANİ, ALİ ZEYNELABİDİN, HZ ALİ-DİR.. BU İFADELER NURLARIN SİKKE-I TASDİKİ GAYBİ ADLI RİSALESİNDE GEÇMEKTEDİR.... DOĞRUSUNU İFADE ETMEK GEREKİRSE, BEDİUZZAMAN, ÖMRÜNÜN GENÇLİK YILLARINDA TASAVVUFUN ZAMANIN GEÇTİĞİNİ SANDIĞINI, BUNU BAZI KİTAPLARINDA DA YAZDIĞINI AMA YILLAR SONRA BU DÜŞÜNCESİNDEN VAZGEÇTİĞİNİ AÇIKÇA YAZMAKTADIR. ANLAŞILAN O Kİ ORTA YAŞ VE YAŞLILIK DÖNEMİNDE, ÖMRÜNÜN, İLMİNİN VE TECRÜBELERİNİN ZİRVESİNDEYKEN BU DÜŞÜNDESİNDEN VAZGEÇMİŞ MERHUM BEDİUZZAMAN.., DOĞRU OLANIN TASAVVUFUN VE TARİKATIN HALEN DE GEREKLİ VE İHTİYAC OLDUĞUNA, BU KURUMLARIN İSLAM DÜNYASINA BÜYÜK HİZMETLER ETTİĞİNE KANAAT GETİRMİŞTİR... BELKİ DE BU YANLIŞ ANLAŞILMALAR BUNDAN KAYNAKLANMIŞTIR.... İMAM ŞAFİİ DE BAĞDATTAN MISIRA GÖÇEDİNCE, BAĞDATTAKİ BAZI İCTİHADLARINI TERKETMİŞ,YENİ SAHİH HADİSLERİ BULMASI,YENİ İLMİ ÇEVRELERLE TANIŞMASI,İHTİYAÇLARIN FARKLILIĞI VE TECRÜBENİN FAZLALAŞMASI NETİCESİNDE BAZI ESKİ İCTİHATLARINDAN VAZGEÇMİŞTİR.. ERBABI BUNU BİLİR. İMAM ŞAFİİNİN MEŞHUR EL-UM ADLI FIKIH KİTABINDA BUNLARA DAİR ÖRNEKLER VARDIR.. İMAM ŞAFİİNİN ESKİ İCTİHAT VE DÜŞÜNCELERİNE KAVL-I KADİM (KADİM, ESKİ GÖRÜŞ), YENİ İCTİHADLARINA DA KAVL-I CEDİD(YENİ GÖRÜŞ) DENMEKTEDİR.. MÜCTEHİDLER HAK YOL ÜZEREDİR. SAHİH HADİS-İ ŞERİFLE SABİTTİRKİ EL-MUCTEHİD İN AHTAA FELEHU ECRUN VE İN ESABE FELEHU ECRAN(MÜCTEHİD REYİNDE, İCTİHADINDA HATA EDERSE ONA BİR SEVAP, İSABET EDERSE ONA İKİ SEVAP VARDIR..) BU HADİS İSLAM, DÜŞÜNCE TARİHİNDE FIKIHTA, TEFSİRDE, TASAVVUFTA, AKİDEDE FARKLI DÜŞÜNCELERİN VE MEŞREPLERİN OLABİLECEĞİNİ VE HEPSİNİN DİĞERİNE SAYGIYLA YAKLAŞMASI GEREKTİĞİNİ TELKİN EDEN ÖNEMLİ HADİSLERDEN BİRİSİDİR..KİTAP VE SÜNNETİN GENEL PRENSİPLERİNE , EHL-I SUNNET VEL-CEMAATIN MÜCTEHİD ALİMLERİNİN REYLERİNE MUHALİF OLMADIKTAN SONRA MEZHEP VEYA MEŞREP FARKLILIKLARI RAHMET KABUL EDİLMİŞ VE BU ANLAYIŞ TOPLUMSAL ÇATIŞMALARIN ,FİKİR İHTİLAFINDAN DOĞABİLECEK SAVAŞLARIN DA ÖNÜNE GEÇMİŞTİR. İSLAM DÜNYASININ YÜZDE DOKSANI EHL-I SÜNNETİN DÖRT HAK MEZHEBİ OLAN HANEFİ, ŞAFİİ, HANBELİ, MALİKİ MEZHEPLERİNDEN OLUŞUYOR.. AVRUPA VE HİRİSTİYANLIK TARİHİNDE PROTESTANLARIN, KATOLİKLERİN VE ORTODOKSLARIN UFAK BİR FİKİR AYRILIĞINDAN DOLAYI BİRBİRLERİNİ SUÇLADIKLARINI, BUNDAN DOLAYI YÜZYILLARCA SAVAŞTIKLARINI GÖRMEKTEYİZ. BUNLARA OTUZ YIL SAVAŞLARI VEYA YÜZ YIL SAVAŞLARI DENMEKTEDİR..BİNLERCE PROTESTANIN ENGİZİSYON MAHKEMELERİNDE CANLI CANLI YAKILDIĞINI GÖRMEKTEYİZ.. HAKEZA PROTESTANLAR DA BUNU KATOLİKLERE UYGULAMIŞLARDIR.. GÜNÜMÜZDE PROTESATAN-KATOLİK TOPLUMLARI ARASINDA HALEN DEVAM EDEN KUZEY İRLANDA SORUNU BU TARİHSEL DERİN ÇATIŞMANIN ÇAĞIMIZA YANSIYAN BİR PARÇASIDIR..
