Afrin harekâtı daha başlangıçtan itibaren “diplomatik” ve “askeri” ön çalışmaları iyi yapılmış, hiç kimsenin karşı koyamayacağı bir hazırlaktan sonra başlatılmıştır. ABD, Rusya, İran ve AB’nin (İngiltere, Almanya ve Fransa’nın) “engellemesiyle” karşılaşmadan harekâtı başlatmak ve sürdürmek diplomatik başarıdır. Birçok batılı başkentlerde PKK/PYD unsurlarının protesto gösterilerine rağmen batılı kamuoyunda cılız tepkilerin dışında ses getiren bir karşı koyma olmamıştır.
PKK/PYD Amerika ve Avrupa’da toplumu etkileyebilecek odaklarını hedef alıyor olmasına rağmen tesirli bir kamuoyu oluşturamayacağı anlaşılmıştır. Bunun böyle olmasının batılı istihbarat kurumlarının boş duracağı anlamına gelmeyeceği açıktır. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar arasında İslam birliğini bozmak, husumeti derinleştirmek, göçmen toplulukları molokülize ederek parçalamak, etkisiz hale getirmek, casusluk ve terör faaliyetleri için insan kazanmak, el altından terör unsurlarına silah vererek Türkiye’yi ve hasım ülkeleri yıpratmak, çeşitli silah ve araçların taktik ve teknik kullanımını denemek faaliyetlerine devam edecekleri açıktır.
Harekatın uzun sürmesi, hedeften sapma, yanlışlıkla sivil halkın vurulması gibi istenmeyen olayları abartarak aleyhte propaganda yapacakları değerlendirildiğinde bu harekatın kısa zamanda bitirilmesi için zamanla yarış yapmak gerekeceği ortaya çıkmaktadır. Bu harekâttan elde edilen dersler ışığında birlik seviyesinde taktik ve stratejik dersler çıkartılması gereklidir. Ayrıca Türk Savunma Sanayinin(TSS) anlık dersler çıkartarak, teknik sorunlara çok süratli tedbirler getirmesi, eş zamanlı sipariş yetiştirerek inivasyon(icat), buluculuk, cephe gerisi teknik güç ordusu olarak yerini alması gerekmektedir. TSS’nin teknik güç ordusu olarak yapılanması hayati bir ihtiyaçtır. Ordusu ve mehmetçiği ne kadar iyi savaşıyor olursa olsun, ne kadar cesur olursa olsun hiç bir ordu teknik kapasitenin ötesinde bir şey yapamaz. Bu nedenle yüce kitabımız, hasımlarımızdan daha iyi ordular hazırlamamızı emretmektedir.
1699’dan sonra Türk savunma sanayinin gerilemesine paralel olarak geri çekilme ve yenilgiler kaderimiz haline gelmiştir. İthal silahlarla hiç bir ordu zafer kazanamaz, kazansa bile kalıcı olamaz. Zafer iç dinamiklerin bir fonksiyonudur. Savunma sanayinin fonksiyonudur. Dirayetli liderliğin sonucudur.
Fernand Braudel, Roma’nın kurduğu Pax Romana düzenini, “silahlı barış düzeni” diye tarif etmiştir. Batı uygarlığı bu mantık üzerine kurulmuştur. Mevcut dünya düzeni iki büyük savaşın sonunda kurulmuştur. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD dünyanın başına bela olmuş, eşkıya devlet olarak ortaya çıkmıştır. Dünyanın tek saldırgan devleti olmuştur. Bu nedenle Batılı güçlerin başlattığı Kore, Vietnam ve Irak Savaşları’nın gerekçesi yoktur. Haklı bir sebebi yoktur. Yetkililerin daha sonra yaptıkları açıklamalarda; savaşın meşruiyeti konusunda bütün insanlığı aldattıklarını kendileri itiraf etmişlerdir.
Amerika, maddî gücü kutsayan pagan bir uygarlıktır. Bütün pagan dinlerde olduğu gibi sapık bir felsefi duruşu, ahlakı olmayan kaba gücü temsil eder. Sistem yağma ve talan mantığı üzerine kurulmuştur. Çalışma mekanizması yalan ve hile üzerinden işleyen şeytani bir yapıdır. Şu Suriye olaylarının ortaya çıkışında da bu yapının işleyişini açık bir şekilde görebiliriz. Suriye’ye müdahale ederken; önce Esat yönetiminden demokrasiye geçiş istedik, yapmıyor bu çağda diktatörlük yüzkarası dediler; içeride halk ayaklanmasını tahrik ettiler, bunlara inanan muhalifler ayaklandı, ülkeyi ele geçirdi. Bu defa bunları yıkmak için Irak’tan Suriye’ye İŞİD’i soktular, milyonlarca insanı yerinden yurdundan ettiler, yüz binlerce insanın ölümüne sebep olduktan sonra, çıkıp Esat yerinde kalsın dediler. Bununla da kalmadı. PKK/PYD’yi silahlandırarak Suriye’nin büyük bir kısmını terör unsurlarına hediye etmeye, yerleşik halkı yerinden yurdundan sürmeye kalktılar. Barzani’yi “bağımsızlık oylamasına zorladılar”, Barzani inandı ve yarı yolda kaldı. Aynı şey 1990’larda Kuveyt’e girme konusunda Saddam Hüseyin’in de başına gelmişti. Irak-İran Savaşı boyunca müttefikleri olan Saddam’ı idam ettiler. Irak direniş güçlerini ezmek için İran Haşdi Şabi güçlerini Irak’a davet ettiler.
Türkiye’ye NATO müttefikimsin diyor, PKK/PYD’ye silah vererek arkadan vuruyor. Suriye’de Sünni Arapları, Türkmenleri ve diğer İslami gurupları yok sayarak sadece PKK’ya taraftar Kürtler üzerinden oyun kuruyor. Halkları yerinden yurdundan toprağından ediyor.
Zulüm eden, güven vermeyen bir sistem, maddî ve fizikî bakımdan ne kadar güçlü olursa olsun batmaya, yıkılmaya mahkûmdur.
Çünkü dostlarını kaybeden her şeyini kaybeder.
Devam edeceğiz...