05.09.2024, 18:06

ÖRNEK TOPLUM VE ÖRNEK LİDER OLMANIN ŞARTLARI

1. Doğru olmak

2. Dünyaya tenezzül etmemek, şahsiyeti korumak, iffetli olmak

3. Sebat etmek

4. Hata edince af dilemek, kendisine karşı hata edilince affetmek

5. İyilik yapmak

6. İyilik yapanı anmak

Fertleri ve lideriyle örnek olan bir toplum, Hak’tan ve halktan yardım görmenin şartlarını yerine getirirse Cenab-ı Hak o toplumu ve liderini sever, halklara da sevdirir.

Cenab-ı Hak severse, sahip çıkar ve halkı da sahiplendirir. Cenab-ı Hak sahip çıkarsa Kendisi yardım eder, kurda kuşa yem etmez; halkı da yardımcı yapar; yanlışlarını lidere ve çevresine gösterir, doğru olanı da onlara ilham eder.

1. Doğru olmak

Lideriyle ve halkıyla örnek olacak toplumun güven telkin etmesi gerekmektedir. Bunun da ilk şartı, doğru olmaktır.

Doğruluk ise ancak şu ölçülerle gerçekleşebilir:

1) Ölçü bilgi,

2) Ölçü insan,

3) Ölçü hareket,

4) Ölçü toplum.

Ölçü bilgi, vahiydir; ölçü insan, Hz. Peygamber aleyhisselam’dır; ölçü hareket, peygamberlerin tevhid hareketidir, ölçü toplum, başında müctehid olan Ashâb-ı Kirâm’ın bulunduğu toplumdur.

Doğruluk hedefine ulaşabilmek için şunlar yapılmalıdır:

a) Niyeti doğrultmak: Kalpteki düşüncede, gayede sırf Allah rızasının bulundurmak,

b) Bilgiyi doğrultmak: Vahiyden kaynaklanan usûliddîn ve usûl-i fıkıh ile bilgileri süzgeçten geçirmek,

c) Yolu doğrultmak: İşleri Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetine arz etmek,

d) Prensipleri doğrultmak: İlkelerin Hz. Peygamber ve vârislerinin prensiplerine uygunluğunu test etmek.

Eğer bu ölçülerle ölçersek hatalardan korunabiliriz.

İşte şu âyet-i kerîme, vahiyle ölçüldüğü zaman liderin, çevresinin ve toplumun itikâdî, ahlâkî ve amelî hatalardan korunacağının net delilidir:

“Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler, işte onlar (her türlü itikâdî, ahlâkî ve amelî yanlışlardan) korunanlardır.”

(Zümer sûresi (39), 33.)

Âyet-i kerimedeki “Doğruyu getiren”, Hz. Peygamber (s.a.s.)’dir. “Onu tasdik edenler”, kalbi ile tasdik eden, dili ile tasdike uygun ikrâr eden ve tasdike uygun şekilde bedeniyle de tatbik eden mü’minlerdir.

Âyet-i kerîmede Allah Teâlâ, İslâm sistemine “sıdk/doğru” ismini vermiştir.

Bu doğruyu bilir, inanır, bu sisteme göre uyarlı ve duyarlı olur da doğru davranırsa, örnek toplumun ve örnek liderin her yaptığı doğru olur.

İşte bu doğru sistemi getiren Hz. Peygamber aleyhisselam ve bu doğru sistemi tasdik edenler, bu doğru sistem sayesinde her türlü itikâdî, ahlâkî ve amelî hatalardan korunmuş olurlar.

Örnek toplum, her hususta doğru inanmak ve doğru yapmak için doğru niyetle bu sistemi doğru bilecek, doğru inanacak ve bu sisteme göre de doğru hareket edecektir. Böyle hareket edildiğinde işler hep hayır olacak demektir.

Zaten şu âyet-i kerîmede Allah Teâlâ, Kur’ân’a/İslâm sistemine “hayır” ismini vermiştir:

Muttakîlere: ‘Rabbiniz ne indirdi?’ denildiğinde onlar ‘(Rabbimiz) Hayır (indirdi)’ dediler. Bu dünyada iyilik (iyi yapanlar ve Allah’ı görürcesine Allah’a kulluk) yapanlara güzellik vardır. Âhiret yurdu daha hayırlıdır. Muttakîlerin yurdu ne güzeldir.”

(Nahl sûresi (16), 30.)

Ashâb-ı Kirâm’ın, “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulunca, “(Rabbimiz) Hayır (indirdi)” diye söylemeleri, bu dinin sahihliğini ve lüzûmunu itiraf ederek Kur’ân’ın hak ve doğru olduğu manasını kapsar. Ayrıca bu hayır sistemine göre güzel inanıp güzel amel ettiklerinden dolayı, hem dünyada hem âhirette güzelliğe ulaştıkları, âhiretteki güzelliğin ise daha hayırlı olduğu ifade buyurulmuştur.