Evet, esas konumuza dönecek olursak şunları müşahede ederiz: Kur’an-ı Kerim ve sahih hadis-i şeriflerde evliyaların kerametleri geçmektedir. Bu mesele aslı olan ispatlı bir meseledir. Bazı kişilerin bunu reddetmesi onların eksik bilgilerinden, yetersiz araştırmalarından veya muhabere ve inatlarından kaynaklanmaktadır. Kelam (İslam felsefesi) ilminde,hatta pozitif bilimlerde hads ve tecrübe de bilginin kaynakları arasında kabul edilir .Doğu İslam Dünyasından ve Batı(Avrupa-Amerika)'dan bir çok bilim adamı, mümin filozof,din adamı,alim ve her tabakadan insanlar afaki veya enfüsi olarak bu meselelere şahit olmuş veya sağlam güvenilir insanların söylemesiyle bunu kabul etmişlerdir....Ez cümle yirminci yüzyılda tasavvuf yoluyla İslami kabul etmiş Fransız düşünür ve ilim adamı Rene Guenon(1886-1951),batili Müslüman sofi Martin Lings (Ebubekir Seraceddin), yine tasavvuf yoluyla ıslama giren Sorbon Üniversitesi`nin hocalarından Fransız Müslüman profesör Eva De Vitray Meyerovitch onlarca kişi arasından verebilecigimiz iki uç örnektir. Arzu eden Rene guenon(Abdulvahid Yahya)`unun Doğu Metafizigi (Akcağ Yayınları, Ankara), Metafizik Temasa ve Mistik Deneyim (Insan Yayınları), Manevi İlimlere Giriş (İnsan Yayınları) ve Türkçe`ye çevrilen birçok eserine bakabilir. Ayraca Profesör Meyerovitch`in Islaman Güler yüzü, Dua ve başka eserleri de piyasada bulunan eserlerdendir... Ayrıca Müslüman doğu dünyasından muasır alimler Bediuzzaman Said Nursi, Seyh Muhammed Sait Seyda ele cezri hazretlerinin medrese talebelerinden ve ilimde icazet verdiği alimlerden olan molla ramazan butinin oglu cizre asilli Prof. Said Ramazan elbuti, said Havva,allame Yusuf El-Kardavi , Ebul-Hasan En-Nedvi merhum Saıd Havva kitaplarında bu meseleden bahseden,akli-rasyonel ve nakli acidanlardan analiz edip kabul eden büyük alimlerden bir kaç tanesidir. Said Nursi Risalelerinin bir çok yerinde, özelikle de Sikke-i Tasdiki Gaybi adli eserinde kendisinin gördüğü veya başkalarından naklettiği bir çok kerametten bahsetmektedir.. Hindistanlı Müslüman alim meşhur Ebul-Hasan En-Nedvi`nin Rabbaniyye La Ruhbaniyye adli eseri de tasavvufla ilgili bir kitaptır.. Nedvı bu kitapta , genel hatlarıyla tasavvuftan ve mürşidi Seyh Abdurrahim Raiburi`nin kerametlerinden bahsetmekte, onların ve şeyh efendinin ilminin ahlakinin tesiriyle binlerce Hindu gayri muhlimin ıslama girdiğini ifade etmektedir.. AYRICA BIZZAT VAHHABILIGIN KURUCUSU MUHAMMED BIN ABDULVAHHAB OMRUNUN SONLARINDA ILERI SURDUGU BAZI DUSUNCELERINDEN VAZGECMIS, VE KERAMETLER, SEFAAT, VESILE, TASAVVUF, MEZHEPLER VB. BIR COK KONUDA EHLI SUNNETE BENZER IFADELER KULLANMISTIR. Tezımızı ısbat eden ve destekleyen Ibn Abdulvahhab`in mektublari ve yazıları bizzat Vahhabi Suudi Arabistan Devletini`nin kurduğu devlet universityelerinden olan İmam Muhammed Bin Suud Universitesi tarafindan yayınlanmıştır (bknz:Mefahim Yecib En Tusahhahe adli Arapça kitap, yazarı hadis doktoru Şeyh Muhammed Bin El-Alevi, besinci baskı, sayfa 74, Dubai İslami evkaf bakanlığı yayınları yıl 1993). En büyük keramet istikamet olmakla beraber, İmam-ı Rabbani`nin de meşhur Mektubatinda ifade ettiği gibi ,insanlarda kanaatin hasıl olması için peygamberlerin izleyicileri olan kendi ümmetlerindeki evliya zatlardan ,Allah’ın (c.c.) dostlarından fizik ve tabiat kanunlarına muhalif olarak, keramet adı altında (mucize