Haberin Kapısı
2017-05-15 15:41:33

Atatürk’ü Koruma Kanunu ve Türk Demokrasisini Sulandırması

Suat Gün

15 Mayıs 2017, 15:41

Bu kanunu CHP çıkartamazdı;  çıkartsa da millet kabul etmezdi.  Bunun iki sebebi vardır: 1. İsmet İnönü M. Kemal için böyle bir koruma kanununu asla çıkartmazdı. 2.CHP çıkartsa muhafazakâr partilerce meşru görülmez çoktan kaldırılırdı. Kanunu DP çıkarttığı için muhafazakâr halk kanuna itiraz edemedi, bu kanun haksız yere sürüp gidiyor.

Biliyorum; bazı zatlar diyecektir ki; İsmet İnönü ve CHP böyle bir kanunu balıklama kabul eder, ebediyen devam etmesini isterdi. Bunun böyle olmadığını yazının devamında ispat edeceğim.

Önce bu kanun neden haksız?  Tarihte çok büyük işler yapmış büyük devlet adamlarımız var: Alp Arslan, Alâeddin Keykubat, Şehit Padişah 1. Murat, çağ açıp kapayan Fatih vs. Peygamberler dâhil hiçbir zat böyle bir koruma altına alınmamış, hakkında menfi bir kelam edemezsiniz denilmemiştir. 2 milyara yakın insanın önderi Allah’ın peygamberi Hz. Muhammed hakkında yazılan çirkin yazılar, aşağılayıcı karikatürler Avrupa’da fikir ve söz hürriyeti kapsamında değerlendirilmiş, yayınlanması engellenmemiştir.

M. Kemal Kurtuluş Savaşı Kahramanı olarak milletimizin takdirini kazanmıştır. O günün şartlarında büyük zorluklar altında imkânsız denen vasıtaları bir araya getirerek askeri bir deha göstermiştir. Teşkilatçılık kabiliyeti fevkalade kuvvetlidir. Bütün bunları yapmak demek kusursuz insan olmak, hata yapmamıştır demek manasına gelmez.

Nasıl ki 1908 darbesinden beri uygulanan bir takım reform ve inkılaplar mantıksızlıklar dizisi, devleti ve milleti parçalayan zayıflatan bir yapı kurmuşsa bu yapının korunması için M. Kemal’in şahsının korunması bağlamında masonların yaptığı tahribat ve program koruma altına alınmıştır. Masonlar işi bittiğinde M. Kemal’i nasıl zehirlemiş ve bertaraf etmişlerse yaptıkları fesat programının geleceğini teminat altına almak için 5816 sayılı kanunu çıkartmışlardır.

5816 sayılı kanun hukuk mantığına aykırı bir kanun olmasına rağmen nasıl çıkartılmıştır, burası tartışma konusu olmaya devam etmektedir:

"Atatürk'ü koruma kanunu toplum vicdanında kalkmıştır. Çünkü bu kanun fosilleşti, fosilleşen her şey gibi bu da tarihe karışması lazım. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olamaz. Ölen bir insan, kanunun konusu olmaktan çıkar. Hukuk alanı ;"İnsanın ilk nefesi aldığı ve son nefesi verdiği süre içerisinde hayatını düzenler" Hukukun doğmayan bir kişi ile veya ölen bir kişi ile ilgisi artık sadece miras meselesi ile alakalıdır.

Ölen kişiye laf söylenemez, hakkında konuşulamaz, eleştiri yapılamaz gibi meseleler hukukun konusu değildir. Hukuk var olan bir varlıkla, mevcutla ilgili bir kavramdır. Bir devirde yaşamış, hüküm sürmüş bir şahsa madden hakaret edilemez, hakaret etmek mantıken mümkün olmaz. Çünkü o şahıs varlık âleminde yoktur.  Ölmüş şahıslara hakaret veya dua ahlakın ve dinin ilgi alanına girer. Nitekim İslam’ın bu konudaki hükmü ölülerinizi hayırla anın şeklinde ifade edilmektedir.  Kuran’da bir takım ölüler için lanet, beddua ifadeleri yok mudur? Vardır. Bu ifadeler, Firavun, Nemrut, Ebu Cehil gibi şahıslar hakkında zikredilmiştir. Buradan anlıyoruz ki; iş ve eylemlerde iyiye iyi demek, kötüye kötü demek ilahi kanunlara uygundur. Bu mantıkla hareket eden TBMM başlangıçta Atatürk’ü koruma kanununu ret etmiştir. Kanun ikinci defa hazırlanmış ve kabul edilmesi sağlanmıştır.

Nitekim Atatürk'ü koruma kanununun metnini o zaman Türkiye’de bulunan (1902 - 1985 ) yılları arasında yaşayan Alman Yahudi’si “Prof. Dr. Ernst Eduard Hirsch hazırlamıştır. Bunu bütün Türkiye'nin bilmesi gerekmektedir."

Hirsch diyor ki; Adnan Menderes'in adamları geldi benden bir formül istediler. Çünkü Türkiye Millet Meclisinde  ''Atatürk koruma kanunu" reddedildi. "Aman bize bir formül biz bu konunu çıkarmamız lazım" dediler. Bende oturdum bir formül buldum. Düşündüm evet ölmüş bir insan hukuk tarafından korunamaz, dünyanın hiçbir yerinde savunulacak bir şey değil ama burada şöyle bir kurnazlık geldi aklıma -onu seven insanların hissiyatı- rencide olacak şekilde Atatürk'e karşı saygısız davranılırsa bu yine yaşayan insanların hukuku alanına girer.

Kendisine başvuran, hükümete yakınlığıyla tanınmış bir milletvekiline Hirsch’in verdiği cevap, şu olmuştur:

“Atatürk adında bir şahıs, hukuki anlamda, artık mevcut değildir. Dolayısıyla ona yasa yoluyla da bir imtiyaz sağlanması söz konusu olamaz. Söz konusu tasarıda ceza hukuk normlarıyla korunması öngörülen hukuki varlık bir şahıs olarak Atatürk değildir.  Burada korunmak istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı Türk milletinde genel olarak yaygın bulunan hayranlık ve saygı duygusudur. İşte, ceza tehdidi altına konulmak istenen davranışlar, halkın içinde yaşamayı sürdüren bu saygı duygusunu, yani merhumun anısını zedelemeye müsait davranışlardır.”

Böylece Hirsch, hem hukuki anlamda mevcut bulunmayan birisi hakkında, hem de tek bir şahıs hakkında kanun çıkartarak sakat doğacak bir kanuna bir formül geliştirmiş ve ölen kişinin değil, yaşayanların, yani hukuki anlamda kişilerin hayranlık ve saygı duyguları üzerinden bir koruma kanunu çıkartılmasına önayak olmuştur.

Artık kanun metni, “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse; Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimse cezalandırılır” şeklini almış ve 25 Temmuz 1951’de TBMM’de görüşülerek kanunlaşmış, 31 Temmuz 1951’de ise Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.[1]           

 

[1] //www.risaleajans.com/gundem/ataturku-koruma-kanunu-bir-yahudi-tarafindan-hazirlandi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.