Türkiye, 16 Nisan’da 18 maddelik Anayasa değişikliğini oylamak için referanduma giderken dünyayı sömüren şer ittifakı, ana muhalefet ve yandaşları eteklerindeki taşları dökmeye devam ediyor. Yalanlar, iftiralar, dezenformasyonlar gırla gidiyor.
Neden?!.. Eski alışkanlıkları yıllardır yumurta küfesi gibi sırtında taşıyan Türkiye’nin, “CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ”yle âdeta vesayet zincirlerinden kurtularak özgürlüğe kavuşacak olmasından.
Aslında Türkiye bu sistemi 45 yıldır tartışıyor. Neredeyse tüm muhafazakâr partilerin liderleri “Türkiye’nin kurtuluşunun Başkanlık Sistemi” olduğunu dile getirmişler. Bu sistem üzerine kafa yoran fakat bir türlü hayata geçirme fırsatı bulamayan siyasilerin başında Necmeddin Erbakan, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Alpaslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu geliyordu.
Yamalı bohçaya dönen mevcut sistemle devam etmenin mümkün olmadığını siyasi tarihimizin karnesine bakarak özetlemek mümkün.
Karnede ne var? KAOS var, KRİZ var, DARBE var, KAN var, GÖZYAŞI var... Sadece ne yok; İSTİKRAR.
VESAYET ODAKLARINI KORKU SARDI
Bu millet TEK PARTİ diktasından çektiği kadar hiçbir şeyden çekmedi. Ve onun genleriyle “VESAYET REJİMİ”nin askerliğine soyunanlar; Adnan Menderes’in 14 Mayıs 1950’de gerçekleştirdiği “BEYAZ İHTİLÂL” ile yerle yeksan olsalar da, fırsat bulduklarında 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 darbeleri, 12 Mart 1971, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 muhtıraları, 22 Şubat 1962, 20 Mayıs 1963, 20 Mayıs 1969, 9 Mart 1971 ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve ayaklanmaları ile demokrasiyi askıya alma sevdalarından vazgeçmediler.
İttihat ve Terakki’nin uzantısı olan “VESAYET ODAKLARI”nın korkusu, “CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ” ile “fabrika ayarlarına” dönmeye çalışan YENİ TÜRKİYE’nin tekrar bölgesinde istikrarın adresi olmasıdır.
“HASTA ADAM” muamelesine tabi tutulan Türkiye’nin, aradan geçen bir asırlık süreçten sonra “havar” çığlıkları atanlara da, “imdat” figanlarıyla ağıt yakanlara da “Fırat kenarında kurt kapsa bir koyunu, Ömer’den sorar adli ilahi onu” düsturuyla kol kanat germesi “ÜST AKIL”ı çılgına çeviriyor.
Haksızlıklar karşısında susmayan ümmetin hamisi Türkiye; nerede bir mazlum görse hepsini ana şefkatiyle bağrına basıyor. Sessizliği bozuşunun bedeli olarak da; kâh FETÖ’yle, kâh PKK’yla, kâh canlı bombalarla, kâh ekonomik darbelerle terbiye(!) edilmek isteniyor. Türkiye her platformda “DÜNYA 5’TEN BÜYÜK” haykırışını tekrarlayarak insanlığın ölmemesi için direniyor. Türkiye’nin mazlumlar için hem masada hem de sahada olması sömürgecileri çok ciddi rahatsız ediyor.
DİZ ÇÖKTÜRME OPERASYONLARI
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; sırtlanlar ordusu yamalı bohçaya dönen sistemin zayıf noktalarından sızarak Türkiye’ye diz çöktürmek istiyorlar...
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; AK Parti’yi “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” iddiasıyla kapatmaya çalıştılar...
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; 27 Nisan Muhtırası yayınladılar....
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ameliyat masasına giderken tuzak kurdular...
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; Gezi Olayları’nı tertiplediler...
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; 17-25 Aralık “rüşvet operasyonu” adı altında milletin cebinden 167,9 milyar lirayı buharlaştırdılar...
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; polis, yargı ve ses kayıtları marifetiyle “temiz eller” operasyonu düzenlediler...
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; kardeşliğin vücud bulacağı çözüm sürecini “çukur”a gömdüler...
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; bir süredir yarım uykuyla hayat süren “fitnenin askerleri”ni (FETÖ, DEAŞ, PKK ve DHKP-C) birer birer sahaya sürerek, Hatay’ı, Şanlıurfa’yı, Ankara’yı, Gaziantep’i, Cizre’yi, Şemdinli’yi, İstanbul’u ve Kayseri’yi canlı bombalarla “kan gölü”ne çevirdiler.
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; 15 Temmuz FETÖ Darbe girişiminde savaş uçaklarını, helikopterleri, bombaları ve mermileri milletin üzerine yağdırdılar...
YENİ TÜRKİYE’NİN ÖNLENEMEYEN YÜKSELİŞİ
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in “Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya: / Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..” dizelerine 3 Kasım 2002’den beri âdeta can veren AK Parti Hükümetleri;
- Cumhurbaşkanlığı Külliyesi,
- Yavuz Sultan Selim ve İzmit Körfez Geçiş Köprüsü,
- Marmaray,
- Yüksek Hızlı Tren Projeleri,
- Fatih Projesi,
- TİKA Sosyal ve Kültürel Projeleri,
‑ Türksat 4-5 A Uyduları,
‑ Antarktika Uzay Üssü,
‑ İstanbul Yeni Havalimanı,
- Havalimanları ve Dubleyol Projeleri,
- Üniversite sayısı 76’dan 181’e çıktı,
‑ Şehir Hastaneleri,
‑ Avrasya, Ovit ve Bolu Dağı Tünelleri,
‑ Çanakkale 1915 Köprüsü,
‑ Kanal İstanbul,
‑ Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi,
- Akkuyu ve Sinop Nükleer Santrali Projeleri...
gibi birçok “düşman çatlatan” hizmetleriyle milletinin hizmetkârı olduğunu ispatladı.
MİLLÎ SEFERBERLİK GÜNLERİ YAŞIYORUZ
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; yerli ve millî kimliğiyle öne çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan her defasında zalim, diktatör ve tiran gibi propagandaların hedefine konuluyor.
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; “Millî Seferberlik” ilân eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısını tevil etmeye gerek yok, her şey net; 80 milyon topyekûn kuşatma altındayız. Oluşturulan “olağanüstü hal”i ve icra edilen kirli oyunları bozmaktan başka çare yok. “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” ruhunu artık sözde değil, özde ve her nefeste hissetmek zorundayız. Onun için emrolunduğu gibi olmalıyız; düştüğümüz yerden kalkıp, “Hak” ile “batıl” mücadelesinde Hak’tan yana tavır koymalıyız.
İŞTE SIRF BU YÜZDEN; 16 NİSAN REFERANDUMU’NDA VATANIMIZIN BEKASI İÇİN MİLLETÇE “EVET” DEMELİYİZ.