değil) hadiselerin meydana gelmesi müşahede edilen vakıalardandır. Bu kerametler de aslında mukaddes kitaplarda gecen mucizelerin bir nevi tasdici ve onların gerçek olduklarının yasayan delilleridir. AYNI ZAMANDA BU METAFIZIK MAVERAi OLAYLAR PEYGAMBERLERIN BEREKETIYLEDIR VE CENAB-I ALLAH`IN (C.C) ONLARIN HATIRINA YARATTIGI HARIKULADE VAKIALARDIR. HAKIKI FAIL YINE ZAT-I KIBRIYADIR(AZZA SULTANUH).. MUAZZAM BIR SANAT ESERI OLAN KAINATTA AKILUSTU BIR SANATKÂRLIK VE MAHARETLE INSANI HAYRETTE BIRAKAN, ENGIN BILGI, MARIFET, GUC VE IRADE SAHIBI OLAN YUCE RABBIMIZ ELBETTE BUNLARI DA ICAD EDEBILECEK KUDRETTEDIR. ASLINDA BAZI INSANLARIN BUNLARA SASIRIP INKAR ETME YOLUNA SAPMALARINA SASIRMAK GEREKLIDIR... BIR ESERI YAPAN, ONU YINE YIKIP YAPABILIR... HZ.ISA ALEYHISSELAMIN OLULERI DIRILTMESI YINE ALLAH``IN (C.C.) ASLINDA YAPTIGI BIR SEYDIR. AMA YUCE RABBIMIZ GONDERDIGI PEYGAMBERE INSANLAR INANSIN VE IKNA OLSUNLAR DIYE BUNU ONA MUCIZE OLARAK BAHSETMISTIR.. Hz. İbrahim, Cenab-ı Allah’tan ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini isteyince, Rabbimiz ona sualen ``inanmıyor musun yoksa`` deyince, Hz. İbrahim, `` bela liyatmeinne kalbi (ayet-i kerime) evet inanıyorum ama (gözümle görerek) kalbim mutmain olsun diye bunu istedim `` tarzında cevap vermesi şayan-ı dikkattir. Bediüzzaman’ın Mektuba tının Telvihat-ı Tıs’a isimli bölümünde belirttiği gibi, bu karışık, tehlikeli kaotik devirde ve her türlü anarşinin (fikri, siyasi, dini vs.) kol gezdiği ahir zamanda en mudakkik âlim (çok büyük âlimler) bile imanında sarsıntıya, şüphelere uğrama tehlikesiyle karşı karşıyayken, avamdan bir ehl-i tarik (tarikat ehli) ,evliyalardan, kutuplardan ve maneviyat sahibi zatlardan duyduğu, gördüğü haller,kesifler ve kerametlerin de tesiriyle imanında sebat etmekte,guzel ahlak üzere devam etmekte, icki, faiz, adam öldürmek, kumar, alkolizm, uyuşturucu, fuhsiyat vb. kotu alışkanlıklardan uzakta durmakta, ibadetine devam etmekte ve bozulmamaktadır. İsteyenler geniş bilgi için İmam-ı Nevevi`nin Riyazüssalihin adlı eserindeki Bab-u Keramet-il Evliya Ve Fadlihim(Evliyalarin Kerametleri Ve Faziletleri) bölümüne bakabilirler. Hz. Meryem, Cumhur-ı Ulemaya göre nebi değil velidir. Zekeriya (A.S) onun ibadetgâhına girdiği zaman, kışın yaz meyvelerini, yazın ise kış meyvelerini onun yanında bulurdu. ``Bunlar Sana Nereden Geliyor ?``diye sorunca, hz. Meryem ``Bunlar Cenab-ı Allah(c.c.)’tandır`` cevabını verirdi. (Bknz: Al-i İmran suresi, ayet 37) Kuran-i Kerim`ın Kehf suresinde kıssaları gecen Ashab-ı Kehf`in üçsüz yıldan fazla uykuda kalıp uyanmaları da ehl-i sünnet vel cemaat ulemasının kabul ettiği meşhur evliya kerametlerindendir. Bu gençler Hz. İsa’nın ümmetinden mazlum müminlerdi. Putperest pagan Roma imparatoru diktatör Daklityanos putperestliği bırakıp Hz. Isa`nin dinine girenleri olduruyordu. Onlar da bir mağaraya sığınıp kaçtılar. Olayın yaklaşık miladi ikiyüzlü yıllarda geçtiği tarihi belgelerde geçmektedir... Hz. Ömer’in, Medine`den