ZAMANIN GÖNÜL SULTANI "ŞEYH M. NURULLAH SEYDA EL CEZERİ K.S"

Hem surette hem de sirette güzelliğin tecellisiydi. Boyu posu, endamı, yaratılışındaki letafet... Lakin onu asıl farklı kılan, kalbindeki hikmet deryası, ruhundaki ilahi nur ve gönlündeki derinlikti.

Bir Umman düşünün… Derinliğiyle hayran bırakan, her damlasında hikmet barındıran…

Zamanın incisi, kalabalıkların göz nuru, deryada parlayan bir inci misaliydi Şeyh Muhammed Nurullah Seyda El Cezerî Hazretleri. Hem surette hem de sirette güzelliğin tecellisiydi. Boyu posu, endamı, yaratılışındaki letafet... Lakin onu asıl farklı kılan, kalbindeki hikmet deryası, ruhundaki ilahi nur ve gönlündeki derinlikti.

1948 yılında Cizre’de dünyaya geldi. Babası, asrın büyük alimlerinden Şeyh Muhammed Said Seyda El Cezerî Rahmetullahi Aleyh idi. Daha çocuk yaşta, konuşmalarıyla, duruşuyla, vakarıyla dikkatleri üzerine çekti. Mahalle arkadaşlarına bile nasihat eder, “Namaza davet ederdi. O, çocuklar gibi oyun oynamaktan çok, camilerde vakit geçirir, büyüklerin meclisinde bulunur, ilme susamış bir gönülle zikir halkalarında bulunurdu.

İlmi, deryayı andırırdı; her damlası şifa, her kelamı inci tanesi gibiydi. Babasının gözetiminde başladığı medrese eğitimi, onu yalnızca bir âlim değil, bir mürşid, bir örnek şahsiyet haline getirdi. Doğu medreselerinin klasik “sıra kitaplarını” okuyarak, sarf, nahiv, mantık, belagat, kelam, fıkıh, tefsir gibi pek çok alanda derinlemesine ilim sahibi oldu. Dönemin tanınmış alimlerinden Molla Beşir’in şu hatırası, onun hafızasının keskinliğini ve zekâsının parlaklığını gözler önüne serer:

"Bir gün Seyh Muhahammed Nurullah Seyda Molla Beşire:
-Sen niçin ders çalışmıyorsun?
-Molla Beşir de ona: Siz niçin çalışmıyorsunuz?
-Şeyh Muhammed Nurullah Seyda : Vallahi doğru söyledin, ama ben senin hocanım.
-Molla Beşir: Ben de sizin talebenizim; siz çalışmıyorsanız ben de çalışmıyorum.
-Şeyh Muhahammed Nurullah Seyda: Vallahi doğrudur, yarın sabah dersleri ezberlemeye
başlayalım, demişti.
Daha o zamanlar Şeyh Seyda Hazretleri Rahmetullahi Aleyh hayattaydı ve ikisi de genç idiler.
Ertesi gün sabah namazından sonra derslerini ezberlemeye başlamışlar. Molla Beşir daha
üç satır ezberlemeden Seyh Efendi bir sayfa ezberlemişti. Sonra ona ezberden okumuştu, Molla Beşir şaşırmıştı gerçekten de Şeyh Muhahammed Nurullah Seyda’nın hafızası
çok kuvvetliydi.

Ferasetiyle akılları hayrete düşürür, basiretiyle karanlık yollara nur olurdu. O, bir söz söylediğinde sanki göklerden gelen bir sadâyı dinlerdiniz; her kelimesi gönüllere huzur, zihne idrak taşırdı.

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda Hazretleri, yalnızca ilimle değil, irfanla da gönüllere taht kurmuştu. Sohbetleri, suskunlukları kadar derindi. O, içinde bulunduğu toplulukta yıldızlar arasında parlayan ay gibiydi. Öyle bir ay ki, her bakışta kalpleri cezbeder, kendisine yönelen gönülleri Rabbine yaklaştırırdı.

O’nu anlatmak, bir denizin sonunu tarif etmeye benzer. Çünkü sözler yetmez, cümleler kifayetsiz kalır. O, çağın Bediüzzaman’ıydı; âlimlerin iftiharı, ariflerin gözbebeği, insanlık için bir numune-i imtisaldi.

12 Mayıs 1985 günü, henüz 37 yaşındayken, elim bir trafik kazasında vefat etti. Lakin geride bıraktığı izler, nur olmaya devam etti. Şimdi ismini anmak bile ruhumuza ferahlık, gönlümüze huzur veriyor. Onun haliyle hallenenlerin âlemi, bir gül bahçesine döner.

Rabbim, Şeyh Muhammed Nurullah Seyda El Cezerî Hazretleri’ne Rahmet Eylesin, Şefaalerine nail, izinden ayrılmamayı bizlere nasip eylesin. Âmin.

