LİDER VE KONUMU

1- Lider ve Liderin Dikkat Edeceği Şeyler

2- Liderin Sahip Olması Gereken Güzel Alışkanlıklar

3- Liderin Konumu

a) Liderin İdaredeki Konumu

b) Liderin İstişaredeki ve Uygulamadaki Konumu

4- Liderin Kararlardaki Konumu

a) Milletin İstikbali İle İlgili Kararları

b) Milletin Bütününü İlgilendiren Ânî Kararları

c) Milletin bir Kısmını İlgilendiren Kararları

d) Herhangi Bir Konu İle İlgili ve Ânî Karar Verilmesi Gereken Kararları

1- Lider ve Liderin Dikkat Edeceği Şeyler

a) Lider; ideal sahibi, realiteyi kabul eden, kendi şahsında örnek, kendisini ve sorumlu olduğu kimseleri kontrol eden, sistemi kurmuş, prensiplere bağlı, etrafına müşfik, problem üretmeyip çözebilen, etrafı ile birlikte hedefe yönelen ve etrafına değer veren, performansı hiç bırakmayan, ümitli, metotlu, gayretli, sebat ehli, zamanı çok iyi değerlendiren, şahsında âdil, başkalarına danışan, kararları ekibiyle birlikte veren, ferdî kararların sebeplerini de izah eden, düşünce hürriyetine dikkat eden, eleştirilere insaflı ve övülmeye dikkatli olan kimsedir.

b) Liderin Dikkat Edeceği Şeyler

1. Etrafında danışmanlar bulundurur

2. Gerekli her sahada ilmî hazırlıklar yaptırır

3. Sorumlu olduğu kimseleri eğitime alır

4. Çalıştığı kimselerle; birliktelikleri tespite ve oluşturmaya çalışır

5. Çevresine değer verir, beraberce yürür

6. Her hareketin hedefe yaklaştırıcı olup olmadığına bakar

7. Karakter, ehliyet ve uygulama açısından açık vermemeye çalışır

2- Liderin Sahip Olması Gereken Güzel Alışkanlıklar

a) Zamana mahkûm değil hâkim olmak ve nereye zaman harcadığını bilmek.

b) Hedefe yönelmek ve net olarak sonuçlarda yoğunlaşmak

c) Zayıflıkları değil kuvvetli yanları inşa etmek

d) Olağanüstü sonuçlar getirebilecek birkaç önemli sahada yoğunlaşmak

e) Allah’tan (c.c.) yardım istemek ve O’na güvenmek, ufku daraltmamak, daima ileriye, yükseklere bakmak, fakat realiteyi de unutmamak

f) Gayeyi vasıta, vasıtayı da gaye etmemek

b. İstişarenin Mendup Olduğunu Savunan Görüş

Âyette Hz. Peygamber (s.a.s.)’e ashabın kalplerini ısındırmak için şûrâ emredilmiştir. Bu emir, mendupluk içindir. Âyetin gelişinin bu şekilde olması ve emir sığasının mendupluk bildirmesinden dolayı şûrâ menduptur.

2. Konusuna Göre İstişarenin Hükmü

a. Şahsi İşlerde İstişarenin Hükmü

Bu tür meselelerde şûrânın hükmü, duruma göre farklılık arz etmektedir. Bu istişâre kimi zaman farz veya vâcip olurken kimi zaman sünnet veya mubah olabilmektedir.

Şahsi işlerde istişâre etmenin birtakım faydaları vardır. Mesela, istişâre eden kimsenin bilmediklerini öğrenmesi, faydalıyı alıp zararlıyı defetmesi, kararsızlıktan kurtulması ve kendisini beğenmeye (ucub) düşmesinin önlenmesi gibi.

b. Toplumu İlgilendiren Konularda İstişarenin Hükmü

Bu tür meselelerin hükmü konusunda âlimler arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bu ayrılık şûrânın vâcip mi yoksa mendup mu olduğu konusundadır.