İran’ın Nihavend bölgesinde çarpışan ve tehlikede olan İslam ordusunun komutani sahabi Hz.Sariyèye cuma günü minberden "Ya Sariye El-cebel (Ey Sariye dağa çıkın )"diye seslenmesi sonucunda mağlup olmak üzere olan Sahabe ordusunun yüksek dağlık yere çıkması ve düşman ordusunun aşağıda kalmasıyla hezimete uğramalari meşhur sahabe kerametlerindendir. En kati vahhabilerden sayılan meshur Nasiruddin El-Elbani gibi birisi bile bu hadisi inkâr edemeyip sahih olduğunu ikrar etmiş ve yanlizca sahih hadisleri icine aldigi Silsiletül Ehadisi-s- Sahihe adlı eserine almıştır. Bediüzzamanın ifadesiyle en muannid vahhabiler bile SEYH ABDULKADIR GEYLANI gibi bir velayet güneşinin, İslam harikasının kerametlerini kabule mecbur olmuşlardır. İBN-i TEYMIYYE Mektubatinda Şah-ı Geylaniden bahsederken şunu ifade eder "VE KARAMATU SEYH ABDULKADIR EL CEYLI MUTEVATIRETUN yanı Şeyh Abdulkadir Geylaninin kerametleri mütevatir derecesindedirler. " ISIN GARIP YANI BAZILARI MUHAMMED BIN ABDULVAHHABIN VE ONUN ILHAM ALDIGI IBN TEYMIYYENIN ARKASINA SIGINIP TASAVVUFA SALDIRMAKTA VEYA KERAMETLERI REDDETMEKTEDIRLER. HALBUKI ONLAR CEHALETLERINDEN DOLAYI IBN ABDULVAHHAB VE IBN TEYMIYYENIN BILE ONLARI YALANLADIGINI BILMEMEKTEDIRLER. IŞTE TAM DA BUNA CEHL-I MUREKKEP DENILIR.* mutevatır demek çok sayıda toplulukların, sağlam insanların şahit olup diğer nesillere ve sağlam topluluklara anlattıkları olaylar demektir. Örneğin çoğumuz Pekin Moskova veya Newyorku görmedik ama varlıklarından şüphe etmeyiz. Çünkü tevatür derecesinde insanlar onların varlıklarını birbirlerine aktarmışlardır Ehl-i Sünnet ve’l cemaat mezhebinin kabul ettiği meselelerden biri de kerametlerin vaki olmasının caiz olduğu husustur. Muttefekun aleyh (Buhari ve Müslimde geçen) bir hadiste Hz. Ebubekir’in radıyallahu anh Peygamberimizin çağrısı üzerine ehli suffeden bazı fakır Müslümanları yanına alarak eve götürmüş ve az kişiye yetecek yemeğin bereketlenmesi ile onlarca kişiyi doyurduğu bilinen sahabe kerametlerindendir. (Bknz Riyazüssalihin adı geçen bölüm) İmam-ı Nevevinin Riyazüssalihin adlı eserinde geçen, sahabe kerametleriyle ilgili tüm hadisler sahihtir Bu konuda Ehl-i Sünnet vel Cemaat mezhebinin iki akide ve kelam imamlarından biri olan İmam Ebul-hasan El Eş’arinin Makalat’ul İslamiyyin adlı mühim eserine bakılabilir. Kerametin varlığının Ehl-i Sünnetin kabul ettiği prensiplerdn birisi olduğu mezkûr kitapta geçmektedir. Sünniler amel açısından dört (Şafii-Hanefi-Hanbeli-Maliki) akide açısından ise iki mezhebe (Eş’ari-Maturudi) ayrılmaktadırlar.Halbukı Sünnilerin arasında Muhammed Bın Abdulvahhab ve Ibnı Teymıyyeden cok cok daha alım olan onlarca alım muctehıd mütefekkir büyük beyinler gelmiştir ve eserleri ortadadır -NEDEN BAZI KISILER ISRARLA YANLIZCA BUNLARIN KITAPLARINI OKUMAKTA VE BASKA ALIMLERIN KITAPLARINI DERINLEMESINE OKUMAMAKTALAR HALBUKI TARAFSIZ OBJEKTIF BILIMSEL CALISMA TUM FARKLI GORUS MEZHEP VE IDEOLOJILERI OKUYUP ARALARINDAN EN RASYONEL