(Fahru’r-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XX, 23-24.)

Bu manada İmam-ı Rabbânî (k.s.) şöyle der:

“Hayır, arzuladığımız neticenin gerçekleşmesi değildir. Doğruyu yaptığımızda hâsıl olan her netice hayırdır.”

Bazı zamanlar hayır, şer gibi görülebilir, şerrin de bazen hayır görülebildiği gibi. Meselâ, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in mescidine bir bedevînin bevletmesi karşısında Sahâbenin tepkisine Hz. Peygamber’in karşı koyup bevlini tamamlamasına müsaade etmesi gibi.

Zâhire göre Sahâbe isabetli, Hz. Peygamber isabetsiz. Hâlbuki tam tersine, Sahâbe isabetsiz Hz. Peygamber ise isabetlidir. Çünkü büyük maslahata ulaşmak için bazen küçük maslahat terk edilir. Büyük mefsedetten korunmak için bazen küçük mefsedete katlanılır. O bedevîye iyi davranılarak bedevînin dinini korumak büyük maslahat, mescidin korunması ise, bedevînin dinini korumak maksadına yönelik davranış olan büyük maslahata nispetle küçük maslahattır. İşte bu küçük maslahat terk edilmiş ve böylece bedevînin dini korunmuş oldu. Bedevînin dinini koruyabilmek için mescidin temizliğinin korunması geçici bir süre terk edilmiş oldu.

Bunu anlamak için ilim ve irfan sahibi olmak; usûliddîni, usûl-i fıkhı, küllî kâideleri, maslahat kâidelerini, Mecelle’deki küllî kâidelerin fıkhını/inceliğini bilmek gerekir.

1. Doğru olmak

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip sonra da doğrulukta devam edenlerin üzerine melekler iner. Onlara: ‘Korkmayınız, üzülmeyiniz, size söz verilen cennetle sevinin derler. Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve Rahîm olan Allah’ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır.”

(Fussılet sûresi (41), 30-32.)

Bu âyet-i kerîmeye göre, istikâmet/doğruluk olunca Allah Teâlâ’nın yardımı ve ilhâmı, meleklerin ilhâmı, insanların o kimseye hüsn-i zannı hâsıl olur. Allah Teâlâ, severse sahip çıkar, lazım olanı ilham eder, âleme sevdirir ve âlemin de sahip çıkmasını sağlar.

Ebû Amr (veya Ebû Amre) Süfyân İbni Abdullah (r.a.) şöyle dedi:

– Yâ Rasûlallah! Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim.

Rasûlullah (s.a.s.):

– “Allah’a inandım de, sonra da müstakim ol/dosdoğru ol!” buyurdu.

(Müslim, İmân, 62; Tirmizî, Zühd, 61; İbni Mâce, Fiten, 12.)

İnanmak ve inandıktan sonra dosdoğru olmak demek; kişinin kendini yaratan Allah’ın gönderdiği sisteme ve gönderdiği peygambere inanıp onların direktifine göre hareket etmesi demektir. Bu da hayatın her yönünü kapsar. Yemede, içmede, ticarette, düğünde, nikâhta, ahlâkta, siyasette, ekonomide, kazanmada ve harcamada, tahsilde ve terbiyede, biriktirme ve dağıtmada, her yönde Allah’tan gelene göre yaşayıp o yolda olmak ve hareket etmek, demektir. Müslüman, hayatını bunlara uymak suretiyle yaşayacaktır. Başka çıkış yolu yoktur, dosdoğru olmak bu demektir.

(Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi, s. 39.)

İstikâmet/doğruluk takip edilirken, sorumlu olduğumuz kimselerle birlikte doğruluk izlenecektir. İşte bundan dolayı Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Sen ve seninle birlikte tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi müstakîm ol/dosdoğru ol ve aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptıklarınızı daimî görücüdür.”

(Hûd sûresi (11), 112.)

Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili adlı tefsirinde bu âyet-i kerîme hakkında şöyle demektedir:

