Bu konuda batıcı düşüncenin şampiyonlarından AYŞE HÜR’ün mütalaasını özetlemek istiyorum; 08/11/2015 tarihli Radikal Gazetesi’nde çıkan röportajında şunları söylüyor. Parantez içinde; her ne kadar da Ayşe Hür’ün Masonlara hizmet eden, batının borazanlığını yapan mantığına saygı duymuyorsam da söyledikleri sözler yabana atılır gibi değildir:
Atatürk gibi tarihi şahsiyetleri kanunla koruma fikrinin komikliği bir yana, kanun teorik düzlemde bir çeşit 'Demokles'in Kılıcı' işlevini görüyor ama uygulamada çok da etkili değil.
“DP, Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu İnönü yüzünden çıkardı…”
Bazı kaynaklara göre, 1950-51’de bir gecede 17 tane büst kırma olayı oldu. Menderes’in nereden geldiğini tahmin ettiği bu saldırılara karşı sessiz kalması düşünülemezdi. Fakat asıl sebep bu saldırılar değil. Atatürk vefat ettikten sonra İnönü Cumhurbaşkanı oldu. Milli şef dönemi başladı. “Paraların üstünden Atatürk resimlerini kaldırdı, kendi resimlerini bastırdı…” 1951’de basılan banknotlarda, İsmet İnönü’nün resminin yerini tekrar Atatürk resimleri aldı. 1938’den beri bir türlü tamamlanamayan Anıtkabir inşaatı da DP tarafından 3 yılda bitirildi.
Aslında Osmanlı döneminden beri paraların üzerine devlet başkanının resmini koymak gelenekti. Bu gelenek 30 Aralık 1925’te kabul edilen 701 Sayılı Mevcut Evrak-ı Nakdiyenin Yenileriyle İstibdaline Dair Kanun’'la resmileşmişti. Yani değişiklik yalnız siyasi bir tasarruf değildi, aynı zamanda kanuna da uygundu.
Celal Bayar bir tarihte Yeni Asır gazetesinden Erkin Usman’a şöyle bir açıklama yapmıştı: İktidarımızın ilk yıllarında, Kemal Pilavoğlu adında birinin yönettiği tarikat mensupları ellerine geçirdikleri çekiçlerle Atatürk heykellerine saldırıyor, huzursuzluk çıkartıyorlardı. Toplumu aşırı cereyanların zararlarından korumak lazımdı. Bunun için sağ ve sol akımlara karşı Ceza Kanunu'ndaki cezaları ağırlaştırmak, Atatürk heykellerine ve Atatürk'e karşı harekete geçeceklere karşı da Atatürk'ü Koruma Kanunu çıkartmak gerekiyordu (...) Atatürk'ün kurduğu ana muhalefet partisi ise bu kanun karşısında yer aldı. Demokrat Parti içinden bazı milletvekilleri de, şahsi düşüncelerine bağlı kalarak bu kanunun çıkmasını engelliyordu (...) Kanun müzakeresi aylarca sürdü.
Bayar’ın sözünü ettiği Kemal Pilavoğlu’nun tarikatının adı Ticanilik idi. Ticanilik 1945’te Çok Partili Dönem’e geçişle birlikte güç kazanan cemaat hareketlerinden biriydi. Diğer iki hareket ise Nakşibendilikten gelen Saidi Nursi’nin önderliğini yaptığı Nurculuk ile Süleyman Hilmi Tunahan’ın önderliğini yaptığı Süleymancılık tarikatlarıydı. Kemal Pilavoğlu adlı şahıs tarafından, 1930’larda örgütlenen Ticanilik, adını Şazeli-Halveti kökenli Ebu’l Abbas Ahmed et-Ticani (ö.1815) tarafından Cezayir'de kurulan ve Fas, Hicaz, Mısır, Trablusgarp ve Senegal’de yayılan Ticaniye tarikatından alıyordu. Ancak Pilavoğlu’nun tarikatının asıl tarikatla ilişkisi çok şüpheliydi. Çünkü Pilavoğlu, rüyasında Ahmed et-Ticani`ye intisap ettiğini görmüş, ardından Abdülkadir Medeni adlı birinden tarikat ruhsatı almıştı. Bir süre sonra “heykel puttur”, “laiklik dinsizliktir”, “Hilafeti kaldıran Atatürk mel’undur”, “Türkçe ezan küfürdür” gibi sloganlarla ortaya çıktılar ve ilk büyük eylemlerini 4 Şubat 1949’da TBMM’nin dinleyici bölümünde Arapça ezan okuyarak yaptılar. Ardından, Bayar’ın dediği gibi, çeşitli yerlerdeki Atatürk heykellerine saldırmaya başladılar. Tarikatın eylemleri 1951 yılı başlarından itibaren halkın da dikkatini çekmeye başladı. CHP, DP’yi sıkıştırmak için ‘Ticanileri tel’in mitingleri’ yapmaya başladı.