YARARLI VE MAKUL OLANI ALMAYI GEREKTIRIYOR Mesela hayatının ilk devrelerinde MUTEZILE MEZHEBINDEN OLAN IMAM EBULHASAN ELAŞARİ sonraki yıllarda bu ekolun yanlışlıklarını ve hadislere muhalefetlerini görünce Ehl-i Sünnet mezhebine intikal edip büyük kelam (İslam Hikmet ve akidesi)otoriterlerinden birisi olmuştur Bu meseleden bahsetmemizin sebebi günümüzde de bazı grup veya kişilerin , Kur’ana sünnete, icmaa, kıyasa ve ulema-i izama muhalefet edip, kendi cehalet ve eksikliklerinden kerametleri reddetmeleri veya te’vil yoluna gidip, heva ve hayallerine göre çarpık manalar vermelerindendir. Budist veya Hinduizm yogilerinin bazılarından riyazet veya vücut alıştırması sonucu görülen bazı haller İslam evliyalarının hallerinin olağanüstü kerametlerinin yanında çok küçük ve zayıf kalmaktadırlar. Onların peygamberlerin veya büyük evliyaların gösterdikleri adetlere, fizik kanunlarına muhalif olayları yapmaları imkânsızdır. Hz. İsa gibi ölüleri diriltmeleri, Hz. İbrahim gibi saatlerce ateşte kalıp yanmamaları Hz. Muhammed (S.A.V) gibi miraca göklere çıkmaları, büyük evliyaların, kalbul ayan diye tabir edilen taşları başka madenlere, toprağı yemeğe rızka dönüştürmeleri, tayyi zaman tayyi mekân hadiselerini ne Budistler ne başka felsefe ekollerini takip eden filozofların (meşsailer, işrakiler stoacılar vs.) gerçekleştirmeleri imkânsızdır. Onların hayatlarını okuduğumuz zaman bütün ruhani tecrübeleri ve hadiseleri arzuladıklarını ama gerçekleştiremedikleri görülür. Ğayb aleminin tam inkişafı onlara Cenab-ı Hak tarafından tam bahşedilmemiştir. Bazı Budistlerın ve başkalarının sönük olan ateşin küllerinin (az sayıda birkaç korla beraber) üzerinden geçmeleri sadece vücut alıştırmayla alakalıdır. Zaten onlar hızlıca ve sekerek geçmektedirler. Vücudunu alıştıran dinli-dinsiz her insan bunu yapabilir. Hz. İbrahim (A.S) gibi veya 1968de vefat eden meşhur mutasavvıf ve büyük alım ŞEYH MUHAMMED SAID SEYDA ELCEZERININ onlarca müntesibi gibi dakikalarca kor ateşin alevlerinin içinde kalıp hiçbir yerlerinin hatta elbiselerinin bıle yanmaması İslam’a has bir durumdur. HATTA ONLARDAN BAZILARININ BIR IKI SAATE KADAR O ATESTE OTURDUKLARINA VEYA ICINDEN CIKMADIKLARINA DAIR ONLARCA SAGLAM GORGU TANIKLARI VARDIR. SEYH SEYDA HAZRETLERININ DUASINDAN SONRA ATESIN BASKAYESILIMSI HAFIF KIRMIZIMSI BIR RENGE GIRDIGI VE SADECE ISIK OLARAK KALDIGI YANICI OZELLIGINI KAYBETTIGI RIVAYET EDILMEKTEDIR.HATTA HZ. NUHUN GEMISININ DURDUGU YER OLAN CUDI DAGININ BASINDAKI SEFINE ADLI YERDE,IDILDE VE BASKA YERLERDE BU ATES HADISESININ BIR KAC DEFA GERCEKLESTIGI BILINMEKTEDIR.O ATESE GIREN VEYA GOREN ,SAHIT OLAN ONLARCA INSAN CIZREDE SILOPIDE IDILDE CEVRE KOYLERDE VE DEGISIK VILAYETLERDE YASAMAKTADIRLAR.BU ILAHI OLAY HZ IBRAHIMIN NEMRUT TARAFINDAN ATESE ATILMASINDA DA OLMUS VE ALLAHIN EMRIYLE ATES HZ IBRAHIM ALEYHISSELAMI YAKMAMISTIR.YA NARU KUNI BERDEN VE SELAMEN ALA IBRAHIM(EY ATES IBRAHIME SERINLIK VE SELAMET OL .AYET-I KERIME)EMR-I ILAHISI