Bu (dosdoğru ol) emrinin "fa" harfiyle öncesine bağlanması şu anlamı ifade eder: Sen her hususta doğruluk ile emrolunmuş bulunuyorsun. Senin her işte Kur'ân'da emrolunduğun gibi sırat-ı müstakîm üzere tam bir doğrulukla hareket etmen ve her hususta aldığın vahye uyman, Kur'ân ahlâkı ve ahkâmı uyarınca hareket edip bilfiil canlı bir doğruluk örneği olman gerekmektedir ki, hakkında hiçbir şüpheye ve tereddüde yer kalmayacaktır. Doğruluğun ve dürüstlüğün, senin peygamberliğine ve başarılı olmana en büyük delil ve belge olacaktır. Bundan dolayı sen sana karşı çıkanların laflarına bakma, onları Allah'a havale et de gerek müminlerle müşterek olan inanç ve amele ilişkin genel görevlerinde, gerek özellikle peygamberlik görevleriyle ilgili olarak yalnızca sana ait olan özel görevlerinde tam emrolunduğun gibi, hakkiyle doğru ol, doğruluktan ayrılma! Şu halde sûrenin baş tarafında “Belki de sen (müşriklerin:) "Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir. (Hûd sûresi, 11/12) geçtiği üzere vahyolunan emrin yerine getirilmesi ne kadar ağır olursa olsun ne o emrin tebliğinde ne de icra ve uygulamasında hiçbir engelden yılmayarak emrolunduğun gibi dosdoğru olmaya devam et.

1. Doğru olmak:

Abdullah b. Abbas (r.anhümâ) demiştir ki: “Bütün Kur'ân içinde Rasûlullah'a bu âyetten (Hûd/112) daha ağır ve daha çetin bir âyet nazil olmamıştır ve bunun içindir ki, Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "Hûd sûresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı" ve bazı rivayette "Beni Hûd sûresi ihtiyarlattı" buyurmuştur.

(Tirmizî, Tefsîr, 56/3297.)

Demek ki, Hakk'a vasıl olmak için istikametten/doğruluktan başka yol olmadığı gibi, her hususta istikamet kadar yüksek bir makam ve onun kadar zor hiçbir emir yoktur.

Hangi iş olursa olsun, hangi hedef olursa olsun, ona ulaşmanın en kısa yolu doğruluktur. Böyle olmakla beraber her şeyden önce, bir işte doğrunun hangi çizgide olduğunu tayin ve tespit etmek çok zordur. Ayrıca onunla ilgili çeşitli noktalardan ilişkisini kesip, sarsılmadan dosdoğru olan o çizgi üzerinde yürüyebilmek daha zordur. İstenilen hedefe ulaştıktan sonra aynı şekilde o doğruluk üzere, hiç eğilmeden devam ve sebat edebilmek büsbütün zordur.

Bununla beraber şu kadarını hatırlatmalıyız ki, bu âyette Rasulullah'a "beni ihtiyarlattı" dedirtecek kadar zor gelen nokta, istikamet emrinin kendi şahsıyla ilgili olan kısmından ziyade, ümmetiyle ilgili olan kısmı olsa gerektir. Zira buyuruluyor ki: "Seninle beraber tövbe edenler de". Yani şirkten tövbe edip de imanda seninle beraber bulunan, müslüman olan herkes de tıpkı senin gibi dosdoğru olsun ve azmayın, yani Allah'ın tayin ettiği sınırı aşıp da onun dışına çıkmayın, doğruluktan ayrılıp da ifrat veya tefrite sapmayın, aşırı gitmeyin ey Müslümanlar! Çünkü muhakkak ki O, (yani Rabb'in) bütün yapacağınızı görür. Gözünden hiçbir şey kaçmaz. Görür ve ona göre karşılığını verir; ceza veya mükâfat, karşılıksız bırakmaz.

(Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 17-18. (Azim Dağıtım, Sadeleştirme: Heyet)

Hz. Ömer (r.a.), bir hutbesinde bu âyeti tefsir edip demiştir ki:

"Allah'a itaatte istikamet yaptılar, tilkiler gibi hilekârlığa sapmadılar."

Hz. Osman (r.a.) da şöyle demiştir: "Amelde ihlas yaptılar."

(Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, VI, 555.)

Bu iki tarife göre istikâmet/doğruluk, tilkilik yapmamak, harama helal fetvası aramamak, sağlam olmayan görüşlerle amel etmemek, İslâm ne emretmişse onu yapmak ve neyi yasaklamışsa ondan sakınmaktır. Yaptığını Allah emrettiği için yapmak, terk ettiğini de Allah yasakladığı için terk etmektir.

Doğruluğun gerçekleşmesi, kalbin doğru olması ile başlar, kalp doğru olunca dil doğru olur, dil doğru olunca bütün vücut doğru olur. İşte bu manayı şu âyetten çıkarmamız mümkündür:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı takvalı olun ve doğru söz söyleyin ki işlerinizi sizin lehinize düzeltsin ve günahlarınızı da bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse muhakkak büyük bir kurtuluşa ermiş olur.”

(Ahzâb sûresi (33), 70-71.)

Demek ki, Allah saygısı, korkusu, gördüğü, bildiği ve daima denetlediği gerçeğine iman kalbe yerleşirse dilde doğru olan bulunur, dil de doğru olunca işler lehimize gerçekleşir ve bir de günahlar bağışlanacağı müjdesi üstelik!

Hz. Rasûlullah Efendimiz (s.a.s.) bir defasında kalbini göstererek “İşte takva burada, işte takva burada, işte takva buradadır” buyurmuştur.