Celal Bayar, kanunun çıkarılmasıyla İnönü arasında bir ilgi kurmuyor. Aksine doğrudan ‘heykel kıran Kemal Pilavoğlu tarikatının mensupları’nı sorumlu tutuyordu.[1] CHP ise tam tersine Atatürkçülük üzerinden DP’ye yükleniyordu[2].
CHP-TİCANİLER İLİŞKİSİ
Hâlbuki 26 Nisan 1950 tarihli Zafer gazetesinde çıkan bir habere göre, Kemal Pilavoğlu ve müritlerinden bir grup İsmet İnönü’nün onayıyla partiye üye yapılmış, tarikat üyeleri köylerde toplantılar düzenleyerek parti propagandası yapmışlar, köylüleri CHP’ye üye yazmışlardı. Ancak gazetenin DP yanlısı olması yüzünden bu iddia seçim atmosferinde gürültüye gitmişti. Konunun tekrar gündeme gelmesi 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra oldu.
Anlaşılan CHP`nin akıl hocaları, Nurcuların ve Süleymancıların DP`ye destek verdiklerini görünce, dindar bir grubun halk arasında partileri adına çalışmasında fayda görmüşler ama bula bula Ticaniler gibi ‘sözde’ tarikatı bulmuşlardı. Bu durum pek içlerine sinmediği için de, grupla ilişkilerini mümkün olduğunca gizli ve mesafeli tutmaya çalışmışlardı[3]. Nitekim seçimlere kadar DP aleyhinde görünen Ticaniler, seçimden sonra DP iktidarını sıkıntıya sokacak eylemlerine devam etmişlerdi.[4]
Bunları ben söylemiyorum: Ayşe Hür söylüyor[5]:
II. Menderes Hükümeti’nin kurulduğu dönemlerde yoğunlaşan protesto mitinglerine DP, 5186 Sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu teklifiyle CEVAP verdi.[6] Böylece ‘Atatürkçülük şampiyonluğu’ unvanını CHP’nin elinden alma konusunda önemli bir hamle yaptı. “Bir gecede 17 Atatürk heykeline birden saldıranlar, o gün bugün ortada yoktur."
ARKADAŞLAR O ZAMAN 5816 SAYILI KANUN NEYİN ÜRÜNÜ İMİŞ? BİR PROVAKASYONUN ÜRÜNÜ VE İNÖNÜ VE EKİBİNİN BESLEME TARİKATI TİCANİLERİN ARMAĞANIYMIŞ!
[1] (Yeni Asır, 10 Kasım 2003)
[2] 28 Nisan 1951 tarihli Ulus gazetesine göre 1950’den 1951 yılına kadar Atatürk’ün büst ve heykellerine 9, manevi şahsiyetine 5, fotoğraflarına 1 kez olmak üzere 15 saldırı olayı gerçekleşmişti. Nadir Nadi 28 Haziran 1951 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Artık Yeter” başlıklı yazısında şöyle yakınıyordu: “İstiklal Savaşı’nın büyük kahramanı, Türk İnkılâbının baş yaratıcısı, hürriyetlerimizin eşsiz temsilcisi Atatürk'e karşı bir müddettir girişilen tecavüz hareketleri son zamanlarda göze çarparcasına yüreğimize bıçak saplanırcasına arttı. Birbirinden çok uzak yurt köşelerinde, birbirini belki hiç tanımayan, fakat hayret edilecek kadar birbirine benzeyen çember sakallı, karanlık suratlı birtakım adamlar rastladıkları büstlere saldırıyorlar. Resmî ağızlar, memlekette irtica olmadığına dair demeçler veriyor, vicdan hürriyetinin kutsallığından bahsediyorlar. ”
[3] Zafer gazetesinin 30 Haziran 1951 tarihli nüshası “Atatürk heykellerine mel’unane tecavüzleri tel’in maksadile bugün büyük bir miting yapılıyor” başlığı ile çıkmıştı. Habere göre mitinge DP’li milletvekilleri de katılacaklardı. Gazetenin tam orta sayfasındaki kutu içerisinde ise “Ticaniler ve CHP” başlığı altında “CHP seçimlerde Ticanilere nasıl yardım etmişti?” sorusuna cevap veriliyordu.
[4] //www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/5186-sayili-ataturku-koruma-kanunu-1468104/
[5] //www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/5186-sayili-ataturku-koruma-kanunu-1468104/
[6] Yayın: Resmi Gazete
Yayım tarihi ve sayısı: 31/07/1951 - 7872
Numarası: 5816
Madde 1- Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Yukarı ki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.
Madde 2- Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumî veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasıyla işlenirse hükmolunacak ceza yarı nispetinde artırılır.
Birinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır.
Madde 3- Bu kanunda yazılı suçlardan dolayı cumhuriyet savcılıklarınca re'sen takibat yapılır.
Madde 4- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 5- Bu kanunu adalet bakanı yürütür.