MESHURDUR..DAHA FAZLA BILGI SAHIBI OLMAK ISTEYEN SEYH ABDUSSAMED ELFARKINININ SEYH SEYDANIN HAYATINI ANLATTIGI VE MEKTUPLARINI BIR ARAYA GETIRDIGI ELMECMAULMUNADDAD ELKAMERI FI TERCUMETI SEYH MUHAMMED SAID SEYDA ELCEZERI ADLI ESERINE BAKABILIR.ESER ARAPCA VE YER YER FARSCADIR.ICERISINDE SEYH SEYDAYLA ILGILI TASAVVUFI KURTCE KASIDELER DE VARDIR.KITAP ,URFA MERKEZ VAIZLERINDEN IBRAHIM OZTURK ESERI TURKCEYE CEVIRMIS VE MEKTUBAT ADI ALTINDA 2008 YILINDA BURSA INEGOLDE BULUNAN ELVAN MATBAASINDA BASILMISTIR.. Günümüzde bile, özellikle ehl-i tarik binlerce insanın keramet veya maunet tarzındaki manavı işaretleri bazen tek başlarına bazen topluca görmeleri tecrübeyle sabit olaylardandır. Kelam ilminde belirtildiği gibi haber-i sadık, güvenilir kaynaklar ve tecrübe yakini ilmin yanı kesin bilginin kaynaklarındandır. Yani bu hadiselerin varlığı delille akli nakli ve rasyonel bilimlerle sabittir. Kerametler ancak mukabir ve inatçı olan bazı kafası karışıklar tarafından delilsizce kabul edilmeyebilirler. Bunlar da ilmi temelden yoksun olduğu için muteber değiller. İbn-i Sina gibi bir felsefe ve tıp dâhisi bile ömrünün sonralarında tasavvufa yönelmiş büyük sufılerın kitaplarını tetkik etmiş ve azcını ikrar etmiştir. Kitapları ta miladı onıkıncı yüzyılda Latinceye tercüme edilen ve Avrupa’da ki batıdaki teknolojik gelişmenin oluşmasında büyük katkıları olan dünyanın doğusunu ve batısının tanıdığı o büyük deha İşara tül Arifin(Ariflerin İşareti) adlı tasavvufi bır kitap yazmıştır. Yalnız, bir mürşide bağlanmadan bu deryayı geçip hakikatlerine muttali olmak istemiş, muvaffak olamamış ve sadece işin edebi yönünü, lâfzî kitaplarını teşkil eden yazılar yazabilmiştir. Bu bile onun açısından bir başarıdır. o felsefe ve zahiri ilimlerle hakikate ulaşılamayacağını yılların araştırma ve tecrübesinden anlayabilmiştir elbette kı felsefenin yaralı olanı da zahir ilimler de gereklidir ama her ısın bir derecelenmesi vardır -Ebu Ali İbn-i Sınanın yalnızca zahir bilgilerle hakikate varmak isteyip sonunda başarısız kaldığıyla ilgili ifadeler Mevlana Celaleddin-i Rumi (K.S) nin mesnevi adlı kitabında da geçmektedir. Kendisinin başaramadığı durumu İmam Gazali hem bilimsel hem de deneysel metotları da kullanarak gerçekleştirmiş tasavvufi ve felsefi sahada yazdığı eserleri (sekızyuz yıl kadar önce) Latinceye tercüme edilerek batılı filozofların ilham kaynağı olmuştur. Batıdaki bilimsel ve dini alanlardaki ıslahat, devrim ve buluşlarda İmam Gazali ıbnı sına farabı herzemi essufı bırunı ve diğer Müslüman âlimlerin eserleri temel taşı olmuştur. Fransız filozof Descartesin düşünüyorum o halde varım meşhur cümlesiyle ifade ettiği bilimsel şüphecilik prensibini İmam-ı Gazaliden aldığını bizzat batılı araştırmacılar da ikrar etmektedirler. Anlattıklarımızdan şüphe edenler varsa Selef ulemasının kitaplarına bakabilirler. Kerametleri Ehl-i Sünnet ve’l Cemaatten inkar eden hıc bır alım ve muctehıd yoktur. Arzu eden çağımızın iki büyük imamı ve