İmam Şafiî, şûrânın hükmünü mendupluğa hamletmiş ise de delillerle ve uygulamalarla ortaya çıkan, hükmün vâcip olmasıdır.

Müfessirlerin ve âlimlerin ittifakına göre, hakkında vahiy indiği konularda Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ümmet ile müşâvere etmesi caiz değildir. Çünkü nass karşısında re’y ve kıyas yoluna gitmek bâtıldır. Nitekim hakkında açık hüküm varid olan mesele için “mevrid-i nassta ictihada mesağ yoktur” (Mecelle, mad. 14.) kuralı konmuştur.

Hakkında nass olmayan konulara gelince, bu tür meselelerin hepsinde müşâvere caiz midir?

Birçok âlim ve müfessir, “… onlarla (hakkında âyet inmeyen) her iş hakkında istişâre et!” (Âl-i Imrân 3/159) âyetindeki emrin harp işine ait olduğu fikrindedir. Fakat bunun hem harbe hem de sair işlere ait olduğu tatbikattan anlaşılmaktadır. Nitekim diğer bir âyette “… onların işleri aralarında şûrâ iledir” (Şûrâ sûresi 42/38) buyrulmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) için müşâvere mendup olsa dahi ümmet için vâciptir.

Ona vâcip olmadığının delili şu hadîs-i şerîftir:

“Biliniz ki Allah ve Rasûlü, müşâvereden herhalde müstağnidirler/ihtiyaçsızdırlar. Lakin Allah Teâlâ, bunu benim ümmetime bir rahmet kıldı. Onlardan her kim istişâre ederse rüşdden/doğru yoldan mahrum olmaz, her kim de terk ederse hatadan kurtulmaz.”

(Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, IV, 106; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VI, 76-77, h.no: 7542)

Toplumu ilgilendiren konularda şûrâ, tesanüd/dayanışma ve yardımlaşma ile hareket etmeyi, daha önceden görülemeyen, anlaşılamayan yönlerin anlaşılmasını, yanlışa düşmekten doğabilecek zararlardan korunmayı temin eder.

c. Başkalarıyla Alakalı Meselelerde İstişarenin Hükmü

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in âdeti devamlı istişâre etmek olduğu için bu yolla Sünnet’e uyulmuş olunur. Dolayısıyla bu tür istişarenin hükmünün en azından sünnet olduğu söylenebilir. Üstelik bu şekilde yukarıda sayılan faydalar da elde edilmiş olur.

İstişarenin Bağlayıcılığı

İstişare sonucu alınan kararın devlet başkanını bağlayıp bağlamadığı konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır.

Bu görüşlerin birincisine göre, şûrâ ehlinin görüşü devlet başkanını bağlamaktadır. Zira bunun aksi durumunda şûrânın bir manası kalmayacaktır. Nitekim âyette “onlarla iş hakkında müşâvere et” (Âl-i Imrân sûresi 3/159) buyrulmaktadır.

Çoğunluktan doğan bu görüş tercih edilen görüştür. Cumhurun, ferdin hatasından daha uzak olması hükmü de bunu ortaya koymaktadır.

(Tefsir-i Menâr, IV, 199.)

Şûrânın bağlayıcılığı konusundaki ikinci görüşe göre şûrâ ehlinin görüşü, devlet başkanını bağlamamaktadır. Zira âyetin “azmedince Allah’a (c.c.) tevekkül et” kısmı, “onlarla iş hakkında müşâvere et” kısmının bağlayıcı olmadığını göstermektedir.

Bu ikinci kısımdan anlaşılan mana, “müşâvere sonucu ortaya çıkan görüşlerden hangisine uyarsan uy yahut kendi görüşüne göre davran, ama bir kere azmettin mi, Allah’a tevekkül et” şeklindedir.

Devlet başkanıyla müşâvere heyeti arasında görüş ayrılığı meydana geldiği takdirde öncelikle konu hakkında Kitap veya Sünnet delilinde açık bir hüküm varsa buna uymak farz olur. Nitekim âyette şöyle buyurulmuştur:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasûle ve sizden olan ulu’l-emre itaat edin. Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şâyet Allah’a ve kıyamet gününe inanıyorsanız, onu Allah’a ve Rasûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve netice bakımından daha güzeldir.”