(Müslim, Birr, 32; Tirmizî, Birr, 18; Ahmed, II, 277, 360, III, 135, 491, IV, 66, 69.)

Yine Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki Allah sizin yüzlerinize ve mallarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar.”

(Müslim, Birr, 34.)

Allah, kalpteki niyete, takva anlayışına, ihlâsa bakıyor, amelin de Sünnet’e uyup uymadığına bakıyor. Çünkü kalpteki niyetin ihlâs/sırf Allah için olması, bedendeki amelin de Hz. Peygamber’e uyması esastır. İşte bu manada olsa gerektir ki Hz. Peygamber (s.a.s.)şöyle buyurmuştur:

“Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.”

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 198.)

“Eğri ok doğru yol almaz.”

Mevlana

Niyet eğri olursa, yol eğri olursa, lider eğri olursa, ölçü eğri olursa, amel eğri olursa mü’min hedefine ulaşabilir mi?

“Doğru yoldan giden kaplumbağa, eğri yoldan giden yarış atını geçer.”

S. Similes

“Ben, doğru yolda kaybolmuş insan görmedim.”

Şeyh Sadi-i Şirâzî

“Doğru bilinmeyince eğri bilinmez.”

Türk Atasözü

“Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.”

Hz. Ali (r.a.)

“Doğruluk, her türlü şart altında meyve verir.”

Schiller

2. Dünyaya tenezzül etmemek, şahsiyeti korumak, iffetli olmak.

Bunlar ancak şu beş şeyle elde edilir:

a) Âhireti dünyaya tercih etmekle

b) Dünyayı âhirete vasıta kılmakla

c) Kalpte Allah korkusunu yerleştirmekle

d) Ahlâkı güzelleştirmekle

e) Haramlara ve şüphelilere karşı iffetli olmakla

Hz. İbrahim (a.s.), “Allah, seni ne sebeple dost kıldı?” sorusuna şöyle cevap vermiştir:

“Allah’ın emrini başkasının emrine tercih ettim, Allah’ın, üzerine aldığı rızık konusunda hiç düşünmedim (tevekkül ettim), sabah akşam da misafirsiz yemek yemedim.”

(İbn Hacer, Münebbihât, s. 6.)

Allah Teâlâ, müşriklerin özelliklerini anlatırken şöyle buyurmuştur:

“Onlar, dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah'ın yolundan alıkoyarlar ve onu çarpıtmak isterler (veya onda çarpıklık ararlar). İşte onlar, (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler.”

(İbrahim sûresi 14/3.)

Onlar yani müşrikler böyledir, sakın siz de öyle olmayın! Eğer siz de onlar gibi olur, dünyayı âhirete tercih ederseniz, bu tercih işine ters olan dine, önce fiilen ters bir uygulama yapmış, sonra dille ve daha sonra da amelen muhalefet etmiş olursunuz. Hatta dinde eğrilik ve çarpıklık arar ve neticede onlar gibi olursunuz demektir.

Bir adam Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yanına gelerek:

“-Ya Rasûlallah! Bana öyle bir amel göster ki ben onu işlediğim zaman beni hem Allah sevsin hem insanlar sevsin, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Dünyaya rağbet gösterme ki Allah seni sevsin ve insanların ellerinde bulunandan yüz çevir (tenezzül etme) ki onlar (insanlar) seni sevsin!.”

(İbn Mâce, Zühd, 1, (4102).

Kişiye dünyayı sevdiren, âhireti ikinci sıraya aldıran, kişinin cimriliğidir, açgözlülüğüdür. Bununla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Gücünüz yettiği kadar Allah’a takvalı olunuz. (Allah’ın emirlerini) dinleyin, itaat edin; kendinizin iyiliğine olarak mallarınızdan (Allah için) infak edin/sarf edin; nefsinin tamahkârlığından korunan kimseler, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Eğer Allah'a (rızasını kazanmak için) güzel bir ödünç verirseniz, (Allah) onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar; Allah, Şekûr (şükrün karşılığını verendir); Halim (ceza vermekte acele etmeyendir.)”

(Teğâbün sûresi 64/16-17.)

Çare, takvâdır ki Hakka ve halka karşı yanlışlardan korunmaktır.

Takvâ için ilim lazımdır. İlmin vasıtası önce dinlemektir. Dinledikten sonra gereken, Allah’ın emrine itaattir. İtaatin başında, faydası genele olan, sevabı insana dönen, mallardan hayra sarf etmek gelir.

Hayra sarfetmeye engel olan ise cimrilik/tamahkârlıktır, açgözlülüktür. Bu cimrilikten kim korunursa kurtuluşa erer. Hiç olmazsa karz-ı hasen yani borç vermek gerekir.