Şeyh Muhammed Nurullah Rahmetullahi Aleyhin
Bazı Sözleri
Bil ki, murakabe iki çeşittir: Birincisi Allah’ı (c.c) her şeyde görme. İkincisi Allah’ı (c.c) hiçbir şeysiz görme. Baştaki olan baştaki olanlarındır, sonraki olan sonraki olanlarındır, bunu ayırt!
Güzel yapmak, güzel söylemekten daha güzel.
Çok çok vardır ki, çok azdan daha az. Çok az vardır ki, çok çoktan daha çoktur.
Eyvah! Ey insafsız! Tokatın kendime kendimden geldiğini hissettim. Ama çok geç.
Kitaba ısındığım gibi hiçbir arkadaşa ısınamadım ve tabiat gibi ısınılır hiçbir kitap da bulamadım. Onu da en güzel açıklayıcı Kur’an’ı buldum. Kur’an nasıl onun önünde durur, onu açıklar, tabiat da arkasında durup “Doğru söylüyor” diye işaret edip şehadet eder.
Doğruyu bil başka bir şey bilme!
Keşke ölümden sonra düşüneceklerimi şimdi düşünseydim! Allah’ım düşündür!
Tasavvuf hayat düşmanlarıyla savaştır.
Tasavvuf; sade bir islamiyet, aydınlatıcı bir iman, yüksek bir insaniyettir.
Tekke, medreseye dayalı ve kışlaya dönük olmalıdır.
Maziyi hale getirmeden, istikbale adım atmayınız!
Gençlerin kafası, İslamın dışındaki kültür istilasından kurtulursa, istikbal kurtulmuş olur.
İnsanların düştükleri belalar, dünya işleri için gereken bütün gayretleri gösterdikleri halde, ahiret için bir tedbir almamaları sebebiyledir.
Bize kuru kalabalıklar lazım değil, arkasında insanları götürebilecek kimselere talibiz. Bize daha ziyade genç lazım!
Dünya’nın içine gir, ama sakın dünya senin içine girmesin!
Ey insan! Sen okuyucusun, kainat ise kitaptır. Allah’ın (c.c) yazarı olduğunu hissettin mi?
Bir bir ol, ama milyonlarca sıfır olma!
Ey insan! Ne olursan ol! Öleceksin!
Filozoflara bir bilmece: Hayatın en tatlı ve acı olanı nedir? Bana kalırsa, bilmektir.
Hayatta en çok sömürülen şey doğruluktur.
Siz Allah’ı arıyorsunuz, Allah’ın sizi yaratmasındaki esrar budur.
Suyun içinde olup da, suyu arayana hayret!
Gözümden bir ben bitti, beni özümden etti.
Siz doğruysanız, Allah (c.c) zaten doğrudur.
İnsanın geleceğini bilmek kadar, geçmişini de bilmek önemlidir.
En değerli ve sağlam dostluk Allah (c.c) için olanıdır.
Çok göz vardır ki, çift eğriyi düz görüyor, çünkü şaşıdır. Çok ağızlar vardır ki, acıyı tatlı, tatlıyı acı hissediyor, çünkü hastadır. Çok defa tatlıdan zehirlenme oluyor, acıdan deva alınıyor.
Her ne kadar düşündüysem gördüm ki, toplumları çökertici hastalıklar; ilgisizlik, sevgisizlik ve bilgisizlik olmuştur.
İnsanlar birbirlerine karşı olan vazife ve sorumluluklarını anladıkları kadarıyla değer kazanırlar.
Tek düzen tek düzenleyiciden olmalıdır.
Deryayı kendinde bilmek cehalet ve hekamettir. Kendini derya bilmek hikmet ve ma’rifettir.
Bilenler, bilmeyenlerin derdini çeker.
Beni epey düşündüren şey; bir yazının harfleri arasındaki bağdaşmadır. Varlıklar arasındaki birlik ahengi ustanın olmasını gerektirmez mi?
Hatayı yapmak hata değildir. Hatayı tekrarlamak hatadır.
İnsanlara yararlı olmaktan çok, zararlı olmamaya özen gösteriyorum.
Aydınlığın karanlıkla, sıhhatin hastalıkla, aklın gafletle, ilmin cehaletle, kemalin noksanlıkla, genişliğin darlıkla, aşk ve şuurun donuklukla ve sönüklükle savaştığı gibi, tasavvuf size bu savaşta kuvvet verir.
Bil ki, kalp gayb’a ve manevi aleme açılan kapıdır. Akıl ise zahire ve maddi aleme açılan bir kapıdır. Öyle ise birinciyi ikinciyle aramak sapıklık, ikinciyi birinciyle aramak gaflet ve cehalettir.
İslam bir bütündür. Tasavvuf ise bu bütünün parçasıdır. Bedenden kesilen bütün uzuvlar ölü sayılır. İslamdan kopmuş bir tasavvuf olmayacağı gibi, tasavvufun karşısına çıkmış bir din de düşünülemez. İslam ve tasavvuf et ve kemik gibi birbirini tamamlarlar.
Muhalefet ne acı, ülfet ise ne tatlı bir şeydir.
Eğer ilim yalnız başına insanın derecesinin yükselmesine, Allah’ın rızasına yaklaşmasına, özünün düzelmesine ve kemalin zirvesine erişmesine yeterli olsaydı, Sahabeyi Kiram müslümanlar arasında, hatta tüm insanlıkta, bu derece üstün mevkide olmalarına imkan olmazdı. Bu üstünlük onların Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ile olan sohbetlerinden kaynaklanmaktadır. İşte onların erişilmezlik tılsımı budur.
Tabiatın bize her şeyi göstermesi gerekir. Hepsi çınlayan seslerdir, bunları dinlememiz gerekir. Hepsi mücessem koca kelimelerdir, bunları okumamız gerekir. Hepsi tünellerdir, bunları geçmemiz gerekir. Hepsi perdelerdir, bunları kaldırmamız gerekir.
Allah ile kul ve beşeri ölçüdeki bilgi; Hangi şey olursa olsun. O’nu bilmesen sevemezsin. Sevmezsen, O’nun buyruklarına uyamazsın. Uyamazsan, karşılıklı sevgisini bekleyemezsin. Şu halde Allah’ı (c.c) bilmeden sevemezsin, sevmeden emirlerine uyamazsın. Uymadan rızasını bekleyebilirmisin?

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda El Cezeri K.S

Cezbe halindeki âşıklar misali,
Seni arar dururum.
Hangi âleme baktıysam,
Hep seni bulurum.
Gönlümün demlenmesiyle,
Sende yok olurum, Sultanım.