(Nisa sûresi 4/59.)

Hüküm net olarak mevcut değilse görüşlerden hangisi Kitap ve Sünnet’e daha yakın ise onu kabul edip benimsemek gerekir.

(es-Siyâsetü'ş-Şer'iyye fî Islâhi'r-Râî ve'r-Raiyye , s. 170)

Bu da açık değilse, konuyu devlet başkanının değerlendirmesine bırakmak daha uygundur. Bu durumda devlet başkanı, çoğunluğun veya azınlığın görüşüne uyabileceği gibi kendi görüşüne göre de hareket edebilir.

Onun kendi görüşüne göre hareket edebilmesi birtakım delillere dayanmaktadır:

1. Şûrânın bağlayıcılığı konusundaki görüşlerden ikincisinde de belirtildiği gibi, âyette geçen “onlarla istişâre et. Bir kere azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et” (Âl-i Imrân sûresi 3/109.) ifadesinde, istişâreden çıkan sonuca mutlak suretle uyulması gerektiğine dair netlik yoktur.

Ayrıca bu âyetin tefsirinde İmam Katâde “Allah, Peygamberine bir işi yapmaya azmettiğinde onu yapmasını ve ilgililerin müşâveresine değil, Allah’a dayanmasını emretmiştir demektedir.

(Kurtubi, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, V, 257.)

Burada ölçü, doğru ve hak olana uymaktır. Zira bu, hakkaniyete en uygun olandır.

2. İlk halife Hz. Ebûbekir (r.a.)’in Üsâme ordusunu göndermesi ve karşı çıkanlar olmasına rağmen zekât vermeyenlerle harp etmesi.

3. Devlet reisi sorumludur. Doğruluğuna kani olmadığı görüşü tatbik etmesi caiz olmaz. Zira bu, mes’ûliyet/sorumluluk esasına aykırıdır. Öyleyse, insanın yaptığından mes’ul olması demek, yaptığını kendi isteği ile kendi görüşü ile yapıyor demektir.

4. Doğru veya yanlış olması, ekseriyete veya azınlığa ait olmaktan dolayı değil, görüşün mahiyeti ve tabiatı gereğidir.

5. Çoğunluk, kesin doğru ve tercih edilebilirliğin, azınlık da bunun zıddının delili olamaz. Nitekim âyette “Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmazlar, yalandan başka söz de söylemezler” buyrulmaktadır.

(En’âm sûresi 6/116.)

6. Savaş esnasında ordunun idaresi komutana verilir.

Müsteşarlarına danıştıktan sonra en doğru olduğuna kani olduğu görüşü alır uygular.

Devlet reisinin istişâre neticesine uyma mecburiyetinde olmadığı fikrine karşı çıkanlar çeşitli itirazlarda bulunmuş ve birtakım deliller öne sürmüşlerdir:

1) Allah’ın Rasûlü (s.a.s.), Uhud harbinde ekseriyetin görüşüne göre hareket etmiştir.

2) Ekseriyetin görüşünü benimsemeyecekse niçin istişâre ediliyor?

3) Allah Teâlâ (c.c.) müşâvereyi emretmiş. Bu emir, devlet reisinin müşâvere ettiği şahısların görüşlerini benimsemesi demektir.

İtiraz mahiyetindeki bu delillere şöylece cevap verilebilir:

1) Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Uhud harbinde ekseriyetin görüşünü uygulaması, onların görüşünü doğru bulduğu içindir.

2) Ekseriyetin görüşünü benimseme zorunluluğu yoktur. Zira müşâverenin faydası, doğru görüşün ortaya çıkmasıyla kendini gösterir. Devlet reisi hakkındaki kanaat, onun doğru görüşü benimseyeceğidir. Eğer görüşleri benimsememişse söylenenlere kani olmamış demektir.