2. Dünyaya tenezzül etmemek, şahsiyeti korumak, iffetli olmak

(Devamı)

Kalpte Allah korkusu, saygısı ve Allah’a karşı sorumluluk bilinci, davranışlarda güzel ahlâk, alınanda, terk edilende ve yapılanda iffetli olunsa huzur ve saadet, dünya ve âhiret mutluluğu hâsıl olur.

Allah korkusu, ilim ve irfan ile olur. Çünkü gerçek bilen, gerçeği bilen korkar. Kalpte korku olunca güzel ahlâk oluşur.

“ Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır,

İnsanlarda fazilet hissi Allah korkusundandır.”

Mehmet Âkif Ersoy

Bunlar ancak nefse muhalefetle yani sabırla elde edilir. Sabır da ancak Allah’ın yardımıyladır.

Hz. Ali (r.a.) der ki:

“Bizden öncekiler şu 3 şeyle birbirlerine nasihat ederler ve bu 3 şeyle mektuplaşırlardı:

a) Kim âhiret için çalışır-amel ederse, Allah onun din ve dünya işine yeter

b) Kim içini güzelleştirirse Allah o kimsenin dışını güzelleştirir

c) Kim kendisi ile Allah arasını düzeltirse, Allah da o kimse ile diğer insanlar arasını düzeltir.”

Bu sözden şunu anlıyoruz:

a) Âhireti hedef edinenin, âhiret hedefine ulaşması için din ve dünya lâzımdır. Yani dini tatbike muvaffak kılar, dünyayı da arkasından koşturur. Çünkü âhiret, ancak dine-İslâm dinine göre inanıp yaşamakla elde edilir; dünyalık ihtiyaçları en azından yetecek miktarında nasip eder, demektir.

b) Kişinin derunu güzel olursa, kalbi sâlim olursa, kalıbı ile işlediği şeyler de güzel olur ve güzelleşir. Çünkü kalıba yön veren kalptir. Yani kalp kötü huylardan kurtulur ve iyi huylarla bezenirse elbette bedenle işlediği işler güzel olur. Güzel adamın işleri de güzel olur.

c) Allah ile kişinin arasının güzel olması, inancının sağlam, anlayışının sahih ve edebinin güzel, Allah’a karşı görevlerinin tam veya tama yakın olması, bir bela gelince sabreder, nimet verilince şükreder, bir günah işlerse hemen tövbe eder veya yerine bir sevap işleyerek telafi eder, demektir. İşte böyle olan kimsenin diğer insanlar arasındaki muameleleri düzgün olur. Daha doğrusu Allah o kimseye o düzgün davranmayı muvaffak kılar.

3. Sebat etmek

En önemli sebat yönleri şunlardır:

a) İmanda sebat etmek

b) Tövbede sebat etmek

c) Ahlakta sebat etmek

d) Doğru prensiplerde sebat etmek

e) Sâlih amellerde sebat etmek

İmanda sebat etmek, iman üzere ölmeyi sağlar; tövbede sebat etmek, günahlardan temizlenmeyi sağlar; güzel ahlakta sebat etmek, imanın kemalini sağlar; doğru prensiplerde sebat etmek, az yanılmayı sağlar; sâlih amellerde sebat etmek, Allah Teâlâ’ya manen yakınlığı sağlar.

Allah Teâlâ imanda sebat etme hakkında şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler, Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a ve bundan önce indirdiği kitap(lara) iman(da sebat ve devam) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamlerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.”

(Nisâ sûresi 4/136.)

Bir şeyi yapana "yap" diye emretmek, ya "yapmaya devam" et ya da "yapmayı kâmilce yap" demektir. İşte bu âyetin manası da "imanda sebat edin ve kâmilce iman edin" demektir.

Kâmilce iman etmek, imanın kemal şubelerinden -70 küsur şubeden- bizde ne kadar mevcut olabilirse o kadar kâmil iman etmek demektir.

Hz. Âişe (r. anhâ)’dan:

Rasûlullah (s.a.s.) sık sık şöyle dua ederdi:

“Ey kalpleri (halden hâle) değiştiren (Allahım)! Kalbimi dinin üzere sâbit kıl!”

(Tirmizî, Kader, 7.)

Tövbede sebat etme hakkında Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Şüphe yok ki, Ben tövbe eden, iman eden ve sâlih amelde bulunan, sonra da doğru yolda (imanda, tövbede ve sâlih amelde) sebat gösteren kimse için çok mağfiret ediciyim.”

(Tâhâ sûresi 20/82.)

Bu âyet-i kerîmeye göre tövbe, binaya nispetle binanın arsası gibi; iman, binanın temeli gibi; sâlih ameller, binanın direkleri ve duvarları gibi; sebat ise binanın tavanı gibidir.

