1980’lerdeki ekonomik krizin en önemli etkisi Türkiye’nin iktisadi büyüme modelini değiştirerek ithal ikamesi modelden ihracata yönelik sanayileşme modeline geçiş yapmasıdır.
2001 krizinin ekonomik etkisi Türkiye’nin tekrar büyüme modelini değiştirmesidir. Türkiye, bu krize kadar bütçe açığı veren, kamu kesimini borçlandıran bir büyüme modeli uyguluyordu. Krizden sonra, iktidarın AKP’ye geçmesiyle birlikte Türkiye, bütçe açığı yerine cari açık veren, kamu kesimi yerine özel kesimi borçlandıran yeni büyüme modeline geçiş yaptı. Aşağıdaki tablo bu geçişin sonuçlarını oranlarla gösteriyor.
Tablodan dış borçlanmanın ağırlığının kamu kesiminden özel kesime geçmiş olduğu açık bir biçimde görülebiliyor. 1990 yılında Türkiye’nin toplam dış borç stoku 49 milyar dolar iken bu tutar 2002’de 130 milyar dolara, 2013’de 373 milyar dolara çıkmıştır. Dolayısıyla düşük kalmış bir dış borç stoku içinde kamu kesimi payı ile özel kesim payı yer değiştirmiş değildir. Bir yandan dış borç stoku artarken bir yandan da bunun içinde özel kesim payı hızla yükselmiş durumdadır.
Bir ekonomide denge şu denklemle gösteriliyor:
S tasarrufları, I yatırımları, T kamu gelirlerini, G kamu giderlerini X ihracatı, M de ithalatı gösteriyor.
(S – I) + (T – G) = (X – M) ya da
(S – I) + (T – G) - (X – M) = 0
Bu denklemde:
(S – I) özel kesimin dengesini,
(T – G) kamu kesimi dengesini (kabaca bütçe dengesini),
(X – M) de cari dengeyi gösteriyor.
Özetle denklemin sol yanı ekonominin iç dengesini, sağ yanı da dış dengesini veriyor. Denkleme göre bir ekonomide iç denge dış dengeye eşit olmak zorunda.
Bir ekonomide bu dengelerin üçü de açık veriyorsa ekonomi üçüz açık, ikisi açık veriyorsa ikiz açık sorunuyla karşı karşıya demektir.
Türkiye genel olarak üçüz açık veren bir ekonomi olmasına rağmen bu yılın ilk 8 ayında bütçesi açık vermediği için ikiz açık verdi. İlk sekiz ayda durum şöyleydi:
(S – I) + (T – G) = (X – M)
(- 75) + (5) = (- 70)
Buna göre ilk sekiz ayda Türkiye ekonomisinde özel kesim dengesi ve cari denge açık veriyor, bütçe dengesi ise fazla veriyordu. Yani ikiz açık söz konusuydu.
Yapısal reform çerçevesindeki en önemli meselelerden birisi üçüz açıkları ortadan kaldırmak ya da en azından sıfıra yaklaştırmaktır. Bunu yapamadığımız sürece ekonominin geleceği ya Fed’e ya Dolar Endeksine veya Avrupa Merkez Bankası’nın para politikasına bağlı kalmaya devam edecektir.
2008 krizinin etkisinden alınan derslerin ışığında yeni bir iktisadi model geliştirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu modelin ipuçları aşağıda belirtildiği gibi olmalıdır.
Bu nedenle güçlü ekonomi hedef alınmalıdır. Güçlü sanayileşme, tarım ve madencilik politikası, milli savunma endüstrisinin yerli imkânlarla geliştirilmesini hedef alan; korumacı, ithal ikamesi modelle birlikte ihracata yönelik politikaları sürdüren, kamu kesiminin tekrar iktisadi gelişme yatırımları yaptığı bir modele dönmek gereği ortaya çıkmıştır. Bu sistemin maliye politikasının nasıl olacağını bir başka yazı dizisinde ortaya koymaya çalışacağız.