ıslahatcısı olan Bediüzzaman Said Nursi ve şehid Hasan el Benna’nın kitaplarına müracaat edebilirler. Bediüzzamanın Sikke-i Tasdik-i Gaybi adlı eseri kendisinin ve arkadaşlarının gördüğü kerametlerle doludur. Hasan El-Benna derki Bir cemaatte Peygamber Efendimizin (S.A.V.) hadislerinden ve ahlakından bahsediyordum, o arada efendimizin sevdiği bir gül çeşidinden de bahsettim. Sohbet bitince dışarı çıktım ve tanımadığım bir çocuğu kapıda gördüm. Onun elinde Hz. Muhammed’in (S.A.V) o sevdiği gül vardı ve onu bana hediye olarak sundu. Anladım ki Allah (C.C)’ın bir lütfü ve Hz. Peygamber (S.A.V)’in sevgisinin bir acil eseriydi bu. İmam-ı Rabbani derki Hz. İsa’în daveti (Hz. Musa olmalıdır -Elcezei) Eflatuna vardığında o dedi ki biz doğru yolda olan, ruhları arınmış olan insanlarız. Bize yol gösterecek birine ihtiyacımız yoktur. İmam rabbani ks der kı Hâlbuki bunu demek bir şekavettir, çünkü öyle bir şahısla karşı karşıya idiler ki, ölüleri dirilten, cüzamlı olanları tedavi eden, körlerin görmelerini sağlayıp gözlerinin açılmasını mucizevî bir şekilde sağlayan bir zattı. Bütün bunlar da kendi hikmet ve felsefelerini aşan ve felsefelerinin aciz kaldığı durumlardı. O filozofun, O Peygamberi görmeden durumunu araştırmadan, ahlak ve siretini incelemeden böyle bir cevap vermesi, inat ve bilgisizliktendir. (Bknz: Mektubat Cilt-1 S.265 Arapça baskı. 266.Mektup. - ŞU DA COK ONEMLI BİR NOKTADİR:SEYH ABDULKADİR GEYLANİ,SAH-I NAKŞİBEND,EBULHASAN ŞAZELİ VE DIGER BUYUK MUTASAVVIFLAR SEYR-U SULUK MERATIBINI KATEDIP BUYUK MAKAMLARA ERDIKLERI HALDE SUNU TAVSIYE ETMISLERDIR:"KERAMET ANCAK BIR INSANIN IKNA OLMASI,AKIDESININ SAGLAMLASMASI VE IHTIYAC ESNASINDA IZHAR EDILEBILIR.KERAMET SAHIBI DE BUNU KENDINDEN BILMEYIP ALLAHTAN BILMELIDIR KI NEFIS GURUR VE KIBRE KAPILMASIN".CUNKU EN UST SEVIYELERE ULASAN BUYUK SUFILER BILE DIKKAT EDILMEZSE NEFSIN KOTU KARAKTERLERININ TEKRAR ORTAYA CIKABILECEGINI IFADE ETMISLERDIR.TAHADDUS-U NIMET BABINDAN BAZI MUNKIRLERE KARSI OLAN IFADELERI BOYLE ANLASILMALIDIR.BUNU IFADE ICIN SAH-I NAKSIBEND DEMISTIR KI "BIR ISTIKAMET BIN KERAMETTEN USTUNDUR..NEFIS KERAMET ISTER ,HAKIKAT ISE ISTIKAMETTEDIR".ISTE ISLAMIN OLAGANUSTU DENGELEME UNSURU BU TARZDA O BUYUK ZATLARIN TEVAZULARINDA TECELLI ETMISTIR..CENAB-I HAK ONLARI SEVDIGINDEN DOLAYI INSANLARIN ONLARI DINLEMELERI VE DIN DUNYA HAYRINDAN ISTIFADE ICIN ONLARA BU KERAMETLERI BIR NIMET OLARAK BAGISLAMISTIR.. Batıda bır cok dusunen bılım adamı ve fılozof bile 19.Yüzyıldaki bazı maddeci yüzeysel pozitivistlerin saçmalıklarını bırakıp diğer medeniyetlerden istifade için yeni arayışlara gırmış ve o zamanlar moda olarak görülen katı pozitivizmi bırakıp maddeci az sayıdaki birkaç tane filozofun eleştirisini yapmaya başlamıştır bunun neticesinde ruh melek cin öteki dünya vb manevi spiritual fenomenleri ruhani metafizik varlıkları kabul eden Fransız filozof Descartes Kant, Goethe gibi bir yaratıcının varlığını benimseyen filozoflara yönelmeye başlamıştır -buna