Allah Teâlâ, kurtulmak isteyen toplum ve lider için iki çareyi emretmiştir:

"Ey mü'minler! Bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki, kurtulabilesiniz"

(Enfal sûresi, 8/45).

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Karşılaştığınız zaman da sabır ve sebat ediniz!”

(Buhârî Cihâd, 112.)

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Size iki şey bırakıyorum: Bunlara sımsıkı bağlanıp (sebat ettiğiniz) sürece asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar Allah’ın kitabı (Kur’ân-ı Kerîm) ve Peygamberinin (kavlî, fiilî, takrîrî) sünnetidir.”

(Muvatta, Kader, 3.)

“Sebatsız sedef inci tutmaz.”

Mevlana

4. Hata edince af dilemek, kendisine karşı hata edilince affetmek

Hata edince af dilemek, hatasını itiraf etmek demektir. İnsanlara karşı hata etmek, insanlardan uzaklaştırır, hata ettiğini itiraf edip af dilemek, uzaklaşmayı kaldırır yakınlaşmayı sağlar.

Kendisine hata edilince af dileyeni affetmek de aynı şekilde yakınlaşmayı sağlar.

Kendilerini affedenler, kendilerini kaybederler; başkalarını affedenler ise affettiklerini kaybetmez, kazanırlar.

Hata eden insanları affedenin kazancı, izzeti artar, zulmedenin iffeti yok olur.

Affeden, Hak’tan ve halktan dünyada ve âhirette affa uğrar.

Affetmek, Allah’ın (c.c.) sevap vermesine ve affetmesine sebep olur. Şöyle ki:

“Kötülüğün cezası (karşılığı) ona denk bir kötülük(le karşılık vermektir). Her kim affedip barışırsa onun mükâfatı Allah’a aittir (kat kat ve bol bol verir). Şüphesiz O, zulmedenleri sevmez.”

(Şûrâ sûresi (42), 40.)

Affetmek, düşmanlık edenin dost olmasına vesile olabilir. Şu âyet-i kerîmede belirtildiği gibi:

“Her kötülük ve her iyilik bir değildir. Sen kötülüğü en güzel olan (af) ile önle. O vakit göreceksin ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost gibi olur.”

(Fussılet sûresi (41), 34.)

Af, bilerek olmayan ve bir hadde varmayan hatalar hakkındadır. Bilerek, kasten işlenen; ilâhî prensipler ve kanunlarca suç sayılan ve cezayı gerektiren kötülüklere karşı af ile davranmak, buna benzer kötülüklerin işlenmesine ruhsat vermek ve sınırları çiğnemek demek olduğundan câiz olmaz.

(Rıfat, Ahmed, Tasvîr-i Ahlâk, s. 27-29.)

Af Konusunda Dikkat Edilmesi Gerekenler

1. Kul hakkında ancak birbirlerini affedebilirler, fakat başkaları, meselâ idareciler onlar adına affedemezler.

2. Kişilerin birbirlerini affetmeleri kemâl işidir, Allah’ın affına sebep olur. Zira affedeni Allah da affeder. (Nûr sûresi (24), 22.)

3. Af, suçu ve suçluyu artırmamalıdır.

4. Afta yanılma, cezada yanılmadan iyidir.

5. Affetmek cennet ehlinin özelliklerinden, Allah’ın ve Rasûlü’nün sıfatlarındandır. (Âl-i Imrân sûresi (3), 34.)

6. Kötülük, ancak kötülükle def edilecekse, başka çare de yoksa af değil, kötülüğe kötülükle karşılık vermek gerekir, harplerde olduğu gibi. Artık buna iyilik denir. Çünkü kötülüğü defetmek iyiliktir.

7. Af veya cezanın hangisi muhatap için faydalı ise o üstündür.

8. Kişilere yapılan merhametin üstünü insanların hayra yönelmesini temin edendir. Şu da bir gerçek ki adaletin gereği olarak ceza vermekle kişi kötülükten kurtulacaksa, o ceza ile ona merhamet edilmiş olunur.

5. İyilik yapmak:

a) İlim öğreterek,

b) Nasihat ederek

c) Eser bırakarak

Hz. Peygamber (s.a.s.) şu iki hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur:

“İnsanoğlu ölünce bütün amellerinin sevabı kesilir. Şu üç şey bundan istisnadır: Sadaka-i câriye (devam eden sadaka), kendisinden istifade edilen ilim, kendisine dua eden sâlih evlâd.”

(Müslim, Vasiyet, 14; Ebû Dâvûd, Vesâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36; Nesâî, Vesâyâ, 8.)

“Kim Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da o kimsenin ihtiyacını giderir.”

(Buhârî Mezâlim, 3, İkrâh, 7; Müslim, Birr, 58; Ebû Dâvûd, Edeb, 38; Tirmizî, Hudûd, 3; Ahmed, IV, 104.)