3) Allah Teâlâ’nın müşâvereyi emretmesine gelince; müşâvere başka, icra ve infaz başka şeydir. Müşâvere yapılınca Allah Teâlâ (c.c.)’nın emri yerine getirilmiş oluyor. Durum, görüş ve ictihâdî (kanaata dayanan) bir husus ise görüşüne uygun icraatta bulunması için karar devlet reisine bırakılmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) istişâre ederken sonuç olarak kimi zaman çoğunluğun görüşüne uyduğu gibi bazen kendi görüşüyle ve bazen de tek bir kişinin görüşüyle amel etmiştir.

Şâyet daimî olarak çoğunluğun görüşüne uyacak olursa kulis faaliyetleri başlayacaktır. Öte yandan sırf kendi görüşüyle amel etmesi durumunda dikta yolunu izlemiş olur ki, bu da caiz değildir.

Bu konuda en kestirme takip edilecek prensip, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in uygulamalarıdır. Zira çoğunluk, hakikatin %100 kaynağı değildir. Nitekim hakkın tecellisi, Bedir esirlerinin durumu ile ilgili olarak yapılan istişârede Hz. Peygamber (s.a.s.)’in içinde bulunduğu çoğunlukta değil, bir tek kişinin yani Hz. Ömer’in görüşünde gerçekleşmiştir.

Hz. Peygamberin İstişaredeki Genel Tutumu

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in fiillerinde üç durum vardır:

1) İstidlâl (bir delile dayanarak bir şeyden bir netice çıkarma) anında insanların katında bulunana değil, delil kuvvetine dönmüştür.

2) Ekseriyete bakmaktan ziyade doğru olan neyse ona yönelmiştir. Bu arada ekseriyete mutlak olarak itibar etmeme gibi bir yol izlememiştir.

3) Ekseriyete dönmüş, doğru olana bakmamıştır. Bu arada doğruya mutlak itibar etmeme yoluna gitmemiştir.

Bu üç duruma dayalı olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)’in fiil ve sözlerinden istinbât (hüküm çıkarma) suretiyle şu hükümler ortaya çıkmaktadır:

Şûrâ, teşrî yani helal-haram kılma gibi işlerde olunca sadece delil kuvvetine bakılır. Zira şer’î hükümde ancak kuvvetli delil tercih edilir. Delilin kuvvetli olması için insanlar katındaki duruma bakılmaz. Devlet başkanının kendi katında delilin kuvvetli olması yeterlidir.

4- Liderin Kararlardaki Konumu

Kararların, doğru ve akıllıca olması gerekir. Lider, önce hedef ve gayeyi belirlemeli. İlgili gerçekleri, fikirleri, bilgileri toplayıp organize etmeli. Muhtemel problemleri ve zaman gibi sınırlayıcı faktörleri dikkate almalıdır.

Hedefe, nasıl ve ne şekilde ulaşabileceğimiz konusunda fikir ve alternatifler üretmeli. Değerlendirme ve karar verme aşamasında, hedefimize ulaşmada kullanacağımız stratejinin avantaj ve dezavantajlarını tartıp değerlendirmeliyiz. Ön denemeler ve pilot uygulamalar yapmak oldukça faydalıdır. Bunların ışığında alternatif strateji ve yollardan en iyisi seçilmelidir.

Karar vererek, seçtiğimiz strateji ve yolu pratiğe geçirmeli, kararımızı uygulama aşamasında izleyerek tekrar gözden geçirmeyi de ihmal etmemeliyiz.

Akılcı ve doğru karar verme, daima faydaya karşı zararı dengelemeyi, maliyet ve fayda analizi yapmayı gerektirir.

İhtimal ve alternatifleri düşünürken, etkin ve doğru karar vermenin baş düşmanı, ya kendi imkânlarımız, kabiliyetlerimiz veya rakiplerimiz hakkında yanlış kabullenmeler ve hükümler üretmemizdir.

Kişi; zaman, bilgi, kaynaklar ve tecrübe gibi sahip olduğu imkânlar konusunda objektif olmalıdır.

