Her Müslümanın tabi olduğu ilahî bir mevzuat vardır. Hayatının tamamını buna göre programlar ve şekillendirir. Ondan izin almadan, yetki almadan ve onay almadan hiçbir iş yapamaz.
Mesela Müslüman bir erkek, beşerî duygularından olan aşkı bile Allah’ın belirlemiş olduğu kanunlardan alır. Kur'ân ona der ki: “Müşrik kadınlarla evlenmeyin!” Bir Müslüman erkek sırf bu ayetten dolayı dürtülerine ve nefsine sahip çıkar ve Allah’ın yasak ettiği müşrik kadınlara aşk bile beslemez. Yani âşık olması bile mevzuata tabidir. Aynı durum kadınlar için de geçerlidir.
Bir Müslüman evleneceği zaman ilahî mevzuata bakar. Kimlerle evleneceğine ve kimlerle evlenmeyeceğine o karar verir. İlahî kanun evlilikte cinselliğe dahi karışır. Mesela dünyanın hiçbir medeni kanununda evli çiftlerin adet dönemlerinde ilişkiye girmesini yasaklayan bir kanun maddesi yoktur. Ama bir Müslüman, hangi devlette yaşarsa yaşasın beşerî kanunlardan önce ilahî kanunlara bağlıdır ve adet döneminde olan eşine yanaşmaz. İşte Kur'ân, hayatın her alanında söz sahibi olan ilahî bir kanundur.
Bir Müslüman tacir ilahî mevzuata uygun davranır. Beşerî kanunlar onun önüne cazip ödemeli faizli krediler sunsa da o, öncelikle Allah’ın kanunlarına bağlı olduğunun bilincindedir. Bu nedenle ödeme koşulları ne ve nasıl olursa olsun faizden uzak durur. Bunun kanuna uygun olması onun için önemli değildir. Önemli olan beşerî kanunların ne dediği değil, ilahî mevzuatın ne dediğidir.
Bizler Kur'ân memurlarıyız. Dünyaya ve eşyaya onun gözüyle bakarız. O bize bir şeyin çirkin ve pis olduğunu, haram ve günah olduğunu söylemişse bizim için son söz söylenmiş sayılır. Zira bizi bağlayan kanun budur. Biz buna tabiyiz her şeyden önce.
Bizler Kur’ân memurlarıyız. Peki, kaç işimizi Kur’ân'a uyuyor diye yapıyoruz? Kaç işimizi Allah'a danışıp yapıyoruz? Evlilik, ticaret, alışveriş, insani ilişkiler, komşu, aile hakları ve diğer tüm konularda anayasamız diye haykırdığımız Kur’ân'ın emrine uyuyor mu diye bakıyor muyuz? Yoksa işimizi işimize gelen şekilde halledip mevzuatı da kendimize uydurur gibi Kur’ân'ı da kendimize mi uyduruyoruz?
Sanki de öyle yapıyoruz? Şu faizler, içkiler, kumarlar, piyango biletleri, hırsızlık, ihale konuları, yolsuzluk, miras, zekât, namaz, flört, gayri meşru ilişkiler, tesettür, açıklık saçıklık gibi tüm konularda Kur’ân kanunlarına göre mi yoksa nefsimizin kanunlarına göre mi hareket ediyoruz?
Faiz ayetini okuyup da onunla amel etmeyen, okuduğu ayetin sevabını alır mı? İçki ayetini okuyup da içkiden imtina etmeyen kişi, okuduğu ayetin sevabını alır mı? Vb... Alıyorsa bu Kur’ân sadece okudukça sevap kazandıran bir kitap olmaz mı? Mevzuata uygun davranma ama mevzuatı bil! Bu, seni sorumluluktan kurtarmaz. Bilmek, okumak değil, bilip amel etmek gerekir.