İnsanlara en büyük iyilik, mü’minler için faydalı ve lazım olan konularda bilgi öğretmektir.

İhtiyaç, maddî de olur manevî de olur. Hangisi âcil olursa, o öncelikli olur. Belki midesi aç olanı doyurmak, kalbi nasihatten, aklı ilimden aç olanla ilgilenmekten öncelikli olabilir.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’e,

“Müslümanın hangi ameli daha hayırlıdır” sorusuna şöyle cevap vermiştir:

“Tanıdık tanımadık herkese yemek yedirmen ve selam vermendir.”

(Buhârî, Îmân, 6; İsti’zân, 9, 19; Müslim, Îmân, 63; Nesâî, Îmân, 12; İn Mâce, Et’ıme, 1.)

“Dünya ve ahireti isteyen ilmi rehber edinsin.”

İmam-ı Şafiî (rh.a.)

İlmi rehber edineni, insanlar onu rehber edinirler.

“Sana ilim öğreten arkadaş, her karşılaştığında eline bir altın veren arkadaştan daha faydalıdır.” Cemil Sena Ongun

"Bilim alçakta kalanları yükseltir, bilgisizlik de yüksektekileri alçaltır."

Hz. Ali (r.a.)

“İlim, iyi zamanlarda servet, kötü zamanlarda sığınak ve iyi bir yol göstericidir.”

Aristo

“İlim, insanı fenalıklardan en iyi koruyan bir baba; takvâ ise, kendisine sığınanı bağrına basıp saklayan anadır.”

Zemahşerî

“Nasihati sevmeyen ve nasihatçisi olmayan kavimde hayır yoktur.”

Hz. Ömer (r.a.)

Nasihat etmek, nasihat edilene şefkat, edene de rahmettir.

En büyük eser, insan eseridir. Geriye, çevresine yön veren, herkesin kendisinin ilmine müracaat edilen ve izlenen insan yetiştirmek geriye en büyük eser bırakmaktır.

6. İyilik yapanı anmak

a) İyilik yapan Allah’ı: Zikir, şükür; dil, fiil, hal ile anmak,

b) İyilik yapan insanı: Teşekkür, takdir, tebrik, tazim ve teşvik ile anmak,

c) İyilik yapan kurumu: Anmak, ibret almak ve teşvik etmekle.

a) İyilik yapan Allah’ı: Zikir, şükür; dil, fiil, hal ile anmak

Allah Teâlâ şu iki âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur:

“Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim, Bana şükredin, Bana nankörlük etmeyin!”

(Bakara sûresi 2/152.)

“..O halde Allah’ın nimetlerini zikredin ki kurtuluşa erebilesiniz.”

(A’râf sûresi (7), 69.)

Burada zikirden maksat hatırlamaktır.

(Vehbi, Mehmed, Hulâsatü’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, IV, 1664.)

Nimet, nimetin gerçek sahibi olan Allah’ı hatırlatır, sahibini gösterir ve sahibinin kıymetini düşünmeye sevk eder.

İşte bu insan, Allah’ın insanda ve insan için hazırladığı kâinattaki ve yeryüzündeki nimetleri hakkında düşünse, bu nimetleri veren Allah’a şükreder.

Kalbin şükrü inanmak, Allah’a saygılı olmak ve hükmünü kabul etmektir. Dilin şükrü bu nimetlerin Allah’a ait olduğunun itirafı demek olan “elhamdülillâh”ı söylemektir. Bedenin şükrü ise ibadet ve tâattir. İnsan işte bu üçüyle kurtuluşa erişir.

En büyük iyiliği yapan, iyiliklerin de bütününü yapan ancak Allah Teâlâ’dır.

Allah Teâlâ’nın en büyük iyiliği, imanı, hidâyeti nasip etmesidir. Allah (c.c.) hidayetin devam ve kemalini de bize bırakmış, fiilî ve kavlî dua etmemizi emretmiştir. Her gün her namazda ve her rekatte “ihdinâ’s-sırâta’l-mustegîm” sırat-ı mustagîm üzere hidayette devam ve kemali nasip et diye dua ediyoruz.

Dünya ve içindekileri yaratıp yöneten, bizim emrimize veren, cenneti de ebedî mutluluk yeri olarak hazırlayan Allah’a karşı, iyiliğini kalp ile kabul etmek, dil ile bütün bunların Allah’ın olduğunu “elhamdü lillâh” diyerek itiraf etmek ve Allah’a karşı teşekkürün ifadesi olarak Allah’ın emirlerine inkıyâd etmek, itaat etmektir.

b) İyilik yapan insanı: Teşekkür, takdir, tebrik, tazim ve teşvik ile anmak.

Bilgiden ilgi, ilgiden sevgi, sevgiden amel doğar.

İyilik yapanlar iyi insanlardır. İyi insanlar sevilirler. Sevilen insanlar izlenirler.