“İyi fikirler, bilgi olmadıkça iyi kararları garantilemez ve iyi bir bilgi seviyesi, iyi bir fikir olmadan pek işe yaramaz. İyi bir karar; iyi bir fikir ve iyi bir bilgi birikiminin evliliğinden doğan sağlıklı bir çocuktur.”

Andrew Roy Duncan

a) Milletin İstikbali İle İlgili Kararları

Bilgi, tecrübe ve basiretle tesbit edilen gerçekler ortaya konmalıdır. Bu gerçeklerle istişare edilmelidir. Alınacak karar öncesi konu bütün millete mal edilmesi gerekir. Çünkü milletin karara sahip çıkmasına vesile olur. Önce konunun dedikodusu yaptırılır. Tenkitlerin ve tekliflerin seviyelerine bakılır. Reklamın kötüsü olmaz ama kötü reklam olur. Kötü reklam kararın çıkmasına da engel olabilir. Yapılması, gerekli ve doğru ise, halkın hakkı ise hakkın hakkı, kabul görmektir. Yeter ki izah etmesini bilelim.

“Kararlar, gönül terazisinden tartıldıktan sonra verilmelidir.”

II. Abdülhamid

“Küçük kararları, akıl ile; büyük kararları ise kalp ile almak gerekir.”

H. Jackson Brown

“Dünyadaki üzüntünün yarısına sebep, insanların bir kararın dayanacağı bilgilere sahip olmadan karar vermeye teşebbüs etmeleridir.”

Dale Canegie

b) Milletin Bütününü İlgilendiren Ânî Kararları

Milletin bütününü ilgilendiren konular, lider ve ekibi tarafından aşağı yukarı bilinen konulardır.

Bir ihtiyaçtan veya zaruretten dolayı ani karar vermek gerekirse verilmelidir.

Esasında bu tarz kararlar önceden kestirilen kararlardır. Bir bakıma ani karar hükmünde sayılmazlar.

Lider, herkesin göremediğini bilgi birikimiyle, davasına olan inancı ile, tecrübelerinin çıkması ile görebilen kişidir. Zahirde görülene göre değil, kalbinin gördüğüne göre kararları çoğunlukla isabetli ise ani karar vermekten çekinmemelidir.

“Görünene göre karar verenler, ne kadar az şey gördüklerini bilmeyenlerdir.”

Robert Southy

b) Milletin Bir Kısmını İlgilendiren Kararları

Uygulanması doğru ve gerekli ise istişare edilmeli ve karar alınmalıdır. Uygulanmayan kararlar zaten alınmış sayılmazlar.

Eğer o karar neticesinde bir kısım milletin hakkı zayi olacaksa, karar uygun değildir. Elbette kararlar genele göre alınır, özelin hakkı da zayi olmaz.

c) Herhangi Bir Konu İle İlgili ve Ânî Verilmesi Gereken Kararları

Lider, önceden görüşülmüş olması da mümkün, önceden hiç görüşülmemiş olması da mümkün olan bir konuda ani karar vermesi gerekiyorsa; hedef, genel kanaat, genel doğrular ve menfaatler de gözetilerek karar vermelidir.

Lider, kişiliği gelişmiş ve tahminlerinde çoğunlukla isabet bulunan kimsedir.

Kişiliği gelişmiş insanın en temel 5 özelliği:

1. İsâbetli tahminde bulunmak

2. Âilesine, çevresine, topluma, insanlığa iyi model olabilmek

3. Titiz bir odaklanmayla her probleme çözüm geliştirebilmek

4. Olumlu düşünüp davranabilmek

5. Değer vermek, değer görmek

İsabetli tahminde bulunmanın alt sınırı % 65’tir.

İsabetli tahmin için beş kural:

1. Her zaman bardağın dolu tarafını görmek

2. Hadiseye tersten bakmak

3. Duyumlara değil, iç sese kulak vermek

4. Allah’ın rahmetinden ümit kesmemek

5. Geçmiş tahminlerden faydalanmak.