binaen günümüz batı dünyası melek, evrensel zeka, telepati ruh çağırma manyetizma gibi olayları ve başka manevi olguları gündeme almaktan çekinmediği, mahcup olmadığı bir atmosfere girmeye başlamasına rağmen, İslam coğrafyasının bir kesiminin bu meselelerde hala 19.yüzyıl Avrupa’sını geriden taklit etmesi ve bir tür bedevi anlayış olan, köklü ilimden yoksun bulunan vahhabi olumsuz akımının da bazen tesirinden dolayı mucizeleri kerametleri tasavvufi seyr-u suluk neticesinde hasıl olan kesfıyyat ve ruhani tecrübeyi inkarı veya istihfafı veya tevili anlaşılır bir durum değildir. Ve tam tersine bu gün tasavvuf sufızm adı altında batılı birçok entellektueller bilim adamları fılızoflar ve genıs halk tabakaları tarafından bile ilgiyle araştırılan bir akım ve olgu olmaya başlamıştır. Batının gündemine aldığı meselelerin dünyaya da sirayet ettiği bilinmektedir ama maalesef İslam dünyasının bazı kesim ve bölgelerinde olan olumsuz durum aynı zamanda köklü ulemanın da azalmasından, medreselerin kapanmasından, kurulan yeni dini okulların da yetersiz ve kifayetsiz olmasındandır. Türkiye gibi bir ülkede maalesef imam hatip ve ilahiyat fakültelerinden mezun olanlar, kitabı, sünneti ve selef ulemasının kitaplarını anlayacak kadar ilmi Arapçayı öğrenememektedirler. Şayet anılanlar dışarıdan medrese hocalarından ders almazlarsa Arapçaları kifayetsiz kalmaktadır. Var olan birkaç tane mümtaz İlahiyatçı da eski Osmanlı âlimlerinin ve medrese ulemasının yanında okumasalardı bu seviyeye gelemeyeceklerdi. Hâlbuki Boğaziçi üniversitesi ve diğer bazı üniversitelerde batıdaki seviye gibi İngilizce öğretilmekte genelde mezun olanlar İngilizceyi iyi öğrenmektedirler. Bu durum da, sistemin dini kurumlara çifte standart uygulamasından kaynaklanmaktadır. Vakıa bir ıslahat yapılması, İlahiyat fakültelerinde, eski Osmanlı medreselerinde ve şimdiki Arap ülkelerinde olduğu gibi derslerin çoğunluğunun Arapça olması tarzında müfredatın değiştirilmesiyle seviyeleri yüksek âlimlerin yetiştirilmesi elzemdir. Ayrıca fikir ve inanç özgürlüğünün de gerektirdiği gibi sayıları çok azalan ve varlıklarını halkın desteğiyle gayrı resmi olarak zorla devam ettirmeye çalışan kadım İslam medreselerinin önündeki yasaklar ve engellemeler kaldırılmalıdır. Heybeliada ruhban Okulu veya Alevilerin cem evlerine de karşı değiliz. Eyyubılerde Osmanlıda ve tüm eski İslam devletlerinde farklı din ve kültürler serbestti. Batıda sufı tarikatlar ve İslami medreseler serbesttir. Budizm Hıristiyanlık Hinduizm judaızm ve tüm değişik ınanc ve dünya goruslerının orgutlenme propaganda ibadet ve kendini ifade etme hakları oralarda vardır. Elbetteki az sayıda da olsa oralarda da aşırı ırkçılar veya fundamentalıstler vardır ama ülkelerin çoğu düşünce din ve ınanc özgürlüklerini anayasalarına almışlardır madem kı bazıları çağdaş uygarlık seviyesini kendilerine örnek aldıklarını soyluyorlar o halde bu yasaklar kaldırılmalı ve insanlara baskı ve haksızlığa son verilmelidir.