İyilik yapan insanları anmak için tanımak gerekir.

İyilik yapan insan tanınınca, kıymet bilen insanlar tarafından teşekkür edilir.

İyilik yapan, takdir edilince iyilik yapmaya teşvik olur.

Tebrik, hem iyilik yapanı hem iyilik yapmak isteyeni hayra sevk eder.

Kıymetli insanlar toplumda tazim görürler.

Tazim, tazimi sağlar, tazimi teşvik eder.

c) İyilik yapan kurumu: Anmak, ibret almak, teşvik etmekle

İyilik yapan kurumun iyilikleri ve örneklikleri anılınca nice hayır kurumların oluşumuna sebep olur.

Her kurumun sahası farklıdır. Kurumların varlık sebebi insanlara hizmettir. Müslüman kurumların varlık sebebi özellikle Müslümanlara hizmettir. Bu konuda Rasûlullah (s.a.s.) şöyle uyurmuştur:

“İnsanların en hayırlısı, (onların) insanlara en faydalı olanıdır.”

(Taberânî, Mecmeu’l-Evsât, VI, 58.)

Gerçek faydalı kurumlar, insanlara hem maddî hem mânevî açıdan faydalı olan kurumlardır.

En faydalı kurumlar, ilim ve irfan sahibi âlimler yetiştiren kurumlardır.

Bir araya gelen kişilerin kurumları, faydalı olabilecekleri sahada çalışmalıdırlar.

Bize gereken, bizim fıtratımıza ve meşrebimize uygun kurumlarda bir görev almaktır.

Hayırla anmamız, ibret almamız ve teşvik etmemiz gereken kurumlar, itikadda Ehl-i Sünnet çizgisine, amelde Ehl-i Sünnet fıkhına uygun, ahlakta içinde büyük âlimlerin bulunduğu oluşumların yanında belki içinde bulunmamız gereken kurumlardır.

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 19 Eylül 2024
İmsak 05:16
Güneş 06:42
Öğle 13:03
İkindi 16:30
Akşam 19:14
Yatsı 20:34
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 5 15
2. Fenerbahçe 5 13
3. Beşiktaş 4 10
4. Başakşehir 5 10
5. Eyüpspor 5 9
6. Samsunspor 5 9
7. Konyaspor 5 7
8. Sivasspor 5 7
9. Antalyaspor 5 7
10. Göztepe 4 6
11. Kasımpasa 5 5
12. Rizespor 5 4
13. Trabzonspor 3 3
14. Gaziantep FK 4 3
15. Alanyaspor 5 3
16. Bodrumspor 5 3
17. Kayserispor 3 2
18. Hatayspor 5 2
19. A.Demirspor 5 1
Takımlar O P
1. İstanbulspor 5 12
2. Igdir FK 5 10
3. Pendikspor 5 9
4. Kocaelispor 5 9
5. Amed Sportif 5 8
6. Manisa FK 5 8
7. Gençlerbirliği 5 8
8. Sakaryaspor 5 7
9. Bandırmaspor 5 7
10. Ümraniye 5 7
11. Ahlatçı Çorum FK 5 6
12. Erzurumspor 5 6
13. Ankaragücü 5 6
14. Keçiörengücü 5 6
15. Karagümrük 5 6
16. Şanlıurfaspor 5 6
17. Boluspor 5 5
18. Adanaspor 5 5
19. Esenler Erokspor 4 3
20. Yeni Malatyaspor 4 0
Takımlar O P
1. M.City 4 12
2. Arsenal 4 10
3. Newcastle 4 10
4. Liverpool 4 9
5. Aston Villa 4 9
6. Brighton 4 8
7. Nottingham Forest 4 8
8. Chelsea 4 7
9. Brentford 4 6
10. M. United 4 6
11. Bournemouth 4 5
12. Fulham 4 5
13. Tottenham 4 4
14. West Ham United 4 4
15. Leicester City 4 2
16. Crystal Palace 4 2
17. Ipswich Town 4 2
18. Wolves 4 1
19. Southampton 4 0
20. Everton 4 0
Takımlar O P
1. Barcelona 5 15
2. Atletico Madrid 5 11
3. Real Madrid 5 11
4. Villarreal 5 11
5. Celta Vigo 5 9
6. Real Betis 5 8
7. Mallorca 6 8
8. Rayo Vallecano 5 7
9. Deportivo Alaves 5 7
10. Girona 5 7
11. Athletic Bilbao 5 7
12. Espanyol 5 7
13. Osasuna 5 7
14. Sevilla 5 5
15. Leganes 5 5
16. Real Sociedad 6 4
17. Real Valladolid 5 4
18. Getafe 5 3
19. Las Palmas 5 2
20. Valencia 5 1
Günün Karikatürü Tümü