Türkiye’deki büyük nüfuzu sebebiyle İngiliz Büyükelçisi Stratford Cannıng’e taçsız sultan denmiştir. 1883-1918 arası başlayan Alman asrında Canningi’in yerini Baron Wangenheim almıştır.
5 Eylül 1914’e gelindiğinde Almanlar açısından harbin kaderi belli olmuştur. Osmanlı Devletinin Paris Büyükelçisi Rıfat Paşa gönderdiği raporda “Almanya’nın yenildiğini Osmanlı Devleti’nin harbe girmeyip tarafsız kalması gerektiğini tavsiye ediyordu. Almanların içişlerimize müdahalelerine derhal son verilmelidir. Almanların tarafını tutmak bizim için ölümdür. Eski dostları ve müttefiki İtalyanlar onları terk ederken Almanların peşine takılmak çılgınlık olur. Hülyalar üzerine kurulan müfrit siyasetler bizim için daima felâket olmuştur”. Görüldüğü üzere Osmanlı diplomatları gerçekleri şaşmaz doğrulukla tam zamanında görmüş ve haber vermişlerdir.
Almanya, Osmanlı Devletini savaşa sokmak için çeşitli tertipler düzenledi. Nitekim Karadeniz olayı bunlardan biridir. Osmanlı Donanması’nın birinci komutanı Amiral Souchon’a Enver Paşa tarafından 25 Ekim 1914’te Karadeniz’e çıkıp Rus filosuna saldırma emri verdiği ileri sürülmektedir ki, Halil Bey ( Menteşe ) bu iddiayı ileri sürenlerin iddialarını ispatlayamadıklarını ve hatta Enver Paşa’nın böyle bir emir vermediğini kendisine söylediğini belirtmektedir.
Said Halim Paşa, Osmanlı Devleti’nin vakitsiz harbe girmesi meselesi üzerinde de durmaktadır. O, Osmanlı Devleti’nin vakitsiz harbe girdiğini kabul etmekle beraber, bunun “Harb-i umumide takib etmiş olduğu istikametin yanlışlığını” göstermediğini ancak bu konuda “takip ettiği siyasetin… Layıkıyla tatbik edilemediğini gösterir” demektedir.[1]
İşin ilginç tarafı; İngiltere ve Rusya, Türk Donanması’nın Karadeniz’deki harekâtını öncesinden haber almıştır. Saldırıdan kısa bir süre önce, 27 Ekim’de Rus gözetleme vapuru aldığı telsiz mesajıyla, Türk Donanması’nın Karadeniz’e açıldığı, 28 Ekim’de ise “Türklerin saldırıya geçeceği” öğrenilmiştir. Hatta Rus basını bu saldırıyı haftalar öncesinden yazmıştır. Yani Osmanlı Devleti’nin Karadeniz’e çıkıp Ruslara saldırması Rusya için bir sürpriz olmamış hatta Rusya’nın buna hazırlandığı da söylenebilir. Rusya, Almanya’nın Karadeniz çıkartmasına göz yummuştur. Nitekim İngiltere ve Fransa’nın Akdeniz’deki donamaları gerek kalite gerekse sayı bakımından Almanlardan üstün oldukları halde, Goeben ve Braslau’nun Çanakkale yolunda durdur[ama]malarını bu yönde değerlendirmek gerek. Ayrıca 3 Ağustos’tan beri telgraf üzerinden gelen emirlerde Çanakkale’ye gidilmesi, ardından Karadeniz’e açılma isteği yüksek ihtimal İngiltere tarafından öğrenilmiştir. Kaldı ki Rusların bildiğini İngiltere’nin bilmemesi söz konusu değildir.[2] Berlin’deki Osmanlı Ataşesi Cemil Bey, Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya 3 Ağustos’ta gönderdiği “Göben zırhlısının donanma-yı hümayun ile beraber Bahr-i Siyah’a hareketine belki müsaade edeceği” bilgiyle Osmanlı tarafını plandan haberdar etmişti.
Daha sonra Amiral Souchon’un Karadeniz’deki emr-i vakisi ve Rus limanlarını bombalaması Enver Paşa’nın izni ve Talat ve Cemal Paşa’nın bilgisi dâhilinde olduğu ortaya çıktı.
Almanlar Türklerin ittifak antlaşmasına sadakatinin İngilizlerle arasında kan dökmek suretiyle garanti altına alınabileceğini inanıyorlardı. Türk askerini ve Türk ordusunu fedai gibi kullanıyorlardı.
Türkiye’nin Sarıkamış’da harekât yapması için Alman karargâhı tarafından zorlandığı Liman Von Sander’in “şiddetli kış şartlarında harekâtın yapılmaması veya ertelenmesi yönündeki kararına Alman Genelkurmay Karargâhının çok kızdığı görülmektedir”. Kanal Harekâtının Kurmay Başkanlarından Von Kress harpten sonra yazdığı hatıratında; “Mısır Seferi ile zafer kazanılamayacağını, bu seferin amacının Türkleri Almanlara daha fazla bağlamak ve İngiltere ile Türkiye’yi hasım haline getirmek olduğunu ifade etmiştir”.
Şehzâde Yusuf İzzettin Efendi, içyüzünü iyi anladığı İttihatçıların şiddetli muhalifi idi. Cihan Harbi’ne de, Ermeni tehcirine de karşı olduğunu açıkça beyan ederdi. Çanakkale cephesindeki bir teftişte, askerin perişan hâlini görünce, Enver Paşa ile münakaşa etmişti. Münakaşa, Şehzâde’nin maiyetindeki Reşid Paşa’nın rivayetine göre, yorgunluk ve hastalık sebebiyle harbe tahammülü kalmayıp geri çekilen bazı askerlere, Enver Paşa’nın ateş emri vermesi yüzünden koptu[3].
Daha sonra Şehzadenin öldürülmesine; İngiliz istihbarat raporları, açıkça bir cinayetten bahseder[4].
Düşmanla münferit sulh yapıp, derhal harpten çekilmek taraftarı olduğu için, kendisini Almanların öldürttüğünü söyleyenler de vardır.
Az bir kayıpla harpten çekilmek imkân dâhilinde olmasına rağmen İttihatçılar milletin başına bir de Ermeni Tehciri belasını sararak gelecek nesillerinde rahat ve huzurunu kaçırtmışlardır.
[1] //www.geliboluyuanlamak.com/246_Birinci-Dunya-Savasi-Sirasinda-Said-Halim-Pasa-Hukumeti-(-Hanefi-Bostan-).html
[2] (Necmettin Alkan, “Alman Kaynaklarına Göre Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na Girmesi”, 1914’ten 2014’e 100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı’nı Anlamak, Uluslararası Sempozyum, İstanbul, 20-21 Kasım 2014, s.163;
[3] Leyla Açba’nın “Bir Çerkez Prensesinin Hatıraları”nda belirtilmektedir.